HIDAYET
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Търсене
 
 

Display results as :
 


Rechercher Advanced Search

Keywords

Latest topics
» İster İdim Allah’ı
MÜRŞİTLER ALLAH’A ULAŞMAYA VESİLEDİRLER EmptyЧет Окт 27, 2011 2:35 pm by sunay

» Bir ben vardır bende benden içerü
MÜRŞİTLER ALLAH’A ULAŞMAYA VESİLEDİRLER EmptyЧет Окт 27, 2011 2:25 pm by sunay

» Allah gıflerı
MÜRŞİTLER ALLAH’A ULAŞMAYA VESİLEDİRLER EmptyПон Авг 29, 2011 12:51 pm by ferdi7o

» BAYRAM NAMAZI
MÜRŞİTLER ALLAH’A ULAŞMAYA VESİLEDİRLER EmptyПон Авг 29, 2011 12:18 pm by ferdi7o

» TERAVİH NAMAZI KILINIŞI
MÜRŞİTLER ALLAH’A ULAŞMAYA VESİLEDİRLER EmptyПон Авг 29, 2011 12:15 pm by ferdi7o

» CENAZE NAMAZI KILINIŞI
MÜRŞİTLER ALLAH’A ULAŞMAYA VESİLEDİRLER EmptyПон Авг 29, 2011 12:14 pm by ferdi7o

» CUMA NAMAZININ KILINIŞI
MÜRŞİTLER ALLAH’A ULAŞMAYA VESİLEDİRLER EmptyПон Авг 29, 2011 12:12 pm by ferdi7o

» İlim ilim Bilmektir
MÜRŞİTLER ALLAH’A ULAŞMAYA VESİLEDİRLER EmptyВто Авг 23, 2011 1:59 pm by ferdi7o

» TÜRK-İŞ’TE BİR AKŞAM
MÜRŞİTLER ALLAH’A ULAŞMAYA VESİLEDİRLER EmptyПет Авг 19, 2011 12:39 am by ferdi7o

Latest topics
» İster İdim Allah’ı
MÜRŞİTLER ALLAH’A ULAŞMAYA VESİLEDİRLER EmptyЧет Окт 27, 2011 2:35 pm by sunay

» Bir ben vardır bende benden içerü
MÜRŞİTLER ALLAH’A ULAŞMAYA VESİLEDİRLER EmptyЧет Окт 27, 2011 2:25 pm by sunay

» Allah gıflerı
MÜRŞİTLER ALLAH’A ULAŞMAYA VESİLEDİRLER EmptyПон Авг 29, 2011 12:51 pm by ferdi7o

» BAYRAM NAMAZI
MÜRŞİTLER ALLAH’A ULAŞMAYA VESİLEDİRLER EmptyПон Авг 29, 2011 12:18 pm by ferdi7o

» TERAVİH NAMAZI KILINIŞI
MÜRŞİTLER ALLAH’A ULAŞMAYA VESİLEDİRLER EmptyПон Авг 29, 2011 12:15 pm by ferdi7o

» CENAZE NAMAZI KILINIŞI
MÜRŞİTLER ALLAH’A ULAŞMAYA VESİLEDİRLER EmptyПон Авг 29, 2011 12:14 pm by ferdi7o

» CUMA NAMAZININ KILINIŞI
MÜRŞİTLER ALLAH’A ULAŞMAYA VESİLEDİRLER EmptyПон Авг 29, 2011 12:12 pm by ferdi7o

» İlim ilim Bilmektir
MÜRŞİTLER ALLAH’A ULAŞMAYA VESİLEDİRLER EmptyВто Авг 23, 2011 1:59 pm by ferdi7o

» TÜRK-İŞ’TE BİR AKŞAM
MÜRŞİTLER ALLAH’A ULAŞMAYA VESİLEDİRLER EmptyПет Авг 19, 2011 12:39 am by ferdi7o

Май 2024
ПонВтоСряЧетПетСъбНед
  12345
6789101112
13141516171819
20212223242526
2728293031  

Календар Календар

free forum

Dostuz bizi bulun
www.dostuz.bulboard.com

MÜRŞİTLER ALLAH’A ULAŞMAYA VESİLEDİRLER

Go down

MÜRŞİTLER ALLAH’A ULAŞMAYA VESİLEDİRLER Empty MÜRŞİTLER ALLAH’A ULAŞMAYA VESİLEDİRLER

Писане by ferdi7o Чет Авг 18, 2011 9:33 pm

MÜRŞİTLER ALLAH’A ULAŞMAYA VESİLEDİRLER

Eûzubillâhimineşşeytânirracîm Bismillâhirrahmânirrahîm
Sevgili kardeşlerim!
Her zaman olduğu gibi, Efendimizin himmetiyle Allah’ın bir zikir
sohbetinde sizlerle gerçekten birarada olmak, bizim için dünyadan
başlayan ama sonsuza kadar gidecek olan bir mutluluk. Sevgili
kardeşlerim! Hepinizi çok ama çok seviyorum.İnşaallah Efendimizin
himmetiyle bu akşamki sohbetimizin konusu: “Mürşidler, Allah’a Ulaşmaya Vesiledirler”
Sevgili kardeşlerim! Daha önce de birlikte sohbet ettiğimiz gibi,
gerek devrin imamlarının ve mürşidlerin hayatlarına baktığımız zaman,
devrin imamları Allahû Tealâ tarafından seçilseler de, onların da mutlak
mürşidleri vardır. Mürşidlere baktığımız zaman, onların da hak
kapısından geldiği görülür. Mutlak ve mutlak, gerek devrin imamları,
gerek mürşidler, onların da mürşidleri vardır.

Daha önceki sohbetlerimizde anlattığımız gibi İmam-ı Şafi Hazretleri,
kendisi ilmin sahibiydi. Ama mürşidi kimdi? Şeybani Rai Hazretleri. Ve
kendisine şöyle demişlerdi:

-Ya İmam, ya Şafi! Sen binlerce Hadîs-i Şerif ve ilmin sahibisin. Nasıl olur da ayakları çıplak bir çobana tâbî oldun?


Yani Şeybani Rai Hz. için söylüyorlar. Fakat İmam-ı Şafi Hz. şöyle cevap veriyor, sevgili kardeşlerim:

-Evet, ilmi ben biliyordum. Fakat Rabbimi bana Şeybani Rai Hazretleri tanıttı.
Sevgili kardeşlerim! Gerçekten bütün insanlığa sesleniyoruz,
birlikte. Mürşidsiz yollara çıkılmaz. Tabii ki, mürşidini bulabilmesi
için insanın ilk önce sevgili Efendimiz Mehdi (A.S)’ın Rabbimizden
aldığı ilim üzere, mutlak ve mutlak ölmeden önce ruhumuzun Allah’a
ulaşmasını kişinin dilemesi gereklidir. Allah’a ulaşmayı dilediği zaman
kişi, Allah (C.C) söz veriyor ve mürşidine Allahû Tealâ ulaştırıyor,
sevgili kardeşlerim.

İşte bu gece sohbetimizin konusu, bildiğiniz gibi İslâm 7 safhadan
oluşur ve İslâm’ın birinci safhası, İslâm’a yani Allah’a teslim olmak
için atılan ilk adım, Allah’a ulaşmayı dilemektir. Ve İslâm’ın ikinci safhası da mürşide tâbî olmaktır.



İnşaallah Efendi Hazretleri’nin himmetiyle bu bölümde anlatmak
istediğim, Allah dostlarının sözlerini sevgili Efendimiz Mehdi (A.S)’dan
öğrendiğimiz ilimle birleştirerek âyet-i kerimelerle ve âyet-i
kerimeler ışığında mürşid konusuna değinmek istiyoruz, inşaallah.



Öyle ise öncelikle kimdir mürşid ve kimdir mürid?



“Mürşid, irşad, rüşd”, hepsi aynı kökten gelir ve “mürşid”, kendisine tâbî olunan rüşd yolunun yani irşad yolunun, Allah’a ulaştıran yolun öğretmenidir.

“Mürid” ise, “murat etmek”; talebe” de “talep etmek”
kökünden gelir. Mürid, Allah’ı murat eder, Rabbini talep eder ve O’na
ulaşmayı, O’na kul olmayı ister ve muradına nail olmak yani Rabbine
ermek için irşad makamına tâbî olarak, mürşidinin vesilesi ile Allah’a
erer.

Bakara-256’da buyurulduğu gibi ve yine Abdulkadir Geylani
Hazretleri’nin söylediği gibi, rüşd yolunu tercih edenler, sağlam bir
kulba yani mürşid eline yapışırlar ve mürşidleriyle birlikte Allah’a
ulaştıran yolun üzerinde olanlardır. Abdulkadir Geylânî buyurur ki:

Eğer kişi, uyanık ve dirayetli bir üstadın
(mürşidin) elinden takva elbisesini giymezse, nefsinin tuzağına düşmüş
olur, onu istediği gibi oynatır ve aşağılıklara sürekler.


Bunun aksine sağlam bir kulba yapışmasını bilmiş
bir kimseye kendi varlığından sırları zahir olur, sonsuz ni’met ve
lezzetlere gark olur. Nefsinin peşine düşüp de mürşidini dinlemeyen
kişi, gerçekten nasipsizdir.
(HZ. ABDULKADİR GEYLANİ’nin MENKİBELERİ Cevherden Gerdanlıklar)
2/BAKARA-256: Lâ ikrâhe fîd dîni kad
tebeyyener ruşdu minel gayy(gayyi), fe men yekfur bit tâgûti ve yu’min
billâhi fe kadistemseke bil urvetil vuskâ, lenfisâme lehâ, vallâhu
semîun alîm(alîmun).


Dînde zorlama yoktur. İrşad yolu
(hidayet yolu; Allah’a ulaştıran yol), gayy yolundan (dalâlet yolu;
şeytana, cehenneme ulaştıran yoldan) açıkça (ayrılıp) ortaya çıkmıştır.
Artık kim tagutu (şeytanı ve şeytana ulaştıran yolu) inkâr edip de
Allah’a îmân ederse (mü’min olur, Allah’a ulaştıran yolu tercih ederse),
böylece o, (Allah’tan) kopması mümkün olmayan urvetul vuskaya (sağlam bir kulba, mürşidin eline) tutunmuştur. Allah Sem’î’dir, Alîm’dir.
Gerçektende kişi, Abdulkadir Geylânî Hazretleri’nin söylediği gibi
bir üstadın yani mürşidin elinden takva elbisesini giymez yani Rûm
Suresinin 31. âyetinde: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).O’na
(Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve takva sahibi olun. Ve
namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın
diye
buyurulduğu gibi bu kişi, Allah’a ulaşmayı dileyerek takva sahibi olmaz
ise, nefsinin tuzağına düşmüş olur, nefsi ve nefsin afetlerine tesir
edebilen şeytan, onu istediği gibi oynatır ve aşağılıklara sürekler.

Fakat irşad yolunu tercih ederek, Allah’a ulaşmayı dileyerek Rabbini
murat eden ve mürşid eline tutunanlar, sağlam bir kulba yapışmışlardır ve mutlaka mürşidinin vesilesiyle Allah’a erecek olanlardır, sevgili kardeşlerim.

Her ne kadar mürşidleri inkâr eden insanların bir kısmı: “Bir
vesileye hiç gerek yoktur, namazını kıl, ramazanda orucunu tut, İslâm’ın
beş şartını yerine getirirsen yeter.” deseler de veya kimisine de,
Allah’a ulaşmayı dileyin ve bir mürşide tâbî olun, diye tebligatta
bulunduğumuzda: “Ben kendi kendime Allah’a ulaşırım, bir vesileye gerek
yok.” deseler de, bir mürşide tâbî olmadan, hiç kimse Allah’a ulaşamaz ve nefsini de tezkiye edemez.

Hani Eşref Rumî Hazretleri önceki sohbetlerimizde de gördüğümüz gibi,
mürşidsiz hiç kimsenin kendi başına Allah’a gidemeyeceğine dair şöyle
söylüyordu:

“…Muhammed Mustafa (S.A.V) iki cihanın fahri iken
Cebrail (A.S)…Hazret’e çağırıp göklere çıkardı. Tâ Sidretül Münteha’ya
çıkardı.


Cebrail orada kalmasına rağmen, (Peygamber) Efendimiz (S.A.V) ötelere mürşidsiz ve kılavuzsuz gidemedi. Sen kim oluyorsun ki, kendi başına (Allah’a) gideceğim, diyorsun.



Halbuki senin nefsin ve boğazın seni ellerine geçirmişlerdir.
Heva zincirini Nefs-i Emmare’nin boynuna takmışsın. Seni dilediği yere,
istediği gibi çekip götürmektedir. Seni Hakk’tan ta uzaklara götürmektedir. Sana mürşid gerekmezse, peki kime gerekir?”
TAM MÜZEKKİN NÜFUS
Eşref Rumî Hazretleri burada açık olarak Allah’a ulaşmaktan
bahsediyor ve bir mürşidin vasıtası olmadan, bir mürşide tâbî olmadan
kişinin, Nefs-i Emmare’nin elinde tutsak olarak nefsini asla tezkiye
edemeyeceğini ve Allah’a ulaşamayacağını söylüyor. Eşref Rumî
Hazretleri, Beyazid-i Bistâmî Hazretleri’nin bir sözüyle, mürşidi
olmayan kişi için diyor ki:

Sultan’ül Ârifin Şeyh Beyazid-i Bistâmî (K.S.) buyurdular ki: “Kimin şeyhi yoksa o kimsenin şeyhi şeytandır.” TAM MÜZEKKİN NÜFUS
Çünkü kişi eğer Allah’a ulaşmayı dilemez, mürşidine tâbî olmazsa,
Nefs-i Emmare’sine tâbî olur ve şeytan da o nefsinin afetlerinin emrinde
olan kişiyi istediği gibi yönlendirir. Bu sebepten dolayı Rabbimiz
A’raf 27’de buyurur ki: Muhakkak ki; Biz şeytanları mü’min olmayanlara dost kıldık.”



A’raf Suresinin 27. âyetiyle Beyazid Bistami Hazretlerinin sözünü birleştirdiğimiz zaman, “mürşidi olmayanın mürşidi şeytandır” sözüyle A’raf Suresinin 27. âyetindeki: “Muhakkak ki; Biz şeytanları mü’min olmayanlara dost kıldık.” sözü birleşiyor.

Demek ki her insan, Nefs-i Emmare’sine ve şeytana tâbî olmamak için
bir an önce Allah’a ulaşmayı dileyerek bir mürşide tâbî olup, Allah’ın
emirleri istikametinde yürümeli ve mürşidinin vesilesiyle nefs
tezkiyesine paralel ruhunun Allah’a doğru yolculuğuna başlamalıdır.

Sevgili kardeşlerim! Necmeddin Kübra Hazretleri de aynı şekilde
Allah’a ulaşmayı dileyen kişinin, vuslata ermesi yani Allah’a ulaşması
için bir kâmil mürşide ihtiyacı olduğunu açık olarak ifade ediyor.
Necmeddin Kübra Hazretleri buyurur ki:

“Allah’a ulaşmak onun emirleri doğrusunda yürümekle olur.

-Salikin isimlerin delâleti yoluyla vuslata ermesi (Allah’a ulaşması) için kâmil mürşide ihtiyacı vardır.

-Salikte istidat (kabiliyet) ve ehil mürşid olursa, kısa sürede Allah’a vasıl olur.” (Tasavvufta On Temel Esas)


Öyleyse kimdir Salik?



“Salik yani mürid” Allah’a ulaşmayı dileyerek
mürşidine tâbî olup tarikat üzere yani Sıratı Mustakîm üzerinde bulunan
ve nefs tezkiyesine paralel ruhu Allah’a doğru seyri sülûk adlı
yolculuğu gerçekleştiren manevî yolcudur. Mevlâna Halid Bağdâdî
Hazretleri’nin Risale-i Halidiyye adlı eserinin sonundaki tasavvufî
ıstılahlar yani lûgat bölümünde salik ve seyri sülûk için buyurulur ki:

Salik:
Yolcu (Tas): Allahû Tealâ’ya ulaşmak azmi ile tasavvuf yolunu tutan, bu
yolun gerektirdiği hususları maddî ihtiyaçlardan önde tutan kimse.
(Risale-i Halidiyye)



Seyr-i Sülûk:Hakk’a ermek için bir mürşidin öncülüğünde ve denetiminde çıkılan manevî ve ruhî yolculuk. (Risale-i Halidiyye)



Sülûk:Tasavvuf ve tarikata girmek, Hakk’a giden yolu tutmak. (Risale-i Halidiyye)
Eşref Rumî Hazretleri de Allah yolunda yolculuk yapmak isteyen kişiye
mutlaka bir mürşidin gerektiğini ifade eden sözlerinde buyurur ki:

Hak yoluna sülûk etmek isteyen kimseye ilk önce
şeyh-i kâmil gerektir. İnsana Allahû Tealâ’yı ancak kâmil bir mürşid
sevdirebilir. Allahû Tealâ’yı sevmeyen, O’na talib olmaz. Mürşid- i
Kâmil o kimsedir ki istek husule getire, yani Hak Tealâ’yı insana
sevdire.
TAM MÜZEKKİN NÜFUS
Kardeşlerim! Demek ki kişi, irşad yolunu tercih ederek Allah’tan
kendisine yol gösterecek bir mürşid ister ve mürşidinden öğrendiği
batınî ilimle Allah’ı severek O’na talip olur, Rabbini diler ve
mürşidine tâbî olarak onun vesilesiyle Allah’a ulaşır. Eşref Rumî
Hazretleri gene der ki:

“Ona (mürşidine) hizmeti canı gönülden kabul et. Ona hizmet etmek, Allahû Tealâ’nın halis bir kuluna hizmettir.



O kişi seni Hakk’a ulaştıracaktır. O kimsedir, seni benliğinden kurtaran. O kimsedir, senin gözlerinden perdeleri kaldıran. Mademki, onun gibi şeyh ve mürşid-i kâmil
eline girdi ve seni müridliğe kabul etti, iyi bilki, iki cihanın saadet
ve selameti senindir. Onun gibi mürşidi bulduğunda sana gereken, hemen
ondan nasibini almaktır. Mahrum kalmayasın. Gerçek feyzi var onun.”
TAM MÜZEKKİN NÜFUS


Sevgili kardeşlerim! Çünkü irşad makamının sahibi bir mürşid,
müridlerinin, talebelerinin Allah’a ulaşmayı dilemelerine vesile olarak
Allah’ı sevdirir ve kişi mürşidinden aldığı feyzle Allah’ı zikrederek
ve hizmette bulunarak yolunda ilerler. Öncelikle seyri sülûk’ünü
gerçekleştirerek ruhunu Allah’a ulaştırır ve fizik vücudunu Allah
yolunda kul etmek, nefsini bütün kötülüklerden, karanlıklardan
temizleyerek Allah’a teslim etmek ister ve her şeyiyle, bütün benliğiyle
Allah’ta yok olarak iradesini de Allah’a teslim etmek ister. İşte Allah
dostlarının çoğu bunları yaşamışlar ve en üst makama kadar
yükselmişlerdi.

Çünkü onlar, bu istek ve gaye ile zikrine ve Allah yolundaki
hizmetine sıkıca sarılarak, mürşidinin eline sıkıca tutunarak gayretle
yoluna devam etmiş ve irşad olmaya doğru Rabbine yaklaşarak O’nun
yolunda ilerlemişler ve Allah onları hedeflerine ulaştırmıştı.

İşte Eşref Rumî Hazretleri’nin söylediği ve Cinn Suresinin 14.
âyetindeki Allah’a teslim olan ve mürşidinin vasıtasıyla Allahû
Tealâ’nın kendilerini irşad edecek olduğu, gayretle teslimlerini bir bir
gerçekleştirmek için çırpınan gerçek müridler, gerçek talipler
onlardır. Eşref Rumî Hazretleri der ki:



Şeyhler, yer yüzünde Hak Tealânın
askerleridirler. Onların vasıtasıyla Hak Tealâ gerçek müridleri irşad
eder. Şeyhler sebebiyle Hak Tealâ gerçek tâliblere hidayet verir.
TAM MÜZEKKİN NÜFUS
72/CİNN-14: Ve ennâ minnel muslimûne ve minnel kâsitûn(kâsitûne), fe men esleme fe ulâike teharrev raşedâ(raşeden).

Ve gerçekten bizden, (Allah’a) teslim olanlar da var ve bizden
kasitun (kalpleri kasiyet bağlamış) olanlar da var. Artık kim (Allah’a)
teslim olmuşsa (ruhunu teslim etmişse) işte onlar, irşad olmayı (nefsin
ve iradenin teslimini) arayanlardır (dileyenlerdir).


Mürşid, irşad, rüşd, raşid, reşad, reşid; hepsi aynı kökten gelir. İrşad yolu yani Mu’min Suresinin 38. âyetindeki buyurulan“sebîler reşâd”,
mürşidin yardımı ile Allah’a ulaştıran yoldur. İşte bu sebepten dolayı
Allah’ın tayin ettiği ve vazifeli kıldığı mürşidlere irşad makamının
sahibi, denir.

İnsanları hem Allah’a ve O’na ulaştıran yola çağırırlar ve hem de
kişilerin nefslerini tezkiye ederek hidayete ermelerine, Allah’a teslim
olmalarına vesiledirler. Her devirde mutlaka irşad makamının sahibi,
hidayete vesile olan mürşidler vazifelidir ve her devirde bütün bu irşad
makamının sahibi mürşidlerin içinden bir kişi devrin imamı yani zamanın
kutbu olarak, insanları Allah’a ulaştırmakla vazifeli olarak Allah
tarafından seçilir ve Allah’ın bizim için tayin ettiği ve bizi irşad
yoluna ulaştıracak mürşidimize tâbî olmak üzerimize farz kılınmıştır.
Sevgili Kardeşlerim! hep birlikte Mu’min Suresinin 38. âyetinden Mu’min
Suresinin 42. âyetine kadar olan âyet-i kerimelerde buyurulur ki:

40/MU’MİN-38: Ve kâlellezî âmene yâ kavmittebiûni ehdikum sebîler reşâd(reşâdi).

Ve âmenû olan adam şöyle dedi: “Bana tâbî olun ki sizi irşad yoluna ulaştırayım.”



40/MU’MİN-39: Yâ kavmi innemâ hâzihil hayâtud dunyâ metâun ve innel ahirete hiye dârul karâr(karâri).

Ey kavmim! Bu dünya hayatı, sadece (geçici) bir metadır
(faydalanmadır). Ve muhakkak ki ahiret karar kılınacak (devamlı
kalınacak) yerdir.



40/MU’MİN-40: Men amile seyyieten fe lâ yuczâ illâ
mislehâ, ve men amile sâlihan min zekerin ev unsâ ve huve mu’minun fe
ulâike yedhulûnel cennete yurzekûne fîhâ bi gayri hisâb(hisâbin).


Kim seyyiat (şerr, derecat düşürücü ameller) işlerse mislinden daha
fazla cezalandırılmaz. Kadınlardan veya erkeklerden kim amilüssalihat
(nefsi ıslâh edici ameller, nefs tezkiyesi) yaparsa işte onlar, (îmânı
artan) mü’minlerdir. Onlar, cennete konulacak ve hesapsız
rızıklandırılacaktır.



40/MU’MİN-41: Ve yâ kavmi mâ lî ed’ûkum ilen necâti ve ted’ûnenî ilen nâr(nâri).

Ve ey kavmim! Benim için nasıl bir hal ki, ben sizi kurtuluşa çağırıyorum ve siz, beni ateşe çağırıyorsunuz.



40/MU’MİN-42: Ted’ûnenî li ekfure billâhi ve uşrike bihî mâ leyse lî bihî ilmun ve ene ed’ûkum ilel azîzil gaffâr(gaffâri).

Siz beni, Allah’ı inkâra ve hakkında ilmim olmayan bir şeyi, O’na ortak koşmaya çağırıyorsunuz. Ve ben, sizi Azîz ve Gaffar Olan’a (Allah’a) çağırıyorum.
Sevgili kardeşlerim! Otuz senenin üzerinde devrin imamı olan, 14 asır
önce Muhammed (S.A.V)’in Hadîs-i Şerif’lerinde müjdelediği ve Kur’ân-ı
Kerîm Âyetleriyle apaçık Rabbimizin müjdelediği Mehdi (A.S). Bütün
insanlığa sesleniyoruz. Lütfen! Sevgili Efendimizin sohbetlerini, bir
daha dinlesinler. Bir daha düşünsünler. Sevgili Efendimiz Mehdi (A.S)
nereye çağırıyor. Sadece ve sadece Allah’a çağırıyor. Mehdi (A.S)
Allah’a çağırdığı gibi, hem dünya ve hem de ahiret saadetiyle
müjdeliyor.

Kişi, Allah’a ulaşmayı dilediği zaman, mürşidine ulaştığı zaman ve
devrin imamı olan Mehdi (A.S)’a ulaştığı zaman neler kazandığına bir
baksın. Bir düşünsün. Ulaşanlara bir baksın. Nasıl bir hayat içersinde,
nasıl bir mutluluğun içersindeler, lütfen bir daha baksınlar.

Sevgili kardeşlerim! Görüldüğü gibi, Mu’min-38’deki:yâ kavmittebiûni ehdikum sebîler reşâd(reşâdi).“Bana tâbî olun ki sizi irşad yoluna ulaştırayım”
diye insanları Allah’a çağıran ve Hakk’ul yakîn derecesinde bir âmenû
olan, bu derece bir îmânın sahibi olan bu kişi, irşad makamının sahibi
bir mürşid ve Allah’a ulaştıran yola davet ediyor. İrşad kelimesi,
lûgatta aynen şöyle buyurulmaktadır:



İRŞAD (rüşd’den a.i.) doğru yolu göstermek, uyarma, bir velînin (yani bir velî mürşidin) bir kimsenin hidayete erişmesine vesile olması. (Osmanlıca-Türkçe LÛGAT hazırlayan komisyon, Mevlüt Karaca HİSAR YAYINEVİ)


Her ne kadar doğru yolu gösteren, deseler de aslında irşad makamının sahibi, doğru yolu değil; Allah’a ulaştıran yolu gösterir.
Başında ve bir çok sohbetlerimizde Efendi Hazretleri’nin himmetiyle
izah ettiğimiz gibi irşad makamı, Allah’a ulaştıran Sıratı Mustakîm
üzerindedir ve kendisi ruhunu, fizik vücudunu, nefsini ve iradesini
Allah’a teslim ederek salâh makamına ulaşmış ve insanlara doğru yolu
değil, Allah’a ulaştıran yolu gösterir yani insanları Allah’a ulaştırmaya vesiledir. Ve lugatta da söylenildiği gibi, “bir velînin yani bir velî mürşidin, bir kimsenin hidayete erişmesine vesile olması.”

Gerçekten de bu velî mürşid, Allah’a ulaşmayı dileyen kişilerin
hidayete ermelerine yani ölmeden önce Allah’a kavuşmalarına vesiledir.
Erzurumlu İbrâhîm Hakkı Hazretleri, daha önceki sohbetimizde de
açıkladığımız gibi bakalım ne buyuruyor:

“Başkalarına gayb olanlar onlara bildirilmiştir. Bedenleri bir yerde iken, gönülleri (gönül gözleri ile) doğu ve batıyı gezip, arş ve kürsiyi dolaşmıştır.



Bedenleri ile
yükselmezlerse de, RUHLARI MİRACA GİDER. Hak Tealâ’yı göz ile (baş
gözleriyle) göremeseler de, esrâr ile (kalp gözleriyle görerek sırlı bir
şekilde) müşahede ederler…




Kendilerine tâbî ve teslim olan dostları Hakk’ın huzuruna
çağırırlar. O halde onları sevenlere, onlara yaklaşanlara, sözlerine
uyup izlerinden gidenlere
ve ONLARIN İRŞADI İLE MEVLASINA KAVUŞANLARA müjdeler olsun.” MARİFETNAME
Kur’ân-ı Kerim’e baktığımızda Rabbimiz Maide-35’de, O’na ulaştıracak olan vesileyi istememizi yani ibtiga etmemizi emrediyor.Vebtegû ileyhil vesîlete
buyuruyor. Çünkü hiç kimse mürşide tâbî olmadan ruhunu Allah’a
ulaştıramaz ve Allahû Tealâ bu âyette “Bana ulaştıracak vesileyi
isteyin” diye bir ifadeyle Allah’a ulaşmak için bir vesileye ihtiyacımız
olduğu ve böylece bunun üzerimize farz kılındığı açıklık kazanıyor:



5/MÂİDE-35: Yâ eyyuhellezîne âmenûttekûllâhe vebtegû ileyhil vesîlete ve câhidû fî sebîlihi leallekum tuflihûn(tuflihûne).

Ey âmenû olanlar (Allah’a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler)! Allah’a karşı takva sahibi olun ve O’na ulaştıracak vesileyi isteyin. Ve O’nun yolunda cihad edin. Umulur ki siz, felâha erersiniz.
Sevgili kardeşlerim! Ve ayrıca Maide-35’deki bu kişilerin, Allah’a
ulaşmayı dileyerek gerçek âmenû oldukları da açık olarak görülüyor.
Çünkü bu kişiler, Allah’a ulaşmayı dileyerek zaten takva sahibi
olmuşlar. Allah’a ulaşmayı dilediği zaman insan, birinci takvanın sahibi
olur. Kalplerinde bu Allah’a ulaşma niyeti var ki, Rabbimiz onlara
Allah’a nasıl ulaşabileceklerine dair yol gösteriyor ve onlara, Allah’a
ulaşmayı dilediniz ve sizi Bana ulaştıracak vesileyi yani mürşidinizi de
isteyin, bu farz emrimi yerine getirin ki, takvanız bir kademe daha
artsın ve onun vesilesiyle ruhunuz Bana ulaşsın” diye emir buyuruyor.

Mademki konumuz, mürşidlerin Allah’a ulaşmaya vesile olmaları, o
halde Ebu Kasım Nasrâbadi Hazretleri’nin Tezkiretü’l Evliya’dan
aldığımız şu sözlerini mutlaka anlatmadan geçemiyorum. Tezkiretü’l
Evliya’da buyurulur ki:

“Senin kerametin nedir?” sorusuna: “Şudur, dedi:



-Ta Nasrâbât şehrinden Nişabur’a perişan (şûride) edip Şibli’nin üzerine fırlattılar. Netice olarak her sene iki-üç bin kişi, benim vasıtamla Allahû Tealâ’ya vasıl olmuşlardır, hâlbuki arada ben yokum!”(TEZKİRET’ÜL EVLİYA)


Sevgili kardeşlerim! “Vasıl olmak” kelimesi, bilindiği gibi lugat mânâsıyla “visal yani vuslat” kökünden gelir ve anlamı ulaşmaktır ve Ebu Kasım Nasrâbadi Hazretleri: “Benim vasıtamla her sene iki-üç bin kişi Allahû Tealâ’ya vasıl olmuşlardır yani Allah’a ulaşmışlardır” buyuruyor.

Çünkü o da Allah’a ulaşmaya vesile olan bir velî mürşiddi. Tabii ki
bu mertebeye ulaşmadan önce Ebu Kasım Nasrâbadi Hazretleri’nin de
mutlaka bir mürşidi vardı ve mürşidi Ebu Bekir Şibli Hazretleri’ydi ve
onun önünde tövbe etmiş ve onun elinde yetişerek bu mertebeye ulaşmış,
Ebû Bekir Şibli’den sonra mürşidlik vazifesini sürdürmüştü. İşte gene
Ebu Kasım Nasrâbadi için TEZKİRETÜ’L EVLİYA’da şöyle buyruluyor:

“Ebu Kasım Nasrâbadi, yüksek bir mertebeye sahip
olup, bütün arkadaşları nezdinde gayet şerefliydi. Şibli’den sonra bütün
Horasanlıların üstadıydı, kendisi de (Ebubekir) Şibli’nin müridi olup Ruzbarive Murtaiş’e yetişmiş, birçok ulu şeyhlerle görüşmüştü.”
(TEZKİRET’ÜL EVLİYA)
Sevgili kardeşlerim! Hangi bir Allah dostunu duysak, mutlaka bir
mürşidi olduğu ve mutlaka bir mürşid kapısına gidip mürşidin önünde
tövbe ettiği, mürşidinin elinde yetiştiği bilinir. Hiçbir Allah dostu
bir mürşid elinde yetişmeden, Allah’a ulaşmamış ve nefsini terbiye
etmemiştir. Ebu Ali Dekkak Hazretleri de Ebu Kasım Nasrâbadi
Hazretleri’nin bir müridi idi ve buyurur ki:

“Kendi kendine yetişen bir kimse tarafından
bakımı yapılmayan huda-i nâbit bir ağaç gerçi yaprak açar ama meyve
vermez. Şâyet verecek olsa, meyvesi tatsız olur, insan da böyledir. Üstadı (mürşidi) olmayan bir kimseden hiçbir şey hasıl olmaz.




Ben bu yolu Nasrâbadi’den öğrendim.
O Şibli’den; o (Şibli) Cüneyd’den; o (Cüneyd) Seri’den; o (Seri)
Davud’dan; o (Davud) Ma’ruf’dan ve o da (Ma’ruf da) tâbiinden
bellemiştir.”
TEZKİRET’ÜL EVLİYA


Sevgili kardeşlerim! Bakıyoruz ki, mürşidler ne yapmışlar? Daha
önceki mürşidlerine tâbî olmuşlar ve (kendileri de bir zaman gelip o
mertebeye ulaştıklarında) mürşid olmuşlar ve onlar da irşad ede ede,
görüldüğü gibi Ebû Ali Dekkak Hazretleri’nin mürşidi Ebû Kasım Nasrabâdi
idi, Ebû Kasım Nasrabâdi’nin mürşidi Ebu Bekir Şibli idi, Ebu Bekir
Şibli’nin mürşidi Cüneyd Bağdâdî idi, Cüneyd Bağdâdî’nin mürşidi Serî
Sakâti idi, Serî Sakâti’nin mürşidi Davud Tai idi, Davut Tai’nin mürşidi
Ma’ruf Kerhi idi ve Ma’ruf Kerhi’nin mürşidi de Ali b. Musa Rıza idi ve
hepsi de birbirlerine zincirlemesine tâbî olmuş ve müridlerden yüksek
mertebede mürşidler meydana gelmişti. Nasrâbadi Hazretlerinin müridi
Ebu Ali Dekkak Hazretleri için TEZKİRET’ÜL EVLİYA’da buyurulur ki:

“Ebu Ali Dekkak (R.A) aşk ve dostlukta yok olup
giden, şevk ve mahabbetten tutuşan, zamanının şeyhi, tarikatın sultanı
olup Hakk’ın dili idi. Nasrâbadi’nin müridi olup ulu şeyhlerden bir çoğunu görmüş ve hizmetlerinde bulunmuştu. Büyükler:




“Her çağın bir ağıtçısı vardır ve o çağın ağıtçısı da Ebu Ali
Dekkak’tır.” demişlerdi. Onda olan aşk, yanış ve zevk derdi, kimseye
ucunu bile göstermemişti, ömür boyu hiç sırtını yere koymamıştı. Buyurur
ki:




-Her kim kendini maşukunun kapısına süpürge yapmazsa, o âşık değildir!

-Cehennem korkusundan veya cennet ümidiyle tövbe ediyorsan,
himmetsizsin. “Allah seni sevsin” diye tövbe etmelisin: Zira: “Allah
tövbekâr olanları sever.”
(Bakara-222) TEZKİRET’ÜL EVLİYA


Sevgili kardeşlerim! Onlar da mürşid elinde Kur’ân’ı yaşadılar ve
yıllarca geçen çaba ve gayretleriyle Allah’a bütünüyle teslim olup kemal
derecesine ulaştılar ve insanların Allah’a ulaşmalarına ve teslim
olmalarına vesile olmak üzere Allah tarafından vazifeli kılındılar.
Şah-ı Nakşibend Muhammed Bahâüddin Hazretleri de zamanının büyük bir
mürşidiydi ve buyurur ki:

“Hak yolunda benim himmetim, Allah’tan gayrı herşeyden geçip yalnız O’na (Allah’a) ulaşmak idi. Hakk’ın yardımı yetişti ve beni Kendisinden gayrı herşeyden geçirip gayeme (O’na) ulaştırdı.



Bizler, Maksûda erişmeye vasıtayız. Cananı dileyen kapımıza gelsin… Gelsin de aşk ne imiş görsün!” İSTANBUL VE ANADOLU EVLİYALARI
Sevgili kardeşlerim! Hani bir önceki sohbetlerimizde hep söyleriz.
Sevgiyi öğrenmek isteyen, aşkı öğrenmek isteyen, gelsin de Allah’a
ulaşmayı dilesin ve Sevgili Peygamberimiz’in 14 asır önce müjdelediği
devrin imamı Mehdi (A.S)’ı bulsun da, sevgimizin merkezinden, aşkın
pınarından yudum yudum, bütün insanlık su içsin, sevgili kardeşlerim.

Bazı kişiler derler ki, “Mademki dünyada birçok mürşidler var
ve ben nasıl bilebilirim ki, hangi mürşide gideceğim ve mürşidimi nasıl
bulabilirim? Bu zamanda ben salihleri yani kâmil mürşidleri nasıl
bulabilirim?”
kardeşlerim! her zaman böyle karşılaşıyoruz.
Nasıl bulabilirim, diyorlar. Sevgli Efendimiz, her zaman haykırıyor.
“Beni Rabbimden sorun, Beni Rabbimden sorun” diye emin bir şekilde
sevgili Efendimiz Sultanımız Mehdi (A.S), “Beni Rabbimden sorun” diyor.

Hep birlikte daha önce de anlattığımız ve yine de anlatacağız, İster
misiniz birlikte Abdulkadir Geylani Hazretlerinin sözlerine bakalım.
Şöyle diyor Abdulkadir Geylani Hazretleri:



Yüce Kapıya Varmış Birini bul! Fasıklar ile münafıklardan uzak dur, sıddık nitelikli salih zatların peşine takıl. Kimin salih kimin münafık olduğunu farkedemediğinde GECELEYİN KALK, namaz kıl ve ardından:



“RABBİM! BANA, SALİH KULLARINI GÖSTER, BANA, BENİ SANA GETİRECEK KILAVUZU…gözümü
Sana yakınlık nuru ile sürmeleyecek, beni, bana başkalarının
gördüklerini anlatan değil, bizzat gördüklerini bana haber verecek BİR
KILAVUZA İLET”de.
(el-Fethu’r Rabbâni” Huzur Sohbetleri)
Abdulkadir Geylânî Hazretleri de devrin imamıydı ve nebî (peygamber)
olmayan Allahû Tealâ’nın bir resûlü yani elçisi ve Allah’ın tasarrufu
altındaydı. Bu gün de nebî yani bir peygamber olmayan, sadece Allah’ın
elçisi, risaletle görevli olan ve Allah’ın bir Resûl’ü olan Mehdi (A.S)
da, Allah’ın tasarrufu altında.

O halde demek ki, burada kişinin mürşidini bulabilmesi için bir çözüm
yolunu gösteriyor Abdulkadir Geylani Hazretleri. Çünkü bu konuda kişiye
yardım edecek olan, Allahû Tealâ’dır ve kişiyi mürşidine ulaştıracak
olan da gene Allahû Tealâ’dır. Nahl Suresinin 9. Âyetine baktığımız
zaman:

16/NAHL-9: Ve alallâhi kasdus sebîli ve minhâ câir(câirun), ve lev şâe le hedâkum ecmaîn(ecmaîne).

Ve sebîllerin (dergâhlardan Sıratı Mustakîm’e ulaşan bütün yolların
yani mürşidlerin) tayini, Allah’ın üzerinedir. Ve ondan sapanlar vardır.
Ve eğer O dileseydi, sizin hepinizi hidayete erdirirdi.
İşte bu sebepten dolayı yani mürşidlerin tayini Allah’a ait olduğu
sebebiyle, mürşidimizi Allah’tan sormak zorundayız. Ve bunu da ancak
hacet namazı kılarak gerçekleştirebiliriz. Ve eğer kişi tevekkül eder ve
Allah’a ulaşacağına kesin inanırsa, Allahû Tealâ kişiye mürşidini
mutlaka bulduracaktır. Yeter ki kişi, mutlaka Allah’a ulaşmayı dilesin
ve Maide-35’te Rabbimizin: “Vebtegû ileyhil vesîlete.” O’na, Allah’a ulaştıracak vesileyi isteyin, ibtiga edin.” diye buyurduğu gibi Allah’tan mürşidini istesin.

İşte görüldüğü gibi mürşidimizi, Bakara Suresinin 45. âyetine göre de, hacet namazı kılarak Allah’tan sorabiliriz.Vesteînû bis sabri ves salâti. Ve istianeyi istemek, Allah’ın üzerimize farz kıldığı bir emirdir. Fâtiha Suresinin 5. âeyinde de Rabbimize, yalnız Senden istiane yani yalnız Senden bizi Sıratı Mustakîme ulaştıracak vesileyi, yardımı isteriz,
diyoruz ve Rabbimizin bizi bu istiane ile yani mürşidin vesilesi ile
Sıratı Mustakîm’e ve o yoldan Allah’a ulaştırmasını diliyoruz. İşte
anlaşılıyor ki, kişi istianeyi Allah’a ulaştıran Sıratı Mustakîm’e
ulaşmak için istiyor ve bunun için de mürşidine mutlaka ihtiyacı
vardır:



2/BAKARA-45: Vesteînû bis sabri ves salât(sâlâti), ve innehâ le kebîretun illâ alel hâşiîn(hâşiîne).

(Allah’tan) sabırla ve namazla istiane (yardım) isteyin. Ve muhakkak
ki o (hacet namazı ile Allah’a ulaştıracak mürşidini sormak), huşû
sahibi olanlardan başkasına elbette ağır gelir.



1/FATİHA–5: İyyâke na’budu ve iyyâke nestaîn(nestaînu).

(Allah’ım!) Yalnız Sana kul oluruz ve yalnız Senden İSTİANE (mürşidimizi) isteriz.

1/FÂTİHA-6: İhdinas sırâtel mustakîm(mustakîme).

(Bu istiane’n ile) bizi, SIRATI MUSTAKÎM’e (Allah’a ulaştıran yola) hidayet et (ulaştır).

1/FÂTİHA-7: Sırâtallezîne en’amte aleyhim gayril magdûbi aleyhim ve lâd dâllîn(dâllîne).

O (SIRATI MUSTAKÎM) ki; (başlarının) üzerlerine (Devrin İmamı’nın
ruhunu) ni’met olarak verdiklerinin yoludur. Üzerlerine gadap
duyulmuşların ve dalâlette kalmışların (Allah’a ulaşmayı dilemeyenlerin)
yolu değil.
Sevgili kardeşlerim! Abdulkadir Geylani Hazretleri’nin bu konuyu
Kur’ân-ı Kerim âyetlerine uygun bir şekilde açıkladığını görüyoruz.
Abdulkadir Geylani Hazretleri, açıkça hacet namazı kılarak, Rabbimizden
Allah’a gidebilmemiz için kılavuzluk edecek, bizi Allah’a ulaştırmaya
vesile olacak mürşidimizi istememizi söylüyor ve bu sözlerle Kur’ân-ı
Kerim’deki Bakara Suresinin 45. âyeti ve Mâide Suresinin 35. âyetlerini
en güzeliyle açıklamış bulunuyor. Demek ki kişi, Abdulkadir Geylani
Hazretlerinin açıkça söylediği gibi: “Ya Rabbi, bana salih
kullarını göster, Sana gelmemde kılavuzluk edecek kişileri göster ya da
beni Sana getirecek, ruhumu Sana ulaştıracak hak mürşidimi bana göster.”
diye Rabbimize müracaat ederek hacet namazıyla soracaktır.

ÖYLEYSE HACET NAMAZI NASIL KILINIR?

Efendimizin himmetiyle bir kere daha buradan tarif edelim.
Efendimizin himmetiyle ve bizlere yol göstermesiyle, Efendimizden
hepimiz birlikte öğreniyoruz. Ve kardeşlerimizde Efendimizden
öğrendiğimiz gibi hem âyetleri, hem de Hadîs-i Şerif’leri âyet-i
kerimelerle birleştiriyoruz. Hacet namazı Tirmizi’deki bir hadîsde
buyurulduğu gibi, âyet-i kerimelerle birleşiyor, sevgili kardeşlerim.
Hadîs-i Şerif’de iki veya en fazla on iki rekât kılınan bir namaz, diye
burada geçiyor. Allahû Tealâ Efendi Hazretleri’ne bu namazı 4 rekât
olarak bildirmiştir. Ve sevgili Efendimizin bize sunduğu gibi biz hacet
namazını 4 rekat kılarız. Rabbimize hamd eder şükrederiz. Sevgili
kardeşlerim! Hadîs-i Şerif’de buyurulur ki:

1-HÂCET NAMAZI: Maddî ve mânevî bir ihtiyaca, dileğe kavuşmak niyeti ile iki ve en fazla on iki rek’at olarak
kılınan namaz. Bir kimsenin Allahü teâlâdan veya benîâdemden
(insanoğlundan) bir hâceti olursa, tertemiz bir abdest alsın. Sonra iki
rek’at hâcet namazı kılsın. Sonra Allahü teâlâya senâ (hamd)da bulunsun
ve Peygambere salevât getirsin… (Hadîs-i şerîf-Tirmizî)
Allahû Tealâ’nın Efendi Hazretlerine bildirdiği gibi, Allah’tan
hacetimizi veya Abdulkadir Geylani Hazretleri’nin söylediği gibi bize
Allah’a gitmemizde yani O’na ulaşmamızda kılavuzluk edecek olan
mürşidimizi sormak için, perşembeyi cumaya bağlayan gecede veya mübarek
kandil gecelerinde, saat 24:00 den sonra boy abdesti alınarak 4 rekâtlık
hacet namazına niyet edildikten sonra şu âyetler okunur:



1. Rekât: Subhaneke + Fâtiha + 3 Âyetel Kursi

2. Rekât: Fâtiha + İhlâs + Felak + Nas

Oturuş: Ettehiyyatu

3. Rekât: Fâtiha + İhlâs + Felak + Nas

4. Rekât Fâtiha + İhlâs + Felak + Nas

Oturuş: Ettehiyyatu + Allahumme salli + Allahumme barik + Rabbena
Namaz bitince kişi, Allah’tan mürşidini rüyasında göstermesini diler ve şöyle de dua eder:

“Yüce Allah’ım! Ruhumu sana ulaştırmaya ve benim Sana teslim olmama vesile olacak hak mürşidim kimse, onu bana göster.” diye
niyazda bulunarak hiç konuşmadan üç kere daha Âyetel Kursî okur ve
göğsü kıbleye gelecek şekilde sağ tarafının üzerine yan üstü yatarak
uzanır. Ve Allah’ın kendisine mürşidini mutlaka göstereceğine kesin
inanarak “Allah, Allah “diye sağ kulağını yastıkla birleştirir “Allah,
Allah” diye zikrederek uyuyakalır.

Eğer birinci gecede göremezse, her Perşembe veya her gece mürşidini Allah kendisine gösterinceye kadar bu namaza devam eder.

Bütün Allah dostlarının mutlaka bir mürşidi bulunduğuna göre ve
sadece mürşidin vesilesi ile Allah’a ulaşabileceğimize göre, onların da
bir çoğu mürşidlerini aynı şekilde hacet namazı kılarak bulmuşlardı.
Buradaki önemli olan Rabbimizin Maide-35’de “Allah’a ulaştıran vesileyi isteyin”
diye bize emir buyurduğu gibi, kişinin mutlaka kendisini Allah’a
götürecek olan mürşidini istemesidir. Ve Yüce Rabbimiz, kesin istekli
olan bu kişiye mutlaka mürşidini gösterecek ve mürşidini ona
bulduracaktır. Yeter ki kişi irşad yolunu tercih etsin ve mutlaka istekli olsun ve Allah’a ulaştıran bir yol tutsun.

Sevgili kardeşlerim! Burada kısaca Said-i Nursî Hazretleri’nin bazı
talebelerinin onu nasıl bulduklarını anlatan risalelerine baktığımızda,
onların büyük bir istekle Allah’tan mürşidi istedikleri ve Allah’ın
onlara mutlaka mürşidlerini buldurduğu görülmektedir. Vezirzâde Küçük
Mustafa Bediüzzaman’a yazdığı bir mektubunda buyurur ki:

Ey sevgili Üstadımız, ey nurların mazharı ve nâşiri,…ve size karşı merbutiyetime delâlet eden (bağlılığıma, tâbiiyetime işaret gösteren) bir-iki vak’ayı (hadiseyi) arz edeceğim:



Birincisi: Bundan bir buçuk sene
evvel, ticaret için, iki günlük mesafede olan bir köye gitmiştim. O
esnada dünyanın içyüzü bana göründü. Hem fâni, hem zindan hükmünde
olduğundan, bir nefret geldi.
Bana bu fâni dünyadan, BÂKİ BİR ÂLEME YOL GÖSTERECEK BİR ÜSTAD, CENÂB-I HAKTAN İSTEDİM.Ve dedim ki: Öyle bir üstada rast gelsem, söz veriyorum ki, ona tam hizmetkâr olacağım.”



İşte, ben bu halde ve bu niyazda iken, o gece (rüyada)
gayet şirin ve güzel, bilmediğim bir şehirde gayet güzel, dünyada misli
bulunmaz ziynetli bir at üstünde, siz Üstadımı ona binmiş, garptan
şarka doğru beş-altı metre yüksekte, şehrin üstünde uçarken selâmınıza
durduk, selâmınızı aldık.


O ESNADA UYANDIM, ŞEHADET GETİRDİM. ŞÜKRETTİM Kİ, İSTEDİĞİM ÜSTADI BULACAĞIM. İki ay sonra ziyaretinize geldim. (Barla Lahikası)
Gene Risale-i Nur Külliyatında adı gecen Bediüzzaman Hazretleri’nin yakın talebelerinden Küçük Ali şöyle buyuruyor:

…Ben de, asrımıza ve yaralarımıza baktıkça, bütün
gün ruhum çırpınmakta iken, “Acaba bu karma karışık zamanda, benim gibi
böyle mânevî yaralı gençler, o Mahkeme-i Kübrâda, Cenab-ı
Vâcibü’l-Vücud ve Tekaddes Hazretlerinin huzurunda, Peygamberimiz
Muhammed Mustafa Aleyhissalâtü Vesselâm Efendimizden nasıl şefaat
dileyebilirler?” diyerek, bütün gün ruhum ağlardı…




Ve madem kıyâmete kadar bâki bıraktığı Kur’ân ve Kur’ân’ın
tayin etmiş olduğu mânevî doktorlar, kıyâmete kadar gelecek mü’minlere
maddî ve mânevî doktorluk vazifesini görecekler. Ve şimdiki hal
vilâyetimiz dahilinde bulunan mânevî doktora müracaat edeyim diyerek,
ruhum her an gezmekte iken bîhuş olup yattım.




BANA RÜYAMDA ÜÇ ŞAHIS GÖSTERİLDİ. İkisinin ismini söylemediler. Diğeri Üstadım Bediüzzaman’ı, ismiyle söylediler. Hemen eline yapışıp ellerini öptüm.(Barla Lâhikası)
Sevgili kardeşlerim! Görüyoruz ki; hacet namazı kılarak mürşidini
Rabbimden soruyorlar ve Allahû Tealâ gösteriyor ve ellerini öpüp tâbî
oluyorlar. Şefaat, bu dünya yüzündedir. Çünkü Hazreti Muhammed
(S.A.V)’in varisleri, devrin imamı, bu gün Peygamberimiz (S.A.V)’in
varisi olduğu için, kişi Allah’a ulaşmayı diliyor ve Allah kendisini
Allah’a ulaştıracak olan mürşidine ulaştırıyor ve mürşidin önünde tövbe
ediyor. İşte şefaat, sevgili kardeşlerim. Sevgili Peygamberimiz,
Muhammed (S.A.V)’in varisleri olduğu için şefaat bu dünyada sevgili
kardeşlerim.

Görüldüğü gibi demek ki mürşidimizi Allah’tan sorma imkânıyla
bulabiliyoruz. Önemli olan sadece kalpten istemektir. Ve Rabbimiz, bunu
üzerimize farz kıldığına göre bizi mutlaka mürşidimize veya en
yakınımızda bulunan mürşidimizin bir vekiline mutlaka ulaştıracaktır.
Rabbimiz bunu üzerimize farz kıldığına göre ve mürşidimize ulaşıyoruz ve
mürşidimizin vekiline de tâbî olma imkânını bulabiliyoruz.

Herkesin bulunduğu yerin yakınında mutlaka bir mürşid vekili
bulunabilir ve kişi tâbiiyetini en kısa sürede gerçekleştirebilir. Ve
Allahû Tealâ’nın katında mürşid vekiline tâbiiyet, vekilin mürşidine
tâbiiyettir. Vekil, sadece mürşidinin vekili olarak, kişilere vekil
olarak tövbe yetkisi vermek üzere görevlidir.

Fakat kişi, öncelikle gerçekten Allah’a ulaşmayı dilemeli ve
Allah’tan 12 ihsan almalı ve Bakara Suresinin 45. ve 46. âyetine göre
hacet namazını kıldığında Allah’ın kendisi için tayin ettiği mürşidini
mutlaka göstereceğine ve Allah’ın kendisini mürşidine mutlaka
ulaştıracağına ve mürşidine tâbiiyetten sonra ruhunun mutlaka Allah’a
ulaşacağına kesin inanarak huşû sahibi olmalıdır:



2/BAKARA-45: Vesteînû bis sabri ves salât(sâlâti), ve innehâ le kebîretun illâ alel hâşiîn(hâşiîne).

(Allah’tan) sabırla ve namazla istiane (yardım)
isteyin. Ve muhakkak ki o (hacet namazı ile Allah’a ulaştıracak
mürşidini sormak), huşû sahibi olanlardan başkasına elbette ağır gelir.



2/BAKARA-46: Ellezîne yezunnûne ennehum mulâkû rabbihim ve ennehum ileyhi râciûn(râciûne).

O (huşû sahipleri) ki; onlar, Rab’lerine (dünya hayatında) muhakkak mülâki olacaklarına ve (sonunda ölümle) O’na döneceklerine yakîn derecesinde inanırlar.
Sevgili kardeşlerim!O (huşû sahipleri) ki; onlar, Rab’lerine (dünya hayatında) muhakkak mülâki olacaklarına“Ellezîne yezunnûne ennehum mulâkû rabbihim” bu birinci kavuşma. ve ennehum ileyhi râciûn(râciûne).” Ölümden sonraki kavuşma. Ölümden sonra da mutlaka Rab’lerine rücu edeceklerine yakîn derecesinde inanırlar.

Eşref Rumî Hazretleri Tam Müzekkin Nüfûs’da kişinin mürşidine nasıl itimad edeceğini ve ona nasıl teslim olacağını ve şeyhinin Allahû Tealâ’ya ulaştıracağına sağlam bir itikat ile mûtekid olacağını yani
o kendisine tâbî olduğu mürşidinin kendisini Allahû Tealâ’ya
ulaştıracağına sağlam bir îmân ile inanması gerektiğini söylüyor.
Buyurur ki:

“Azizim, sen talib-i Hakk (Allah’ın talibi) oldun. Mürşid-i Kâmili buldun sana
evvel lâzım olan ona iradet getirmendir. Mürid olmandır. Bu hususta
şartlar vardır. Bu şartladan birisi eksik olursa o zaman olmaz. Herkesin
nasibi iradesini teslim etmesine göredir. İradesi muhkem (sağlam) olan,
şeyhten nasibini tekellefsüz alır. Bu hususta beş şart vardır ve
şunlardır:




1- Pak bir itikat (temiz ve sağlam bir îmân).



2- Şeyhin önünde tecrid olmak yani insan benlikten tecerrüd etmelidir.



3- Sıdk ve gerçekliktir.



4- Resûlallah’ın vekili bulunan âlim ve fazıl şeyh ne derse,
onu yerine getirmek hususunda kendini teslim etmektir. Zira Resûl’ün
yolunda olmayan şeyh olamaz. Ancak tam o yolda olan şeyh olur.
Binaenaleyh böylesine teslim olmak lâzım.




5- Şeyhin elinden tutarak bütün günahlarına tövbe etmektir. Onun
muhabbetini gönüle doldurmaktır. Bütün sevdiklerinden daha sevimli
olmalıdır. Oğlundan, kızından, malından ve hatta kendi nefsinden şeyhin
daha sevimli olmalıdır.




Beş şartın birincisi pak irade ile şeyhin huzuruna gelmekti. Pak irade demek, pak bir itikat demektir. İşte pak itikat budur. Ancak kendisini o şeyhin Allahû Tealâ’ya ulaştıracağına sağlam bir itikat ile mûtekid olacak (sağlam bir îmânla inanacak).” TAM MÜZEKKİN NÜFUS
Görüldüğü gibi her şey apaçık ortada. Demek ki, sağlam ve pak bir
itikad yani sağlam ve temiz bir îmânın sahibi olan kişi, mutlaka ama
mutlaka tâbî olduğu mürşidinin vesilesiyle Allah’a ulaşacağına kesin
inanandır. Ve Eşref Rumî Hazretleri burada pak bir itikad diye bir
ifadeyle, Allah’a ulaşacağına kalpten itikad etmenin ve mürşidin
vesilesiyle Allah’a ulaşacağına kesin inanmanın îmân esaslarından
olduğunu açık olarak gösteriyor. Ve mürşidine tâbî olan kişinin yerine
getirmesi gereken en önemli bir şart olduğunu da burada Eşref Rumi
Hazretleri dile getiriyor, sevgili kardeşlerim.

Değerli kardeşlerim! Allahû Tealâ’nın geçmiş olan devrin imamları ve
kâmil mürşidlere baktığımız zaman ve bütün insanlığa haykırıyoruz. Mehdi
(A.S), taa ki atamız Adem (A.S)’dan, Peygamberimiz, Muhammed (A.S.V)’a,
son peygamber olan, son nebî olan Âlemlerin Efendisine gelene kadar
onlar Allah’a davet ettiler. İmam-ı Rabbanî Hazretlerinin bir sözüyle
sohbetimi burada tamamlamak istiyorum. İmam-ı Rabbanî Hazretleri şöyle
buyuruyor: İki yolla diyor, hidayete erilir. Ya kurbü nübüvet yani
nebîlerin olduğu devir; ya da diyor, kurbü velâyet. Kurbü nübüvet:
nebîler. Nebîlerin olmadığı devirlerdeki kurbü velâyet devrin imamı ve
kâmil mürşidler.

Devrin imamı, Secde Suresinin 24. âyetine göre hidayete erdirendir.
Ve mürşidler, Maide Suresinin 35. âyetine göre hidayete vesiledirler.

Sevgili kardeşlerim! inşaallah Efendimizin himmetiyle sohbetimi
burada tamamlarken, hepinizin hem dünya saadetine, hem ahiret saadetine
ermenizi ve hepimizin ermesini Yüce Rabbimden dileyerek, sevgili
Efendimizin himmetiyle, Allah’a emanet olun. El ele gönül gönüle Kur’ân
hakikatlerini sevgili kardeşlerimle birlikte bütün insanlığa
haykıracağız. Hem yaşayacağız, hem yaşatacağız. Çünkü sevgili
kardeşlerim, biz hepimiz mutluyuz. İçimiz sevgiyle, sevgili Efendimizin
sevgisiyle, sevgili Efendimizden aldığımız gibi mutluluk içindeyiz.
Hamdeder şükrederiz.

İnşaallah bir dahaki sohbette de Efendimizin himmetiyle buluşmak
üzere Allah’a emanet olunuz. Sizleri çok ama çok seviyorum. Allah
hepinizden razı olsun. (El Fatiha ma es Salâvât)



Sadıkun K. Mevlûd
ferdi7o
ferdi7o
Admin Webmaster

Брой мнения : 139
Join date : 07.07.2011
Age : 33

Върнете се в началото Go down

Върнете се в началото

- Similar topics

 
Права за този форум:
Не Можете да отговаряте на темите