HIDAYET
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Търсене
 
 

Display results as :
 


Rechercher Advanced Search

Keywords

Latest topics
» İster İdim Allah’ı
MÜRŞİDE TÂBİİYET VE TÖVBE ESNASINDA VERİLEN 7 Nİ’MET EmptyЧет Окт 27, 2011 2:35 pm by sunay

» Bir ben vardır bende benden içerü
MÜRŞİDE TÂBİİYET VE TÖVBE ESNASINDA VERİLEN 7 Nİ’MET EmptyЧет Окт 27, 2011 2:25 pm by sunay

» Allah gıflerı
MÜRŞİDE TÂBİİYET VE TÖVBE ESNASINDA VERİLEN 7 Nİ’MET EmptyПон Авг 29, 2011 12:51 pm by ferdi7o

» BAYRAM NAMAZI
MÜRŞİDE TÂBİİYET VE TÖVBE ESNASINDA VERİLEN 7 Nİ’MET EmptyПон Авг 29, 2011 12:18 pm by ferdi7o

» TERAVİH NAMAZI KILINIŞI
MÜRŞİDE TÂBİİYET VE TÖVBE ESNASINDA VERİLEN 7 Nİ’MET EmptyПон Авг 29, 2011 12:15 pm by ferdi7o

» CENAZE NAMAZI KILINIŞI
MÜRŞİDE TÂBİİYET VE TÖVBE ESNASINDA VERİLEN 7 Nİ’MET EmptyПон Авг 29, 2011 12:14 pm by ferdi7o

» CUMA NAMAZININ KILINIŞI
MÜRŞİDE TÂBİİYET VE TÖVBE ESNASINDA VERİLEN 7 Nİ’MET EmptyПон Авг 29, 2011 12:12 pm by ferdi7o

» İlim ilim Bilmektir
MÜRŞİDE TÂBİİYET VE TÖVBE ESNASINDA VERİLEN 7 Nİ’MET EmptyВто Авг 23, 2011 1:59 pm by ferdi7o

» TÜRK-İŞ’TE BİR AKŞAM
MÜRŞİDE TÂBİİYET VE TÖVBE ESNASINDA VERİLEN 7 Nİ’MET EmptyПет Авг 19, 2011 12:39 am by ferdi7o

Latest topics
» İster İdim Allah’ı
MÜRŞİDE TÂBİİYET VE TÖVBE ESNASINDA VERİLEN 7 Nİ’MET EmptyЧет Окт 27, 2011 2:35 pm by sunay

» Bir ben vardır bende benden içerü
MÜRŞİDE TÂBİİYET VE TÖVBE ESNASINDA VERİLEN 7 Nİ’MET EmptyЧет Окт 27, 2011 2:25 pm by sunay

» Allah gıflerı
MÜRŞİDE TÂBİİYET VE TÖVBE ESNASINDA VERİLEN 7 Nİ’MET EmptyПон Авг 29, 2011 12:51 pm by ferdi7o

» BAYRAM NAMAZI
MÜRŞİDE TÂBİİYET VE TÖVBE ESNASINDA VERİLEN 7 Nİ’MET EmptyПон Авг 29, 2011 12:18 pm by ferdi7o

» TERAVİH NAMAZI KILINIŞI
MÜRŞİDE TÂBİİYET VE TÖVBE ESNASINDA VERİLEN 7 Nİ’MET EmptyПон Авг 29, 2011 12:15 pm by ferdi7o

» CENAZE NAMAZI KILINIŞI
MÜRŞİDE TÂBİİYET VE TÖVBE ESNASINDA VERİLEN 7 Nİ’MET EmptyПон Авг 29, 2011 12:14 pm by ferdi7o

» CUMA NAMAZININ KILINIŞI
MÜRŞİDE TÂBİİYET VE TÖVBE ESNASINDA VERİLEN 7 Nİ’MET EmptyПон Авг 29, 2011 12:12 pm by ferdi7o

» İlim ilim Bilmektir
MÜRŞİDE TÂBİİYET VE TÖVBE ESNASINDA VERİLEN 7 Nİ’MET EmptyВто Авг 23, 2011 1:59 pm by ferdi7o

» TÜRK-İŞ’TE BİR AKŞAM
MÜRŞİDE TÂBİİYET VE TÖVBE ESNASINDA VERİLEN 7 Nİ’MET EmptyПет Авг 19, 2011 12:39 am by ferdi7o

Май 2024
ПонВтоСряЧетПетСъбНед
  12345
6789101112
13141516171819
20212223242526
2728293031  

Календар Календар

free forum

Dostuz bizi bulun
www.dostuz.bulboard.com

MÜRŞİDE TÂBİİYET VE TÖVBE ESNASINDA VERİLEN 7 Nİ’MET

Go down

MÜRŞİDE TÂBİİYET VE TÖVBE ESNASINDA VERİLEN 7 Nİ’MET Empty MÜRŞİDE TÂBİİYET VE TÖVBE ESNASINDA VERİLEN 7 Nİ’MET

Писане by ferdi7o Чет Авг 18, 2011 9:31 pm

MÜRŞİDE TÂBİİYET VE TÖVBE ESNASINDA VERİLEN 7 Nİ’MET

Eûzubillâhimineşşeytânirracîm Bismillâhirrahmânirrahîm
Sevgili kardeşlerim!
Bir Cuma günün akşamında, Allah’ın bir zikir sohbetinde, İki Cihân
Güneşi Muhammed (S.A.V) Efendimizin inâyeti, Efendi Hazretlerinin
himmetiyle Allah’ın bir zikir sohbetinde yine kardeşlerimle gönül
gönüleyiz. Sevgili kardeşlerim! Sizi çok ama çok seviyorum. Efendimizin
himmetiyle gönül gönüle olduğumuz Hakk yolunda, sevgi yolunda yine
birlikteyiz. İnşaallah Efendimizin himmetiyle hem bu dünyada, hem ahiret
âleminde Rabbim bizleri hiç hiç hiç ayırmasın.
Sevgili kardeşlerim! İnşaallah bu gün de, Efendimizin himmetiyle
sohbetime inşaallah Peygamberimiz Muhammed (S.A.V) Efendimiz’in bir
Hadîs-i Şerif’iyle başlamak istiyorum. Hazreti Muhammed (S.A.V)
Efendimiz buyururlar ki:

“Ölüm gelmezden önce vakit geçirmeden tövbede acele ediniz. Namaz vakti de gelir gelmez, vakit geçirmeden namaz kılmak hususunda acele ediniz.” Hadîs-i şerif


Öyleyse sevgili kardeşlerim! Zümer Suresinin 54. âyetine göre
üzerimize ölüm gelmeden önce Allah’a ulaşmayı dileyerek ve mürşidin
önünde tövbe ederek, mürşidimize tâbî olmak ve Allah’ı zikretmek,
Allah’a ulaştıran yolun üzerinde olabilmek ve Allah yolunda yol
alabilmek için önemli bir gerekçedir. Hani Mevlâna Celaleddin-i Rumî
Hazretlerini hatırlayın. Mevlâna Hazretleri: “Gel gel! Tövbeni yüz kere bozmuş olsanda gene gel! Bu kapı umutsuzluk kapısı değildir” diyor. Ve Mevlâna Hazretleri gene diyor ki:

“Hac, zahiren binayı ziyarettir. Hak erlerinin haccı ise Rabbin hakiki hanesi olan kalp ziyaretidir.”

“Ey Hacca giden kavm! Nerededir nerede? Maşuk buradadır gel, gel.” TAM MÜZEKKİN NÜFUS
Sevgili kardeşlerim! Bilindiği gibi bir insan defalarca kendi kendine
tövbe edebilir ve tövbesini bozabilir. İşte Mevlâna Hazretlerinin
“tövbeni yüzlerce defa bozmuş olsanda” idafesi kişinin kendi kendine
yaptığı tövbedir. Fakat öyle bir tövbe vardır ki, bu da mürşidin önünde
yapılan tövbedir. İşte Mevlâna Hazretlerinin söylediği buradaki ‘gel’ çağrısı, mürşidin önünde yapılan tövbeyedir. Mevlâna Hazretleri diğer sözünde de “Maşuk bradadır, gel gel!” diyor. Yani “kim Allah’ı arıyorsa, bana gelsin, tâbî olsun ki; ben sizi Allah’a götüreyim, Allah’a ulaştırayım,” demek istiyor.

Sevgili kardeşlerim! Bir önceki sohbetlerde de Efendimizin himmetiyle
hep anlatmaya gayret etmiştim. Eşref Rumî Hazretleri de mürşidin
önündeki tövbe hakkında Tam Müzekkin Nüfus adlı eserinde şöyle der:

Bir kimse şeyhin önünde tövbe eder,
iradesini şeyhine teslim eder ve hırkayı ve hırka-yı tâcı şeyhin
elinden giyerse, o kimse Resûlallah’ın eline kendisini teslim etmiş
gibidir.


Zira şeyhin eli, Resûlallah (S.A.V) in eli gibidir.
Müridin kendini şeyhine teslim etmesi, Resûlallah’a ve Hakk Tealâ’ya
kendini teslim etmiş gibidir. Zira (kâmil) şeyh kendini, Allah’a ve
Resûlallah’a teslim etmiştir.
TAM MÜZEKKİN NÜFUS
Evet sevgili kardeşlerim! Konumuz, mürşidin önünde tövbe ederek
mürşide tâbî olmak. Bütün sahâbe de üzerlerine ölüm gelmeden önce o
zamanda en Büyük Mürşid olan, Kâinatın Peygamberi Hazreti Muhammed
(S.A.V) Efendimiz’e tâbî olmuşlardı ve Fetih-10’a göre önünde diz
çökerek tövbe etmişlerdi.

Allahû Tealâ Nisâ Suresinin 64. âyetinde, eğer kendilerine zulmeden
kişiler, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e gelselerdi ve önünde tövbe
etselerdi, tövbelerinin her iki taraftan kabul edeceğini ve bu tövbe
esnasında Resûl’ünü şahit kılacağını bildiriyor:

48/FETİH-10: İnnellezîne yubâyiûneke innemâ
yubâyiûnallâh (yubâyiûnallâhe), yedullâhi fevka eydîhim, fe men nekese
fe innemâ yenkusu alâ nefsih(nefsihî), ve men evfâ bi mâ âhede
aleyhullâhe fe se yu’tîhi ecren azîmâ(azîmen).


Muhakkak ki onlar,
sana tâbî oldukları zaman Allah’a tâbî olurlar. Onların ellerinin
üzerinde (Allah senin bütün vücudunda tecelli ettiği için ellerinde de
tecelli etmiş olduğundan) Allah’ın eli vardır.
Bundan
sonra kim (ahdini) bozarsa, o taktirde sadece kendi nefsi aleyhine bozar
(Allah’a verdiği yeminleri, ahdleri yerine getirmediği için derecesini
nakısa düşürür). Ve kim de Allah’a olan ahdlerine vefa ederse (yeminini,
misakini ve ahdini yerine getirirse), o zaman ona en büyük mükâfat
(ecir) verilecektir (cennet saadetine ve dünya saadetine
erdirilecektir).

4/NİSÂ-64: Ve mâ erselnâ min resûlin illâ li yutâa bi
iznillâh(iznillâhi), ve lev ennehum iz zalemû enfusehum câûke
festagferûllâhe vestagfere lehumur resûlu le vecedûllâhe tevvâben
rahîmâ(rahîmen).


Biz, resûlleri ancak Allah’ın izniyle, kendilerine itaat edilsin diye
göndeririz. Onlar, nefslerine zulmettikleri zaman eğer sana gelselerdi
ve Allah’tan mağfiret dileselerdi, Resûl de onlar için mağfiret
dileseydi; Allah’ı tövbeleri (her iki tarafın mağfiretini, tövbesini)
kabul eden ve rahmet gönderici olarak bulurlardı.
Sevgili kardeşlerim! Fetih Suresinin 10. âyeti ve Nisâ Suresinin 64.
âyetinden de anlaşıldığı gibi tövbenin şartlarından biri, mürşidin elini
tutarak tövbe etmek ve elini öpmektir. Bütün sahâbe, Peygamber
Efendimiz (S.A.V)’in huzurunda tövbe etmiş ve “Lâ ilâheillallah Muhammedün Resûlallah.”
diyerek Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in o mübarek elini öpmüşlerdi. Ve
böylece Allahû Tealâ, onların önceki işledikleri bütün günahlarını
bağışlamış ve sevaba çevirmişti ve bütün sahâbe, Peygamber Efendimiz’in
(S.A.V) kıymetli eteğine sıkıca tutunmuşlardı.

Ve Peygamber Efendimiz Muhammed (S.A.V)’den sonra da, her devirde
onun varisi olan devrin imamları ve mürşidler, Peygamber Efendimiz
(S.A.V)’in vekili olarak bu şekilde müridlere tövbe vermişlerdir.

Her devirde mutlaka peygamberlere ve resûllere, peygamberlerin
olmadığı devirlerde kavim resûllerine, devrin imamına ve mürşidlere tâbî
olunmuştur ve Peygamber Efendimiz (S.A.V)’den bu yana bütün devirlerde
aynı şekilde tâbiiyet devam etmiştir ve bütün Allah dostları, mürşidinin
önünde tövbe etmiş, tâbiiyetini gerçekleştirmiş, mürşidinin elini
öpmüştür ve bu tâbiiyet kıyâmete kadar da devam edecektir.

Çünkü Peygamber Efendimiz (S.A.V)’den bu yana her devirde vekaleten
vazifeli hidayete erdiren devrin imamları, her zaman örnek vermeye
gayret ettiğimiz gibi; İmam-ı Rabbânî Hz., İmam-ı Gazâlî Hz., Abdulkadir
Geylânî Hz., Mevlâna Halid Bağdâdî Hz. ve Said-i Nursî Hazretleri gibi
zamanın kutbu olan aktaplar ve birçok hidayete vesile olan irşad
makamının sahibi kâmil mürşidler Allah tarafından vazifeli kılınmıştır.

Ve her devirde onlara tâbî olunur. Allah’a ulaşmayı dileyerek
mürşidine tâbî olan kişi, tâbiiyet esnasında mürşidinin elini tutarak,
onun söylediği sözleri tekrar ederek tövbesini yapar ve sözlerin en
güzeliyle: “Lâ ilâheillallah Muhammedün Resûlallah.”
diyerek tövbesini tamamlar ve arkasından saygıyla mürşidinin elini öper
ve tâbiiyetini gerçekleştirir. Eğer ki kişi, mürşidine ulaşamıyorsa,
mürşid vekillerinin önünde tövbe ederek tâbiiyetini gerçekleştirir.
(Hanımlar da hanım vekillerin önünde tâbiiyetini gerçekleştirir.)

Öyleyse sevgili kardeşlerim! Neden kişi tövbe esnasında mürşidin veya
(Mürşide ulaşmak imkânsız ise) mürşid vekilinin elini tutarak tövbesini
yapmalıdır ve sebebi nedir? Var mısınız Efendimizin himmetiyle bu
inşaallah bu konuyu inceleyelim?

Sevgili kardeşlerim! Sebebi şudur ki; Peygamber Efendimiz (S.A.V)
kendisine daha henüz vahiy gelmeden önce, her sene Hira dağında 30 ya da
40 gün yanına sadece kuru ekmek ve su alarak izdivaca çekilirdi. Bir
gün Hira dağında bulunurken, Cebrail (A.S) kendisine gelmiş, Peygamber
Efendimize: “Oku, Rabbinin ismi ile oku.” demişti. Ve Peygamberimiz (S.A.V) şöyle buyurmuştu: “Ben okuma bilmem.”
demişti. Ve bu durum üç defa tekrarlanmış, 3. defa da Cebrail (A.S)
Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e sıkıca sarılmıştı. Bu esnada Allah’ın
cereyanı yani feyzi Allah’tan Cebrail (A.S)’a, O’ndan Peygamber
Efendimiz (S.A.V)’e geçmişti. Ve Peygamber Efendimiz (S.A.V), Allah’ın
cereyanı ile cezbelenmiş, sarsılmıştı. Âyet-i kerimelerde cezbe için
buyurulur ki:

8/ENFÂL-2: İnnemel mu’minûnellezîne izâ
zukirallâhu vecilet kulûbuhum ve izâ tuliyet aleyhim âyâtuhu zâdethum
îmânen ve alâ rabbihim yetevekkelûn(yetevekkelûne).


Gerçek mü’minler onlardır ki; Allah zikredildiği zaman kalpleri
titrer (cezbelenir). Ve onlara Allah’ın âyetleri okunduğu zaman onların
îmânlarını artırır ve Rab’lerine tevekkül ederler.

22/HACC-35: Ellezîne izâ zukirallâhu vecilet kulûbuhum
vas sâbirîne alâ mâ esâbehum vel mukîmis salâti ve mimmâ razaknâhum
yunfikûn(yunfikûne).


Onlar, Allah’ı zikrettikleri zaman kalpleri titreyenlerdir (Allah’tan
gelen bir cereyanla kalpleri ve vücutları sarsılanlardır). Onlara
isabet edenlere (musîbetlere) sabredenlerdir ve salâtı (namazı) ikame
edenlerdir. Ve onlar, onları rızıklandırdığımız şeylerden infâk ederler.
İşte sevgili kardeşlerim! Allahû Tealâ, Peygamber Efendimiz
(S.A.V)’in bütün vücudunda tecelli ettiği için, ellerinde de tecelli
etmiş olduğundan, Fetih Suresinin 10. Âyetinde: “onların ellerinin üzerinde Allah’ın eli vardı”
buyuruyor. Burada sahâbenin Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e tâbî olurken
elini tuttuklarını ve el öptüklerini anlıyoruz. İşte tövbe esnasında bu
Allah’ın cereyanı yani cezbe, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in elinden
sahâbeye, sahâbeden tâbiine, tâbiinden tebe-i tâbiine geçmiş ve bu
Allah’ın cereyanı yani feyzi günümüze kadar gelmiş, mürşidlerden
müridlere geçer. Eşref Rumî Hazretleri der ki:

“Görmez misin ki, Resûlallah (S.A.V) in üstadı
Cebrail (A.S) idi. Ashâb-ı Kiram’ın üstadı da Resûlallah (S.A.V) idi.
Tâbiin Hazretleri’nin üstadı da Ashâb-ı Kiram idi. Tebe-i Tâbiin’in
üstadı da Tâbiin Hazretleri idi. O zamandan bu zamana kadar hep böyle silsile ile geldi. Bundan böyle üstadlık, şakirdlik, şeyhlik ve müridlik sürüp gider.”
TAM MÜZEKKİN NÜFUS


Sevgili kardeşlerim! Eşref Rumî Hazretleri gene mürşidin önünde yapılan tövbe için der ki:



-Bil ki ey azîz kardeşim! Bunlar gerçek
müridliğin şartlarındandır. Bunun temelinin tertemiz niyet olduğunu
(yani pak bir itikad olduğunu) yukarıda söylemiştim. Üç şart daha vardır
ki, şimdi onlar da sırasıyla söylenecektir:




1- Tövbedir. Mürid, tövbe edip şeyhin irşadına teslim
olmalıdır. Şeyhin velayet ve muhabbetiyle gönlünü ve kalbini doldurmalı
ve muhkem tutmalıdır.
Şeyhin elinden tutup, bütün yaptıklarına ve günahlarına tövbe etmelidir. Çünkü hakikî şeyhin eli, hakikatta Resûlallah (S.A.V)’in eli gibidir, zira vekilidir. Nitekim üstadlar:



“Şeyhin eli Resûlallah (S.A.V)’in eli, O’nun eli de Allahû Tealâ’nın kudreti mesabesindedir…” Allahû Tealâ buyurmuştur ki:



“Resûlallah (S.A.V)’e biat edenler, Hakk Tealâ’ya biat etmiş
gibidirler. Allahû Tealâ’nın eli onların elleri üzerindedir.” (Fetih-10)




Tövbe (yani mürşidin önünde yapılan tövbe), bütün ibadet tâatlardan evvel gerektir.
İnsanın işlemiş olduğu tâat, ibadet, hayır, hasenat ve mücahede Allahû
Tealâ’ya tövbeden sonra arz olunup geri döndürülmez ve sana fayda
sağlar. Allahû Tealâ, tövbeyi tâattan önce zikrederek buyurdu:
(Tevbe-112)




Hâl böyle olunca, sana da ilk defa tövbe etmek, sonra da gerekli şartları yerine getirmek gerek. Evvelâ tövbe etmezsen ve tövbe üzere bulunmazsan, bu kitaptakilerden sana bir fayda hasıl olmaz. Okusan da bir istifade edemezsin. Bir kulağından girer, diğer kulağından çıkar, gider. (Yukarıda belirtilen mürşidin önünde yapılan) Tövbeden murat nedir, evvelâ bundan sonra da tövbenin şartlarından bahsedeyim.



-Tövbeden maksat, nefsin kötü sıfatlarını iyiye
döndürmektir. Nefs-i Emmare’yi, levvameliye; mülhimeliye, mutmainneliye
döndürmektir. İrciî hitabına kabiliyet kesbettirmektir.




İhlâs ile tövbe, amel-i salih ile meşgul, riyazete (nefs terbiyesine) ve mücahedeye (nefsle mücâdeleye) devam etmelidir. ZİKRULLAH YAPMALIDIR. Çünkü bunların özelliği, Nefs-i Emmare’nin kötü sıfatlarını iyiye tebdil etmektir (iyiye çevirmektir).



Bütün ibadetler, bir sedef (inci kabuğu) mesabesindedir. Bir
kimsenin anbarlar dolusu sedefi olsa ve bunların içinde hiç inci
bulunmasa, o sedeflerin hepsi hiçtir, yok mesabesindedir. İbadet de
bunun gibidir. İçinde ve başında (mürşidin önünde yapılan) tövbe olmadığı taktirde, hiç mesabesindedir (yok derecesindedir, hiçbir fayda sağlamaz).




Bir kimsenin yüz yıl ömrü olsa, bu yüzyılı tâat ibadetle
geçirse, eğer tövbesiz ise o ibadetleri kabul olmaz. Hak Tealâ’nın
katında bir sineğin kanadı mesabesinde bile olmaz! Hiçbirisinin de bir
faydasını bulamaz. Tövbesiz ölen kimse asla cennete giremez. Tövbesiz kimse yücelmez,
günahından kurtulamaz. Sen de acele tövbe edeceksin. Bugün tövbe
ederim, yarın tövbe ederim, demiyesin. Çünki Resûlallah (S.A.V),
buyururlar: “Tövbe edeyim deyip de tövbeyi geciktirenler, helâk oldular.”TAM MÜZEKKİN NÜFUS




Sevgili kardeşlerim! Görüldüğü gibi Eşref Rumî Hazretleri, kişinin
öncelikle Allah’a yönelerek yani Allah’a ulaşmayı dileyerek mürşidin
önünde tövbe etmeden hiçbir amacına ulaşamayacağını ve nefsini de asla
temizleyemeceğini ve yaptığı ibadetlerin de kendisine bir fayda
sağlamayacağını açıklıyor. Görüldüğü gibi sevgili kardeşlerim, kişinin
Allah’ın feyzini alabilmesi yani feyz sahibi olabilmesi ve seyri
sülûk’una başlayabilmesi ve ilerleyebilmesi için 12 ihsanla mürşidine
ulaşıp, önünde tövbe ederek tâbî olması şarttır. Eşref Rumî Hazretleri
şöyle buyuruyor:



“Kötülükleri bırakmak, onlardan rücu etmek, mürşid-i kâmilin huzurunda tövbe ettikten sonra bir daha bu çirkin amelleri hiç işlememek gerek…”TAM MÜZEKKİN NÜFUS
Öyleyse sevgili kardeşlerim! Neden mürşide tâbî olmadan nefs tezkiye edilemez?

Çünkü ancak mürşide tâbiiyetten sonra kişi, nefs tezkiyesine ve ruhu seyri sülûk adlı yolculuğa başlar.

Daha önce de “Mehdi (A.S)’ın irşadı ve tebliğ gücü” adlı sohbetimizde
açıkladığımız gibi, Allah’a ulaşmayı dileyen kişiye ön hazırlık olarak
ihsanlar verilmiş ve nefsinin kalbi tezkiye olabilecek şekilde
hazırlanmıştı. Fakat asıl nefsin tezkiye edilmesi tâbiiyetten sonra
başlıyor. Çünkü Allah’tan 12 ihsan alan kişi, bununla kalmaz ve tövbe
yani tâbiiyet esnasında Allah’tan 7 ni’met alır ve nefs tezkiyesine
paralel olarak da ruhu Allah’a olan seyri sülûk adlı yolculuğuna başlar.

Öyleyse nedir tövbe esnasında verilen 7 ni’met?



1. Ni’met:
Allahû Tealâ tövbe esnasında Mu’min-15’e göre birinci ni’met olarak,
devrin imamının ruhunu bir koruyucu kalkan olarak kişinin başının
üzerine gönderir:

40/MU’MİN-15: Refîud derecâti zul arş(arşi), yulkır rûha min emrihî alâ men yeşâu min ıbâdihî li yunzire yevmet telâk(telâkı).

Dereceleri yükselten ve arşın sahibi olan Allah, kullarından (Kendisine ulaştırmayı) dilediği kişinin (Allah’a ulaşmayı dilediği için Allah’ın da Kendisine ulaştırmayı dilediği kişinin) üzerine (başının üzerine) Allah’a ulaşma gününün geldiğini (o kişinin ruhuna) ihtar etmek için, emrinden (Allah’ın emrini tebliğ edecek) bir ruh (devrin imamının ruhunu) ulaştırır.
Sevgili kardeşlerim! Daha önceki devrin imamına tâbiiyet ve biat
sohbetinde de açıkladığımız gibi Allahû Tealâ, her asırda mutlaka Kendi
emriyle insanları Allah’a ulaştırmak, hidayete erdirmek için bir kişiyi
devrin imamı olarak vazifeli kılar. Devrin imamları, insanları hidayete
erdirirler ve mürşidler ise hidayete erdirmeye vesiledirler. Çünkü
devrin imamları zamanın en büyük mürşidi ve o devirdeki mürşidlerin
mürşidi, zamanın kutbudur. Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in Hadîs-i
Şerif’inde buyurduğu gibi:

“Ve ene nefahatun fetearadu ve men lem narif imame zamanihi felyemutu meyteten cahiliyetten.”

“Size ruh verenler gelecek, onları arayıp bulun. Kim zamanın imamına tâbî olmazsa, cahiliyet üzere ölür.”


Hazreti Muhammed (S.A.V) Efendimiz bu Hadîs-i Şerif’de: ““Size ruh verenler gelecek, onları arayıp bulun.
Buyuruyor. Kişi Allah’a ulaşmayı dilediği zaman ancak arayıp bulabilir.
Çünkü Allah’a ulaşmayı, ölmeden önce ruhunun Allah’a ulaşmasını dileyen
kimseye mürşidini bulduran Allahû Tealâ’dır. “Kim zamanın imamına tâbî olmazsa, cahiliyet üzere ölür.” Hadîs-i Şerif, sevgili kardeşlerim. Secde Suresinin 24. âyetinde buyurulur ki:

32/SECDE-24: Ve cealnâ minhum eimmeten yehdûne bi emrinâ lemmâ saberû ve kânû bi âyâtinâ yûkınûn(yûkınûne).

Ve onlardan, emrimizle hidayete erdiren imamlar kıldık ve sabır
sahibi oldukları ve âyetlerimize (Hakk’ul yakîn seviyesinde) yakîn hasıl
etmiş oldukları için.
Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in Hadîs-i Şerif’inde: “Size ruh verenler gelecek, onları arayıp bulun.” diye emretmesinin sebebini Efendimizin himmetiyle inşaallah âyeti kerimeyle sunmak istiyorum.

Rabbimizin Mu’min-15’te“Yulkır rûha min emrihî alâ men yeşâu min ıbâdihî.” “Allah, kullarından dilediği kişinin üzerine (başının üzerine) emrinden bir ruh ulaştırır.” “Li yunzire yevmet telâk.” “Allah’a ulaşma gününün geldiğini (o kişinin ruhuna) ihtar etmek için.”
diye buyurduğu gibi Allahû Tealâ, tâbiiyet esnasında devrin imamının
ruhunu kişinin başının üzerine gönderir ve devrin imamının ruhu, kişinin
ruhuna Allah’a ulaşma gününün geldiğini söyleyerek kişinin ruhunun
seyri sülûk adlı yolculuğa çıkmasını sağlayacaktır. İşte kişinin başına
devrin imamının ruhunun yerleşmesi, Allah’ın müride tövbe esnasında
verdiği birinci ni’mettir ve kişi hangi mürşide tâbî olursa olsun, her
müridin başına kendi mürşidinin ruhu değil, devrin imamının ruhu
yerleşir ve o ruh o kişinin başının üzerinde bir kalkandır. Gelecek olan
bütün negatif tehlikelerden onu koruyacaktır:



50/KAF-31: Ve uzlifetil cennetu lil muttekîne gayre baîdin.

Ve cennet, takva sahipleri için uzak olmayarak yaklaştırıldı.



50/KAF-32: Hâzâ mâ tûadûne li kulli evvâbin hafîz(hafîzin).

İşte size vaadolunan şey budur (cennettir). Bütün evvab (ruhu Allah’a ulaşarak sığınmış), ve hafîz olanlar (yani üzerine devrin imamının ruhu ulaşmış olanlar) için.

2. Ni’met:Mücâdele-22’de: “Ulâike ketebe fî kulûbihimul îmâne.” İşte onlar ki, (Allah) onların kalplerinin içine îmânı yazdı. “Ve eyyedehum bi rûhin minh(minhu).” Ve onları, Kendinden bir ruh ile destekledi (yani orada eğitilmiş olan, devrin imamının ruhu onların başlarının üzerine yerleşir).” diye buyurulduğu gibi Allahû Tealâ, mürşidin önündeki tövbe esnasında kişinin kalbine îmânı yazar.



3. Ni’met:Furkân-70’e göre, kişinin tövbe esnasında bütün günahları sevaba çevrilir:

25/FURKÂN-70: İllâ men tâbe ve âmene ve amile
amelen sâlihan fe ulâike yubeddilullâhu seyyiâtihim hasenât(hasenâtin),
ve kânallâhu gafûren rahîmâ(rahîmen).


Ancak kim tövbe eder (mürşidi önünde tövbe eder ve böylece kalbine
îmân yazılıp, îmânı artan) mü’min olur ve salih amel (nefs tezkiyesi)
yaparsa, o taktirde işte onların, Allah seyyiatlerini (günahlarını)
hasenata (sevaba) çevirir. Ve Allah, Gafur’dur (günahları sevaba
çevirendir), Rahîm’dir (rahmet gönderendir).
Sevgili kardeşlerim! Tövbe esnasında Mu’min-7 ve Nebe-38’e göre arşı
tutan melekler ve devrin imamının ruhu, kişinin günahlarının sevaba
çevrilmesi için Allah’tan mağfiret dilerler ve kişinin günahları sevaba
çevrilir. Nebe-38’de buyurulduğu gibi: “Yevme yekûmur rûhu vel melâiketu saffâ(saffen.)” Melekler (arşı tutan melekler), saf saf olarak ve ruh (devrin imamının ruhu) oradadırlar.” Ve kâle sevâbâ.” “Ve sevap söyler (günahların sevaba çevrilmesini müjdeler).” İşte
burada kişi için şefaat söz konusudur. Yani şefaat sadece bu dünyadadır
ve kişi Allah’a ulaşmayı dilediğinde mutlaka günahları örtülür ve
tâbiiyet esnasında günahları sevaba çevirilir:

78/NEBE-38: Yevme yekûmur rûhu vel melâiketu
saffâ(saffan), lâ yetekellemûne illâ men ezine lehur rahmânu ve kâle
sevâbâ(sevâben).


O gün, ruh (devrin imamının ruhu) ve (arşı tutan) melekler, saf saf
hazır bulunurlar. Rahmân’ın kendisine izin verdiği kişiden başka kimse
konuşamaz. Ve (izin verilen) sadece sevap söylemiştir.



40/MU’MİN-7: Ellezîne yahmilûnel arşa ve men havlehu
yusebbihûne bi hamdi rabbihim ve yu’minûne bihî ve yestagfirûne
lillezîne âmenû, rabbenâ vesi’te kulle şey’in rahmeten ve ilmen fagfir
lillezîne tâbû vettebeû sebîleke vekıhim azâbel cahîm(cahîmi).


Arşı tutan melekler ve onun etrafındaki kişi (devrin imamı),
Rab’lerini hamd ile tesbih ederler ve O’na îmân ederler. Ve âmenû
olanlar için (Allah’tan) mağfiret dilerler: “Rabbimiz, Sen herşeyi
rahmetle (rahmetinle) ve ilimle (ilminle) kuşattın. Böylece
(mürşidin önünde) tövbe edenleri ve senin yoluna (Sıratı Mustakîm’e)
tâbî olanları mağfiret et (günahlarını sevaba çevir).
Onları cehennem azabından koru!”


4. Ni’met: Kişinin başının üzerine yerleşen devrin imamının ruhu, Mu’min-15’e göre, kişinin ruhuna “li yunzire yevmet telâk”
yani Allah’a ulaşma gününün geldiğini söyleyerek seyri sülûk’a
başlaması için vücudundan ayrılmasını emreder. Ve kişinin ruhu
vücudundan ayrılarak Nebe-39’a göre, Allah’a ulaştıracak olan Sıratı
Mustakîm’e ulaşacak ve oradan da Allah’a doğru seyri sülûk adlı
yolculuğa başlayacaktır. Bilindiği gibi “yevm” kelimesi lügat mânâsıyla “gün” anlamına ve “telak” kelimesi de “ulaşmak” anlamındadır:



40/MU’MİN-15: Refîud derecâti zul arş(arşi), yulkır rûha min emrihî alâ men yeşâu min ıbâdihî li yunzire yevmet telâk(telâkı).

Dereceleri yükselten ve arşın sahibi olan Allah, kullarından (Kendisine ulaştırmayı) dilediği kişinin (Allah’a ulaşmayı dilediği için Allah’ın da Kendisine ulaştırmayı dilediği kişinin) üzerine (başının üzerine) Allah’a ulaşma gününün geldiğini (o kişinin ruhuna) ihtar etmek için, emrinden (Allah’ın emrini tebliğ edecek) bir ruh (devrin imamının ruhunu) ulaştırır.

78/NEBE-39: Zâlikel yevmul hakk(hakku), fe men şâettehaze ilâ rabbihî meâbâ(meâben).

İşte o gün (mürşidin eli Hakk’a ulaşmak üzere öpüldüğü ve ona tâbî
olunduğu gün), Hakk günüdür. Dileyen (Allah’a ulaşmayı dileyen) kişi,
kendisine Rabbine ulaştıran (yolu, Sıratı Mustakîm’i) yol ittihaz eder
(edinir). (Allah’a ulaşan kişiye Allah) meab (sığınak, melce) olur.


5. Ni’met:Ruhu seyri sülûk adlı yolculuğa başlayacak olan kişi, böylece nefs tezkiyesine yani amilüssalihata başlar:

25/FURKÂN-71: Ve men tâbe ve amile sâlihan fe innehu yetûbu ilallâhi metâbâ(metâben).

Ve kim tövbe eder (mürşidi önünde tövbe eder) ve salih amel (nefs
tezkiyesi) işlerse, o taktirde muhakkak ki o, tövbesi kabul edilmiş
olarak Allah’a ulaşır (hayattayken ruhu Allah’a ulaşır).


6. Ni’met:Nefs
tezkiyesine başlayan kişinin zikrinin artırmasıyla birlikte, kalpteki
karanlıkların azalması sebebiyle iradesi de güçlenecektir:

33/AHZÂB-43: Huvellezî yusallî aleykum ve
melâiketuhu li yuhricekum minez zulumâti ilen nûr, ve kâne bil mu’minîne
rahîmâ(rahîmen).


Sizi (nefsinizin kalbini), karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için,
üzerinize salâvât (vasıtasıyla nur) gönderen, O ve O’nun melekleridir
ki O, mü’minlere Rahîm’dir (Rahîm esmasıyla tecelli eden).


7. Ni’met:Kişinin fizik vücudu nefs tezkiyesine başlaması sebebiyle güçlenmeye başlar.
Burada Allahû Tealâ’dan 7 ni’met alan kişinin ruhu, artık seyri sülûk
adlı yolculuğa başlayacak ve nefsi de buna paralel olarak tezkiye
olacak, artık kişinin fizik vücudu nefs tezkiyesine paralel olarak,
nefsin afetlerine karşı hergün biraz daha güç kazanacaktır.

Böylece sevgili kardeşlerim! Bu kişinin ruhu, hidayete ermek için
Sıratı Mustakîm’e ulaşmış ve bu yoldan Allah’a ulaşacak ve kişi,
nefsinin hidayeti için nefs tezkiyesine başlamış, fizik vücudunun
hidayeti için Allah’a kul olmaya başlamış ve iradenin hidayeti için de
iradesi güçlenmeye başlamış ve böylece kişinin zamanla bütün
teslimlerini gerçekleştirebilmesi için kapılar mürşide tâbiiyetten sonra
açılmıştır.

Bu kişi tabiiyetten sonra nefs tezkiyesine paralel öncelikle ruhunu
Allah’a teslim eder, sonra başaracağına kesin inanarak fizik vücudunun
teslimine, arkasından büyük bir istekle nefsin teslimine ve onun
arkasından da irşad olmaya ve iradesini Allah’a teslim etmeye kadar
ilerleyecektir. İşte bütün bunları başarabilmesi için öncelikle bu
kapılar mürşide tabiiyetten sonra açılır.

Ve aynı zamanda mürşidin önünde yapılan tövbeden önce kişi 1’e 10
derece sevap alıyorken, fakat mürşidin önünde yapılan tövbeden itibaren
1’e 100’den, ruhun herbir gök katını aşmasıyla 1’e 700’e kadar derece
alacaktır:

6/EN’ÂM-160: Men câe bil haseneti fe lehu
aşru emsâlihâ, ve men câe bis seyyieti fe lâ yuczâ illâ mislehâ ve hum
lâ yuzlemûn(yuzlemûne).


Kim (Allah’ın huzuruna) bir hasene ile gelirse, artık onun on misli,
onundur. Ve kim bir seyyie ile gelirse, o zaman onun mislinden başkası
ile cezalandırılmaz. Ve onlar zulmolunmazlar.

2/BAKARA-261: Meselullezîne yunfikûne emvâlehum fî
sebîlillâhi ke meseli habbetin enbetet seb’a senâbile fî kulli
sunbuletin mietu habbeh(habbetin), vallâhu yudâifu li men yeşâu, vallâhu
vâsiun alîm(alîmun).


Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, her sünbülünde
(başağında) yüz adet tane (tohum) olmak üzere, yedi sünbül (başak) veren
bir tek tohumun durumu gibidir. Allah, dilediği kimse için (onun
rızkını) kat kat artırıp verir. Ve Allah Vâsi’dir, Alîm’dir.


Sevgili kardeşlerim! İki Cihân Güneşi Muhammed (S.A.V) Efendimizin Hadîs-i Şeriflerinde buyurduğu gibi:

“Ölmeden önce ölünüz ki (ölmeden önce ruhunuzu Allah’a ulaştırınız, teslim ediniz ki), Allah size bir’e yediyüz versin.” Hadîs-i Şerif



Sizden
biri içiyle dışıyle müslüman olursa, yaptığı herbir hayır en az 10
mislinden 700 misline kadar sevabıyle yazılır. İşlediği herbir günah da
sadece misliyle yazılır. Bu hâl, Allah’a kavuşuncaya kadar böyle devam
eder.
Hadîs-i Şerif
Kardeşlerim! İşte Allah’ın bizim manevî anlamda ilerleyebilmemiz için
bütün ihsanları ve ni’metleri sadece bizim içindir, öyle değil mi
sevgili kardeşlerim. Sevgili Efendimiz gece gündüz dinlenmeden,
yorulmadan Allahû Tealâ’nın tasarrufunda olduğu için, Allahû Tealâ’dan
aldığı emirleri gece gündüz hem bizlere ve hem de bütün insanlığa
sunuyor öyle değil mi, sevgili kardeşlerim?

Bütün bu anlatılanlardan da anlaşıldığı gibi; neden kişinin mürşidine
tâbî olması gerektiği ve neden kişinin ancak tâbiiyetten sonra nefs
tezkiyesine ve seyri sülûk adlı yolculuğa başladığı ve kişinin neden bir
mürşide tâbî olmadan Allah’a ulaşamadığı ve nefsini tezkiye edemediği
açıklık kazanıyor.

Sevgili kardeşlerim! Bildiğiniz gibi şu dünya hayatında ölmeden önce kalbinden, kalbinin derinliklerinden: “Allah’ım!
Şu dünya hayatını yaşarken, senin dostların Yunus Emre Hazretleri gibi,
Mevlâna Hazretleri gibi, Üveys El Karanî Hazretleri gibi, Hz. Meryem
annemiz, hazreti Rabia gibi… Allah’ım! Ben de ölmeden önce ruhumu Sana
ulaştırmayı diliyorum, Allah’ım Senin dostun olmak istiyorum”

diye kalbimizden, kalbin derinliklerinden bir dilek… dilediği zaman
kişi, dilediğimiz zaman Allahû Tealâ görür, işitir ve bilir. İşte o
zaman ruhumuzu Allah Kendisine ulaştırır, sevgili kardeşlerim. Sevgili
kardeşlerim! Biz kardeşler olarak mutluyuz ve her günümüz mutlulukla
geçiyor. Dileriz ki; henüz Allah’a ulaşmayı dilemeyenlerin de Allah’a
ulaşmalarını, Allah’a ulaşmayı dilemelerini, yine Yüce Rabbimden
dileyerek, inşaallah sohbetimi Efendimizin himmetiyle burada tamamlamak
istiyorum. Kardeşlerim! Hepinizi çok ama çok seviyorum. Allah hepinizden
razı olsun. (El Fatiha ma es Salâvât)



Sadıkun K. Mevlûd
ferdi7o
ferdi7o
Admin Webmaster

Брой мнения : 139
Join date : 07.07.2011
Age : 33

Върнете се в началото Go down

Върнете се в началото

- Similar topics

 
Права за този форум:
Не Можете да отговаряте на темите