HIDAYET
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Търсене
 
 

Display results as :
 


Rechercher Advanced Search

Keywords

Latest topics
» İster İdim Allah’ı
DEVRİN İMAMINA TABİİYET VE BİAT ALMAK EmptyЧет Окт 27, 2011 2:35 pm by sunay

» Bir ben vardır bende benden içerü
DEVRİN İMAMINA TABİİYET VE BİAT ALMAK EmptyЧет Окт 27, 2011 2:25 pm by sunay

» Allah gıflerı
DEVRİN İMAMINA TABİİYET VE BİAT ALMAK EmptyПон Авг 29, 2011 12:51 pm by ferdi7o

» BAYRAM NAMAZI
DEVRİN İMAMINA TABİİYET VE BİAT ALMAK EmptyПон Авг 29, 2011 12:18 pm by ferdi7o

» TERAVİH NAMAZI KILINIŞI
DEVRİN İMAMINA TABİİYET VE BİAT ALMAK EmptyПон Авг 29, 2011 12:15 pm by ferdi7o

» CENAZE NAMAZI KILINIŞI
DEVRİN İMAMINA TABİİYET VE BİAT ALMAK EmptyПон Авг 29, 2011 12:14 pm by ferdi7o

» CUMA NAMAZININ KILINIŞI
DEVRİN İMAMINA TABİİYET VE BİAT ALMAK EmptyПон Авг 29, 2011 12:12 pm by ferdi7o

» İlim ilim Bilmektir
DEVRİN İMAMINA TABİİYET VE BİAT ALMAK EmptyВто Авг 23, 2011 1:59 pm by ferdi7o

» TÜRK-İŞ’TE BİR AKŞAM
DEVRİN İMAMINA TABİİYET VE BİAT ALMAK EmptyПет Авг 19, 2011 12:39 am by ferdi7o

Latest topics
» İster İdim Allah’ı
DEVRİN İMAMINA TABİİYET VE BİAT ALMAK EmptyЧет Окт 27, 2011 2:35 pm by sunay

» Bir ben vardır bende benden içerü
DEVRİN İMAMINA TABİİYET VE BİAT ALMAK EmptyЧет Окт 27, 2011 2:25 pm by sunay

» Allah gıflerı
DEVRİN İMAMINA TABİİYET VE BİAT ALMAK EmptyПон Авг 29, 2011 12:51 pm by ferdi7o

» BAYRAM NAMAZI
DEVRİN İMAMINA TABİİYET VE BİAT ALMAK EmptyПон Авг 29, 2011 12:18 pm by ferdi7o

» TERAVİH NAMAZI KILINIŞI
DEVRİN İMAMINA TABİİYET VE BİAT ALMAK EmptyПон Авг 29, 2011 12:15 pm by ferdi7o

» CENAZE NAMAZI KILINIŞI
DEVRİN İMAMINA TABİİYET VE BİAT ALMAK EmptyПон Авг 29, 2011 12:14 pm by ferdi7o

» CUMA NAMAZININ KILINIŞI
DEVRİN İMAMINA TABİİYET VE BİAT ALMAK EmptyПон Авг 29, 2011 12:12 pm by ferdi7o

» İlim ilim Bilmektir
DEVRİN İMAMINA TABİİYET VE BİAT ALMAK EmptyВто Авг 23, 2011 1:59 pm by ferdi7o

» TÜRK-İŞ’TE BİR AKŞAM
DEVRİN İMAMINA TABİİYET VE BİAT ALMAK EmptyПет Авг 19, 2011 12:39 am by ferdi7o

Май 2024
ПонВтоСряЧетПетСъбНед
  12345
6789101112
13141516171819
20212223242526
2728293031  

Календар Календар

free forum

Dostuz bizi bulun
www.dostuz.bulboard.com

DEVRİN İMAMINA TABİİYET VE BİAT ALMAK

Go down

DEVRİN İMAMINA TABİİYET VE BİAT ALMAK Empty DEVRİN İMAMINA TABİİYET VE BİAT ALMAK

Писане by ferdi7o Чет Авг 18, 2011 9:30 pm

DEVRİN İMAMINA TABİİYET VE BİAT



Eûzubillâhimineşşeytânirracîm Bismillâhirrahmânirrahîm

Sevgili kardeşlerim! Bir cuma günün akşamında, Allah’ın bir zikir
sohbetinde, Efendimizin himmetiyle yine gönül gönüleyiz.Sevgili
kardeşlerim! Hepinizi çok ama çok seviyorum. Yüce Rabbimize sonsuz hamd
ve şükrolsun ki, yine birlikteyiz. Sevgili kardeşlerim! İnşaallah bir
önceki sohbetimizde Peygamber Efendimiz Muhammed (S.A.V)’in Mehdi (A.S)
için buyurduğu: “O’na bey’at ediniz, çünkü O Allah’ın halifesi Mehdi’dir” adlı sohbetimizde, Mehdi (A.S)’a tabiiyet ve biatın önemine değinmiştik.

İnşaallah sevgili kardeşlerim! Bu akşam ki sohbetimizin konusu: “Devrin İmamına Tabiiyet ve Biat”




İnşaallah, İki Cihân Güneşi Muhammed (S.A.V) Efendimizin inâyeti ve
Efendi Hazretlerinin himmetiyle bütün sohbetlerimizde açıklamaya gayret
ettiğimiz gibi, her devirde mutlaka Allah’ın vazifeli kıldığı bir devrin
imamı vazifelidir.

Bu devrin imamları, peygamberlerin olduğu devrelerde asalaten peygamber olan “nebî imamlardır” ve peygamberlerin olmadığı devirlerde de Allahû Tealâ mutlaka vekâleten vazifeli yani peygamberlerin vekili olan “velî imamları” vazifeli kılar.

Enbiya Suresinin 73. âyet-i kerimesine göre peygamberler, kendi
zamanlarında Allah’ın emriyle hidayete erdiren asaleten devrin imamları,
nebî imamlardır. Enbiya Suresinin 73. âyetinde buyurulur ki:

21/ENBİYA-73: Ve cealnâhum eimmeten yehdûne
bi emrinâ ve evhaynâ ileyhim fi’lel hayrâti ve ikâmes salâti ve îtâez
zekâh(zekâti), ve kânû lenâ âbidîn(âbidîne).


Ve onları, emrimizle hidayete erdiren (ölmeden önce ruhları Allah’a ulaştıran) imamlar kıldık. Ve onlara, hayırlar işlemeyi, namaz kılmayı ve zekât vermeyi vahyettik. Ve onlar, Bize kul oldular.
Sevgili kardeşlerim! Enbiya Suresinin 69. âyetinden Enbiya Suresinin
92. âyetine kadar olan âyet-i kerimelere baktığımızda ve bu âyetleri
Enbiya Suresinin 73. âyetiyle birleştirdiğimizde hepsinin hidayete
erdiren nebî imamlar yani peygamber imamlar oldukları görülmektedir.

Fakat Secde Suresi’nin 24. âyet-i kerimesindeki imamlar ise Hakk’ul
yakîn derecesine ulaşmış ve Allah’ın tasarrufu altında olan ve her
devirde bulunan vekâleten devrin imamlarıdır, velî imamlardır ve peygamberlerin vekili olarak insanları Allah’a ulaştırırlar, hidayete erdirirler. Secde Suresinin 24. âyetinde buyurulur ki:

32/SECDE-24: Ve cealnâ minhum eimmeten yehdûne bi emrinâ lemmâ saberû ve kânû bi âyâtinâ yûkınûn(yûkınûne).

Ve onlardan, emrimizle hidayete erdiren imamlar kıldık ve sabır
sahibi oldukları ve âyetlerimize (Hakk’ul yakîn seviyesinde) yakîn hasıl
etmiş oldukları için.
Öyleyse sevgili kardeşlerim! Bütün peygamberler, kendi devirlerinde
asaleten nebî imamlardır ve peygamberlerin olmadığı fetret devrelerinde
de Allahû Tealâ mutlaka vekâleten yani peygamberlerin vekili olarak velî
imamları vazifeli kılar.

Peygamberimiz Muhammed (S.A.V), asaleten devrin imamı idi ve O’nun
vefatından sonra bilindiği gibi, Hz. Ebû Bekir (R.A) insanları Allah’a
ulaştırmak üzere vekâleten devrin imamlığını üstlenmiş, arkasından Hz.
Ömer (R.A), onun arkasından Hz. Osman(R.A) ve Hz. Ali (R.A), İmâm-ı
Hasan (R.A), İmâm-ı Hüseyin (R.A) ve onların arkalarından da her devirde
mutlaka bir kişi devrin imamı olarak dînin ayakta tutulabilmesi,
insanların hidayete ermesi için Allah tarafından vekâleten
görevlendirilmiştir ve ayrıca her devirde mutlaka kavim resûlleri ve
kâmil mürşidler de Allah tarafından vazifeli kılınmışlardır.

Öyleyse sevgili kardeşlerim, Allahû Tealâ mutlaka nebîlerin yani
peygamberlerin olmadığı bütün devirlerde de, her kavimde mutlaka nebî
olmayan yani peygamber olmayan resûllerini vazifeli kılar. Nahl
Suresinin 36. âyetinde kavim resûlleri için buyurulur ki:

16 / NAHL-36: Ve le kad beasnâ fî kulli ummetin resûlen
eni’budûllâhe vectenibût tâgût(tâgûte), fe minhum men hedallâhu ve
minhum men hakkat aleyhid dalâleh(dalâletu),fe sîrû fîl ardı fanzurû
keyfe kâne âkıbetul mukezzibîn (mukezzibîne).


Ve andolsun ki Biz, bütün ümmetlerin (milletlerin, kavimlerin) içinde resûl beas ettik (hayata getirdik, vazifeli kıldık).
(Allah’a ulaşmayı dileyerek) Allah’a kul olsunlar ve taguttan (insan ve
cin şeytanlardan) içtinap etsinler (sakınıp kurtulsunlar) diye.
Onlardan bir kısmını, (Resûlün daveti üzerine Allah’a ulaşmayı
dileyenleri) Allah hidayete erdirdi ve bir kısmının (dilemeyenlerin)
üzerine dalâlet hak oldu. Artık yeryüzünde gezin. Böylece
yalanlayanların akıbetinin, nasıl olduğuna bakın (görün).
Sevgili kardeşlerim! Allahû Tealâ, her devirde bütün bu resûllerin
içinden sadece bir kişiyi huzur namazının imamı, devrin imamı olarak
vazifeli kılar. İşte Peygamber Efendimiz Muhammed (S.A.V)’den sonra da
Allahû Tealâ hiçbir devreyi başıboş bırakmamış ve her kavimde hidayetçi
resûllerini, mürşidlerini vazifeli kılmış ve her devride de bütün bu
resûllerin içinden Secde Suresinin 24. âyetine göre imam-ı A’zam, imam-ı
Rabbanî, Abdulkadir Geylanî Hazretleri gibi bir kişiyi son peygamber
olan Peygamber Efendimiz (S.A.V)’i vekaleten nebî olmayan, fakat velî
olan velî imam olarak seçmiş ve hidayete erdirmekle vazifeli kılmıştır.

İşte sevgili kardeşlerim! Her devirde ister devrin imamı olsun veya kavim resûlleri veya kâmil mürşidler olsun hepsi ALLAH’IN HİDAYETÇİSİDİRLER ve onlara mutlaka tâbî olunur ve tabiiyet hiç arası kesilmeksizin bu zamana kadar gelmiştir.

Daha önce de söylediğimiz gibi bu hidayetçiler; eğer bir devrin imamı
ise Secde-24 ve Araf-181’e göre insanları Allah’ın emri ile hidayete erdirirler,
Allah’a ulaştırırlar ve her devirde sadece bir kişi devrin imamı, huzur
namazının imamı olarak seçilir. Fakat mürşidler ise Maide Suresinin 35.
âyetine göre hidayete erdirmeye vesiledirler ve
her devirde birçok mürşidler vazifelidir. İşte bu sebepten dolayı
onlar, eğer bir devrin imamı ise hidayete erdirdikleri veya kavim resûlü
ve kâmil mürşid ise hidayete ermeye vesile oldukları için onların
hepsine Kur’ân-ı Kerîm’deki Rad Suresinin 7. âyetine göre ve diğer bazı
âyetlere göre hidayetçiler denir:

13/RAD-7:innemâ ente munzirun ve li kulli kavmin hâd(hâdîn).

Sen, sadece bir uyarıcısın ve BÜTÜN KAVİMLER İÇİN HİDAYETÇİ VARDIR (zamanın her parçasında ve bütün kavimlerde).

ve li kulli kavmin : ve bütün kavim(ler) için (vardır)

hâdin : hidayet eden kimse (hidayetçi)

Hidayete erdiren, Allah’a ulaştıran devrin imamları da bir hidayetçidir:

32/SECDE-24: Ve cealnâ minhum eimmeten yehdûne bi emrinâ lemmâ saberû ve kânû bi âyâtinâ yûkınûn(yûkınûne).

ONLARDAN(insanlardan)İMAMLAR (mürşidler) KILDIK, EMRİMİZLE İNSANLARI
HİDAYETE ERDİRSİNLER (Allah’a insanların ruhlarını ulaştırsınlar) DİYE,
sabırlarından dolayı ve âyetlerimize (Allah’ın âyetlerine) yakîn hasıl
ettikleri için.

Hidayete ermeye, Allah’a ulaşmaya vesile olan kâmil mürşidler de bir hidayetçidir:



5/MAİDE-35:Yâ eyyuhellezîne âmenûttekûllâhe vebtegû ileyhil vesîlete ve câhidû fî sebîlihi leallekum tuflihûn(tuflihûne).

Ey âmenû olanlar (Allah’a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler)! Allah’a karşı takva sahibi olun VE O’NA ULAŞTIRACAK VESİLEYİ İSTEYİN. Ve O’nun yolunda cihad edin. Umulur ki siz, felâha erersiniz.
Sevgili kardeşlerim! Asaleten Devrin İmamı ve Kâinatın En Büyük
Mürşidi ve Peygamberi olan O Güzeller Güzeli, Peygamberlerin Sultanı
Hazreti Muhammed (S.A.V) Efendimizin hayatına baktığımızda, bütün sahâbe
O’na, O’nun önünde diz çökerek tâbî olmuşlar ve biat etmişlerdi.

Fakat sevgili kardeşlerim! Her ne kadar sahâbeyi, Peygamber Efendimiz
(S.A.V)’i sadece görenlermiş gibi açıklasalar da sahâbe, Peygamberimiz
(S.A.V)’i sadece görenler değil, âyet-i kerimelere ve hadîslere göre
O’nun önünde tövbe ederek ve elini tutarak O’na biat edenler, O’na tâbî
olanlar ve elini öpenlerdi.

Sevgili kardeşlerim! İnşaallah şimdi sırasıyla okuyacak olduğumuz bu
dört âyete dikkat ettiğimizde; Peygamber Efendimiz (S.A.V) Kehf
Suresi’nin 110. âyetinde: Kul
innemâ ene beşerun mislukum yûhâ ileyye ennemâ ilâhukum ilâhun
vâhid(vâhidun), fe men kâne yercû likâe rabbihî fel ya’mel amelen
sâlihan ve lâ yuşrik bi ıbâdeti rabbihî ehadâ(ehaden).
De ki: “Ben sizin gibi sadece bir beşerim. Bana sizin ilâhınızın tek bir ilâh olduğu vahyolunuyor. O taktirde KİM RABBİNE MÜLÂKİ OLMAYI (ölmeden evvel Allah’a ulaşmayı) DİLERSE, o zaman salih amel (nefs tezkiyesi) yapsın ve Rabbinin ibadetine başka birini (bir şeyi) ortak koşmasın.” diye buyurulduğu gibi,bu âyete göre Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in,Allah’ın tek bir İlâh olduğuna inanmaya ve salih ameller işleyerek Allah’a ulaşmayı dilemeye davet ettiğini,

ve Furkan Suresi’nin 57. âyetinde: Kul mâ es’elukum aleyhi min ecrin illâ men şâe en yettehıze ilâ rabbihî sebîlâ(sebîlen). De ki: “Ben sizden onun için (tebliğ için) DİLEYEN KİMSENİN, RABBİNE ULAŞTIRAN BİR YOL EDİNMESİNDEN başka bir ecir (karşılık) istemiyorum.” diye buyurulduğu gibi Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in bu âyete göre insanları Allah’a ulaştıran yola davet ettiğini,

ve Al-i İmran Suresinin 31. âyetinde: Kul in kuntum tuhibbûnallâhe fettebiûnî yuhbibkumullâhu ve yagfir lekum zunûbekum, vallâhu gafûrun rahîm(rahîmun). De ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız, o zaman bana tâbî olun ki; Allah da sizi sevsin ve sizin günahlarınızı bağışlasın (sevaba çevirsin). Allah, GAFÛR’ur RAHÎM’dir.” diye buyurulduğu gibi Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in bu âyete göre Kendisine tâbî olmaya davet ettiğini,

ve Fetih Suresinin 10. âyetinde: İnnellezîne yubâyiûneke innemâ yubâyiûnallâh (yubâyiûnallâhe), MUHAKKAK Kİ ONLAR, SANA TÂBÎ OLDUKLARI ZAMAN ALLAH’A TÂBÎ OLURLAR, ONLARIN ELLERİNİN ÜZERİNDE (Allah senin bütün vücudunda tecelli ettiği için ellerinde de tecelli etmiş olduğundan) ALLAH’IN ELİ VARDIR.”diye
buyurulduğu gibi, bu âyete göre de sahâbenin Peygamber Efendimiz
(S.A.V)’in önünde diz çökerek tövbe ve biat ettiklerini, O’na tâbî
olduklarını görüyoruz.

Sevgili kardeşlerim! Bir önceki: “O’na bey’at ediniz, çünkü O Allah’ın halifesi Mehdi’dir”
adlı sohbetimizde tabiiyet ve biatın nasıl yapıldığı konusunda İslâm
tarihinden örnekler vermiştik. Ve inşaallah gene İslâm tarihinden, hadîs
kitaplarından aldığımız kaynaklarda Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e biat
hakkında buyurulur ki:

Avf İbnu Mâlik el-Eşca’î (radıyallahu anh)
anlatıyor: “Biz Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’ in huzurunda 7
veya 8 veyahut da 9 kişiydik. (Rasûlullah S.A.V):




ALLAH RESÛL’ÜNE BİAT ETMİYOR MUSUNUZ?” dedi. ELLERİMİZİ UZATARAK: “Hangi şartlara uymak üzere biat edeceğiz ey Allah’ın Resûlü?” dedik. Şu cevabı verdi: “Allah’a ibadet etmek (Allah’a kul olmak) ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmamak, beş vakit namazı kılmak (verilen emirlere) kulak verip itaat etmek”…buyurdu. (İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/274. H. no:2. 41) (Müslim, Zekat: 108, (1043); Ebu Davud, Zekat 27, (1642); Nesâî, Salât: 5, (1, 229); İbnu Mâce, Cihâd: 41, (2867);
Cerir (R.A) şöyle demiştir: Peygamberimiz (S.A.V)’e biat ederken onun yanına geldim ve şöyle dedim: “EY ALLAH’IN RASÛLÜ! UZAT ELİNİ SANA BİAT EDECEĞİM, gereken şartları da söyle ona göre biat edeyim. Sen bunu daha iyi bilirsin.” (Tirmizî, Birr ve Sıla: 17; Dârimi, Büyü’: 9) (Sünnen-i Nesai hadîs no: 4106 )


Sevgili
kardeşlerim! Sahâbeden hiçbir kimse yoktur ki, Peygamberimiz (S.A.V)’in
önünde elini tutarak tövbe edip de, O’na tâbî olmasın.


Yani bütün sahâbe, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in önünde tövbe ve
biat ederek O’na tâbî olmuşlardı. Ve Peygamberimiz (S.A.V), ulaşamadığı
bölgelere mutlaka bir vekilini göndermiş, vekâleten tövbe verdirmiş,
hidayeti bulunduğu yerden uzaklara sahâbîlerini göndererek oradaki
toplumlara açıkça beyan etmiştir.

Ve aynı şekilde bütün devirlerde vekâleten vazifeli devrin imamları
yani velî imamlar ve mürşidler de, ulaşamadığı bütün bölgelere
vekillerini gönderirler ve böylece her insan tâbiiyetini
gerçekleştirebilir. Tâbiiyet, bütün zamanlarda devrin imamına ve
vekillerine, mürşidlere ve vekillerine, hanımların tâbiiyeti ise hanım
vekillere olmak üzere, her insanın ulaşabileceği şekilde, her devirde
mutlaka gerçekleşmiş ve günümüze kadar gelmiştir.

Görüldüğü gibi tâbiiyet böylece asırlardan bu yana devam etmiştir.
Önce Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e, arkasından dört büyük halifeye,
tâbiîne, tebe-i tâbiîne, devrin imamlarına, mürşidlere olmak üzere bu
güne kadar gelmiştir. Ve kendisine tâbî olunan mürşid, mutlaka hayatta olmalıdır.

Bir önceki sohbetimizde de açıklamaya gayret ettiğimiz gibi bütün
sahâbe, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e tâbî olmalarına rağmen, O’nun
vefatından sonra da Hz. Ebû Bekir’e (R.A), Hz. Ebû Bekir’in (R.A)
vefatından sonra Hz. Ömer’e (R.A), Hz. Osman’a (R.A), Hz. Ali’ye (R.A)
ve bu dört büyük imamlardan sonra gelen imamlara HER DEVİRDE TÂBÎ
OLUNMUŞTUR.

Buradan da anlaşılıyor ki, kendisine tâbî olunacak devrin imamı ve mürşid mutlaka hayatta olmalıdır
ve bir devrin imamı vefat ettiğinde, ondan sonraki vazifeli devrin
imamına biat etmek veya bir mürşide tâbî olmak üzerimize farzdır.
Kutub-i Sitte’de devrin imamları için şöyle buyurulur:

İmamın Varlığı Dînen Zarurîdir:Her
mü’minin müslümanlığının tamam olması için, imamı tanıması
gerekmektedir, bu durum ise bir imamın varlığını zorunlu kılmaktadır. Bu
söylenene delil olarak Kur’ân-ı Kerîm’den: “Allah’a itaat edin, resûle
ve sizden olan emir sahibine yâni imama da itaat edin…” (Nisa: 4/59)
meâlindeki âyet ile, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’ in: “Kim zamanının imamını tanımadan ölür ise, câhiliye ölümü ile ölmüş olurmeâlindeki hadîsi gösterilir.




Teftazânî bu nasslarla (kesin delillerle) imamı tanımanın ve
ona itaat etmenin vâcib (zorunlu, mecburi, farz) kılınmış olduğunu
belirttikten sonra, imamın varlığının vücûbuna (zorunluluğuna) hükmeder:
“Zira tanıma ve itaat etmenin vâcib olması onun var olmasını da vâcib kılar.”
İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/282.
Sevgili kardeşlerim! Peygamber Efendimiz (S.A.V) Hadîs-i Şerif’lerinde buyurur ki:

“Ve ene nefahatun fetearadu ve men lem narif imame zamanihi felyemutu meyteten cahiliyetten.

“Size ruh verenler gelecek, onları arayıp bulun. Kim zamanın imamına tâbi olmazsa cahiliyet üzere ölür.” (Hadîs-i Şerif)

«Her kim bir eli taattan çıkarırsa kıyâmet gününde Allah’a hiçbir hüc­ceti olmadığı halde kavuşur. Ve her kim boynunda bir bey’at olmadığı halde (devrin imamına biat etmeden veya bir hidayetçiye, mürşide tâbî olmadan) ölürse, câhiliyyet ölümü gibi (bir ölümle) ölür.» (Sahih-i Müslim 58- (hadîs no: 1851)



,4248… Abdullah b. Amr (r.a)’den; Rasûlullah (s.a.v)’in şöyle buyurdu­ğu rivayet edilmiştir: “Bir
imama biat edip de ona elinin *safkasını* ve kalbinin seme­resini veren
(yani samimi olarak biat eden) kişi, gücü yettiğince ona itaat etsin.
Müslim,
İmâre 46; Nesaî, Biat 25; îbn Mâce, Fiten 8, Ahmed b. Hanbel,
II-161,191,193.; Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi:
14/346-347.

Sevgili kardeşlerim! Peygamber Efendimiz (S.A.V) bu hadîsde, kişinin
devrin imamına biat ederek elinin safkasını vermesi ifadesiyle, tâbiiyet
esnasında el el üstüne tutularak biat edildiği ve el öpme işleminin
gerçekleştiği açık olarak anlaşılmaktadır.

Bilindiği gibi Abdulkadir Geylânî Hazretleri de devrinin bir
imamıdır. El-Fethu’r Rabbâni’nin altmış ikinci sohbetinde açıklandığı
gibi, Bir Cuma sabahı Medresede vaaz vermeye başlayacağı bir sırada
el-İmam İzzeddîn Medresesinin bir üstazı yani bir müdessiri, ders okutan
öğretmeni olan bir kişi, Abdulkadir Geylânî Hazretleri’nin meclisine
gelir. Bu zat içeri girince Abdulkadir Geylânî Hazretleri onu Allah’a
ulaşmaya davet ettikten sonra kendisine tâbî olmaya davet etmiştir.
Abdulkadir Geylânî Hazretleri El-Fethu’r Rabbâni’de buyurur ki:

Benzin solukluğuna bakılmaz, başkalarına öğütte bulunmanın ilk şartı senin inanmış olmandır. KULUN KENDİSİ HAKK’A (Allah’a) ULAŞMADIKÇA, HALKI HAKK’A ÇAĞIRMASI UYGUN DEĞİLDİR …



…Allah’ım! Herkesi ıslâh eyle. Allah’ım! Bizi salih kişiler eyle. Bize salâh ver, ihtiyaçlarımızı sana arzettir, YÖNELİŞİMİZİ SANA ÇEVİR.” Hazret daha sonra el-İmam İzzeddîn Medresesinin üstazına (öğretmenine) işarette bulunarak der ki:



“KALK, ELİNİ ELİME KOY,
bu harap diyardan, malından, evladından ayrılıp KOŞARAK RABBİMİZE
GİDELİM. ALLAH’A YÖNEL, AMELE YÖNEL, yakında Hakk’a götürüleceksin, o
seni amellerinden sorgulayacak. O seni, kendisini bilmen için
yaratmıştır, dünya ve ahiret için yaratmamıştır…”
(el-Fethu’r Rabbâni” Huzur sohbetleri s.594,595,596 huzur yayınevi tercüme Sıdkı Gülle )
Sevgili kardeşlerim! Görüldüğü gibi Abdulkadir Geylanî Hazretleri,
henüz Allah’a ulaşmayı dilememiş olan, fakat el-İmam İzzeddîn
Medresesinin bir üstazı yani bir müdessiri, ders okutan öğretmeni olan
bu kişiye “kalk, elini elime koy” diyerek kendisine tâbî olmaya, biat etmeye davet ediyor.

Çünkü o devrinin imamı, kutbu idi. Allah’a ulaşmayı dileyerek devrin
imamına veya bir mürşide tâbî olmak üzerimize farz kılınmıştır. Burada
Abdulkadir Geylânî Hazretleri: “Kalk elini elime koy, Rabbimize gidelim”
ifadesiyle “Bana tâbî ol ki, seni Allah’a ulaştırayım” demek istiyor.
Demek ki her devirde vekâleten devrin imamları Allah’a ulaştırmakla
vazifeli kılınmış ve onlara tâbî olunmuştur ve vekâleten devrin imamlığı
müessesi Peygamber Efendimiz (S.A.V)’den bu yana devam etmektedir.

Abdulkadir Geylânî Hazretleri’nin tâbiiyete davet ederken: “kalk elini elime koy, Rabbimize gidelim” ifadesine baktığımızda ve Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in Hadîs-i Şerif’inde: “Bir
imama biat edip de ona elinin *safkasını* ve kalbinin seme­resini veren
(samimi olarak biat eden) kişi, gücü yettiğince ona itaat etsin.”
hadîsindeki devrin imamına biat edilirken “Elinin safkasını vermesi” sözü, tâbiiyet ve biatın el el üstüne konularak, irşad makamının eli tutularak yapıldığını göstermektedir.

Bilindiği gibi “Safka” kelimesi alışveriş, anlaşma yapan kişilerin
birbirlerinin eline vurmaları veya birbirlerinin elini tutmalarıdır. Bu
hadîsdeki “safka” kelimesi, el el üstüne tutularak yapılan biatı,
mürşidin önünde yapılan tâbiiyeti anlatmaktadır.

Ve ayrıca bir diğer hadîsdeki: Ve her kim boynunda bir bey’at olmadığı halde ölürse (yanidevrin imamına biat etmeden veya bir hidayetçiye, mürşide tâbî olmadan ölürse), câhiliyyet ölümü gibi (bir ölümle) ölür.» “ ifadesine baktığımızda, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in boynunda biat olmayan kişinin cahilliyye ölümü gibi öldüğünü söylemesi, her insanın mutlaka devrin imamına, bir mürşide tâbî olmasının boynuna borç olduğunu göstermektedir.

“Bey’at” kelimesi mutlaka tâbiiyeti ifade eder. “Boynunda bir bey’at”
ifadesi ise; namaz, oruç, zekat gibi aynı şekilde devrin imamına biatın
veya bir mürşide tâbiiyetin her müslümanın boynuna borç yani farz
olduğunu göstermektedir. Peygamber Efendimiz (S.A.V), aynı şekilde Mehdi
(A.S)’a tâbî olarak O’na biatı üzerimize farz kılmıştır. Buyurur ki:

4084) “… „Siz o geleni görünce
kar üstünde emeklemek suretiyle de olsa (gidip) ONA BEY’AT EDİNİZ. ÇÜNKÜ
O, ALLAH’IN HALİFESİ MEHDİ’DİR.
Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman Yayınları: 10/348. hadîs no: 4084)

Peygamber Efendimiz Muhammed (S.A.V), gene başka bir Hadîs-i Şerif’inde buyurur ki:

Âmir b. Rabîa’dan (Radıyallahu anh): Rasûlullah (S.A.V) şöyle buyurdu: “Kim (devrin imamına veya bir hidayetçiye tâbî olmadığı cihetle) itaatsız/biatsız ölürse cahiliye üzere ölür ve kim de bunu kabul ettikten sonra çıkarır- atarsa, YANINDA (kurtarıcı) BİR DELİL olmaksızın Allah’a kavuşur. Müsned-i Ahmed b. hanbel hadîs no:34/ 76
Sevgili kardeşlerim! Bu hadîsdeki itaatsiz, biatsız, yanlarında bir
kurtarıcı delil olmaksızın, cahiliyet üzere ölen kişiler, ifadesine
baktığımızda ve bu Hadîs-i Şerif’i âyet-i kerimelerle birleştirdiğimizde
bu kişiler, Mü’min Suresinin 33. ve Rad Suresi’nin 27. âyetine göre
Allah’a yönelmedikleri, Allah’a ulaşmayı dilemedikleri sebebiyle
dalâlette kalan ve Allah’ın hidayetçisine tâbî olmayan kişilerdir ve bu
Hadîs-i Şerif’deki “yanında bir delil olmaksızın”
ifadesi, bu dalâlette kalarak ölen kişiler veya tâbiiyetten sonra
itaati ve tövbesini bozduğu sebebiyle tekrar hidayetten dalâlete düşerek
ölen kişiler için, kıyâmet günü yanlarında kendilerine şahidlik edecek
bir hidayetçinin olmayacağını ifade ediyor:



13/RAD-27: Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbih (rabbihi), kul innallâhe yudillu men yeşâu ve yehdî ileyhi men enâb(enâbe).

Ve kâfirler: “Ona, Rabbinden bir âyet (mucize) indirilse olmaz mı?”
derler. “Muhakkak ki Allah, dilediği kimseyi (Allah’a yönelmeyen
kimseleri) dalâlette bırakır ve O’na yönelen kimseyi Kendine ulaştırır
(hidayete erdirir).” de.



40/MU’MİN-33:Yevme tuvellûne mudbirîn(mudbirîne), mâ
lekum minallâhi min âsım(âsımin) ve men yudlilillâhu fe mâ lehu min
hâd(hâdîn).


Arkanızı dönüp kaçacağınız gün sizin için Allah’tan (Allah dostlarından) bir koruyucu yoktur. Allah kimi dalâlette bırakırsa, artık onun için bir hidayetçi yoktur.
Fakat sevgili kardeşlerim! Ölmeden önce Allah’a ulaşmayı dileyerek
devrin imamına biat eden veya bir mürşide tâbî olan, itaat eden
kişilerin yanlarında kendilerine şahidlik edecek kurtarıcı bir delili
bulunacağı ise İsra Suresinin 71. ve Nahl Suresinin 89. âyet-i
kerimelerine işaret eder. Allahû Tealâ bu âyet-i kerimelere göre ölmeden
önce Allah’a ulaşmayı dileyen ve bir hidayetçiye, bir mürşide veya bir
devrin imamına tâbî olan kimselerin, bu hadîse göre tövbelerini
bozmadıkları ve itaate devam ettikleri sürece, kıyâmet günü onların
üzerine devrin imamını ve tâbî oldukları mürşidlerini şahid olarak
vazifeli kıldığını ifade etmektedir:

17/İSRÂ-71: Yevme ned’û kulle unâsin bi imâmihim, fe men ûtiye kitâbehû bi yemînihî fe ulâike yakreûne kitâbehum ve lâ yuzlemûne fetîlâ(fetîlen).

O GÜN BÜTÜN İNSANLARI, (Allah’ın tayin ettiği) İMAMLARI İLE
ÇAĞIRIRIZ. O zaman kitabı sağdan verilen kimseler, böylece kitaplarını
okurlar. Ve (onlara) zerre kadar zulmedilmez (haksızlığa uğratılmaz).



16/NAHL-89: Ve yevme neb’asu fî kulli ummetin şehîden
aleyhim min enfusihim ve ci’nâbike şehîden alâ hâulâ(hâulâi), ve
nezzelnâ aleykel kitâbe tibyânen likulli şey’in ve huden ve rahmeten ve
buşrâ lil muslimîn(muslimîne).


Ve o gün, bütün ümmetlerin içinde, onların üzerine, ONLARIN
KENDİLERİNDEN BİR ŞAHİD BEAS EDERİZ (vazifeli kılarız). Ve seni de
onların üzerine şahit olarak getirdik. Ve sana, herşeyi beyan eden
(açıklayan), hidayete erdiren ve rahmet olan Kitab’ı, müslümanlara
(Allah’a teslim olanlara) müjde olarak indirdik.
Sevgili kardeşlerim! Devrin imamı, her devirde mutlaka Bediüzzaman
Hazretleri’nin de risalelerinde ifade ettiği gibi ana cadde, cadde-i
kübra üzerindedir ve bütün mürşidlerin yolları da bu ana caddeye, ana
dergâha bağlıdır ve devrin imamı, her devirde bütün mürşidlerin
üstündedir.

Bu sebepten dolayı her kim, Allah’a ulaşmayı dileyerek bir mürşide
tâbî olursa, mutlaka kıyâmet gününde başta Peygamber Efendimiz (S.A.V)
ve her insanın kendi devrinde bulunduğu devrin imamı ve melekler ve
kişinin tâbî olduğu mürşidi kendisine şahidlik edecektir.

Bu âyet-i kerimedeki imamlar, peygamberlerin zamanında kendilerine
tâbî olunan “asalaten devrin imamları” ve peygamberlerin olmadığı
devirlerde kendilerine tâbî olunan “vekâleten devrin imamları”dır ve
kendisine tâbî olunan devrin imamı, her devride mutlaka hayatta
olmalıdır. İsra Suresinin 71. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ’nın; O gün bütün insanları, (Allah’ın tayin ettiği) imamları ile çağırırız.” buyruğu hakkında Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in şöyle söylediği nakledilmiştir:

Herkes kendi zamanlarının imamları ile Rabblerinin kitabı, Peygamberlerinin de sünneti ile çağırılacaklardır.”Suyuti, ed-Durru’l-Mensur, V, 317
Öyleyse sevgili kardeşlerim! Her devirde olduğu gibi, bu devride de Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in Hadîs-i Şerif’inde: “kar üzerinde emeklemek suretinde de olsa O’na bey’at ediniz, çünkü O Allah’ın halifesi Mehdi’dir” diye, Allah’ın bir halifesi olarak müjdelediği Mehdi (A.S) vazife başındadır.

Ve O’nu bulabilmek için, dileyen herkes Mehdi (A.S)’ı Allah’tan hacet
namazıyla sorabilir. Ve gerçekten de Abdulkadir Geylânî Hazretleri’nin
söylediği gibi Allahû Tealâ gerçekten isteyenlere mutlaka bu konuda
yardım edecektir. Şöyle buyurur:

..gözlerin uykuya daldığı sırada güzelce abdest
al, sonra namaz için divana dur. Namazın kapısını abdestinle, Rabbinin
kapısını da namazınla aç ve NAMAZIN ARDINDAN İSTEĞİNİ ARZEYLEYEREK ŞÖYLE YALVAR:




Rabbim! Kiminle arkadaşlık edeyim? KILAVUZ KİM? SENDEN HABER VEREN KİM? HALİFE KİM? VEKİL KİM?
O, âl-i cenaptır, senin zannını boşa çıkarmaz, hiç kuşkusuz o kalbine
ilhamda bulunur, sırrına vahiyle yapar, SANA YOL GÖSTERİR, kapıları
açar, yolunu aydınlatır. ÖYLE YA CİDDİ ŞEKİLDE ARAYAN, İSTEYEN AMACINA ULAŞIR.
(El-Fethu’r Rabbâni” Huzur sohbetleri s.530,531, huzur yayınevi tercüme Sıdkı Gülle )
Sevgili kardeşlerim! Gerçekten de Allah’a ulaşmayı dileyen ve
gerçekten Allah’a ulaşmayı kalbinden dileyen mutlaka ve mutlaka Allah’a
ulaşır. Çünkü Allah’a ulaşmayı dileyen kimsenin ruhunu, Allah kendisine
ulaştırır.

Dileriz ki sevgili kardeşlerim! Henüz Allah’a ulaşmayı dilememiş olan
bütün insanların şu dünya hayatında, ölmeden önce ruhlarının Allah’a
ulaşmalarını Yüce Rabbimden dileyerek, yine kalbimizden gelen bu sözleri
kardeşlerimize sunmak istiyorum, Efendimizin himmetiyle inşaallah.

Allah yolunda gönü yaralı gözleri yaşlı. İçini eriten, seni bitiren, seni inim inim inleten Hakk sevgisi, vuslat aşkı.



VUSLAT: sevenin sevdiğine kavuşması.



Ruhunun ölmeden önce Allah’a kavuşup O’nda yok olduğu gibi bütün benliğinle, kalbinle Rabbine kavuşup tamamen O’nda yok olmak.



İşte o zaman, herşeyinle O’na teslim olduğun zaman, artık bir olan Rabbinden başka hiçbir şey kalmaz.



Seni O’na çeken bir duygu. İç âleminde seni Allah’a götüren yakınlık duygusu.

İçindeki o muazzam bir his, Rabbine gidebilmek için kalbini yakan bir arzu.

O’nu arzulamak. Sanki içinde, bütün benliğinde seni Rabbine çeken bir güç var ve seni bütün varlığınla O’na gitmeye zorluyor.

Fakat isteyen sen isen, ruhunu Allah’a ulaştırmayı dileyen sen isen, neden Mevlân seni Kendisine kavuşturmasın ki?

Çünkü Allah söz veriyor. Kalbimizden Allah’a ulamayı
dilediğimiz an, Allah kalbimizdeki dileği görüyor ve ruhumuzu Allah
Kendisine ulaştırıyor.

Sevgili kardeşlerim! İnşaallah Efendimizin himmetiyle sohbetimi
burada tamamlarken, henüz Allah’a ulaşmayı dilememiş bütün insanlığın
kardeşlerimiz gibi Allah’a ulaşmayı dilemelerini Yüce Rabbimden
dileyerek sohbetimi tamamlıyorum, inşaallah. Allah hepinizden razı
olsun. Sizleri çok ama çok seviyorum. (El Fatiha ma es Salâvât)



Sadıkun K. Mevlûd
ferdi7o
ferdi7o
Admin Webmaster

Брой мнения : 139
Join date : 07.07.2011
Age : 33

Върнете се в началото Go down

Върнете се в началото

- Similar topics

 
Права за този форум:
Не Можете да отговаряте на темите