HIDAYET
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Търсене
 
 

Display results as :
 


Rechercher Advanced Search

Keywords

Latest topics
» İster İdim Allah’ı
KÂMİL MÜRŞİDİN VASIFLARI ve İRŞAD EDİLMESİ EmptyЧет Окт 27, 2011 2:35 pm by sunay

» Bir ben vardır bende benden içerü
KÂMİL MÜRŞİDİN VASIFLARI ve İRŞAD EDİLMESİ EmptyЧет Окт 27, 2011 2:25 pm by sunay

» Allah gıflerı
KÂMİL MÜRŞİDİN VASIFLARI ve İRŞAD EDİLMESİ EmptyПон Авг 29, 2011 12:51 pm by ferdi7o

» BAYRAM NAMAZI
KÂMİL MÜRŞİDİN VASIFLARI ve İRŞAD EDİLMESİ EmptyПон Авг 29, 2011 12:18 pm by ferdi7o

» TERAVİH NAMAZI KILINIŞI
KÂMİL MÜRŞİDİN VASIFLARI ve İRŞAD EDİLMESİ EmptyПон Авг 29, 2011 12:15 pm by ferdi7o

» CENAZE NAMAZI KILINIŞI
KÂMİL MÜRŞİDİN VASIFLARI ve İRŞAD EDİLMESİ EmptyПон Авг 29, 2011 12:14 pm by ferdi7o

» CUMA NAMAZININ KILINIŞI
KÂMİL MÜRŞİDİN VASIFLARI ve İRŞAD EDİLMESİ EmptyПон Авг 29, 2011 12:12 pm by ferdi7o

» İlim ilim Bilmektir
KÂMİL MÜRŞİDİN VASIFLARI ve İRŞAD EDİLMESİ EmptyВто Авг 23, 2011 1:59 pm by ferdi7o

» TÜRK-İŞ’TE BİR AKŞAM
KÂMİL MÜRŞİDİN VASIFLARI ve İRŞAD EDİLMESİ EmptyПет Авг 19, 2011 12:39 am by ferdi7o

Latest topics
» İster İdim Allah’ı
KÂMİL MÜRŞİDİN VASIFLARI ve İRŞAD EDİLMESİ EmptyЧет Окт 27, 2011 2:35 pm by sunay

» Bir ben vardır bende benden içerü
KÂMİL MÜRŞİDİN VASIFLARI ve İRŞAD EDİLMESİ EmptyЧет Окт 27, 2011 2:25 pm by sunay

» Allah gıflerı
KÂMİL MÜRŞİDİN VASIFLARI ve İRŞAD EDİLMESİ EmptyПон Авг 29, 2011 12:51 pm by ferdi7o

» BAYRAM NAMAZI
KÂMİL MÜRŞİDİN VASIFLARI ve İRŞAD EDİLMESİ EmptyПон Авг 29, 2011 12:18 pm by ferdi7o

» TERAVİH NAMAZI KILINIŞI
KÂMİL MÜRŞİDİN VASIFLARI ve İRŞAD EDİLMESİ EmptyПон Авг 29, 2011 12:15 pm by ferdi7o

» CENAZE NAMAZI KILINIŞI
KÂMİL MÜRŞİDİN VASIFLARI ve İRŞAD EDİLMESİ EmptyПон Авг 29, 2011 12:14 pm by ferdi7o

» CUMA NAMAZININ KILINIŞI
KÂMİL MÜRŞİDİN VASIFLARI ve İRŞAD EDİLMESİ EmptyПон Авг 29, 2011 12:12 pm by ferdi7o

» İlim ilim Bilmektir
KÂMİL MÜRŞİDİN VASIFLARI ve İRŞAD EDİLMESİ EmptyВто Авг 23, 2011 1:59 pm by ferdi7o

» TÜRK-İŞ’TE BİR AKŞAM
KÂMİL MÜRŞİDİN VASIFLARI ve İRŞAD EDİLMESİ EmptyПет Авг 19, 2011 12:39 am by ferdi7o

Май 2024
ПонВтоСряЧетПетСъбНед
  12345
6789101112
13141516171819
20212223242526
2728293031  

Календар Календар

free forum

Dostuz bizi bulun
www.dostuz.bulboard.com

KÂMİL MÜRŞİDİN VASIFLARI ve İRŞAD EDİLMESİ

Go down

KÂMİL MÜRŞİDİN VASIFLARI ve İRŞAD EDİLMESİ Empty KÂMİL MÜRŞİDİN VASIFLARI ve İRŞAD EDİLMESİ

Писане by ferdi7o Чет Авг 18, 2011 9:28 pm

KÂMİL MÜRŞİDİN VASIFLARI ve İRŞAD EDİLMESİ

Eûzubillâhimineşşeytânirracîm Bismillâhirrahmânirrahîm
Sevgili kardeşlerim!
Bir cuma gününün akşamında, yine gönül gönüleyiz. Sevgili kardeşlerim!
Hepinizi çoook ama çok seviyorum. İnşaallah bu cuma gününün akşamındaki
sohbetimizin konusu; “Kâmil Mürşidin Vasıfları ve İrşad Edilmesi” Sevgili
kardeşlerim! Ve inşaallah bir önceki sohbetimizde, Peygamber Efendimiz
(S.A.V)’in bir Hadîs-i Şerif’ini açıklamaya gayret ettiğimiz: “Mehdi bizdendir, Allah onu bir gecede irşad ve ıslah eder”
konulu sohbetimizde, Efendi Hazretlerinin Allah tarafından irşad
edildiği dönemleri açıklamaya çalışmıştım. Ve inşaallah sevgili
kardeşlerim, Allah’ın yardımı, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in inayeti ve
Efendi Hazretlerinin himmetiyle bu sohbetimde de, kâmil bir mürşidin
hangi safhalardan geçerek kemal derecesine, salihler makamına ulaştığı
konusunu, inşaallah bir önceki sohbetlerimizde olduğu gibi yine Allah
dostlarının sözleriyle birleştirerek izah etmeye çalışmak istiyorum.
Bildiğiniz gibi sevgili kardeşlerim, irşad makamının sahibi bir
mürşid, kemal derecesine ulaşmış ve salâh makamının beşinci kademesinde
Allah tarafından irşadla memur ve mezun kılındın cümlesiyle Allah
tarafından vazifeli kılınmış kamil mürşiddir ve mutlaka İslâm’ın 7
safhasını da aşmıştır.

Allah tarafından vazifeli kılınmış kâmil bir mürşid deyince,
inşaallah kısaca Hz. Abdulkâdir Geylânî Hazretlerinin Menkıbeleri,
Cevherden gerdanlıklar adlı eserde Eş-şeyh Ali bin Vehb er-Rabii
Hazretleri hayatından nasıl Allah tarafından irşadla memur ve mezun
kılındığı hakkında bir örnek vermek istiyorum:

“…Sonra Bağdat’a geldim. Alimlerden ilim,
fakihlerden fıkıh tahsil ettim… Onlardan ilim tahsil ederken bir yandan
da şehrin dışında kalan bir mescidde ibadete devam ediyordum. Bir gece
rüyamda Ebu Bekr es-Sıddık’ı (R.A.) gördüm, bana yeninden bir takke
çıkartıp:




-Ey Ali, bu takkeyi sana giydirmekle emrolundum” diyerek
başıma giydirdi. Aradan birkaç gün geçince Hızır aleyhisselamı gördüm,
bana:




-Haydi insanların yanına git, onları irşad etmeğe başla!,
dedi. O gece rüyada gene Ebu Bekr es-Sıddık’i gördüm. O da Hızır
aleyhisselam’ın dediğini söyledi.




Ertesi akşam Resulûllah (S.A.V)’i rüyamda gördüm; halka çıkıp
irşadda bulunursam Allah’ın benden razı olacağını ve bu yolda devam
etmem gerektiğini söyledi.




DERKEN ÖBÜR AKŞAM DA HAK CELLE VE TEALÂ’YI GÖRDÜM:



-Ey kulum, seni yeryüzünde seçkin kullarımdan kıldım… Bütün
ahvâl ve harekâtında kendi ruhumla seni teyid ettim… Seni mahlûkatıma
bir merhamet meş’alesi yaptım. Öyleyse ne duruyorsun? HAYDİ GİT ONLARA, İLÂHİ EMİRLERİMİ TEBLİĞDE BULUNARAK İRŞAD ET, sana ihsan ettiğim çeşitli kerametleri onlara göstermekten geri durma!” emrini verdi…




O gecenin sabahı durumu halka anlatmak için dışarı çıkınca
halk başıma toplandı. Ve benden vaaz-ü nasihat istedi. İşte o gün bu gün
hep onlara hikmetli sözler söyler, Allah’ın yolunu gösterir, mânevi alanda kemâl mertebesine ermeleri için çalışırım…”
(CEVHERDEN GERDANLIKLAR, Hz. Abdulkadir Geylani’nin Menkıbeleri)
Görüldüğü gibi sevgili kardeşlerim, salâh makamına ulaşmış ve Allah
tarafından vazifeli bu kâmil mürşid, çok açık olarak Allah’ı gördüğünü
ve O’nunla konuştuğunu ve Allah’ın kendisine irşad etme konusunda emir
veriğini söylüyor. İnşaallah sevgili kardeşlerim, sohbetimizin
akışında kısaca İslâmın 7 safhasını izah etmeye çalışalım ve daha sonra
da konumuzu Allah dostlarının sözleriyle birleştirerek hakikatleri
incelemeye çalışalım. Öyleyse nedir Mehdi (A.S)’ın Allah’tan getirdiği
hakikatlere göre ve bütün sohbetlerimizde âyet-i kerimelerle ifade
etmeye çalıştığımız İslâm’ın 7 safhası ve 4 teslimi?

1. Safha: Allah’a ulaşmayı dilemek

2. Safha: mürşide tâbiiyet

3. Safha: ruhun Allah’a ulaşarak, Allah’a ermesi ve teslim olması fena makamı

4. Safha: fizik bedenin Allah yolunda Allah’a teslim olması,muhsinler makamı

5. Safha: nefsin bütün afetlerden arınarak Allah’a teslim olması, ululelbab makamı

6. Safha: ihlas makamında bütün göklerin melekûtunu görerek irşad olmak.

7. Safha: salâha ulaşıp iradenin de Allah’a teslim olması, salâh makamı.













İşte görüldüğü gibi sevgili kardeşlerim, bütün bu İslâmın 7 safhası,
bir insanın kemal mertebesine ulaşabilmesi için aşması gereken
safhalardır. Öyleyse sevgili kardeşlerim, var mıyız sohbetimizin
devamında inşaallah kamil mürşidlerin vasıflarını, Allah dostlarının
sözleriyle inceleyelim ve konumuza Erzurumlu İbrâhîm Hakkı Hazretlerinin
bu konudaki ifadeleriyle devam edelim, ne dersiniz? Erzurumlu İbrâhîm
Hakkı Hazretleri buyurur ki:

“Mânâ ehli: Tabiat âlemi zindanından çıkıp,
insanlık âlemi yuvasından uçmuşlardır… İki dünyayı (dünyayı ve ahireti)
isteyenlerine verip sahibini (yani iki âlemin sahibi olan Allah’ı) alıp
(bulmuş) ehlûllah olmuşlardır…




İşte yalnız O’nu (Allah’ı) isteyip, O’nu hep ni’met
bilmişlerdir. O’nun marifet şarabıyla daimî mest olmuşlardır. Muhabbet
zülali ile dolmuşlar, hep O’nunla kalmışlardır. Halka ahirette verilmesi
va’d olunanlar, onlara dünyada verilmiştir. Başkalarına gayb olanlar
onlara bildirilmiştir. Bedenleri bir yerde iken, gönülleri (gönül
gözleri ile) doğu ve batıyı gezip, arş ve kürsiyi dolaşmıştır.




Bedenleri ile yükselmezlerse de, RUHLARI MİRACA GİDER.
Hak Tealâ’yı göz ile (baş gözleriyle) göremeseler de, esrâr ile
müşahede ederler(yani kalp gözleriyle görerek sırlı bir şekilde Allah’ın
Zat’ını görürler) …
Kendilerine tâbî ve teslim
olan dostları Hakk’ın huzuruna çağırırlar. O halde onları sevenlere,
onlara yaklaşanlara, sözlerine uyup izlerinden gidenlere ve
ONLARIN İRŞADI İLE MEVLASINA KAVUŞANLARA müjdeler olsun.”MARİFETNAME
Görüldüğü gibi sevgili kardeşlerim! Erzurumlu İbrâhîm Hakkı
Hazretleri burada, kamil mürşidlerin vasıflarını açıklıyor. Bunu
safhalar açısından sırasıyla açıkladığımızda kamil veliler için
öncelikle: “onlar, iki dünyayı (dünyayı ve ahireti) isteyenlerine verip sahibini (iki âlemin sahibi olan Allah’ı) alıp (bulmuş) ehlullah olmuşlardır… İşte yalnız O’nu (Allah’ı) isteyip, O’nu hep ni’met bilmişlerdir.” diyerek, onların öncelikle Allah’a ulaşmayı dileyerek mutlaka Allah’ın dostu, ehlullah olduklarını açıklıyor. İslâm’ın birinci safhası.

ve gene olar için: Onlar, bedenleri ile yükselemeseler de, ruhları miraca gider.Diyerek, onların ruhlarının da mutlaka Allah’a ulaştığını söylüyor. İslâm’ın 3. safhası, ruhun Allah’a ulaşması.

Ve burada “Onlar, bedenleri ile yükselemeseler de, ruhları miraca gider.” diyerek,yani Efendi Hazretleri’nin her zaman söylediği gibi fizik beden Allah’a ulaşmaz, fakat Allah’a ulaşan ruhumuzdur. Ruhun
üstüne örtü olarak fizik bedenin miraçta Allah’a ulaşması sadece
Peygamber Efendimiz (S.A.V’e mahsustur. Erzurumlu İbrahim Hakkı Hz.
burada, Allah dostlarının fizik bedenlerinin değil, ruhlarının Allah’a
ulaştığını çok açık olarak ifade buyuruyor. Evet, sevgili kardeşlerim!
Erzurumlu İbrâhîm Hakkı Hazretleri burada, irşad makamının sahibi
mürşidlerin ruhlarının mutlaka miraca gittiğini yani bu safhadan geçerek
Allah’a ulaştığını açıkça söylüyor.

ve gene onlar için O’nun (Allah’ın) marifet şarabıyla daimî mest olmuşlardır. Muhabbet zülali ile dolmuşlar, hep O’nunla kalmışlardır.diyerek onların daimî zikirde olduklarını da açıklıyor.

Ve gene sözlerinin devamında mürşidlerin geçtiği safhalar için diyor ki: “Başkalarına
gayb olanlar onlara bildirilmiştir. Bedenleri bir yerde iken, gönülleri
(gönül gözleri ile) doğu ve batıyı gezip, arş ve kürsiyi dolaşmıştır.

Yani sevgili kardeşlerim! Allahû Tealâ kÂmil mürşidlere gaybı yani
ulûl’elbab makamında yerlerin melekûtunu ve ihlas makamında da göklerin
melekûtunu mutlaka göstermiştir.

Ve burada onların fizik bedenleri yerde, fakat kalp gözleri ile
göklerin melekûtunu yani Allah’ın Zat ve sıfatlarının tecelli ettiği
yere kadar olan bütün sırları görmüşlerdir” diyerek, ulûl’elbab ve
kişinin irşad olduğu ihlas makamını yani islamın beşinci ve altıncı
safhalarını da açıklıyor. Sevgili kardeşlerim! Yani demek ki,
mürşidler bedenleri yerde iken ruhları Allah’a ulaşmıştır ve onların
gene bedenleri yerde iken kalp gözleriyle bütün göklerin sırlarını
görmüşlerdir.




Abdulkâdir Geylânî Hazretleri’nin dostu olan Şeyh Ebul-Hasen Ali İbni İdris el-Ya’kubî Hazretleri de bu konuda der ki:

”Kâinatın başlangıcından sonuna kadar ne oldu
ise, neler cereyan etti ise bana gösterilmiştir… Bu gibi hususlara
muttali olamayan, bilin ki (kâmil) ŞEYH DEĞİLDİR! Rabbim bana Cennet-Cehennem, Berzah, yer gök ehlini göstermiştir.
(CEVHERDEN GERDANLIKLAR, Hz. Abdulkadir Geylani’nin Menkıbeleri)
Sevgili kardeşlerim! Erzurumlu İbrâhîm Hakkı Hazretlerinin sözlerine
devam ettiğimizde, sözlerinin devamında mürşidler için şöyle diyordu: “Hak
Tealâ’yı göz ile (yani baş gözleriyle) göremeseler de, esrâr ile
müşahede ederler (yani kalp gözleriyle görerek sırlı bir şekilde
Allah’ın Cemalini görürler, müşahede ederler.
)”
Yani onlar Allah’ın Zat’ını görmüşler, fakat bu baş gözleriyle değil esrar ile kalp gözleriyle müşahede etmişler.Abdulkadir Geylânî Hazretleride şöyle buyurur:

Baş gözüyle dünyayı, gönül gözüyle ahireti, sır gözüyle de Mevlâ’yı görürsün. .(El-Fethu’r Rabbâni” Huzur sohbetleri s.572, huzur yayınevi tercüme Sıdkı Gülle )


Kardeşlerim! Demek ki kamil bir mürşid, hem salâh makamında Allah’ın
Zatını görmüştür ve hem de Allah ile konuşabilme imkânının sahibidir ve
Allahû Tealâ onu irşadla memur ve mezun kılındın cümlesiyle irşadla
vazifeli kılmıştır. Erzurumlu İbrâhîm Hakkı Hazretleri, müşahede
hakkında buyurur ki:

“Müşahede, kalp gözü ile matlubu görmektir.
Müşahede lâtif bir hal olup, ruhları ve kalpleri, mahbubun cemali ile
sevindirir, güzel eyler… Hz. Ömer buyurur ki:
Benim kalbim Rabbimi görmüştür. Hz. Ali: “Müşahede, (baş) gözün görmesi değildir. Lâkin marifet, nuru ile kalbin (yani kalp gözünün) görmesidir.” buyurdu… Müşahede, gönül dostunu görmektir. (MARİFETNAME)

“…O mukaddes zat, bu cihanı gören gözlerle görünmekten münezzehtir. Ancak günahtan pak olan kalbin basiret kalbi gözüyle müşahede edilir (görülür.)” (MARİFETNAME)
Demek ki sevgili kardeşlerim, Erzurumlu İbrâhîm Hakkı Hazretlerinin
ifadeleriyle kamil mürşidler bedenleri ile değil ruhları ile Allah’a
ulaşmışlar ve bedenleri yerde iken kalp gözleriyle bütün gökleri,
arkasından altı âlemi ve kâinatın son noktasında bulunan Sidretül
Münteha’yı görmüşler ve onlar gene baş gözleriyle değil, fakat kalp
gözleriyle Allah’ın Zat’ını müşahede etmişler yani görmüşlerdir ve Allah tarafından irşad makamının sahibi olarak vazifeli kılınmışlar. Yani insanları Allah’a ulaştırmak ve onları kemale erdirmekle vazifeli kılınmışlardır.

İşte gene Erzurumlu İbrâhîm Hakkı Hazretleri kâmil mürşidler için
onların ruhlarını Allah’a ulaştırıp, kalp gözleriyle melekût âlemini
görüp ve arkasından Allah’ın Zat’ını gördüklerini söyledikten sonra bu
sözlerin sonunda onlar için şöyle diyordu:

Kendilerine
tâbî ve teslim olan dostları Hakk’ın huzuruna çağırırlar. O halde
onları sevenlere, onlara yaklaşanlara, sözlerine uyup izlerinden
gidenlere ve ONLARIN İRŞADI İLE MEVLASINA KAVUŞANLARA müjdeler olsun.
(MARİFETNAME)
Sevgili kardeşlerim! İşte burada çok açık olarak anlaşıldığı gibi
mürşidlerin irşadı ile Allah’a ulaşmak söz konusu. Yani bütün irşad
makamının sahibi mürşidler, insanları Allah’a ulaştırmaya vesiledir ve
onlar Allah tarafından vazifelidirler. Ve her devirde de bütün bu irşad
makamının sahibi mürşidlerin içinden, Allah bir kişi devrin imamı olarak
seçer ve Allah tarafından insanları hidayete erdirmekle vazifelidir.
Abdulkadir Geylânî Hazretleride konumuzla ilgili sözlerinde der ki:

“Her kim Mevlâ’sına sıdk ve takva ile çalışırsa,
sabah akşam O’ndan başkasını aramaz… Kalb huzura girmiş, Rabbin
bakışlarına kâbe olmuştur. Rab ona görünüp keşf ihsan eder, maddi ve süfli engeller gider; gerçek hüvviyeti verilir. Yüce makamdan şu tatlı sesi duyar Yüca Rabbimiz:




-Ey Kulum, gerçek kulum, sen Benimsin, Ben de senin!.(der.)



Onunla sohbeti uzadıkça artık onun dostu oluverir. Yeryüzünde mahlûkatına onun vekili olmuş olur, sırlarının da emini olur. (Allah) Boğulanları kurtarmak için onu denize; sapıtanları hidayet etmek için karaya gönderir.
Bir ölünün (yani daha henüz Allah’ın katında ölü gibi sayılan kişinin)
yanından geçtiği zaman onu diriltir, bir âsiye rastladığı zaman ona
öğüt verir, Allah’tan uzaklaşan birini gördüğünde de onu yaklaştırır.
Bedbah birini gördüğünde derhal onu mutlu eder.”
(CEVHERDEN GERDANLIKLAR, Hz. Abdulkadir Geylani’nin Menkıbeleri)
İşte sevgili kardeşlerim! Abdulkadir Geylani Hazretleri: Rabb
O’na görünüp keşf ihsan eder, Yüce makamdan şu tatlı sesi duyar -Ey
Kulum, gerçek kulum, sen Benimsin, Ben de senin!. O’nunla sohbeti
uzadıkça artık O’nun dostu oluverir. Yeryüzünde mahlûkatına onun vekili
olmuş olur, sırlarının da emini olur. (Allah) Boğulanları kurtarmak için
onu denize; sapıtanları hidayet etmek için karaya gönderir.
diye buyurduğu gibi, Allah’ın hidayetle vazifeli kıldığı kâmil bir mürşid, Araf Suresi 196’da: İnne veliyyiyallâhullezî nezzelel kitâbe Muhakkak ki; Kitab’ı (Kur’ân-ı Kerim’i) indiren Allah benim dostumdur. ve huve yetevelles sâlihîn(sâlihîne).Ve O, salihlere velîlik yapar (dosttur).” diye buyurulduğu gibi bütün velâyet kademelerini tamamlamış, Allah’ın salihlerden olan bir velîsidir.

Öyleyse varmıyız sevgili kardeşlerim, konumuza birde Said-i Nursî
Hazretlerinin sözleriyle devam edelim. Said-i Nursî Hazretleri de
buyurur ki:

İşte Mi’rac, o hayt-ı münâsebetin gılâfı ve
sûretidir ki, zât-ı Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm, o yolu açmış;
velâyetiyle gitmiş, risâletiyle dönmüş ve kapıyı da açık bırakmış.
Arkasındaki EVLİYÂ-İ ÜMMETİ, RUH VE KALP İLE o cadde-i nurânîde (yani Sırat-ı Mustakîm adlı nurlu yolda), Mi’rac-ı Nebevînin gölgesinde SEYR-İ SÜLÛK EDİP istidadlarına göre makamât-ı âliyeye çıkıyorlar.
Sözler |Otuz Birinci Söz |532



Ehl-i velâyet (yani Allah’ın velî dostları), nasıl ki seyr-i sülûk-i ruhanî ile, kırk günden tâ kırk seneye kadar bir terakki ile derecât-ı imaniyenin hakkalyakin derecesine çıkıyor. Mektubat | Yirmi Dördüncü Mektup | 296
İnşaallah sevgili kardeşlerim! Saidi Nursi Hazretleri de kâmil
mürşidleri mutlaka bütün velâyet kademelerini geçmiş oldukları için ehl-i velayet
olarak tabir eder. Çünkü ehl-i velâyet kademelerini tamamlamış olan
Allah’ın kâmil velîleri, salihlerden olan, Allah’ın en üst seviye ermiş
evliyasıdır.

Nasıl ki Erzurumlu İbrâhîm hakkı Hazretleri irşad makamının sahibi ve insanları Allah’a çağıran kâmil veliler için: “Onlar, bedenleri ile yükselemeseler de, ruhları miraca gider.” Başkalarına
gayb olanlar onlara bildirilmiştir. Bedenleri bir yerde iken, gönülleri
(gönül gözleri ile) doğu ve batıyı gezip, arş ve kürsiyi dolaşmıştır.”
Hak
Tealâ’yı göz ile (yani baş gözleriyle) göremeseler de, esrâr ile (yani
kalp gözleriyle görerek sırlı bir şekilde) müşahede ederler.
Kendilerine
tâbî ve teslim olan dostları Hakk’ın huzuruna çağırırlar. O halde
onları sevenlere, onlara yaklaşanlara, sözlerine uyup izlerinden
gidenlere ve ONLARIN İRŞADI İLE MEVLASINA KAVUŞANLARA müjdeler olsun
.” diyerek, bütün safhaları sadece bu ifadelerin içinde topluyor,

işte aynı şekilde Said-i Nursi Hazretleri de, Otuzbirinci Söz 532’de
ve Yirmidördüncü Mektup 296’da Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in miracını
açıkladıktan sonra Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in o yolu açık
bıraktığını ve arkasında evliyayı ümmetinin ruh ve kalp ile o yolda
seyri süluk ettiklerini söyleyerek, ruh ile seyri sülûk yani ruhlarının seyri süluk ile miraca gittiğini yani Allah’a ulaştığını ve kalp ile seyri sülûk diyerek de kalp gözüyle 7 gök katlarını görerek en üst makama kadar çıktıklarını ve gene yirmi dördüncü mektupta: “Ehl-i velâyet (yani velî kullar, Allah dostları), nasıl ki seyr-i sülûk-i ruhanî ile (yani ruhlarının göklere yükselmesi ile), kırk günden tâ kırk seneye kadar bir terakki ile derecât-ı imaniyenin hakkalyakin derecesine çıkıyor.
diyerek, yani burada kırk günden, kırk seneye kadar bir zaman birimi
içinde ruhlarının yükselerek Allah’a ulaşması ile birlikte,
derecelerinde makamlarda ilerledikçe, ihlâs makamında kalbî seyri süluk
ile yani kalp gözleri ile gök katlarını müşahede ederek, terakki
ederek, salâh makamına doğru yükselerek ve makamların en üst seviyesine
ulaşarak, îmân derecesinin Hakk’ul Yakîn derecesine çıktıklarını ve
onların Hakk’ul Yakîn derecesinde Allah’ın zatına şahid olduklarını
ifade ediyor ve bütün velâyet makamlarını bu ifadelerin içine alarak bu
şekilde hakikati dile getiriyor.

Demek ki, Bediüzzaman Hazretleri’nin gene otuzbirinci sözde izah
ettiği gibi, her kalp gözü açık olan manevî kalp ehli ve kâmil velîlerin
ruhları ve kalp gözleri ile müşahede ederek arşa kadar yükselebilir,
Allah’ın Zat’ına gidebilirler. Buyurur ki:

her zîkalb (yani kalp gözüyle görebilen mânevî kalp ehli) VE KÂMİL VELİ (yani kemal derecesine ulaşmışkamil mürşidler), seyr-i sülûk ile (yani kalp gözleriyle yedi gök katlarını görerek ruhî ve kalbî ve manevî yolculuk ile), Arştan (yani göklerin en üstündeki arştan, Allah’ın büyüklüğünün tecelli ettiği yerden) ve daire-i esmâ ve sıfâttan (Allah’ın isim ve sıfatlarının tecelli ettiği daireden) kırk günde geçebilir. Hattâ, Şeyh-i Geylânî, İmâm-ı Rabbânî gibi bâzı zâtların ihbarât-ı sâdıkaları ile, bir dakikada Arşa kadar urûc-u ruhânîleri (ruhlarının yükselmesi, arşa gitmeleri) oluyor. …….Sözler | Otuz Birinci Söz | 525
Öyleyse sevgili kardeşlerim, Said-i Nursî Hazretlerinin söylediği
ehl-i velâyet olan o kâmil mürşidler, mutlaka öncelikle Allah’a ulaşmayı
dileyerek bir mürşide tâbî olmuşlar ve ruhları seyr-i sülûk-i ruhanî
ile yani seyr-i süluk adlı bir yolculuk ile mutlaka Allah’a ulaşmış ve
onlar bütün velâyet makamlarını aşarak Ayn’el Yakin derecesinde kalbî
seyri süluk ile göklerin sırlarını ve Hakk’ul Yakîn derecesinde Allah’ın
Zatını müşahede etmiş ve îmân derecesinin Hakk’ul Yakîn derecesine
ulaşmışlar, kemale ermişlerdir.



Öyleyse sevgili kardeşlerim, nedir Said-i Nursî Hazretlerinin
buradaki ifade buyurduğu Hakk’ul Yakîn derecesine çıkan ehl-i velâyet
ve kamil bir mürşidin vasıfları ve geçtiği velâyet kademeleri?


İnşaallah Erzurumlu İbrâhîm Hakkı Hz. ve Said-i Nursî Hazretlerinin
bu sözlerini, İslâm’ın birinci safhasından başlayarak ve yedinci
safhasına kadar olan bu makamları inşaallah âyeti kerimelerle
incelikleriyle izah etmeye çalışalım:

Öyleyse kişinin ehlûllah, yani ehli velâyet olabilmesi ve velâyet
kademelerini aşarak ve îmânın Hakk’ul Yakîn derecesine çıkarak kâmil bir
mürşid olabilmesi için, mutlaka öncelikle herşeyin başında Leyl
Suresinin 20. âyetinde: İllebtigâe vechi rabbihil a’lâ. O sadece, Yüce Rabbinin Vechi’ni (Zat’ını) ibtiga etti (diledi).“ diye buyurulduğu gibi ve Ankebut-5’de: Men kâne yercû likâallâhi Kim Allah’a mülâki olmayı (hayattayken Allah’a ulaşmayı) dilerse” diye buyurulduğu gibi,

ve gene Rad Suresinin 27. âyetinde: kul innallâhe yudillu men yeşâu de ki: Muhakkak ki Allah, dilediği kimseyi dalâlette bırakır ve yehdî ileyhi men enâb ve O’na yönelen kimseyi Kendine ulaştırır (hidayete erdirir).” diye
buyurulduğu gibi, kişi öncelikle Allah’ın Zat’ını dileyerek yani
Allah’a ulaşmayı dileyerek Allah’a yönelmiş ve böylece dalâletten
kurtulup hidayet üzere olmuş ve Allah’ın tecellisi altına girmiştir. Burası İslâmın birinci safhası, Allah’a ulaşmayı dilemek. Öyleyse burada kişinin kalbi nasıl bir durumdadır?

Allah’a ulaşmayı dileyen bu kişinin Tegabün-11’de: ve men yu’min billâhi yehdi kalbehu, Ve kim Allah’a îmân ederse (âmenû olursa), (Allah) onun kalbine ulaşır.” diye buyurulduğu gibi Allahû Tealâ hidayetiyle kişinin kalbine ulaşmış

ve Kaf-33’de: Men haşiyer rahmâne bil gaybi ve câe bi kalbin munîb(munîbin).Kim gaybte (görmeden) Rahmân’a huşû duyarsa, O’na dönük bir kalple (Allah’ın huzuruna) gelir.” diye buyurulduğu gibi (yani burada kişinin
kalbine ulaşan Allah, o kişinin kalbini Kendine çevirdiği için kişi
Allah’a dönük bir kalple (Allah’ın huzuruna) gelir.” diye buyurulduğu
gibi Allah kişinin kalbinin Rahmani kapısını Kendisine çevirmiş ve

En’am-125’de: Fe men yuridillâhu en yehdiyehu yeşrah sadrehu lil islâm(islâmi), Öyleyse Allah kimi Kendisine ulaştırmayı dilerse onun göğsünü yarar ve (Allah’a) teslime (İslâm’a) açar. diye buyurulduğu gibi Allah’a ulaşmayı dileyen kişinin göğsünden kalbine bir nur yolu açılmış

ve Zümer-22’de: E fe men şerehallâhu sadrehu lil islâmi fe huve alâ nûrin min rabbih(rabbihi),Allah kimin göğsünü İslâm için (Allah’a teslim için) yarmışsa artık o, Rabbinden bir nur üzere olur diye buyurulduğu gibi kişinindaha
önce %100 karanlık olan nefsinin kalbi %2 rahmet nuruyla
aydınlanmıştır. Burası kişinin nefs tezkiyesine başlayabilmesi için
kalbinde Allah tarafından yapılan ön hazırlıktır. Ve daha sonra İslam’ın 2. Safhasında kişi mürşidine tâbî olur.

Daha sonra mutlaka Furkan-71 de: ve men tâbe Ve kim tövbe eder (yani mürşidinin önünde tövbe eder)ve amile sâlihan ve salih amel (nefs tezkiyesi) işlerse, fe innehu yetûbu ilallâhi metâbâ(metâben). o taktirde muhakkak ki o, tövbesi kabul edilmiş olarak Allah’a ulaşır.”diye buyurulduğu gibi mürşidinin önünde tövbe eden kişinin ruhu seyri sülûk adlı yolcuk ile Allah’a ulaşmıştır.

Yani Fatır-18’de: ve men tezekkâ fe innemâ yetezekkâ li nefsih(nefsihî), ve ilâllâhil masîr(masîru).Ve
kim tezkiye olursa (nefsini tezkiye ederse), o taktirde bunu sadece
kendi nefsi için yapar. Ve dönüş Allah’adır (Nefs tezkiyesi ile ruh
Allah’a döner, ulaşır).”
diye buyurulduğu gibi nefsinin kalbi 7 defa %7 %7 nurlanarak, nefs tezkiyesine paralel ruhu Allah’a ulaşmıştır.

Ve Bakara-257’de: Allâhu velîyyullezîne âmenû, yuhricuhum minez zulumâti ilen nûr(nûri), Allah,
âmenû olanların (Allah’a ulaşmayı dileyenlerin) dostudur, onları
(onların nefslerinin kalplerini) zulmetten nura çıkarır.”
diye buyurulduğu gibi nefsinin kalbinin yarıdan fazlası yani %51 aydınlanmıştır. İslâm’ın 3. Safhası, yani nefs tezkiyesine paralel ruhun Allah’a ulaşması. Erzurumlu İbrahim Hakkı Hz. ne diyordu. “Onlar, bedenleri ile yükselemeseler de, ruhları miraca gider.” diyordu.

İşte burası kişinin velâyet kademelerine başladığı ilk mertebedir yani burada ruhu Allah’a ulaşan kişi, Nebe-39’da: Zâlikel yevmul hakk(hakku), İşte o gün (yani mürşidin eli Hakk’a ulaşmak üzere öpüldüğü ve ona tâbî olunduğu gün), Hakk günüdür. fe men şâettehaze ilâ rabbihî meâbâ(meâben). Dileyen
(Allah’a ulaşmayı dileyen) kişi, kendisine Rabbine ulaştıran (yolu,
Sıratı Mustakîm’i) yol ittihaz eder (edinir). (Allah’a ulaşan kişiye
Allah) meab (sığınak, melce) olur.”
diye buyurulduğu gibi,
kişinin ruhu fena makamında Allah’a ulaşarak meab olmuştur. Burası,
ehl-i velâyetin geçtiği ilk velayet kademesidir, fena makamı.

inşaalah sevgili kardeşlerim, öncelikle ehli velayetin geçtiği
makamları kısaca saydıktan sonra incelikleriyle açıklamasını yapalım:

fena makamı,

beka makamı,

zühd makamı,

muhsinler makamı,

ululelbab makamı,

ihlas makamı

ve salah makamı.
İşte sevgili kardeşlerim! İlk velâyet makamında yani fena makamında
ruhu Allah’a ulaşarak fenafillah olan kişinin daha sonra bekâ makamında
En’am Suresinin 127. âyetinde: Lehum dârus selâmi inde rabbihim Rab’lerinin katında onlar için selâm yurdu (teslim yurdu) vardır. ve huve veliyyuhum bimâ kânû ya’melûn(ya’melûne).Yapmış olduklarından dolayı, O (Allah), onların dostudur.“ diye buyurduğu gibi, daha sonraAllah’ın
velîsi ve ehl-i velâyet olan kişinin ruhuna sonsuza dek baki kalacağı
İndi İlâhi’de altın taht verilir ve buna paralel olarak da zikrini
arttıran kişinin nefsinin kalbi %61 nurlanır.

Ve daha sonra zühd makamı gelir ve Ahzap 41’de: Yâ eyyuhellezîne âmenûzkûrullâhe zikren kesîrâ(kesîran).Ey âmenû olanlar! Allah’ı çok zikirle (günün yarısından fazla) zikredin.”
diye emir buyurulduğu gibi, kişi kâmil bir mürşid olmadan önce mutlaka
zühd makamını da geçmiş ve zühd makamında 13 saatin ötesinde zikirle
zahid olmuş ve buna paralel zikrin artışıyla nefsinin kalbi %71
nurlanmıştır.

Ve daha sonra muhsinler makamı gelir ve Nisa-125’de: Ve men ahsenu dînen mimmen esleme vechehu lillâhi ve huve muhsinunO
kişiden, vechi (fizik vücudu) dînde daha ahsen kim vardır? O kişi ki;
vechini (fizik vücudunu) Allah’a teslim etmiş ve muhsinlerden olmuştur”

diye buyurulduğu gibi ehl-i velâyet olan kişinin, kemal mertebesine
ulaşabilmek için mutlaka muhsinler makamını da geçmiş olması ve böylece
fizik vücudu Allah’a teslim olması gereklidir ve burada daimi zikre
ulaşmak üzere olan kişinin nefsinin kalbi %81 nurlanmıştır. İslamın 4. Safhası fizik vücudun Allah’a teslimi.

Ve daha sonra ulul’elbab makamı gelir ve Al-i İmran 190, 191’de:İnne fî halkıs semâvâti vel ardı vahtilâfil leyli ven nehâri le âyâtin li ulîl elbâb(ulîl elbâbı). Hiç
şüphesiz; göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri
ardınca gelişinde, elbette ulûl’elbab için nice deliller vardır.Ellezîne yezkurûnallâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbihim. O
(Ulûl’elbab) ki; (lübblerin, Allah’ın sır hazinelerinin sahipleri),
onlar ayakta iken, otururken ve yan üstü yatarken (hep, sürekli) Allah’ı
zikrederler.”
diye buyurulduğu gibi, dâim-i zikre ulaşan
kişinin nefsin Allah’a teslimiyle ulûl’elbab makamında nefsinin kalbi
%100 nurlanmıştır. İslamın 5. Safhası, nefsin Allah’a teslimi.

Görüldüğü gibi sevgili kardeşlerim! Burada kişinin kalbi kademe kademe nurlanıyor ve nurlar %100’e ulaşıyor.

Burada yani ulûl’elbab makamına ulaşan kişi, hem daimî zikrin
sahibidir ve daimî zikrin sahibi olduğu için nefsinin kalbinde hiç afet
kalmamıştır. Yani %100 nurlanmıştır ve kalbinde hiç afet kalmaması
sebebiyle kalp gözü de açılmıştır ve Allah’ın fizik ötesi
gösterdiklerini kalp gözü ile görebilmektedir ve Kalp kulağı da açılmış
ve Allah’ın fizik ötesi işittirdiklerini kalp kulağı ile
duyabilmektedir.

Ve bütün bu özelliklere sahip olan kişi burada hem ehl-i zikir,
ehl-i tezekkür olmuştur yani Allah ile her an her konuyu konuşabilen
birisidir ve kişinin kalp gözü ve kalp kulağı ile aldığı ve Allah ile
tezekkür etttiği bu ilim, irfan hüvviyetine girmiştir.
Her an Allah ile konuşmak imkânın sahibi olduğu için kişi ehli
tezekkürdür. Yani konuları müzakere, tezekkür etmek, Allah ile
karşılıklı konuşmak imkânın sahibidir. Bu sebepten dolayı Enbiya-7’de: fes’elû ehlez zikri in kuntum lâ ta’lemûn(ta’lemûne). Eğer bilmiyorsanız, zikir ehline (daimî zikrin sahiplerine) sorun.“ buyurulmaktadır. Erzurumlu İbrâhîm Hakkı Hazretleri de buyurur ki:

“Kalpten Allah’ın dışındaki şeyleri giderdikten sonra Mevlâ ile konuşmaya geçilir ki, bu mukarreb (yakınlık) makamıdır.

Sadakatle tarikata sarılmış sâlik, öyle bir zaman gelir ki
misâl âleminde fehvaniye (mânâ) hâlini bulup, Allahû Tealâ’nın
konuşmasını duyar ve hoşlanır.”
(MARİFETNÂME)
Ve daimî zikre ulaşan bu kişi, ehl-i hayır olmuştur. Yani daimî zikre ulaştığı için, 24 saatin her saniyesi 700 derecelik hayır kazanan birisidir ve Ve ehl-i hikmet, ehl-i hüküm olmuştur.

İşte sevgili kardeşlerim! Al-i İmran-190 ve 191’de buyurulan ulûl
elbab’ın kalp kulağı ve kalp gözü açık olduğu için onlara lüblerin, yani
Allah’ın sır hazinelerinin sahipleri denir. İrşad olmaya doğru yaklaşan
kişiye öncelikle ulûl’elbab makamında yedi yer katlarının ve zemin
kattaki devrin imamının dergâhının sırları da gösterilmesiyle, nefsinin
kalbi %100 nurlanmanın ötesinde 7 kademe daha müzeyyen olur ve ne
zamanki kişiye birinci gök katı gösterilmeye başladı kişi, ulûl’elbab
makamını tamamlar ve ihlâs makamına geçer.

Ulûl’ebab makamından sonra ihlâs makamı gelir ve burası konumuzla
ilgili olan, ehl-i velâyet olan kişinin irşad olunduğu dönemdir. İhlâs
makamında yedi gök katlarının sırlarının kalp gözüne göstetirilerek
Allahû Tealâ tarafından irşad olunan bu kişi, artık kemal mertebesine
yaklaşmaktadır ve burada kalp gözüne Ayn’el Yakîn derecesinde bir îmânla
melekût âleminin yani 7 gök katlarının sırlarının gösterilmesiyle
Hucurat Suresinin 7. âyetinde: ve lâkinnallâhe habbebe ileykumul îmâne ve zeyyenehu fî kulûbikum, Fakat Allah, size îmânı sevdirdi ve onu kalplerinizde müzeyyen kıldı.ve kerrehe ileykumul kufre vel fusûka vel isyân(isyâne), Küfrü, fıskı ve isyanı size kerih gösterdi. ulâike humur râşidûn(râşidûne). İşte onlar, onlar irşad olanlardır.” diye buyurulduğu gibi, nefsinin kalbi 7 kademe daha müzeyyen olmasıyla toplam 14 mertebede müzeyyen olmuştur. Burası İslâm’ın 6. Safhası, irşad olunmak.

İşte sevgili kardeşlerim! Allahû Tealâ daimî zikre ulaşan kişiye
mutlaka, ulûl’elbab makamında 7 yer katlarının ve zemin kattaki devrin
imamının dergâhının sırlarını ve ihlâs makamında da 7 gök katlarını ve
7inci kattaki 7 âlemi ve arkasından Sitretül Münteha’daki ağacı kalp
gözüne gösterir. Ve ne zamanki bu irşad olunan kişi, bir seher vakti
Allahû Tealâ tarafından bir daha geri dönülmesi mümkün olmayan Tövbe-i
Nasuh’a davet edildi, burada ihlâs makamını tamamlar ve salâh makamına
geçer. Tövbei nasuh salah makamına geçiştir ve Salâh makamıda 5 kademeden oluşur.

Yani ihlâs makamını tamamlayıp Tövbe-i Nasuha davet edildikten sonra
salâh makamına geçen kişi; birinci olarak Tahrim 8’e göre Allah’ın
söylediklerini tekrar ederek Tövbe-i Nasuh’u gercekleştirir. Burası
salâh makamının 1. kademesidir. Bu tövbe en büyük ve bir daha geri dönülmeyen bir tövbedir.

Tahrim-8’de:Yâ eyyuhellezîne âmenû tûbû ilâllâhi tevbeten nasûhâ (nasûhan), asâ rabbukum en yukeffire ankum seyyiâtikum Ey âmenû olanlar (Allah’a ulaşmayı dileyenler)! Allah’a Nasuh Tövbesi ile tövbe edin! Umulur ki Rabbiniz, sizin günahlarınızı örterdiye buyurulduğu gibisalâh makamının2. kademesindekişinin tâbiiyetinden sonraki kesimde işlediği bütün günahları Allahû Tealâ tarafından örtülür.

ve Tahrim 8’de: “O gün Allah, nebîleri ve O’nunla beraber olanları mahzun etmez. Onların nurları, önlerinde ve sağlarında koşar.” diye buyurulduğu gibi salâh makamının 3üncü kademesindekişiye salâh nuru verilir.



Ve Tahrim Suresinin 8. âyetinin devamında: “Rabbimiz, bizim nurumuzu tamamla ve bize mağfiret et (günahlarımızı sevaba çevir). Muhakkak ki Sen, herşeye kaadirsin.” derler.” diye buyurulduğu gibi salah makamının 4. kademesinde kişininörtülengünahları sevaba çevrilir.

Salâh makamının 5. kademesinde
Allahû Tealâ kişinin iradesini Kendisine teslim alır ve kalp gözüne
Zat’ını gösterir ve Rabbimiz kişiyi burada irşad makamının sahibi kılar.
Burası İslâm’ın 7. Safhası, salâh makamında iradenin teslimi. Peygamberimiz (S.A.V) şöyle buyuruyor:

“Cenâb-ı Hak, bir kulunu sevince onun sevgisini bir çok
insanların kalbine aktarır. Bunun semeresi, halkın ona ikram etmesi ve
âlemin ona hürmet ve şefkat göstermesi olur. Dolayısıyla onu sevenler Allah’ı da severler, ona bağlananlar (tâbî olanlar) Allah’a yaklaşırlar. Hak Tealâ’nın kulun sıfatlarına olan sevgisinin eserleri ve semereleri ise, Allah’a yakın olanla yanında illiyyin makamına yükseliştir. Öğünme ve ikram nimetine erme ve ALLAH’I GÖREBİLMEDİR.”
(MARİFETNÂME)
Sevgili kardeşlerim! Yerlerin ve göklerin melekûtunun sırlarına sahip
olan kişi, Allah’ın kendisini irşad makamına tayini için gerekli olan
şartların hepsini kazanmıştır.

Yani daimî zikirle %100 nura ulaşmış olan nefsinin kalbi ulûl’elbab
makamında yerlerin ve ihlâs makamında da 7 kat göklerin melekûtunu
görmesiyle nefsinin kalbi 14 mertebe daha parlaklık kazanmış, halis
olmuş ve daha sonra ihlâs makamını tamamlayarak tövbei nasuh ile salâh
makamına ulaşan ve Salâh makamının 5 kademesini de geçen ve iradesi de
Allah’a teslim olan ve Allah’ın Zatına şahid olmasıyla nefsinin kalbi
toplam 19 mertebe müzeyyen olan ve Araf-196’da: İnne veliyyiyallâhullezî nezzelel kitâbe Muhakkak ki; Kitab’ı (Kur’ân-ı Kerim’i) indiren Allah benim dostumdur. ve huve yetevelles sâlihîn(sâlihîne). Ve O, salihlere velîlik yapar (dosttur).” diye buyurulduğu gibi,ehl-i velâyet kadamelerini tamamlayan ve Allah’ın salihlerden bir velisi olankişi, Allah tarafından irşad makamı olarak tayin edilir.

Allahû Tealâ burada kişinin iradesini Kendisine teslim alarak kişiye açık bir şekilde tebliğde bulunur ve: “irşada memur ve mezun kılındın!” yani “irşad konusunda Allah’tan emir almaya ve bu emri tebliğ etmeye yetkili kılındın”
cümlesiyle, kişiyi irşad makamının sahibi kılar. Eş-şeyh Ali bin Vehb
er-Rabii Hazretleri sohbetimizin başında da söylediğimiz gibi şöyle
buyuruyordu:

DERKEN ÖBÜR AKŞAM DA HAK CELLE VE TEALÂ’YI GÖRDÜM:



-Ey kulum, seni yeryüzünde seçkin kullarımdan kıldım… Bütün
ahvâl ve harekâtında kendi ruhumla seni teyid ettim… Seni mahlûkatıma
bir merhamet meş’alesi yaptım. Öyleyse ne duruyorsun? HAYDİ GİT ONLARA, İLÂHİ EMİRLERİMİ TEBLİĞDE BULUNARAK İRŞAD ET, sana ihsan ettiğim çeşitli kerametleri onlara göstermekten geri durma!” emrini verdi…




O gecenin sabahı durumu halka anlatmak için dışarı çıkınca
halk başıma toplandı. Ve benden vaaz-ü nasihat istedi. İşte o gün bu gün
hep onlara hikmetli sözler söyler, Allah’ın yolunu gösterir, mânevi alanda kemâl mertebesine ermeleri için çalışırım…”
(CEVHERDEN GERDANLIKLAR, Hz. Abdulkadir Geylani’nin Menkıbeleri)
Görüldüğü gibi sevgili
kardeşlerim! Kişinin Allah tarafından irşad makamının sahibi salih ve
kâmil bir mürşid olabilmesi için, Yüce Rabbimiz onu mutlaka birçok
safhalardan geçiriyor.


Sevgili kardeşlerim! Her zamanda hep birlikte söylediğimiz gibi
sevgili Efendimiz, hidayet güneşidir, devrin imamıdır. 14. Asır önce İki
Cihân Güneşi Muhammed (S.A.V), Hadîs-i Şerif’lerinde Mehdi (A.S)’ı
müjdelemiş ve daha önceki devrin imamlarının sözleriyle müjdelenmiş.

Sevgili Efendimiz hidayet güneşi ve devrin imamı olan Mehdi (A.S),
bugün bütün insanlığa, Kur’ân hakikatlerini gece gündüz demeden
anlatıyor. Sevgili kardeşlerim! Bir önceki devrin imamlarının sözlerine
baktığımızda, sevgili Efendimizle söyledikleri tıpatıp aynı, öyle değil
mi sevgili kardeşlerim. İnşaallah hep birlikte, sevgili Efendimizin
himmetiyle bütün insanlığa sevgili Efendimizden öğrendiğimiz gibi gene
Efendi Hazretlerinin himmetiyle birlikte anlatacağız, sevgiyle
anlatacağız. Hem yaşamaya gayret edeceğiz, hem de bütün insanlığa
sevgiyle haykıracağız, sevgili kardeşlerim. Çünkü biz, bütün insanlığı
seviyoruz ve biz, kendimizden yana değiliz.

Kardeşlerim! Gece gündüz demeden, sevgili Efendimizin himmetiyle
bütün insanlığa sevgiyle, sevgi yolunda onlara sevgiyi, hak ve hakikati
birlikte anlatacağız, sevgili Efendimizden öğrendiğimiz gibi. İnşaallah
Efendimizin himmetiyle sohbetimi burada tamamlarken hem dünyamızn, hem
ahiretimizin sonsuz mutlu olmasını ve bütün insanlığında hem bu
dünyasının, hem ahiretlerinin mutlu olmalarını ve henüz Allah’a ulaşmayı
dilememiş olanlarında Allah’a ulaşmayı dilemelerini Yüce Rabbimizden
dileyerek, inşaallah Efendimizin himmetiyle sohbetimi burada tamamlamak
istiyorum. Allah hepinizden razı olsun. Hepinizi çok ama çok seviyorum.
(El fatiha ma es Salâvât)



Sadıkun K. Mevlûd
ferdi7o
ferdi7o
Admin Webmaster

Брой мнения : 139
Join date : 07.07.2011
Age : 33

Върнете се в началото Go down

Върнете се в началото

- Similar topics

 
Права за този форум:
Не Можете да отговаряте на темите