FETİH SURESI
Страница 1 от 1
FETİH SURESI
FETİH
Bismillâhirrahmânirrahîm
verdik.
günahlarını mağfiret etsin ve sana ni'metini tamamlasın ve seni Sıratı
Mustakîm'e ulaştırsın diye.
etsin.
îmân ile artırsınlar diye sekîneti indiren, O'dur. Göklerin ve yerin orduları
Allah'ındır. Ve Allah; Alîm'dir, Hakîm'dir.
orada ebedî kalmak üzere altından nehirler akan cennetlere koysun ve onların
günahlarını örtsün diye. İşte bu, Allah'ın indinde fevz-ül azîmdir.
ve kadınlara azap etsin. Onlar ki, Allah'a kötü zan ile zanda bulundular. Kötü
(zanları) onların üzerine dönsün. Ve Allah, onlara gazaplandı ve onları
lânetledi. Ve onlar için cehennemi hazırladı, ne kötü varış yeri.
Allah'ındır. Ve Allah; Azîz'dir, Hakîm'dir.
uyarıcı olarak gönderdik.
saygıyla yüceltin ve sabah akşam O'nu tesbih edin diye.
zaman Allah'a tâbî olurlar. Onların ellerinin üzerinde (Allah senin bütün
vücudunda tecelli ettiği için ellerinde de tecelli etmiş olduğundan) Allah'ın
eli vardır. Bundan sonra kim (ahdini) bozarsa, o taktirde sadece kendi nefsi
aleyhine bozar (Allah'a verdiği yeminleri, ahdleri yerine getirmediği için
derecesini nakısa düşürür). Ve kim de Allah'a olan ahdlerine vefa ederse
(yeminini, misakini ve ahdini yerine getirirse), o zaman ona en büyük mükâfat
(ecir) verilecektir (cennet saadetine ve dünya saadetine
erdirilecektir).
sana: “Mallarımız ve ailelerimiz bizi meşgul etti. Artık bizim için mağfiret
dile.” diyecekler. Onlar, kalplerinde olmayanı dilleri ile söylüyorlar. De ki:
“Eğer Allah, size bir zarar veya fayda dilerse, bu taktirde sizin için Allah'tan
(gelen) bir şeye kim mani olabilir (fayda veya zararı önleyebilir)? Hayır (öyle
değil), Allah yaptığınız şeylerden haberdardır.”
ailelerine ebediyen asla dönmeyeceklerini zannettiniz. Ve bu (zan),
kalplerinizde süslendi. Kötü bir zanla zanda bulundunuz. Ve siz helâka müstahak
bir kavim oldunuz.
etmezse işte o zaman, muhakkak ki Biz, kâfirler için alevli ateş (cehennemi)
hazırladık.
Dilediğini mağfiret eder ve dilediğine azap eder. Ve Allah; Gafur'dur,
Rahîm'dir.
(bulunduğu yere) onları almak için gittiğiniz zaman: “Bizi bırakın (bize izin
verin), size tâbî olalım.” diyecekler. (Onlar) Allah'ın kelâmını değiştirmek
istiyorlar. (Onlara) de ki: “Siz asla bize tâbî olamazsınız. Allahû Tealâ daha
önce böyle buyurdu.” O zaman (onlar da): “Hayır, siz bize haset ediyorsunuz
(bizi kıskanıyorsunuz).” diyecekler. Hayır, onlar pek azı hariç, fıkıh (idrak)
edemiyorlar (anlayamıyorlar).
kalanlara de ki: “Şiddetli (kuvvetli) çarpışan bir kavime karşı (savaşmaya)
çağrılacaksınız. Ya onları öldürürsünüz ya da onlar teslim olurlar. Bundan sonra
eğer (Allah'a) itaat ederseniz, Allah size ahsen ecir verir. Ve eğer daha önce
döndüğünüz gibi dönerseniz, size elîm bir azapla azap eder.”
(vebal) yoktur. Kim Allah'a ve O'nun Resûl'üne itaat ederse, altından nehirler
akan cennetlere koyar. Ve kim (yüz çevirir) dönerse, ona elîm azapla azap
eder.
oldukları zaman Allah, mü'minlerden razı oldu. Ve onların kalplerinde olanı
biliyordu. Böylece onların üzerine sekînet indirdi. Ve onlara yakın bir fetih
nasip etti.
alırlar. Ve Allah; Azîz'dir, Hakîm'dir.
alacağınız pekçok ganimet vaadetti. Böylece bu (konuda) sizin için acele etti.
Ve insanların ellerini sizden çekti. Ve mü'minlere âyet olsun ve sizi Sıratı
Mustakîm'e ulaştırsın diye.
Allah'ın kuşatmış olduğu diğer (ganimetler) var. Ve Allah, herşeye
kaadirdir.
sizinle savaşsaydılar, mutlaka arkalarını dönerlerdi (kaçarlardı). Sonra bir
dost ve bir yardımcı da bulamazlardı.
eden, Allah'ın sünneti budur. Ve Allah'ın sünnetinde bir değişiklik
bulamazsın.
muzaffer kıldıktan sonra, onların ellerini sizden ve sizin ellerinizi onlardan
çeken O'dur. Ve Allah, yaptıklarınızı görendir.
kâfirdirler. Ve sizi Mescid-i Haram'dan ve bekletilen kurbanları (kesim)
mahalline ulaşmaktan men ettiler. Eğer kendilerini henüz tanımadığınız
(bilmeden) helâk edeceğiniz mü'min erkekler ve mü'min kadınlar bulunmasaydı, bu
yüzden bilmeksizin (haberiniz olmadan), onlardan size bir sıkıntı isabet edecek
olmasaydı (Allah, savaşmanıza müsaade ederdi). (Allah'ın savaşa müsaade
etmemesi) Allah'ın dilediğini rahmetine dahil etmesi içindir. Eğer (mü'minler)
ayrılmış olsalardı, onlardan kâfir olanları mutlaka elîm azapla
azaplandırırdık.
kalplerine yerleştirince, Allah da Resûl'ünün ve mü'minlerin üzerine sekînetini
indirdi. Ve takva sözü onlara elzem oldu (hakettiler). Ve onu (takva sahibi
olmayı), en çok onlar hakettiler. Ve ona ehil (lâyık) oldular. Ve Allah, herşeyi
en iyi bilendir.
rüya(sının), hak olduğunu tasdik etti. Ve Allah dilerse, siz mutlaka Mescid-i
Haram'a emin olarak, başlarınız tıraş edilmiş ve (saçlarınız) kısaltılmış olarak
korkusuzca gireceksiniz. Fakat Allah, sizin bilmediğiniz şeyleri bildiği için,
bundan başka (daha önce) (size) yakın bir fetih nasip etti.
ile bütün dînlere izhar etmesi (açıklaması) için gönderdi ve şahit olarak Allah
yeter.
Muhammed (S.A.V) ve O'nunla beraber olanlar, kâfirlere karşı çok şiddetli; kendi
aralarında çok merhametlidirler. Onları rükû ederken, secde ederken ve Allah'dan
fazl ve rıza isterken görürsün. Onların alâmetleri yüzlerindeki secde izleridir.
İşte bunlar, onların Tevrat'taki ve İncil'deki vasıflarıdır. Filizini çıkaran
sonra onu kuvvetlendiren, böylece kalınlaşan, sonunda gövdesi üzerinde yükselen,
çiftçilerin hoşuna giden ekin gibidir. Onlarla kâfirleri öfkelendirmek içindir.
Ve Allah, onlardan âmenû olanlara (Allah'a ulaşmayı dileyenlere) ve salih amel
(nefs tezkiyesi) yapanlara mağfiret ve büyük ecir vaadetti.
Bismillâhirrahmânirrahîm
48/FETİH-1: İnnâ fetahnâ leke fethan
mubînâ(mubînen).
Muhakkak ki Biz, sana apaçık bir fetih mubînâ(mubînen).
verdik.
48/FETİH-2: Li yagfire lekallâhu mâ tekaddeme min zenbike ve mâ teahhare
ve yutimme ni’metehu aleyke ve yehdiyeke sırâtan
mustekîmâ(mustekîmen).
Allah, senin geçmiş ve gelecek ve yutimme ni’metehu aleyke ve yehdiyeke sırâtan
mustekîmâ(mustekîmen).
günahlarını mağfiret etsin ve sana ni'metini tamamlasın ve seni Sıratı
Mustakîm'e ulaştırsın diye.
48/FETİH-3: Ve yansurekallâhu nasran
azîzâ(azîzen).
Ve Allah, sana azîz bir zaferle yardım azîzâ(azîzen).
etsin.
48/FETİH-4: Huvellezî enzeles sekînete fî kulûbil mu’minîne li yezdâdû
îmânen mea îmânihim, ve lillâhi cunûdus semâvâti vel ard(ardı), ve kânallâhu
alîmen hakîmâ(hakîmen).
Mü'minlerin kalplerine, îmânlarını îmânen mea îmânihim, ve lillâhi cunûdus semâvâti vel ard(ardı), ve kânallâhu
alîmen hakîmâ(hakîmen).
îmân ile artırsınlar diye sekîneti indiren, O'dur. Göklerin ve yerin orduları
Allah'ındır. Ve Allah; Alîm'dir, Hakîm'dir.
48/FETİH-5: Li yudhilel mu’minîne vel mu’minâti cennâtin tecrî min
tahtihel enhâru hâlidîne fîhâ ve yukeffire anhum seyyiâtihim, ve kâne zâlike
indallâhi fevzen azîmâ(azîmen).
Mü'min kadın ve erkekleri tahtihel enhâru hâlidîne fîhâ ve yukeffire anhum seyyiâtihim, ve kâne zâlike
indallâhi fevzen azîmâ(azîmen).
orada ebedî kalmak üzere altından nehirler akan cennetlere koysun ve onların
günahlarını örtsün diye. İşte bu, Allah'ın indinde fevz-ül azîmdir.
48/FETİH-6: Ve yuazzibel munâfikîne vel munâfikâti vel muşrikîne vel
muşrikâtiz zânnîne billâhi zannes sev’i aleyhim dâiretus sev’i, ve gadiballâhu
aleyhim ve leanehum ve eadde lehum cehennem(cehenneme), ve sâet
masîrâ(masîren).
Ve münafık erkek ve kadınlara, müşrik erkek muşrikâtiz zânnîne billâhi zannes sev’i aleyhim dâiretus sev’i, ve gadiballâhu
aleyhim ve leanehum ve eadde lehum cehennem(cehenneme), ve sâet
masîrâ(masîren).
ve kadınlara azap etsin. Onlar ki, Allah'a kötü zan ile zanda bulundular. Kötü
(zanları) onların üzerine dönsün. Ve Allah, onlara gazaplandı ve onları
lânetledi. Ve onlar için cehennemi hazırladı, ne kötü varış yeri.
48/FETİH-7: Ve lillâhi cunûdus semâvâti vel ard(ardı), ve kânallâhu
azîzen hakîmâ(hakîmen).
Ve göklerin ve yerin orduları azîzen hakîmâ(hakîmen).
Allah'ındır. Ve Allah; Azîz'dir, Hakîm'dir.
48/FETİH-8: İnnâ erselnâke şâhiden ve mubeşşiren ve
nezîrâ(nezîren).
Muhakkak ki Biz, seni şahit, müjdeleyen ve nezîrâ(nezîren).
uyarıcı olarak gönderdik.
48/FETİH-9: Li tu’minû billâhi ve resûlihî ve tuazzirûhu ve
tuvakkırûh(tuvakkırûhu), ve tusebbihûhu bukreten ve
asîlâ(asîlen).
Allah ve O'nun Resûl'üne îmân edin, O'nu tuvakkırûh(tuvakkırûhu), ve tusebbihûhu bukreten ve
asîlâ(asîlen).
saygıyla yüceltin ve sabah akşam O'nu tesbih edin diye.
48/FETİH-10: İnnellezîne yubâyiûneke innemâ
yubâyiûnallâh(yubâyiûnallâhe), yedullâhi fevka eydîhim, fe men nekese fe innemâ
yenkusu alâ nefsih(nefsihî), ve men evfâ bi mâ âhede aleyhullâhe fe se yu’tîhi
ecren azîmâ(azîmen).
Muhakkak ki onlar, sana tâbî oldukları yubâyiûnallâh(yubâyiûnallâhe), yedullâhi fevka eydîhim, fe men nekese fe innemâ
yenkusu alâ nefsih(nefsihî), ve men evfâ bi mâ âhede aleyhullâhe fe se yu’tîhi
ecren azîmâ(azîmen).
zaman Allah'a tâbî olurlar. Onların ellerinin üzerinde (Allah senin bütün
vücudunda tecelli ettiği için ellerinde de tecelli etmiş olduğundan) Allah'ın
eli vardır. Bundan sonra kim (ahdini) bozarsa, o taktirde sadece kendi nefsi
aleyhine bozar (Allah'a verdiği yeminleri, ahdleri yerine getirmediği için
derecesini nakısa düşürür). Ve kim de Allah'a olan ahdlerine vefa ederse
(yeminini, misakini ve ahdini yerine getirirse), o zaman ona en büyük mükâfat
(ecir) verilecektir (cennet saadetine ve dünya saadetine
erdirilecektir).
48/FETİH-11: Se yekûlu lekel muhallefûne minel a’râbi şegaletnâ emvâlunâ
ve ehlûnâ festagfir lenâ, yekûlûne bi elsinetihim mâ leyse fî kulûbihim, kul fe
men yemliku lekum minallâhi şey’en in erâde bikum darren ev erâde bikum
nef’â(nef’en), bel kânallâhu bi mâ ta’melûne
habîrâ(habîren).
Araplardan muhallefunlar (geride kalanlar), ve ehlûnâ festagfir lenâ, yekûlûne bi elsinetihim mâ leyse fî kulûbihim, kul fe
men yemliku lekum minallâhi şey’en in erâde bikum darren ev erâde bikum
nef’â(nef’en), bel kânallâhu bi mâ ta’melûne
habîrâ(habîren).
sana: “Mallarımız ve ailelerimiz bizi meşgul etti. Artık bizim için mağfiret
dile.” diyecekler. Onlar, kalplerinde olmayanı dilleri ile söylüyorlar. De ki:
“Eğer Allah, size bir zarar veya fayda dilerse, bu taktirde sizin için Allah'tan
(gelen) bir şeye kim mani olabilir (fayda veya zararı önleyebilir)? Hayır (öyle
değil), Allah yaptığınız şeylerden haberdardır.”
48/FETİH-12: Bel zanentum en len yenkaliber resûlu vel mû’minûne ilâ
ehlîhim ebeden ve zuyyine zâlike fî kulûbikum ve zanentum zannes sev’i ve kuntum
kavmen bûrâ(bûren).
Hayır, siz Resûl ve mü'minlerin, ehlîhim ebeden ve zuyyine zâlike fî kulûbikum ve zanentum zannes sev’i ve kuntum
kavmen bûrâ(bûren).
ailelerine ebediyen asla dönmeyeceklerini zannettiniz. Ve bu (zan),
kalplerinizde süslendi. Kötü bir zanla zanda bulundunuz. Ve siz helâka müstahak
bir kavim oldunuz.
48/FETİH-13: Ve men lem yû’min billâhi ve resûlihî fe innâ a’tednâ lil
kâfirîne saîrâ(saîren).
Ve kim Allah ve O'nun Resûl'üne îmân kâfirîne saîrâ(saîren).
etmezse işte o zaman, muhakkak ki Biz, kâfirler için alevli ateş (cehennemi)
hazırladık.
48/FETİH-14: Ve lillâhi mulkus semâvâti vel ard(ardı), yagfiru li men
yeşâu ve yuazzibu men yeşâu, ve kânallahu gafûren
rahîmâ(rahîmen).
Ve göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. yeşâu ve yuazzibu men yeşâu, ve kânallahu gafûren
rahîmâ(rahîmen).
Dilediğini mağfiret eder ve dilediğine azap eder. Ve Allah; Gafur'dur,
Rahîm'dir.
48/FETİH-15: Se yekûlul muhallefûne izentalaktum ilâ megânime li
te’huzûhâ zerûnâ nettebi’kum, yurîdûne en yubeddilû kelâmallâh(kelâmallâhi), kul
len tettebiûnâ kezâlikum kâlallâhu min kabl(kablu), fe se yekûlûne bel
tahsudûnenâ, bel kânû lâ yefkahûne illâ
kalîlâ(kalîlen).
(Savaştan) geri kalanlar, ganimetlerin te’huzûhâ zerûnâ nettebi’kum, yurîdûne en yubeddilû kelâmallâh(kelâmallâhi), kul
len tettebiûnâ kezâlikum kâlallâhu min kabl(kablu), fe se yekûlûne bel
tahsudûnenâ, bel kânû lâ yefkahûne illâ
kalîlâ(kalîlen).
(bulunduğu yere) onları almak için gittiğiniz zaman: “Bizi bırakın (bize izin
verin), size tâbî olalım.” diyecekler. (Onlar) Allah'ın kelâmını değiştirmek
istiyorlar. (Onlara) de ki: “Siz asla bize tâbî olamazsınız. Allahû Tealâ daha
önce böyle buyurdu.” O zaman (onlar da): “Hayır, siz bize haset ediyorsunuz
(bizi kıskanıyorsunuz).” diyecekler. Hayır, onlar pek azı hariç, fıkıh (idrak)
edemiyorlar (anlayamıyorlar).
48/FETİH-16: Kul lil muhallefîne minel a’râbi setud’avne ilâ kavmin ulî
be’sin şedîdin tukâtilûnehum ev yuslimûn(yuslimûne), fe in tutîû yû’tikumullâhu
ecren hasenâ(hasenen), ve in tetevellev kemâ tevelleytum min kablu yuazzibkum
azâben elîmâ(elîmen).
Bedevî Araplar'dan (savaştan) geride be’sin şedîdin tukâtilûnehum ev yuslimûn(yuslimûne), fe in tutîû yû’tikumullâhu
ecren hasenâ(hasenen), ve in tetevellev kemâ tevelleytum min kablu yuazzibkum
azâben elîmâ(elîmen).
kalanlara de ki: “Şiddetli (kuvvetli) çarpışan bir kavime karşı (savaşmaya)
çağrılacaksınız. Ya onları öldürürsünüz ya da onlar teslim olurlar. Bundan sonra
eğer (Allah'a) itaat ederseniz, Allah size ahsen ecir verir. Ve eğer daha önce
döndüğünüz gibi dönerseniz, size elîm bir azapla azap eder.”
48/FETİH-17: Leyse alel a’mâ haracun ve lâ alel a’reci haracun ve lâ alel
marîdı harac(haracun), ve men yutııllahe ve resûlehu yudhılhu cennâtin tecrî min
tahtihel enhâr(enhâru), ve men yetevelle yuazzibhu azâben
elîmâ(elîmen).
Âmâlara, topallara ve hastalara bir güçlük marîdı harac(haracun), ve men yutııllahe ve resûlehu yudhılhu cennâtin tecrî min
tahtihel enhâr(enhâru), ve men yetevelle yuazzibhu azâben
elîmâ(elîmen).
(vebal) yoktur. Kim Allah'a ve O'nun Resûl'üne itaat ederse, altından nehirler
akan cennetlere koyar. Ve kim (yüz çevirir) dönerse, ona elîm azapla azap
eder.
48/FETİH-18: Lekad radiyallâhu anil mu’minîne iz yubâyiûneke tahteş
şecereti fe alime mâ fî kulûbihim fe enzeles sekînete aleyhim ve esâbehum fethan
karîbâ(karîben).
Andolsun ki, o ağacın altında sana tâbî şecereti fe alime mâ fî kulûbihim fe enzeles sekînete aleyhim ve esâbehum fethan
karîbâ(karîben).
oldukları zaman Allah, mü'minlerden razı oldu. Ve onların kalplerinde olanı
biliyordu. Böylece onların üzerine sekînet indirdi. Ve onlara yakın bir fetih
nasip etti.
48/FETİH-19: Ve megânime kesîreten ye’huzûnehâ, ve kânallâhu azîzen
hakîmâ(hakîmen).
Ve pekçok da ganimet vardır. Onları hakîmâ(hakîmen).
alırlar. Ve Allah; Azîz'dir, Hakîm'dir.
48/FETİH-20: Vaadekumullâhu megânime kesîreten te’huzûnehâ fe accele
lekum hâzihî ve keffe eydiyen nâsi ankum, ve li tekûne âyeten lil mu’minîne ve
yehdiyekum sırâtan mustekîmâ(mustekîmen).
Allah size, lekum hâzihî ve keffe eydiyen nâsi ankum, ve li tekûne âyeten lil mu’minîne ve
yehdiyekum sırâtan mustekîmâ(mustekîmen).
alacağınız pekçok ganimet vaadetti. Böylece bu (konuda) sizin için acele etti.
Ve insanların ellerini sizden çekti. Ve mü'minlere âyet olsun ve sizi Sıratı
Mustakîm'e ulaştırsın diye.
48/FETİH-21: Ve uhrâ lem takdirû aleyhâ kad ehâtallâhu bihâ, ve kânallâhu
alâ kulli şey’in kadîrâ(kadîren).
Ve henüz ulaşamadığınız, alâ kulli şey’in kadîrâ(kadîren).
Allah'ın kuşatmış olduğu diğer (ganimetler) var. Ve Allah, herşeye
kaadirdir.
48/FETİH-22: Ve lev kâtelekumullezîne keferû le vellevûl edbâre summe lâ
yecidûne velîyyen ve lâ nasîrâ(nasîren).
Ve eğer kâfirler yecidûne velîyyen ve lâ nasîrâ(nasîren).
sizinle savaşsaydılar, mutlaka arkalarını dönerlerdi (kaçarlardı). Sonra bir
dost ve bir yardımcı da bulamazlardı.
48/FETİH-23: Sunnetellâhilletî kad halet min kabl(kablu), ve len tecide
li sunnetillâhi tebdîlâ(tebdîlen).
Daha önceden beri devam li sunnetillâhi tebdîlâ(tebdîlen).
eden, Allah'ın sünneti budur. Ve Allah'ın sünnetinde bir değişiklik
bulamazsın.
48/FETİH-24: Ve huvellezî keffe eydiyehum ankum ve eydiyekum anhum bi
batni mekkete min ba’di en azferekum aleyhim ve kânallâhu bi mâ ta’melûne
basîrâ(basîran).
Ve sizi, Mekke'nin ortasında onlara karşı batni mekkete min ba’di en azferekum aleyhim ve kânallâhu bi mâ ta’melûne
basîrâ(basîran).
muzaffer kıldıktan sonra, onların ellerini sizden ve sizin ellerinizi onlardan
çeken O'dur. Ve Allah, yaptıklarınızı görendir.
48/FETİH-25: Humullezîne keferû ve saddûkum anil mescidil harâmi vel
hedye ma’kûfen en yebluga mahıllehu, ve lev lâ ricâlun mu’minûne ve nisâun
mû’minâtun lem ta’lemûhum en tetaûhum fe tusîbekum minhum maarratun bi gayri
ilm(ilmin), li yudhılallâhu fî rahmetihî men yeşâu, lev tezeyyelû le
azzebnellezîne keferû minhum azâben elîmâ(elîmen).
Onlar ki hedye ma’kûfen en yebluga mahıllehu, ve lev lâ ricâlun mu’minûne ve nisâun
mû’minâtun lem ta’lemûhum en tetaûhum fe tusîbekum minhum maarratun bi gayri
ilm(ilmin), li yudhılallâhu fî rahmetihî men yeşâu, lev tezeyyelû le
azzebnellezîne keferû minhum azâben elîmâ(elîmen).
kâfirdirler. Ve sizi Mescid-i Haram'dan ve bekletilen kurbanları (kesim)
mahalline ulaşmaktan men ettiler. Eğer kendilerini henüz tanımadığınız
(bilmeden) helâk edeceğiniz mü'min erkekler ve mü'min kadınlar bulunmasaydı, bu
yüzden bilmeksizin (haberiniz olmadan), onlardan size bir sıkıntı isabet edecek
olmasaydı (Allah, savaşmanıza müsaade ederdi). (Allah'ın savaşa müsaade
etmemesi) Allah'ın dilediğini rahmetine dahil etmesi içindir. Eğer (mü'minler)
ayrılmış olsalardı, onlardan kâfir olanları mutlaka elîm azapla
azaplandırırdık.
48/FETİH-26: İz cealellezîne keferû fî kulûbihimul hamiyyete hamiyyetel
câhiliyyeti fe enzelallâhu sekînetehu alâ resûlihî ve alel mû’minîne ve
elzemehum kelimetet takvâ ve kânû e hakka bihâ ve ehlehâ ve kânallâhu bi kulli
şey’in alîmâ(alîmen).
Kâfirler hamiyeti, cahiliye taassubunu câhiliyyeti fe enzelallâhu sekînetehu alâ resûlihî ve alel mû’minîne ve
elzemehum kelimetet takvâ ve kânû e hakka bihâ ve ehlehâ ve kânallâhu bi kulli
şey’in alîmâ(alîmen).
kalplerine yerleştirince, Allah da Resûl'ünün ve mü'minlerin üzerine sekînetini
indirdi. Ve takva sözü onlara elzem oldu (hakettiler). Ve onu (takva sahibi
olmayı), en çok onlar hakettiler. Ve ona ehil (lâyık) oldular. Ve Allah, herşeyi
en iyi bilendir.
48/FETİH-27: Lekad sadakallâhu resûlehur ru’yâ bil hakk(hakkı), le
tedhulunnel mescidel harâme inşâallâhu âminîne muhallikîne ruûsekum ve
mukassırîne lâ tehâfûn(tehâfûne), fe alime mâ lem ta’lemû fe ceale min dûni
zâlike fethan karîbâ(karîben).
Andolsun ki, Allah Resûl'ünün tedhulunnel mescidel harâme inşâallâhu âminîne muhallikîne ruûsekum ve
mukassırîne lâ tehâfûn(tehâfûne), fe alime mâ lem ta’lemû fe ceale min dûni
zâlike fethan karîbâ(karîben).
rüya(sının), hak olduğunu tasdik etti. Ve Allah dilerse, siz mutlaka Mescid-i
Haram'a emin olarak, başlarınız tıraş edilmiş ve (saçlarınız) kısaltılmış olarak
korkusuzca gireceksiniz. Fakat Allah, sizin bilmediğiniz şeyleri bildiği için,
bundan başka (daha önce) (size) yakın bir fetih nasip etti.
48/FETİH-28: Huvellezî ersele resûlehu bil hudâ ve dînil hakkı li
yuzhirehu aled dîni kullih(kullihî), ve kefâ billâhi
şehîdâ(şehîden).
O'dur ki, Resûl'ünü hidayetle ve hak dîn yuzhirehu aled dîni kullih(kullihî), ve kefâ billâhi
şehîdâ(şehîden).
ile bütün dînlere izhar etmesi (açıklaması) için gönderdi ve şahit olarak Allah
yeter.
48/FETİH-29: Muhammedun resûlullâh(resûlullâhi), vellezîne meahû eşiddâu
alel kuffâri ruhamâu beynehum terâhum rukkean succeden yebtegûne fadlen
minallâhi ve rıdvânen sîmâhum fî vucûhihim min eseris sucûd(sucûdi), zâlike
meseluhum fît tevrât(tevrâti), ve meseluhum fîl incîl(incîli), ke zer’in ahrece
şat’ehu fe âzerehu festagleza festevâ alâ sûkıhî yu’cibuz zurrâa, li yagîza
bihimul kuffâr(kuffâra), vaadallâhullezîne âmenû ve amilûs sâlihâti minhum
magfireten ve ecren azîmâ(azîmen).
Allah'ın Resûl'ü Hz. alel kuffâri ruhamâu beynehum terâhum rukkean succeden yebtegûne fadlen
minallâhi ve rıdvânen sîmâhum fî vucûhihim min eseris sucûd(sucûdi), zâlike
meseluhum fît tevrât(tevrâti), ve meseluhum fîl incîl(incîli), ke zer’in ahrece
şat’ehu fe âzerehu festagleza festevâ alâ sûkıhî yu’cibuz zurrâa, li yagîza
bihimul kuffâr(kuffâra), vaadallâhullezîne âmenû ve amilûs sâlihâti minhum
magfireten ve ecren azîmâ(azîmen).
Muhammed (S.A.V) ve O'nunla beraber olanlar, kâfirlere karşı çok şiddetli; kendi
aralarında çok merhametlidirler. Onları rükû ederken, secde ederken ve Allah'dan
fazl ve rıza isterken görürsün. Onların alâmetleri yüzlerindeki secde izleridir.
İşte bunlar, onların Tevrat'taki ve İncil'deki vasıflarıdır. Filizini çıkaran
sonra onu kuvvetlendiren, böylece kalınlaşan, sonunda gövdesi üzerinde yükselen,
çiftçilerin hoşuna giden ekin gibidir. Onlarla kâfirleri öfkelendirmek içindir.
Ve Allah, onlardan âmenû olanlara (Allah'a ulaşmayı dileyenlere) ve salih amel
(nefs tezkiyesi) yapanlara mağfiret ve büyük ecir vaadetti.
ferdi7o- Admin Webmaster
- Брой мнения : 139
Join date : 07.07.2011
Age : 33
Страница 1 от 1
Права за този форум:
Не Можете да отговаряте на темите
|
|
Чет Окт 27, 2011 2:35 pm by sunay
» Bir ben vardır bende benden içerü
Чет Окт 27, 2011 2:25 pm by sunay
» Allah gıflerı
Пон Авг 29, 2011 12:51 pm by ferdi7o
» BAYRAM NAMAZI
Пон Авг 29, 2011 12:18 pm by ferdi7o
» TERAVİH NAMAZI KILINIŞI
Пон Авг 29, 2011 12:15 pm by ferdi7o
» CENAZE NAMAZI KILINIŞI
Пон Авг 29, 2011 12:14 pm by ferdi7o
» CUMA NAMAZININ KILINIŞI
Пон Авг 29, 2011 12:12 pm by ferdi7o
» İlim ilim Bilmektir
Вто Авг 23, 2011 1:59 pm by ferdi7o
» TÜRK-İŞ’TE BİR AKŞAM
Пет Авг 19, 2011 12:39 am by ferdi7o