AHKÂF SURESI
Страница 1 от 1
AHKÂF SURESI
AHKÂF
Bismillâhirrahmânirrahîm
Allah tarafındandır.
arasındakileri ancak hak ile yarattık. Ve bilinen (tespit edilen) bir zamana
kadar. Ve onlar ki, uyarıldıkları şeylerden yüz çeviren kâfirlerdir.
ki: “Allah'tan başka taptıklarınızı gördünüz mü?” Onların yeryüzünde ne
yarattıklarını bana gösterin. Yoksa onların göklerde ortağı mı var? Eğer siz
sadıklarsanız (doğru söyleyenlerseniz) bana, bundan evvelki bir kitap ve ilimden
(ilmî) bir eser getirin.”
dalâlette kim vardır? Kıyâmet gününe kadar, ona kimse icabet etmez. Ve onlar
(putlar), onların dualarından gâfildirler (habersizdirler).
getirildikleri) zaman (putlar) onlara düşman oldular. Ve onların ibadetlerini
inkâr ettiler (kabul etmediler).
âyetlerimiz beyan edilerek (açıklanarak) okunduğu zaman kâfirler, (âyetlerimiz)
onlara gelince, hak (âyetlerimiz) için: “Bu, apaçık bir sihirdir.”
dediler.
“Eğer onu ben uyduruyorsam, o taktirde Allah'tan bana gelecek bir şeye siz mani
olamazsınız. O, O'nun (Kur'ân) hakkında daldığınız şeyleri (yaptığınız
iftiraları) en iyi bilir. Benimle sizin aranızda O'na (Kur'ân-ı Kerim'e) şahit
olarak O (Allah) yeter. Ve O; Gafur'dur, Rahîm'dir.
ortaya çıkarmış değilim.” de. Ve bana ve size ne yapılacağını ben bilemem. Ben
sadece bana vahyedilene tâbî olurum. Ve ben apaçık bir nezirden başka bir şey
değilim.
Kur'ân, Allah'ın katından ise ve siz O'nu inkâr ettinizse? Ve İsrailoğullarından
bir şahit O'nun misline şahit olduysa, böylece îmân ettiyse ve siz de büyüklük
tasladıysanız? Muhakkak ki Allah, zalimler kavmini hidayete erdirmez.
hayırlı olsaydı, O'na (saygıda, îmânda) bizi geçemezlerdi.” dediler. O'nunla
(Kur'ân'la) hidayete eremeyince o zaman “Bu, eski bir yalandır.”
diyecekler.
rahmet olarak Hz. Musa'nın kitabı (Tevrat) vardır. Bu, Arap lisanı ile (Hz.
Musa'nın kitabını) tasdik eden bir kitaptır. Zalimleri uyarmak ve muhsinleri
müjdelemek içindir.
“Rabbimiz Allah'tır.” dediler. Sonra onlar (Allah'a) istikamet üzere oldular.
Artık onlara korku yoktur. Ve onlar mahzun olmazlar.
ebedî kalacak olanlardır, yapmış olduklarının karşılığı (mükâfatı)
olarak.
davranmasını vasiyet ettik. Annesi onu güçlükle taşıdı ve onu güçlükle doğurdu.
Ve onun taşınması ve sütten kesilmesi 30 aydır. Nihayet erginlik çağına ulaştığı
zaman 40 yaşını tamamladı. Şöyle dedi: “Rabbim! Bana, anne ve babama verdiğin
ni'metlere şükretmekte, Senin razı olduğun salih amel (nefs tezkiyesi) yapmakta
beni başarılı kıl. Ve zürriyetimi ıslâh et. Muhakkak ki ben, Sana tövbe ettim ve
muhakkak ki ben (Sana) teslim olanlardanım.”
güzel şekilde kabul ederiz (1'e 700'e kadar derece veririz). Ve onların
günahlarına cevaz vermeyiz (örteriz, sevaba çeviririz). Onlar cennet ehli
arasındadırlar. Onların vaadolundukları şey gerçek bir vaaddir.
(ikinizden de bıktım), daha önce (nice) nesiller gelip geçmişken, benim
topraktan diriltilerek çıkarılacağımı mı vaadediyorsunuz?” dedi. Ve onlar (anne
ve babası) Allah'tan yardım isteyerek: “Kendine yazık (ediyorsun), îmân et.
Muhakkak ki Allah'ın vaadi haktır.” (dediler). Bunun üzerine (o) şöyle dedi:
“Bu, evvelkilerin masallarından başka bir şey değildir.”
geçmiş olan cin ve insan toplumlarında, üzerlerine (azap) sözü hak olmuştur.
Muhakkak ki onlar, hüsranda olanlardır.
amellerinden dolayı dereceler vardır, onlara amellerinin (karşılığının) ödenmesi
için. Ve onlara zulmedilmez.
“Siz dünya hayatınızda (size göre) güzel şeylerinizi tükettiniz. Ve onunla
metalandınız (sefa sürdünüz). Artık bugün alçaltıcı bir azapla
cezalandırılacaksınız. Yeryüzünde haksız yere kibirlendiğiniz ve fasıklık yapmış
olduğunuz için.
kavmini uyarmıştı. Ondan önce ve sonra “Allah'tan başkasına kul olmayın!” diye
uyaran bir çok nezirler gelip geçmişti. Gerçekten ben büyük günün azabının
üzerinize olmasından korkarım.
ilâhlarımızdan döndürmek için mi bize geldin? Eğer sen sadıklardan (doğru
söyleyenlerden) isen, o zaman bize vaadettiğin şeyi (azabı) getir.”
dediler.
ilim (o azabın bilgisi) ancak, Allah'ın katındadır. Ve ben onunla gönderildiğim
şeyi size tebliğ ediyorum. Fakat ben sizi cahillik eden bir kavim olarak
görüyorum.
bulutu gördükleri zaman, “Bu bize yağmur yağdıracak bir buluttur.” dediler.
Hayır o, kendisini acele istediğiniz şey, içinde elîm azap olan bir rüzgârdır
(fırtınadır).
uğratır (yok eder). Böylece sabahleyin onların meskenlerinden başka hiçbir şey
görünmez oldu. Mücrim kavmi, işte böyle cezalandırırız.
onlara size dahi vermediğimiz imkânları verdik. Ve onlara işitme, görme
hassaları ve idrak verdik. Fakat işitme ve görme hassaları onlara fayda
sağlamadı. Ve idrakleri de onlara bir şey sağlamadı. Allah'ın âyetlerini bilerek
inkâr ediyorlardı. Ve alay etmiş oldukları şey onları kuşattı.
etrafınızdaki beldelerden pekçoğunu helâk ettik. Ve âyetleri açıkladık ki, belki
böylece onlar dönerler diye.
için ilâhlar ittihaz ettikleri zaman onlara yardım etmeleri gerekmez miydi?
Hayır (putlar), onlardan saptılar (uzaklaştılar). İşte bu, onların yalanları ve
iftira etmiş oldukları şeydir.
yöneltmiştik, Kur'ân'ı dinlemeleri için. Onun huzuruna geldikleri zaman “Susun,
dinleyin!” dediler. Sonra (Kur'ân-ı Kerim okuması) bitirilince kendi kavimlerine
uyarıcılar olarak döndüler.
Hz. Musa'dan sonra indirilen, onların elindekini tasdik eden Hakk'a ulaştıran ve
Tarîki Mustakîm'e hidayet eden bir kitap dinledik.” dediler.
Allah'ın davetçisine icabet edin. Ve O'na îmân edin ki, sizin günahlarınızı
bağışlasın ve mağfiret etsin (sevaba çevirsin). Ve sizi elîm azaptan
korusun.
(Allah'ı) aciz bırakacak değildir. Ve onun Allah'tan başka dostları yoktur. İşte
onlar apaçık dalâlet içindedirler.
Allah olduğunu görmediler mi? Ve O, onları yaratmaktan yorulmaz. Ölüleri
diriltmeye kaadirdir. Evet, muhakkak ki O, herşeye kaadirdir.
Bu gerçek değil mi? (denince): “Evet, Rabbimize andolsun (ki gerçek).” dediler.
(Allah): “Öyleyse inkârlarınız sebebiyle azabı tadın.” dedi.
sabret. Ve onlar için acele etme. O gün vaadolundukları şeyi (azabı) gördükleri
zaman gündüzün bir saatinden fazla kalmamış gibi olurlar. (Bu) bir tebliğdir.
Artık fasıklar topluluğundan başkası helâk edilir mi?
Bismillâhirrahmânirrahîm
46/AHKÂF-1: Hâ mîm.
Hâ mîm.46/AHKÂF-2: Tenzîlul kitâbi minallâhil azîzil
hakîm(hakîmi).
Kitab'ın indirilmesi, Azîz ve Hakîm olan hakîm(hakîmi).
Allah tarafındandır.
46/AHKÂF-3: Mâ halaknes semâvâti vel arda ve mâ beyne humâ illâ bil
hakkı ve ecelin musemmâ(musemmen), vellezîne keferû ammâ unzirû
mu’ridûn(mu’ridûne).
Gökleri ve yeri ve ikisinin hakkı ve ecelin musemmâ(musemmen), vellezîne keferû ammâ unzirû
mu’ridûn(mu’ridûne).
arasındakileri ancak hak ile yarattık. Ve bilinen (tespit edilen) bir zamana
kadar. Ve onlar ki, uyarıldıkları şeylerden yüz çeviren kâfirlerdir.
46/AHKÂF-4: Kul ereeytum mâ ted’ûne min dûnillâhi erûnî mâzâ halakû
minel ardı em lehum şirkun fîs semâvât(semâvâti), îtûnî bi kitâbin min kabli
hâzâ ev esâretin min ilmin in kuntum sâdikîn(sâdikîne).
De minel ardı em lehum şirkun fîs semâvât(semâvâti), îtûnî bi kitâbin min kabli
hâzâ ev esâretin min ilmin in kuntum sâdikîn(sâdikîne).
ki: “Allah'tan başka taptıklarınızı gördünüz mü?” Onların yeryüzünde ne
yarattıklarını bana gösterin. Yoksa onların göklerde ortağı mı var? Eğer siz
sadıklarsanız (doğru söyleyenlerseniz) bana, bundan evvelki bir kitap ve ilimden
(ilmî) bir eser getirin.”
46/AHKÂF-5: Ve men edallu mimmen yed’û min dûnillâhi men lâ yestecîbu
lehu ilâ yevmil kıyâmeti ve hum an duâihim
gâfilûn(gâfilûne).
Allah'tan başkasına dua edenden daha lehu ilâ yevmil kıyâmeti ve hum an duâihim
gâfilûn(gâfilûne).
dalâlette kim vardır? Kıyâmet gününe kadar, ona kimse icabet etmez. Ve onlar
(putlar), onların dualarından gâfildirler (habersizdirler).
46/AHKÂF-6: Ve izâ huşiren nâsu kânû lehum a’dâen ve kânû bi ibâdetihim
kâfirîn(kâfirîne).
İnsanlar haşrolundukları (biraraya kâfirîn(kâfirîne).
getirildikleri) zaman (putlar) onlara düşman oldular. Ve onların ibadetlerini
inkâr ettiler (kabul etmediler).
46/AHKÂF-7: Ve izâ tutlâ aleyhim âyâtunâ beyyinâtin kâlellezîne keferû
lil hakkı lemmâ câehum hâzâ sihrun mubîn(mubînun).
Ve onlara lil hakkı lemmâ câehum hâzâ sihrun mubîn(mubînun).
âyetlerimiz beyan edilerek (açıklanarak) okunduğu zaman kâfirler, (âyetlerimiz)
onlara gelince, hak (âyetlerimiz) için: “Bu, apaçık bir sihirdir.”
dediler.
46/AHKÂF-8: Em yekûlûnefterâh(yekûlûnefterâhu), kul iniftereytuhu fe lâ
temlikûne lî minallahi şey’â(şey’en), huve a’lemu bi mâ tufîdûne fîh(fîhi), kefâ
bihî şehîden beynî ve beynekum ve huvel gafûrur
rahîm(rahîmu).
Yoksa “Onu uydurdu.” mu diyorlar? De ki: temlikûne lî minallahi şey’â(şey’en), huve a’lemu bi mâ tufîdûne fîh(fîhi), kefâ
bihî şehîden beynî ve beynekum ve huvel gafûrur
rahîm(rahîmu).
“Eğer onu ben uyduruyorsam, o taktirde Allah'tan bana gelecek bir şeye siz mani
olamazsınız. O, O'nun (Kur'ân) hakkında daldığınız şeyleri (yaptığınız
iftiraları) en iyi bilir. Benimle sizin aranızda O'na (Kur'ân-ı Kerim'e) şahit
olarak O (Allah) yeter. Ve O; Gafur'dur, Rahîm'dir.
46/AHKÂF-9: Kul mâ kuntu bid’an miner rusuli ve mâ edrî mâ yuf’alu bî ve
lâ bikum, in ettebiu illâ mâ yûhâ ileyye ve mâ ene illâ nezîrun
mubîn(mubînun).
“Ben diğer resûllerden farklı bir (bidat) lâ bikum, in ettebiu illâ mâ yûhâ ileyye ve mâ ene illâ nezîrun
mubîn(mubînun).
ortaya çıkarmış değilim.” de. Ve bana ve size ne yapılacağını ben bilemem. Ben
sadece bana vahyedilene tâbî olurum. Ve ben apaçık bir nezirden başka bir şey
değilim.
46/AHKÂF-10: Kul e reeytum in kâne min indillâhi ve kefertum bihî ve
şehide şâhidun min benî isrâîle alâ mislihî fe âmene vestekbertum innallahe lâ
yehdîl kavmez zâlimîn(zâlimîne).
De ki: “Gördünüz mü? Ya o şehide şâhidun min benî isrâîle alâ mislihî fe âmene vestekbertum innallahe lâ
yehdîl kavmez zâlimîn(zâlimîne).
Kur'ân, Allah'ın katından ise ve siz O'nu inkâr ettinizse? Ve İsrailoğullarından
bir şahit O'nun misline şahit olduysa, böylece îmân ettiyse ve siz de büyüklük
tasladıysanız? Muhakkak ki Allah, zalimler kavmini hidayete erdirmez.
46/AHKÂF-11: Ve kâlellezîne keferû lillezîne âmenûlev kâne hayren mâ
sebekûnâ ileyh(ileyhi), ve iz lem yehtedû bihî fe seyekûlûne hâzâ ifkun
kadîm(kadîmun).
İnkâr edenler, âmenû olanlara: “Eğer O sebekûnâ ileyh(ileyhi), ve iz lem yehtedû bihî fe seyekûlûne hâzâ ifkun
kadîm(kadîmun).
hayırlı olsaydı, O'na (saygıda, îmânda) bizi geçemezlerdi.” dediler. O'nunla
(Kur'ân'la) hidayete eremeyince o zaman “Bu, eski bir yalandır.”
diyecekler.
46/AHKÂF-12: Ve min kablihî kitâbu mûsâ imâmen ve rahmeh(rahmeten) ve
hâzâ kitabun musaddikun lisânen arabiyyen li yunzirellezîne zalemû ve buşrâ lil
muhsinîn(muhsinîne).
Ve O'ndan (Kur'ân'dan) önce îmâm ve hâzâ kitabun musaddikun lisânen arabiyyen li yunzirellezîne zalemû ve buşrâ lil
muhsinîn(muhsinîne).
rahmet olarak Hz. Musa'nın kitabı (Tevrat) vardır. Bu, Arap lisanı ile (Hz.
Musa'nın kitabını) tasdik eden bir kitaptır. Zalimleri uyarmak ve muhsinleri
müjdelemek içindir.
46/AHKÂF-13: İnnellezîne kâlû rabbunallâhu summestekâmû fe lâ havfun
aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).
Muhakkak ki onlar aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).
“Rabbimiz Allah'tır.” dediler. Sonra onlar (Allah'a) istikamet üzere oldular.
Artık onlara korku yoktur. Ve onlar mahzun olmazlar.
46/AHKÂF-14: Ulâike ashâbul cenneti hâlidîne fîhâ, cezâen bimâ kânû
ya’melûn(ya’melûne).
İşte onlar cennet ehlidirler. Orada ya’melûn(ya’melûne).
ebedî kalacak olanlardır, yapmış olduklarının karşılığı (mükâfatı)
olarak.
46/AHKÂF-15: Ve vassaynel insâne bi vâlideyhi ihsânâ(ihsânen), hamelethu
ummuhu kurhen ve vadaathu kurhâ(kurhan), ve hamluhu ve fisâluhu selâsûne
şehrâ(şehren), hattâ izâ belega eşuddehu ve belega erbaîne seneten kâle rabbi
evzı’nî en eşkure ni’metekelletî en’amte aleyye ve alâ vâlideyye ve en a’mele
sâlihan terdâhu ve aslıh lî fî zurriyyetî, innî tubtu ileyke ve innî minel
muslimîn(muslimîne).
İnsana, anne ve babasına ihsanla ummuhu kurhen ve vadaathu kurhâ(kurhan), ve hamluhu ve fisâluhu selâsûne
şehrâ(şehren), hattâ izâ belega eşuddehu ve belega erbaîne seneten kâle rabbi
evzı’nî en eşkure ni’metekelletî en’amte aleyye ve alâ vâlideyye ve en a’mele
sâlihan terdâhu ve aslıh lî fî zurriyyetî, innî tubtu ileyke ve innî minel
muslimîn(muslimîne).
davranmasını vasiyet ettik. Annesi onu güçlükle taşıdı ve onu güçlükle doğurdu.
Ve onun taşınması ve sütten kesilmesi 30 aydır. Nihayet erginlik çağına ulaştığı
zaman 40 yaşını tamamladı. Şöyle dedi: “Rabbim! Bana, anne ve babama verdiğin
ni'metlere şükretmekte, Senin razı olduğun salih amel (nefs tezkiyesi) yapmakta
beni başarılı kıl. Ve zürriyetimi ıslâh et. Muhakkak ki ben, Sana tövbe ettim ve
muhakkak ki ben (Sana) teslim olanlardanım.”
46/AHKÂF-16: Ulâikellezîne netekabbelu anhum ahsene mâ amilû ve
netecâvezu an seyyiâtihim fî ashâbil cenneh(cenneti), va’des sıdkıllezî kânû
yûadûn(yûadûne).
İşte onlar ki, onlardan yaptıklarını en netecâvezu an seyyiâtihim fî ashâbil cenneh(cenneti), va’des sıdkıllezî kânû
yûadûn(yûadûne).
güzel şekilde kabul ederiz (1'e 700'e kadar derece veririz). Ve onların
günahlarına cevaz vermeyiz (örteriz, sevaba çeviririz). Onlar cennet ehli
arasındadırlar. Onların vaadolundukları şey gerçek bir vaaddir.
46/AHKÂF-17: Vellezî kâle li vâlideyhi uffın lekumâ e teidâninî en uhrece
ve kad haletil kurûnu min kablî ve humâ yestegîsânillâhe veyleke âmin, inne
va’dallâhi hakk(hakkun), fe yekûlu mâ hâzâ illâ esâtîrul
evvelîn(evvelîne).
Ve o, anne ve babasına: “İkinize de off ve kad haletil kurûnu min kablî ve humâ yestegîsânillâhe veyleke âmin, inne
va’dallâhi hakk(hakkun), fe yekûlu mâ hâzâ illâ esâtîrul
evvelîn(evvelîne).
(ikinizden de bıktım), daha önce (nice) nesiller gelip geçmişken, benim
topraktan diriltilerek çıkarılacağımı mı vaadediyorsunuz?” dedi. Ve onlar (anne
ve babası) Allah'tan yardım isteyerek: “Kendine yazık (ediyorsun), îmân et.
Muhakkak ki Allah'ın vaadi haktır.” (dediler). Bunun üzerine (o) şöyle dedi:
“Bu, evvelkilerin masallarından başka bir şey değildir.”
46/AHKÂF-18: Ulâikellezîne hakka aleyhimul kavlu fî umemin kad halet min
kablihim minel cinni vel ins(insi), innehum kânû
hâsirîn(hâsirîne).
İşte onlar ki, onlardan evvel gelip kablihim minel cinni vel ins(insi), innehum kânû
hâsirîn(hâsirîne).
geçmiş olan cin ve insan toplumlarında, üzerlerine (azap) sözü hak olmuştur.
Muhakkak ki onlar, hüsranda olanlardır.
46/AHKÂF-19: Ve li kullin derecâtun mimmâ amilû, ve li yuveffiyehum
a’mâlehum ve hum lâ yuzlemûn(yuzlemûne).
Ve herkes için, a’mâlehum ve hum lâ yuzlemûn(yuzlemûne).
amellerinden dolayı dereceler vardır, onlara amellerinin (karşılığının) ödenmesi
için. Ve onlara zulmedilmez.
46/AHKÂF-20: Ve yevme yu’radullezîne keferû alen nâr(nâri), ezhebtum
tayyibâtikum fî hayâtikumud dunyâ vestemta’tum bihâ fel yevme tuczevne azâbel
hûni bi mâ kuntum testekbirûne fîl ardı bi gayril hakkı ve bi mâ kuntum
tefsukûn(tefsukûne).
Ve o gün kâfirler ateşe arzedilirler: tayyibâtikum fî hayâtikumud dunyâ vestemta’tum bihâ fel yevme tuczevne azâbel
hûni bi mâ kuntum testekbirûne fîl ardı bi gayril hakkı ve bi mâ kuntum
tefsukûn(tefsukûne).
“Siz dünya hayatınızda (size göre) güzel şeylerinizi tükettiniz. Ve onunla
metalandınız (sefa sürdünüz). Artık bugün alçaltıcı bir azapla
cezalandırılacaksınız. Yeryüzünde haksız yere kibirlendiğiniz ve fasıklık yapmış
olduğunuz için.
46/AHKÂF-21: Vezkur ehâ âd(âdin), iz enzere kavmehu bil ahkâfi ve kad
haletin nuzuru min beyni yedeyhi ve min halfihî ellâ ta’budû
illâllâh(illâllâhe), innî ehâfu aleykum azâbe yevmin
azîm(azîmin).
Ad (Kavmi)nin kardeşini hatırla! Ahkâf'taki haletin nuzuru min beyni yedeyhi ve min halfihî ellâ ta’budû
illâllâh(illâllâhe), innî ehâfu aleykum azâbe yevmin
azîm(azîmin).
kavmini uyarmıştı. Ondan önce ve sonra “Allah'tan başkasına kul olmayın!” diye
uyaran bir çok nezirler gelip geçmişti. Gerçekten ben büyük günün azabının
üzerinize olmasından korkarım.
46/AHKÂF-22: Kâlû eci’tenâ li te’fikenâ an âlihetinâ, fe’tinâ bi mâ
teıdunâ in kunte mines sâdikîn(sâdikîne).
Sen bizi teıdunâ in kunte mines sâdikîn(sâdikîne).
ilâhlarımızdan döndürmek için mi bize geldin? Eğer sen sadıklardan (doğru
söyleyenlerden) isen, o zaman bize vaadettiğin şeyi (azabı) getir.”
dediler.
46/AHKÂF-23: Kâle innemel ilmu indallâhi ve ubelligukum mâ ursiltu bihî
ve lâkinnî erâkum kavmen techelûn(techelûne).
Dedi ki: “O ve lâkinnî erâkum kavmen techelûn(techelûne).
ilim (o azabın bilgisi) ancak, Allah'ın katındadır. Ve ben onunla gönderildiğim
şeyi size tebliğ ediyorum. Fakat ben sizi cahillik eden bir kavim olarak
görüyorum.
46/AHKÂF-24: Fe lemmâ reevhu âridan mustakbile evdiyetihim kâlû hâzâ
âridun mumtırunâ, bel huve mesta’celtum bih(bihî), rîhun fîhâ azâbun
elîm(elîmun).
Fakat onu (azabı) vadilerine doğru yönelen âridun mumtırunâ, bel huve mesta’celtum bih(bihî), rîhun fîhâ azâbun
elîm(elîmun).
bulutu gördükleri zaman, “Bu bize yağmur yağdıracak bir buluttur.” dediler.
Hayır o, kendisini acele istediğiniz şey, içinde elîm azap olan bir rüzgârdır
(fırtınadır).
46/AHKÂF-25: Tudemmiru kulle şey’in bi emri rabbihâ fe asbehû lâ yurâ
illâ mesâkinuhum kezâlike neczîl kavmel
mucrimîn(mucrimîne).
O Rabbinin emriyle herşeyi dumura illâ mesâkinuhum kezâlike neczîl kavmel
mucrimîn(mucrimîne).
uğratır (yok eder). Böylece sabahleyin onların meskenlerinden başka hiçbir şey
görünmez oldu. Mücrim kavmi, işte böyle cezalandırırız.
46/AHKÂF-26: Ve lekad mekkennâ hum fî mâ in mekkennâkum fîhi ve cealnâ
lehum sem’an ve ebsâren ve ef’ideten fe mâ agnâ anhum sem’uhum ve lâ ebsâruhum
ve lâ ef’idetuhum min şey’in iz kânû yechadûne bi âyâtillâhi ve hâka bihim mâ
kânû bihî yestehziûn(yestehziûne).
Ve andolsun ki Biz, lehum sem’an ve ebsâren ve ef’ideten fe mâ agnâ anhum sem’uhum ve lâ ebsâruhum
ve lâ ef’idetuhum min şey’in iz kânû yechadûne bi âyâtillâhi ve hâka bihim mâ
kânû bihî yestehziûn(yestehziûne).
onlara size dahi vermediğimiz imkânları verdik. Ve onlara işitme, görme
hassaları ve idrak verdik. Fakat işitme ve görme hassaları onlara fayda
sağlamadı. Ve idrakleri de onlara bir şey sağlamadı. Allah'ın âyetlerini bilerek
inkâr ediyorlardı. Ve alay etmiş oldukları şey onları kuşattı.
46/AHKÂF-27: Ve lekad ehleknâ mâ havlekum minel kurâ ve sarrafnel âyâti
leallehum yerciûn(yerciûne).
Ve andolsun, sizin leallehum yerciûn(yerciûne).
etrafınızdaki beldelerden pekçoğunu helâk ettik. Ve âyetleri açıkladık ki, belki
böylece onlar dönerler diye.
46/AHKÂF-28: Fe lev lâ nasare humullezînettehâzu min dûnillâhi kurbânen
âliheh(âliheten), bel dallû anhum, ve zâlike ifkuhum ve mâ kânû
yefterûn(yefterûne).
Allah'tan başka, yakınlık sağlaması âliheh(âliheten), bel dallû anhum, ve zâlike ifkuhum ve mâ kânû
yefterûn(yefterûne).
için ilâhlar ittihaz ettikleri zaman onlara yardım etmeleri gerekmez miydi?
Hayır (putlar), onlardan saptılar (uzaklaştılar). İşte bu, onların yalanları ve
iftira etmiş oldukları şeydir.
46/AHKÂF-29: Ve iz sarefnâ ileyke neferen minel cinni yestemiûnel
kur’ân(kur’âne), fe lemmâ hadarûhu kâlû ensıtû, fe lemmâ kudıye vellev ilâ
kavmihim munzirîn(munzirîne).
Cinlerden bir grubu sana kur’ân(kur’âne), fe lemmâ hadarûhu kâlû ensıtû, fe lemmâ kudıye vellev ilâ
kavmihim munzirîn(munzirîne).
yöneltmiştik, Kur'ân'ı dinlemeleri için. Onun huzuruna geldikleri zaman “Susun,
dinleyin!” dediler. Sonra (Kur'ân-ı Kerim okuması) bitirilince kendi kavimlerine
uyarıcılar olarak döndüler.
46/AHKÂF-30: Kâlû yâ kavmenâ innâ semî’nâ kitâben unzile min ba’di mûsâ
musaddikan li mâ beyne yedeyhi yehdî ilel hakkı ve ilâ tarîkın
mustekîm(mustekîmin).
Onlar: “Ey kavmimiz! Muhakkak ki biz, musaddikan li mâ beyne yedeyhi yehdî ilel hakkı ve ilâ tarîkın
mustekîm(mustekîmin).
Hz. Musa'dan sonra indirilen, onların elindekini tasdik eden Hakk'a ulaştıran ve
Tarîki Mustakîm'e hidayet eden bir kitap dinledik.” dediler.
46/AHKÂF-31: Yâ kavmenâ ecîbû dâiyallâhi ve âminû bihî yagfir lekum min
zunûbikum ve yucirkum min azâbin elîm(elîmin).
Ey kavmimiz! zunûbikum ve yucirkum min azâbin elîm(elîmin).
Allah'ın davetçisine icabet edin. Ve O'na îmân edin ki, sizin günahlarınızı
bağışlasın ve mağfiret etsin (sevaba çevirsin). Ve sizi elîm azaptan
korusun.
46/AHKÂF-32: Ve men lâ yucib dâiyallâhi fe leyse bi mu’cizin fîl ardı ve
leyse lehu min dûnihî evliyâu, ulâike fî dalâlin mubîn(mubînin).
Ve Allah'ın davetçisine icabet etmeyen kimse, yeryüzünde leyse lehu min dûnihî evliyâu, ulâike fî dalâlin mubîn(mubînin).
(Allah'ı) aciz bırakacak değildir. Ve onun Allah'tan başka dostları yoktur. İşte
onlar apaçık dalâlet içindedirler.
46/AHKÂF-33: E ve lem yerev ennallâhellezî halakas semâvâti vel arda ve
lem ya’ye bi halkıhinne bi kâdirin alâ en yuhyiyel mevtâ, belâ innehu alâ kulli
şey’in kadîr(kadîrun).
Onlar, gökleri ve yeri yaratanın lem ya’ye bi halkıhinne bi kâdirin alâ en yuhyiyel mevtâ, belâ innehu alâ kulli
şey’in kadîr(kadîrun).
Allah olduğunu görmediler mi? Ve O, onları yaratmaktan yorulmaz. Ölüleri
diriltmeye kaadirdir. Evet, muhakkak ki O, herşeye kaadirdir.
46/AHKÂF-34: Ve yevme yu’redullezîne keferû alen nâr(nâri),e leyse hâzâ
bil hakk(hakkı), kâlû belâ ve rabbinâ, kâle fe zûkûl azâbe bi mâ kuntum
tekfurûn(tekfurûne).
Ve o gün kâfirler ateşe arz olunurlar. bil hakk(hakkı), kâlû belâ ve rabbinâ, kâle fe zûkûl azâbe bi mâ kuntum
tekfurûn(tekfurûne).
Bu gerçek değil mi? (denince): “Evet, Rabbimize andolsun (ki gerçek).” dediler.
(Allah): “Öyleyse inkârlarınız sebebiyle azabı tadın.” dedi.
46/AHKÂF-35: Fasbir kemâ sabere ulûl azmi miner rusuli ve lâ testa’cil
lehum, ke ennehum yevme yerevne mâ yûadûne lem yelbesû illâ sâaten min
nehâr(nehârin), belâg(belâgun), fe hel yuhleku illel kavmul
fâsikûn(fâsikûne).
Öyleyse ulûl'azm olan resûller gibi lehum, ke ennehum yevme yerevne mâ yûadûne lem yelbesû illâ sâaten min
nehâr(nehârin), belâg(belâgun), fe hel yuhleku illel kavmul
fâsikûn(fâsikûne).
sabret. Ve onlar için acele etme. O gün vaadolundukları şeyi (azabı) gördükleri
zaman gündüzün bir saatinden fazla kalmamış gibi olurlar. (Bu) bir tebliğdir.
Artık fasıklar topluluğundan başkası helâk edilir mi?
ferdi7o- Admin Webmaster
- Брой мнения : 139
Join date : 07.07.2011
Age : 33
Страница 1 от 1
Права за този форум:
Не Можете да отговаряте на темите
|
|
Чет Окт 27, 2011 2:35 pm by sunay
» Bir ben vardır bende benden içerü
Чет Окт 27, 2011 2:25 pm by sunay
» Allah gıflerı
Пон Авг 29, 2011 12:51 pm by ferdi7o
» BAYRAM NAMAZI
Пон Авг 29, 2011 12:18 pm by ferdi7o
» TERAVİH NAMAZI KILINIŞI
Пон Авг 29, 2011 12:15 pm by ferdi7o
» CENAZE NAMAZI KILINIŞI
Пон Авг 29, 2011 12:14 pm by ferdi7o
» CUMA NAMAZININ KILINIŞI
Пон Авг 29, 2011 12:12 pm by ferdi7o
» İlim ilim Bilmektir
Вто Авг 23, 2011 1:59 pm by ferdi7o
» TÜRK-İŞ’TE BİR AKŞAM
Пет Авг 19, 2011 12:39 am by ferdi7o