HIDAYET
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Търсене
 
 

Display results as :
 


Rechercher Advanced Search

Keywords

Latest topics
» İster İdim Allah’ı
AHKÂF SURESI EmptyЧет Окт 27, 2011 2:35 pm by sunay

» Bir ben vardır bende benden içerü
AHKÂF SURESI EmptyЧет Окт 27, 2011 2:25 pm by sunay

» Allah gıflerı
AHKÂF SURESI EmptyПон Авг 29, 2011 12:51 pm by ferdi7o

» BAYRAM NAMAZI
AHKÂF SURESI EmptyПон Авг 29, 2011 12:18 pm by ferdi7o

» TERAVİH NAMAZI KILINIŞI
AHKÂF SURESI EmptyПон Авг 29, 2011 12:15 pm by ferdi7o

» CENAZE NAMAZI KILINIŞI
AHKÂF SURESI EmptyПон Авг 29, 2011 12:14 pm by ferdi7o

» CUMA NAMAZININ KILINIŞI
AHKÂF SURESI EmptyПон Авг 29, 2011 12:12 pm by ferdi7o

» İlim ilim Bilmektir
AHKÂF SURESI EmptyВто Авг 23, 2011 1:59 pm by ferdi7o

» TÜRK-İŞ’TE BİR AKŞAM
AHKÂF SURESI EmptyПет Авг 19, 2011 12:39 am by ferdi7o

Latest topics
» İster İdim Allah’ı
AHKÂF SURESI EmptyЧет Окт 27, 2011 2:35 pm by sunay

» Bir ben vardır bende benden içerü
AHKÂF SURESI EmptyЧет Окт 27, 2011 2:25 pm by sunay

» Allah gıflerı
AHKÂF SURESI EmptyПон Авг 29, 2011 12:51 pm by ferdi7o

» BAYRAM NAMAZI
AHKÂF SURESI EmptyПон Авг 29, 2011 12:18 pm by ferdi7o

» TERAVİH NAMAZI KILINIŞI
AHKÂF SURESI EmptyПон Авг 29, 2011 12:15 pm by ferdi7o

» CENAZE NAMAZI KILINIŞI
AHKÂF SURESI EmptyПон Авг 29, 2011 12:14 pm by ferdi7o

» CUMA NAMAZININ KILINIŞI
AHKÂF SURESI EmptyПон Авг 29, 2011 12:12 pm by ferdi7o

» İlim ilim Bilmektir
AHKÂF SURESI EmptyВто Авг 23, 2011 1:59 pm by ferdi7o

» TÜRK-İŞ’TE BİR AKŞAM
AHKÂF SURESI EmptyПет Авг 19, 2011 12:39 am by ferdi7o

Май 2024
ПонВтоСряЧетПетСъбНед
  12345
6789101112
13141516171819
20212223242526
2728293031  

Календар Календар

free forum

Dostuz bizi bulun
www.dostuz.bulboard.com

AHKÂF SURESI

Go down

AHKÂF SURESI Empty AHKÂF SURESI

Писане by ferdi7o Сря Авг 10, 2011 12:11 am

AHKÂF

Bismillâhirrahmânirrahîm
46/AHKÂF-1: Hâ mîm.
Hâ mîm.

46/AHKÂF-2: Tenzîlul kitâbi minallâhil azîzil
hakîm(hakîmi).
Kitab'ın indirilmesi, Azîz ve Hakîm olan
Allah tarafındandır.

46/AHKÂF-3: Mâ halaknes semâvâti vel arda ve mâ beyne humâ illâ bil
hakkı ve ecelin musemmâ(musemmen), vellezîne keferû ammâ unzirû
mu’ridûn(mu’ridûne).
Gökleri ve yeri ve ikisinin
arasındakileri ancak hak ile yarattık. Ve bilinen (tespit edilen) bir zamana
kadar. Ve onlar ki, uyarıldıkları şeylerden yüz çeviren kâfirlerdir.

46/AHKÂF-4: Kul ereeytum mâ ted’ûne min dûnillâhi erûnî mâzâ halakû
minel ardı em lehum şirkun fîs semâvât(semâvâti), îtûnî bi kitâbin min kabli
hâzâ ev esâretin min ilmin in kuntum sâdikîn(sâdikîne).
De
ki: “Allah'tan başka taptıklarınızı gördünüz mü?” Onların yeryüzünde ne
yarattıklarını bana gösterin. Yoksa onların göklerde ortağı mı var? Eğer siz
sadıklarsanız (doğru söyleyenlerseniz) bana, bundan evvelki bir kitap ve ilimden
(ilmî) bir eser getirin.”

46/AHKÂF-5: Ve men edallu mimmen yed’û min dûnillâhi men lâ yestecîbu
lehu ilâ yevmil kıyâmeti ve hum an duâihim
gâfilûn(gâfilûne).
Allah'tan başkasına dua edenden daha
dalâlette kim vardır? Kıyâmet gününe kadar, ona kimse icabet etmez. Ve onlar
(putlar), onların dualarından gâfildirler (habersizdirler).

46/AHKÂF-6: Ve izâ huşiren nâsu kânû lehum a’dâen ve kânû bi ibâdetihim
kâfirîn(kâfirîne).
İnsanlar haşrolundukları (biraraya
getirildikleri) zaman (putlar) onlara düşman oldular. Ve onların ibadetlerini
inkâr ettiler (kabul etmediler).

46/AHKÂF-7: Ve izâ tutlâ aleyhim âyâtunâ beyyinâtin kâlellezîne keferû
lil hakkı lemmâ câehum hâzâ sihrun mubîn(mubînun).
Ve onlara
âyetlerimiz beyan edilerek (açıklanarak) okunduğu zaman kâfirler, (âyetlerimiz)
onlara gelince, hak (âyetlerimiz) için: “Bu, apaçık bir sihirdir.”
dediler.

46/AHKÂF-8: Em yekûlûnefterâh(yekûlûnefterâhu), kul iniftereytuhu fe lâ
temlikûne lî minallahi şey’â(şey’en), huve a’lemu bi mâ tufîdûne fîh(fîhi), kefâ
bihî şehîden beynî ve beynekum ve huvel gafûrur
rahîm(rahîmu).
Yoksa “Onu uydurdu.” mu diyorlar? De ki:
“Eğer onu ben uyduruyorsam, o taktirde Allah'tan bana gelecek bir şeye siz mani
olamazsınız. O, O'nun (Kur'ân) hakkında daldığınız şeyleri (yaptığınız
iftiraları) en iyi bilir. Benimle sizin aranızda O'na (Kur'ân-ı Kerim'e) şahit
olarak O (Allah) yeter. Ve O; Gafur'dur, Rahîm'dir.

46/AHKÂF-9: Kul mâ kuntu bid’an miner rusuli ve mâ edrî mâ yuf’alu bî ve
lâ bikum, in ettebiu illâ mâ yûhâ ileyye ve mâ ene illâ nezîrun
mubîn(mubînun).
“Ben diğer resûllerden farklı bir (bidat)
ortaya çıkarmış değilim.” de. Ve bana ve size ne yapılacağını ben bilemem. Ben
sadece bana vahyedilene tâbî olurum. Ve ben apaçık bir nezirden başka bir şey
değilim.

46/AHKÂF-10: Kul e reeytum in kâne min indillâhi ve kefertum bihî ve
şehide şâhidun min benî isrâîle alâ mislihî fe âmene vestekbertum innallahe lâ
yehdîl kavmez zâlimîn(zâlimîne).
De ki: “Gördünüz mü? Ya o
Kur'ân, Allah'ın katından ise ve siz O'nu inkâr ettinizse? Ve İsrailoğullarından
bir şahit O'nun misline şahit olduysa, böylece îmân ettiyse ve siz de büyüklük
tasladıysanız? Muhakkak ki Allah, zalimler kavmini hidayete erdirmez.

46/AHKÂF-11: Ve kâlellezîne keferû lillezîne âmenûlev kâne hayren mâ
sebekûnâ ileyh(ileyhi), ve iz lem yehtedû bihî fe seyekûlûne hâzâ ifkun
kadîm(kadîmun).
İnkâr edenler, âmenû olanlara: “Eğer O
hayırlı olsaydı, O'na (saygıda, îmânda) bizi geçemezlerdi.” dediler. O'nunla
(Kur'ân'la) hidayete eremeyince o zaman “Bu, eski bir yalandır.”
diyecekler.

46/AHKÂF-12: Ve min kablihî kitâbu mûsâ imâmen ve rahmeh(rahmeten) ve
hâzâ kitabun musaddikun lisânen arabiyyen li yunzirellezîne zalemû ve buşrâ lil
muhsinîn(muhsinîne).
Ve O'ndan (Kur'ân'dan) önce îmâm ve
rahmet olarak Hz. Musa'nın kitabı (Tevrat) vardır. Bu, Arap lisanı ile (Hz.
Musa'nın kitabını) tasdik eden bir kitaptır. Zalimleri uyarmak ve muhsinleri
müjdelemek içindir.

46/AHKÂF-13: İnnellezîne kâlû rabbunallâhu summestekâmû fe lâ havfun
aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).
Muhakkak ki onlar
“Rabbimiz Allah'tır.” dediler. Sonra onlar (Allah'a) istikamet üzere oldular.
Artık onlara korku yoktur. Ve onlar mahzun olmazlar.

46/AHKÂF-14: Ulâike ashâbul cenneti hâlidîne fîhâ, cezâen bimâ kânû
ya’melûn(ya’melûne).
İşte onlar cennet ehlidirler. Orada
ebedî kalacak olanlardır, yapmış olduklarının karşılığı (mükâfatı)
olarak.

46/AHKÂF-15: Ve vassaynel insâne bi vâlideyhi ihsânâ(ihsânen), hamelethu
ummuhu kurhen ve vadaathu kurhâ(kurhan), ve hamluhu ve fisâluhu selâsûne
şehrâ(şehren), hattâ izâ belega eşuddehu ve belega erbaîne seneten kâle rabbi
evzı’nî en eşkure ni’metekelletî en’amte aleyye ve alâ vâlideyye ve en a’mele
sâlihan terdâhu ve aslıh lî fî zurriyyetî, innî tubtu ileyke ve innî minel
muslimîn(muslimîne).
İnsana, anne ve babasına ihsanla
davranmasını vasiyet ettik. Annesi onu güçlükle taşıdı ve onu güçlükle doğurdu.
Ve onun taşınması ve sütten kesilmesi 30 aydır. Nihayet erginlik çağına ulaştığı
zaman 40 yaşını tamamladı. Şöyle dedi: “Rabbim! Bana, anne ve babama verdiğin
ni'metlere şükretmekte, Senin razı olduğun salih amel (nefs tezkiyesi) yapmakta
beni başarılı kıl. Ve zürriyetimi ıslâh et. Muhakkak ki ben, Sana tövbe ettim ve
muhakkak ki ben (Sana) teslim olanlardanım.”

46/AHKÂF-16: Ulâikellezîne netekabbelu anhum ahsene mâ amilû ve
netecâvezu an seyyiâtihim fî ashâbil cenneh(cenneti), va’des sıdkıllezî kânû
yûadûn(yûadûne).
İşte onlar ki, onlardan yaptıklarını en
güzel şekilde kabul ederiz (1'e 700'e kadar derece veririz). Ve onların
günahlarına cevaz vermeyiz (örteriz, sevaba çeviririz). Onlar cennet ehli
arasındadırlar. Onların vaadolundukları şey gerçek bir vaaddir.

46/AHKÂF-17: Vellezî kâle li vâlideyhi uffın lekumâ e teidâninî en uhrece
ve kad haletil kurûnu min kablî ve humâ yestegîsânillâhe veyleke âmin, inne
va’dallâhi hakk(hakkun), fe yekûlu mâ hâzâ illâ esâtîrul
evvelîn(evvelîne).
Ve o, anne ve babasına: “İkinize de off
(ikinizden de bıktım), daha önce (nice) nesiller gelip geçmişken, benim
topraktan diriltilerek çıkarılacağımı mı vaadediyorsunuz?” dedi. Ve onlar (anne
ve babası) Allah'tan yardım isteyerek: “Kendine yazık (ediyorsun), îmân et.
Muhakkak ki Allah'ın vaadi haktır.” (dediler). Bunun üzerine (o) şöyle dedi:
“Bu, evvelkilerin masallarından başka bir şey değildir.”

46/AHKÂF-18: Ulâikellezîne hakka aleyhimul kavlu fî umemin kad halet min
kablihim minel cinni vel ins(insi), innehum kânû
hâsirîn(hâsirîne).
İşte onlar ki, onlardan evvel gelip
geçmiş olan cin ve insan toplumlarında, üzerlerine (azap) sözü hak olmuştur.
Muhakkak ki onlar, hüsranda olanlardır.

46/AHKÂF-19: Ve li kullin derecâtun mimmâ amilû, ve li yuveffiyehum
a’mâlehum ve hum lâ yuzlemûn(yuzlemûne).
Ve herkes için,
amellerinden dolayı dereceler vardır, onlara amellerinin (karşılığının) ödenmesi
için. Ve onlara zulmedilmez.

46/AHKÂF-20: Ve yevme yu’radullezîne keferû alen nâr(nâri), ezhebtum
tayyibâtikum fî hayâtikumud dunyâ vestemta’tum bihâ fel yevme tuczevne azâbel
hûni bi mâ kuntum testekbirûne fîl ardı bi gayril hakkı ve bi mâ kuntum
tefsukûn(tefsukûne).
Ve o gün kâfirler ateşe arzedilirler:
“Siz dünya hayatınızda (size göre) güzel şeylerinizi tükettiniz. Ve onunla
metalandınız (sefa sürdünüz). Artık bugün alçaltıcı bir azapla
cezalandırılacaksınız. Yeryüzünde haksız yere kibirlendiğiniz ve fasıklık yapmış
olduğunuz için.

46/AHKÂF-21: Vezkur ehâ âd(âdin), iz enzere kavmehu bil ahkâfi ve kad
haletin nuzuru min beyni yedeyhi ve min halfihî ellâ ta’budû
illâllâh(illâllâhe), innî ehâfu aleykum azâbe yevmin
azîm(azîmin).
Ad (Kavmi)nin kardeşini hatırla! Ahkâf'taki
kavmini uyarmıştı. Ondan önce ve sonra “Allah'tan başkasına kul olmayın!” diye
uyaran bir çok nezirler gelip geçmişti. Gerçekten ben büyük günün azabının
üzerinize olmasından korkarım.

46/AHKÂF-22: Kâlû eci’tenâ li te’fikenâ an âlihetinâ, fe’tinâ bi mâ
teıdunâ in kunte mines sâdikîn(sâdikîne).
Sen bizi
ilâhlarımızdan döndürmek için mi bize geldin? Eğer sen sadıklardan (doğru
söyleyenlerden) isen, o zaman bize vaadettiğin şeyi (azabı) getir.”
dediler.

46/AHKÂF-23: Kâle innemel ilmu indallâhi ve ubelligukum mâ ursiltu bihî
ve lâkinnî erâkum kavmen techelûn(techelûne).
Dedi ki: “O
ilim (o azabın bilgisi) ancak, Allah'ın katındadır. Ve ben onunla gönderildiğim
şeyi size tebliğ ediyorum. Fakat ben sizi cahillik eden bir kavim olarak
görüyorum.

46/AHKÂF-24: Fe lemmâ reevhu âridan mustakbile evdiyetihim kâlû hâzâ
âridun mumtırunâ, bel huve mesta’celtum bih(bihî), rîhun fîhâ azâbun
elîm(elîmun).
Fakat onu (azabı) vadilerine doğru yönelen
bulutu gördükleri zaman, “Bu bize yağmur yağdıracak bir buluttur.” dediler.
Hayır o, kendisini acele istediğiniz şey, içinde elîm azap olan bir rüzgârdır
(fırtınadır).

46/AHKÂF-25: Tudemmiru kulle şey’in bi emri rabbihâ fe asbehû lâ yurâ
illâ mesâkinuhum kezâlike neczîl kavmel
mucrimîn(mucrimîne).
O Rabbinin emriyle herşeyi dumura
uğratır (yok eder). Böylece sabahleyin onların meskenlerinden başka hiçbir şey
görünmez oldu. Mücrim kavmi, işte böyle cezalandırırız.

46/AHKÂF-26: Ve lekad mekkennâ hum fî mâ in mekkennâkum fîhi ve cealnâ
lehum sem’an ve ebsâren ve ef’ideten fe mâ agnâ anhum sem’uhum ve lâ ebsâruhum
ve lâ ef’idetuhum min şey’in iz kânû yechadûne bi âyâtillâhi ve hâka bihim mâ
kânû bihî yestehziûn(yestehziûne).
Ve andolsun ki Biz,
onlara size dahi vermediğimiz imkânları verdik. Ve onlara işitme, görme
hassaları ve idrak verdik. Fakat işitme ve görme hassaları onlara fayda
sağlamadı. Ve idrakleri de onlara bir şey sağlamadı. Allah'ın âyetlerini bilerek
inkâr ediyorlardı. Ve alay etmiş oldukları şey onları kuşattı.

46/AHKÂF-27: Ve lekad ehleknâ mâ havlekum minel kurâ ve sarrafnel âyâti
leallehum yerciûn(yerciûne).
Ve andolsun, sizin
etrafınızdaki beldelerden pekçoğunu helâk ettik. Ve âyetleri açıkladık ki, belki
böylece onlar dönerler diye.

46/AHKÂF-28: Fe lev lâ nasare humullezînettehâzu min dûnillâhi kurbânen
âliheh(âliheten), bel dallû anhum, ve zâlike ifkuhum ve mâ kânû
yefterûn(yefterûne).
Allah'tan başka, yakınlık sağlaması
için ilâhlar ittihaz ettikleri zaman onlara yardım etmeleri gerekmez miydi?
Hayır (putlar), onlardan saptılar (uzaklaştılar). İşte bu, onların yalanları ve
iftira etmiş oldukları şeydir.

46/AHKÂF-29: Ve iz sarefnâ ileyke neferen minel cinni yestemiûnel
kur’ân(kur’âne), fe lemmâ hadarûhu kâlû ensıtû, fe lemmâ kudıye vellev ilâ
kavmihim munzirîn(munzirîne).
Cinlerden bir grubu sana
yöneltmiştik, Kur'ân'ı dinlemeleri için. Onun huzuruna geldikleri zaman “Susun,
dinleyin!” dediler. Sonra (Kur'ân-ı Kerim okuması) bitirilince kendi kavimlerine
uyarıcılar olarak döndüler.

46/AHKÂF-30: Kâlû yâ kavmenâ innâ semî’nâ kitâben unzile min ba’di mûsâ
musaddikan li mâ beyne yedeyhi yehdî ilel hakkı ve ilâ tarîkın
mustekîm(mustekîmin).
Onlar: “Ey kavmimiz! Muhakkak ki biz,
Hz. Musa'dan sonra indirilen, onların elindekini tasdik eden Hakk'a ulaştıran ve
Tarîki Mustakîm'e hidayet eden bir kitap dinledik.” dediler.

46/AHKÂF-31: Yâ kavmenâ ecîbû dâiyallâhi ve âminû bihî yagfir lekum min
zunûbikum ve yucirkum min azâbin elîm(elîmin).
Ey kavmimiz!
Allah'ın davetçisine icabet edin. Ve O'na îmân edin ki, sizin günahlarınızı
bağışlasın ve mağfiret etsin (sevaba çevirsin). Ve sizi elîm azaptan
korusun.

46/AHKÂF-32: Ve men lâ yucib dâiyallâhi fe leyse bi mu’cizin fîl ardı ve
leyse lehu min dûnihî evliyâu, ulâike fî dalâlin mubîn(mubînin).
Ve Allah'ın davetçisine icabet etmeyen kimse, yeryüzünde
(Allah'ı) aciz bırakacak değildir. Ve onun Allah'tan başka dostları yoktur. İşte
onlar apaçık dalâlet içindedirler.

46/AHKÂF-33: E ve lem yerev ennallâhellezî halakas semâvâti vel arda ve
lem ya’ye bi halkıhinne bi kâdirin alâ en yuhyiyel mevtâ, belâ innehu alâ kulli
şey’in kadîr(kadîrun).
Onlar, gökleri ve yeri yaratanın
Allah olduğunu görmediler mi? Ve O, onları yaratmaktan yorulmaz. Ölüleri
diriltmeye kaadirdir. Evet, muhakkak ki O, herşeye kaadirdir.

46/AHKÂF-34: Ve yevme yu’redullezîne keferû alen nâr(nâri),e leyse hâzâ
bil hakk(hakkı), kâlû belâ ve rabbinâ, kâle fe zûkûl azâbe bi mâ kuntum
tekfurûn(tekfurûne).
Ve o gün kâfirler ateşe arz olunurlar.
Bu gerçek değil mi? (denince): “Evet, Rabbimize andolsun (ki gerçek).” dediler.
(Allah): “Öyleyse inkârlarınız sebebiyle azabı tadın.” dedi.

46/AHKÂF-35: Fasbir kemâ sabere ulûl azmi miner rusuli ve lâ testa’cil
lehum, ke ennehum yevme yerevne mâ yûadûne lem yelbesû illâ sâaten min
nehâr(nehârin), belâg(belâgun), fe hel yuhleku illel kavmul
fâsikûn(fâsikûne).
Öyleyse ulûl'azm olan resûller gibi
sabret. Ve onlar için acele etme. O gün vaadolundukları şeyi (azabı) gördükleri
zaman gündüzün bir saatinden fazla kalmamış gibi olurlar. (Bu) bir tebliğdir.
Artık fasıklar topluluğundan başkası helâk edilir mi?
ferdi7o
ferdi7o
Admin Webmaster

Брой мнения : 139
Join date : 07.07.2011
Age : 33

Върнете се в началото Go down

Върнете се в началото

- Similar topics

 
Права за този форум:
Не Можете да отговаряте на темите