HIDAYET
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Търсене
 
 

Display results as :
 


Rechercher Advanced Search

Keywords

Latest topics
» İster İdim Allah’ı
EN'ÂM SURESI EmptyЧет Окт 27, 2011 2:35 pm by sunay

» Bir ben vardır bende benden içerü
EN'ÂM SURESI EmptyЧет Окт 27, 2011 2:25 pm by sunay

» Allah gıflerı
EN'ÂM SURESI EmptyПон Авг 29, 2011 12:51 pm by ferdi7o

» BAYRAM NAMAZI
EN'ÂM SURESI EmptyПон Авг 29, 2011 12:18 pm by ferdi7o

» TERAVİH NAMAZI KILINIŞI
EN'ÂM SURESI EmptyПон Авг 29, 2011 12:15 pm by ferdi7o

» CENAZE NAMAZI KILINIŞI
EN'ÂM SURESI EmptyПон Авг 29, 2011 12:14 pm by ferdi7o

» CUMA NAMAZININ KILINIŞI
EN'ÂM SURESI EmptyПон Авг 29, 2011 12:12 pm by ferdi7o

» İlim ilim Bilmektir
EN'ÂM SURESI EmptyВто Авг 23, 2011 1:59 pm by ferdi7o

» TÜRK-İŞ’TE BİR AKŞAM
EN'ÂM SURESI EmptyПет Авг 19, 2011 12:39 am by ferdi7o

Latest topics
» İster İdim Allah’ı
EN'ÂM SURESI EmptyЧет Окт 27, 2011 2:35 pm by sunay

» Bir ben vardır bende benden içerü
EN'ÂM SURESI EmptyЧет Окт 27, 2011 2:25 pm by sunay

» Allah gıflerı
EN'ÂM SURESI EmptyПон Авг 29, 2011 12:51 pm by ferdi7o

» BAYRAM NAMAZI
EN'ÂM SURESI EmptyПон Авг 29, 2011 12:18 pm by ferdi7o

» TERAVİH NAMAZI KILINIŞI
EN'ÂM SURESI EmptyПон Авг 29, 2011 12:15 pm by ferdi7o

» CENAZE NAMAZI KILINIŞI
EN'ÂM SURESI EmptyПон Авг 29, 2011 12:14 pm by ferdi7o

» CUMA NAMAZININ KILINIŞI
EN'ÂM SURESI EmptyПон Авг 29, 2011 12:12 pm by ferdi7o

» İlim ilim Bilmektir
EN'ÂM SURESI EmptyВто Авг 23, 2011 1:59 pm by ferdi7o

» TÜRK-İŞ’TE BİR AKŞAM
EN'ÂM SURESI EmptyПет Авг 19, 2011 12:39 am by ferdi7o

Май 2024
ПонВтоСряЧетПетСъбНед
  12345
6789101112
13141516171819
20212223242526
2728293031  

Календар Календар

free forum

Dostuz bizi bulun
www.dostuz.bulboard.com

EN'ÂM SURESI

Go down

EN'ÂM SURESI Empty EN'ÂM SURESI

Писане by ferdi7o Вто Авг 02, 2011 1:09 am


EN'ÂM



Bismillâhirrahmânirrahîm


6/EN'ÂM-1: Elhamdu lillâhillezî halakas semâvâti vel arda ve cealez
zulumâti ven nûr(nûra), summellezîne keferû bi rabbihim
ya’dilûn(ya’dilûne).
Hamd semaları ve arzı yaratan, zulmeti
ve nuru var eden Allah'a mahsustur. Sonra da kâfirler, Rab'lerine (başka
şeyleri) eş (denk, adl) tutuyorlar.

6/EN'ÂM-2: Huvellezî halakakum min tînin summe kadâ ecelâ(ecelen), ve
ecelun musemmen ındehu summe entum temterûn(temterûne).
Sizi
topraktan yaratan, sonra bir ecel (zaman dilimi) tayin eden O'dur. Ve ecel-i
müsemma (mekânı ve zamanı belirlenmiş ecel) Allah'ın katındadır. Sonra da siz,
şüphe ediyorsunuz.

6/EN'ÂM-3: Ve huvellâhu fîs semâvâti ve fîl ard(ardı), ya’lemu sirrakum
ve cehrekum ve ya’lemu mâ teksibûn(teksibûne).
Göklerde ve
arzda Allah O'dur. (O Allah, göklerde ve yerdedir.) Sizin sırrınızı
(gizlediğinizi) ve açıkladığınızı ve kazanacağınız şeyi bilir.

6/EN'ÂM-4: Ve mâ te’tîhim min âyetin min âyâti rabbihim illâ kânû anhâ
mu’rıdîn(mu’rıdîne).
Ve onların Rabbinin âyetlerinden bir
âyet gelmemiştir ki; ondan yüz çevirmiş olmasınlar.

6/EN'ÂM-5: Fe kad kezzebû bil hakkı lemmâ câehum, fe sevfe ye’tîhim
enbâû mâ kânûbihî yestehziûn(yestehziûne).
Böylece onlara
hak geldiği zaman, onu yalanlamışlardı. Fakat alay etmiş oldukları şeyin
haberleri yakında onlara gelecek.

6/EN'ÂM-6: E lem yerev kem ehleknâ min kablihim min karnin mekkennâhum
fîl ardı mâ lem numekkin lekum ve erselnes semâe aleyhim midrâren ve cealnâl
enhâre tecrî min tahtihim fe ehleknâhum bi zunûbihim ve enşe’nâ min ba’dihim
karnen âharîn(âharîne).
Sizi yerleştirmediğimiz bir şekilde,
yeryüzünde yerleştirdiğimiz nice kavimleri, kendilerinden önce nasıl helâk
ettiğimizi görmüyorlar mı? Onlara semadan bol bol yağmur gönderdik. Altlarından
nehirler akıttık. Fakat günahları sebebiyle onları helâk ettik. Onlardan sonra
da başka nesiller yarattık.

6/EN'ÂM-7: Ve lev nezzelnâ aleyke kitâben fî kırtâsin fe le mesûhu bi
eydîhim le kâlelezîne keferû in hâzâ illâ sihrun
mubîn(mubînun).
Ve eğer sana kâğıtlarda yazılı olarak
indirseydik, böylece ona elleri ile dokunsalar bile kâfir olan kimseler,
mutlaka: “Bu ancak apaçık bir sihirdir.” derdi.

6/EN'ÂM-8: Ve kâlû lev lâ unzile aleyhi melek(melekun), ve lev enzelnâ
meleken, le kudıyel emru summe lâ yunzarûn(yunzarûne).
Ve:
“Ona bir melek indirilseydi, olmaz mıydı?” dediler. Şâyet bir melek indirseydik,
mutlaka iş, olup bitirilirdi. Sonra (onlara) mühlet verilmez.

6/EN'ÂM-9: Ve lev cealnâhu meleken le cealnâhu raculen ve le lebesnâ
aleyhim mâ yelbisûn(yelbisûne).
Ve şâyet onu melek
yapsaydık, onu mutlaka erkek olarak (erkek suretinde) yapardık. Şüphe ettikleri
şeyi, mutlaka onlara (gene) şüphe ettirirdik.

6/EN'ÂM-10: Ve lekadistuhzie bi rusulin min kablike fe hâka billezîne
sehırû minhum mâ kânû bihî yestehziûn(yestehziûne).
Ve
andolsun ki; senden önceki resûllerle de alay edilmişti. Böylece alay etmiş
oldukları şey, onlardan alay edenleri kuşattı.

6/EN'ÂM-11: Kul sîrû fîl ardı summenzurû keyfe kâne âkıbetul
mukezzibîn(mukezzibîne).
De ki: “Yeryüzünde dolaşın. Sonra
bakın, yalanlayanların akıbeti nasıl oldu.”

6/EN'ÂM-12: Kul li men mâ fîs semâvâti vel ard(ardı), kul
lillâh(lillâhi), ketebe alâ nefsihir rahmeh(rahmete), le yecmeannekum ilâ yevmil
kıyâmeti lâ reybe fîh(fîhi), ellezîne hasirû enfusehum fe hum lâ
yu’minûn(yu’minûne).
De ki : “Semalarda ve yeryüzünde olan
şeyler kimin?” “Hepsi Allah'ındır!” de. Allahû Tealâ, kendi üzerine rahmeti
yazdı. Hakkında şüphe olmayan kıyâmet gününde, sizleri mutlaka toplayacak. O
kimseler ki; nefslerini hüsrana düşürdüler, onlar mü'min değildirler.

6/EN'ÂM-13: Ve lehu mâ sekene fîl leyli ven nehâr(nehâri), ve huves
semîul alîm(alîmu).
Gecede ve gündüzde bulunan herşey
O'nundur. O, en iyi işitendir, en iyi bilendir.

6/EN'ÂM-14: Kul e gayrallâhi ettehızu veliyyen fâtırıs semâvâti vel ardı
ve huve yut’ımu ve lâ yut’am(yut’amu), kul innî umirtu en ekûne evvele men
esleme ve lâ tekûnenne minel muşrikîn(muşrikîne).
De ki:
“Semaları ve arzı yaratan Allah'tan başka bir velî (dost) edinir miyim? Ve
doyuran (yediren) ve Kendisi doyurulmayan (yedirilmeyen) O'dur.” “Muhakkak ki
ben, teslim olanların ilki olmakla ve müşriklerden olmamakla emrolundum.”
de.

6/EN'ÂM-15: Kul innî ehâfu in asaytu rabbî azâbe yevmin
azîm(azîmin).
De ki: “Muhakkak ki ben, eğer Rabbime isyan
edersem, büyük günün azabından korkarım.”

6/EN'ÂM-16: Men yusraf anhu yevme izin fe kad rahımeh(rahımehu), ve
zâlikel fevzul mubîn(mubînu).
O gün (izin günü), kim ondan
(azaptan) uzaklaştırılırsa, o taktirde ona (Allah), rahmet etmiştir. Ve işte bu,
apaçık bir fevzdir (kurtuluştur).

6/EN'ÂM-17: Ve in yemseskellâhu bi durrin fe lâ kâşife lehu illâ huve,
ve in yemseske bi hayrın fe huve alâ kulli şey’in
kadîr(kadîrun).
Eğer Allah sana bir zarar dokundurursa, o
taktirde onu, O'ndan başka giderecek yoktur. Sana bir hayır dokundurursa, artık
O, herşeye kaadirdir.

6/EN'ÂM-18: Ve huvel kâhiru fevka ıbâdih(ıbâdihî), ve huvel hakîmul
habîr(habîru).
O, kullarının üstünde kahhardır (yegâne
gâlip), ve O, hakîmdir (hikmet sahibi), herşeyden haberdardır
(habîrdir).

6/EN'ÂM-19: Kul eyyu şey’in ekberu şehâdeh(şehâdeten), kulillâhu
şehîdun, beynî ve beynekum ve ûhiye ileyye hâzâl kur’ânu li unzirekum bihî ve
men belag(belaga), e innekum le teşhedûne enne meallâhi âliheten uhrâ, kul lâ
eşhed(eşhedu), kul innemâ huve ilâhun vâhidun ve innenî berîun mimmâ
tuşrikûn(tuşrikûne).
“Hangi şey şahit olarak en büyüktür?”
de. “Benimle sizin aranızda Allah şahittir. Bu Kur'ân bana, O'nunla, sizi ve
kime ulaşırsa onu, uyarmam için vahyolundu. Siz, muhakkak Allah ile beraber
başka ilâhların olduğuna gerçekten şahitlik ediyor musunuz? Ben şahitlik
yapmam.”de.“O, sadece tek bir ilâhtır. Muhakkak ki ben, sizin şirk
koştuklarınızdan uzağım.” de.

6/EN'ÂM-20: Ellezîne âteynâhumul kitâbe ya’rifûnehu kemâ ya’rifûne
ebnâehum ellezîne hasirû enfusehum fe hum lâ
yu’minûn(yu’minûne).
Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler,
onu kendi oğullarını tanır gibi tanırlar. Artık mü'min olmayanlar, nefslerini
hüsrana düşürdüler.

6/EN'ÂM-21: Ve men azlemu mimmenifterâ alâllâhi keziben ev kezzebe bi
âyâtih(âyatihî), innehu lâ yuflihuz
zâlimûn(zâlimûne).
Allah'a karşı yalanla iftira eden veya
onun âyetlerini yalanlayan kimselerden daha zalim kim vardır? Muhakkak ki O,
zalimleri felâha ulaştırmaz (kurtuluşa eremezler).

6/EN'ÂM-22: Ve yevme nahşuruhum cemîan summe nekûlu lillezîne eşrakû
eyne şurekâukumullezîne kuntum tez’umûn(tez’umûne).
Ve o
gün hepsini haşredeceğiz sonra ortak koşanlara: “Zanda bulunmuş olduğunuz
ortaklarınız nerede?” diyeceğiz.

6/EN'ÂM-23: Summe lem tekun fitnetuhum illâ en kâlû vallâhi rabbinâ mâ
kunnâ muşrikîn(muşrikîne).
Sonra onların: “Vallahi Rabbimiz,
biz müşrikler olmadık.” demekten başka onların fitnesi olmayacak.

6/EN'ÂM-24: Unzur keyfe kezebû alâ enfusihim ve dalle anhum, mâ kânû
yefterûn(yefterûne).
Bak! Kendilerine karşı nasıl yalan
söylediler. İftira etmiş oldukları şey, onlardan sapıp gitti
(uzaklaştı).

6/EN'ÂM-25: Ve minhum men yestemiu ileyk(ileyke), ve cealnâ alâ
kulûbihim ekinneten en yefkahûhu ve fî âzânihim vakrâ(vakran), ve in yerev kulle
âyetin lâ yu’minû bihâ, hattâ izâ câuke yucâdilûneke yekûlullezîne keferû in
hâzâ illâ esâtîrul evvelîn(evvelîne).
Ve onlardan kim seni
dinlerse, onu anlamalarına karşı (anlamamaları için) kalplerinin üzerine ekinnet
koyduk ve kulaklarında vakra (ağırlık) vardır.Ve onlar bütün âyetleri görseler,
ona inanmazlar. Hatta sana geldikleri zaman, seninle tartışırlar (mücâdele
ederler). Kâfir olanlar: “Bu ancak evvelkilerin masallarından başka bir şey
değildir.” derler.

6/EN'ÂM-26: Ve hum yenhevne anhu ve yen’evne anh(anhu), ve in yuhlikûne
illâ enfusehumve mâ yeş’urûn(yeş’urûne).
Ve onlar, ondan
(Allah'a ulaşmaktan, hidayetten) nehyederler (men ederler, yasaklarlar) ve onlar
da (kendileri de) ondan (hidayetten) uzak dururlar (yüz çevirirler).
Kendilerinden başkasını helâk etmezler ve farkında olmazlar (şuurunda
değiller).

6/EN'ÂM-27: Ve lev terâ iz vukıfû alen nâri fe kâlû yâ leytenâ nureddu
ve lâ nukezzibe bi âyâti rabbinâ ve nekûne minel
mu’minîn(mu’minîne).
Ateşin üzerinde durduruldukları zaman
görsen. O zaman: “Keşke biz geri döndürülseydik, Rabbimizin âyetlerini
yalanlamazdık mü'minlerden olurduk.” dediler.

6/EN'ÂM-28: Bel bedâ lehum mâ kânû yuhfûne min kabl(kablu),ve lev ruddû
le âdû li mâ nuhû anhuve innehum le
kâzibûn(kâzibûne).
Hayır, daha önce gizlemiş oldukları
şeyler onlara açıklandı.Ve şayet geri döndürülselerdi, men edildikleri şeylere
mutlaka geri dönerlerdi. Ve muhakkak ki; onlar gerçekten yalancıdırlar.

6/EN'ÂM-29: Ve kâlû in hiye illâ hayatuned dunyâ ve mâ nahnu bi
meb’ûsîn(meb’ûsîne).
Ve bizim hayatımız, dünya (hayatından)
başka bir şey değildir. Ve: “Biz beas edilecek (yeniden, tekrar diriltilecek)
değiliz.” dediler.

6/EN'ÂM-30: Ve lev terâ iz vukıfû alâ rabbihim, kâle e leyse hâzâ bil
hakk(hakkı), kâlû belâ ve rabbinâ, kâle fe zûkûl azâbe bimâ kuntum
tekfurûn(tekfurûne).
Ve Rab'lerinin huzurunda
durduruldukları zaman görsen.(Allahû Tealâ) “Bu hak değil mi?” dedi. “Evet,
Rabbimize andolsun.” dediler. Allahû Tealâ: “O halde inkâr ettiğinizden dolayı
azabı tadın.” dedi.

6/EN'ÂM-31: Kad hasirellezîne kezzebû bi likâillâh(likâillâhi) hattâ izâ
câethumus sâatu bagteten kâlû yâ hasretenâ alâ mâ farratnâ fîhâ ve hum yahmilûne
evzârehum alâ zuhûrihim, e lâ sâe mâ
yezirûn(yezirûne).
Allah'a mülâki olmayı (ölmeden evvel,
dünya hayatını yaşarken ruhunu Allah'a ulaştırmayı) yalanlayan kimseler hüsrana
düştüler. O saat aniden onlara gelince, sırtlarında yüklerini taşıyarak: “Orada
(dünyada) aşırı gittiğimiz şeyler üzerine (günahlar sebebiyle) bize yazıklar
olsun.” dediler. Yüklendikleri şey ne kötü, (öyle) değil mi?

6/EN'ÂM-32: Ve mâl hayâtud dunyâ illâ leibun ve lehv(lehvun), ve led
dârul âhiretu hayrun lillezîne yettekûn(yettekûne), e fe lâ
ta’kılûn(ta’kılûne).
Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden
başka bir şey değildir. Ahiret yurdu, takva sahipleri için elbette daha
hayırlıdır. Hâlâ akıl etmez misiniz?

6/EN'ÂM-33: Kad na’lemu, innehu le yahzunukellezî yekûlûne fe innehum lâ
yukezzibûneke ve lâkinnez zâlimînebi âyâtillâhi
yechadûn(yechadûne).
Onların söylediklerinin mutlaka seni
mahzun ettiğini biliyorduk. Fakat muhakkak ki; onlar seni yalanlamıyorlar. Lâkin
zalimler, Allah'ın âyetleri ile cihad ediyorlar.

6/EN'ÂM-34: Ve lekad kuzzibet rusulun min kablike fe saberû alâ mâ
kuzzibû ve ûzû hattâ etâhum nasrunâ, ve lâ mubeddile li
kelimâtillâh(kelimâtillâhi), ve lekad câeke min nebeil
murselîn(murselîne).
Ve andolsun ki; senden önceki resûller
de yalanlandı. Fakat onlara yardımımız gelinceye kadar yalanlandıkları şeylere
ve uğradıkları eziyetlere sabrettiler. Ve Allah'ın kelimelerini değiştirecek
yoktur. Ve andolsun, gönderilmiş resûllerin haberlerinden (bir kısmı) sana
geldi.

6/EN'ÂM-35: Ve in kâne kebure aleyke i’râduhum fe inisteta’te en
tebtegıye nefekan fîl ardı ev sullemen fîs semâi fe te’tiyehum bi âyeh(âyetin),
ve lev şâallâhu le cemeahum alel hudâ fe lâ tekûnenne minel câhilîn(câhilîne).
Onların yüz çevirmeleri, sana zor gelirse o zaman, gücün
yeterse yerin dibine bir tünel açılmasını veya semaya bir merdiven kurulmasını
iste. Böylece onlara bir âyet (mucize) getir. Allah dileseydi, elbette hepsini
hidayet üzerinde toplardı. Artık sakın cahillerden olma!

6/EN'ÂM-36: İnnemâ yestecîbullezîne yesmeûn(yesmeûne), vel mevtâ
yeb’asuhumullâhu summe ileyhi yurceûn(yurceûne).
(Davete)
ancak işitenler icabet eder. Ve Allah, ölüleri (ölü olan sem'î isimli işitme
hassasını, ölü olan fuad isimli idrak hassasını, ölü olan basar isimli görme
hassasını) diriltir. Sonra ona döndürülürler. (Hayatta iken ruhu mürşid eliyle
Allah'a döndürülür.)

6/EN'ÂM-37: Ve kâlû lev lâ nuzzile aleyhi âyetun min rabbih(rabbihî),
kul innallâhe kâdirun alâ en yunezzile âyeten ve lâkinne ekserehum lâ
ya’lemûn(ya’lemûne).
Ve “Ona Rabbinden bir âyet (mucize)
indirilse, olmaz mı?” dediler. “Muhakkak ki; Allah, bir mucize (âyet) indirmeye
kaadirdir.” de. Ve lâkin onların çoğu bilmezler.

6/EN'ÂM-38: Ve mâ min dâbbetin fîl ardı ve lâ tâirin yatîru bi cenâhayhi
illâ umemun emsâlukum, mâ farratnâ fîl kitâbi min şey’in summe ilâ rabbihim
yuhşerûn(yuhşerûne).
Ve yeryüzünde yürüyen hayvanlardan ve
iki kanadıyla uçan kuşlardan ne varsa (4 ayaklı) hiçbir hayvan ve iki kanadıyla
uçan hiçbir kuş yoktur ki; sizin gibi ümmet olmasınlar. Biz kitapta hiçbir şeyi
eksik bırakmadık. Sonra Rab'lerine haşrolunacaklar (olunurlar).

6/EN'ÂM-39: Vellezîne kezzebû bi âyâtinâ summun ve bukmun fîz
zulumât(zulumâti), men yeşâillâhu yudlilhu, ve men yeşe’ yec’alhu alâ sırâtın
mustakîm(mustakîmin).
Âyetlerimizi yalanlayanlar,
karanlıklar içinde sağırdırlar, dilsizdirler. Allah (dilediğini) kimi dilerse
onu dalâlette bırakır. Ve kimi dilerse onu, Sıratı Mustakîm (Allah'a ulaştıran
yol) üzerinde kılar.

6/EN'ÂM-40: Kul e reeytekum in etâkum azâbullâhi ev etetkumus sâatu e
gayrallâhi ted’ûn(ted’ûne), in kuntum sâdıkîn(sâdıkîne).
(Ya
Muhammed müşriklere) de ki: “Siz kendinizi gördünüz mü? (halinizi gördünüz mü,
aczinizi anladınız mı? Allah'ın âyetlerini inkâr edenler karanlıkta kalmış sağır
ve dilsizlerdir.) Eğer Allah'ın azabı size gelse veya o saat (kıyâmet vakti)
size gelse, eğer siz sadıksanız (doğru sözlü iseniz), Allah'tan başkasına mı dua
edersiniz?”

6/EN'ÂM-41: Bel iyyâhu ted’ûne fe yekşifu mâ ted’ûne ileyhi in şâe ve
tensevne mâ tuşrikûn(tuşrikûne).
Hayır (bilakis), sadece
O'na dua edersiniz (yalvarırsınız). Artık O dilerse, ona dua ettiğiniz şeyi
giderir ve şirk (ortak) koştuğunuz şeyleri unutursunuz.

6/EN'ÂM-42: Ve lekad erselnâ ilâ umemin min kablike fe ehaznâhum bil
be’sâi ved darrâi leallehum
yetedarraûn(yetedarraûne).
Andolsun ki; Biz senden önce
ümmetlere de (resûller) gönderdik.O zaman onları da sıkıntıya ve darlığa
uğrattık, böylece yalvarırlar diye.

6/EN'ÂM-43: Fe lev lâ iz câehum be’sunâ tedarraû ve lâkin kaset
kulûbuhum ve zeyyene lehumuş şeytânu mâ kânû
ya’melûn(ya’melûne).
Böylece onlara darlığımız geldiği zaman
yalvarsalardı olmaz mıydı? Fakat onların kalpleri kasiyet bağladı (katılaştı).
Şeytan, onlara yapmış oldukları şeyleri süsledi (güzel gösterdi).

6/EN'ÂM-44: Fe lemmâ nesû mâ zukkirû bihî fetahnâ aleyhim ebvâbe kulli
şey’(şey’in), hattâ izâ ferihû bimâ ûtû ehaznâhum bagteten fe izâhum
mublisûn(mublisûne).
Hatırlatıldıkları (onunla
uyarıldıkları) şeyleri unuttukları zaman, verilen şeylerle ferahlayıncaya
(sevininceye) kadar herşeyin kapısını onlara açtık. Ansızın onları yakaladığımız
(aldığımız) zaman, artık onlar ümitlerini kestiler.

6/EN'ÂM-45: Fe kutia dâbirul kavmillezîne zalemû, vel hamdu lillâhi
rabbil âlemîn(âlemîne).
Böylece zulmeden (zalim) kavmin
arkası kesildi. Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah'adır. (Âlemlerin Rabbi Allah'a
hamdolsun.)

6/EN'ÂM-46: Kul e reeytum in ehazallâhu sem’akum ve ebsârekum ve hateme
alâ kulûbikum men ilâhun gayrullâhi ye’tîkum bih(bihî), unzur keyfe nusarriful
âyâti summe hum yasdifûn (yasdifûne).
(Ya Muhammed
müşriklere) de ki: “Gördünüz mü? (aczinizi anladınız mı?) Şâyet Allah sizin
işitme hassanızı ve görme özelliğinizi alsa ve sizin kalplerinizi mühürlese,
Allah'tan başka hangi ilâh onları size (geri) getirir?” Bak, âyetlerimizi nasıl
açıklıyoruz! Sonra onlar yüz çeviriyorlar.

6/EN'ÂM-47: Kul e reeytekum in etâkum azâbullâhi bagteten ev cehreten
hel yuhleku illel kavmuz zâlimûn(zâlimûne).
(Ya Muhammed
müşriklere) de ki: “Siz (herbiriniz) kendinizi gördünüz mü? (halinizi,
acizliğinizi anladınız mı?) Eğer Allah'ın azabı ansızın veya açıkça gelse,
zalimler kavminden başkası mı helâk edilir?”

6/EN'ÂM-48: Ve mâ nursilul murselîne illâ mubeşşirîne ve
munzirîn(munzirîne), fe men âmene ve asleha fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum
yahzenûn(yahzenûne).
Biz resûlleri “uyarıcılar ve
müjdeleyiciler” olmaktan başka (bir şey için) göndermeyiz. Artık kim âmenû olur
(Allah'a ulaşmayı dilerse) ve ıslâh olursa (nefs tezkiyesi ve tasfiyesi yaparsa)
artık onlara korku yoktur, onlar mahzun da olmazlar.

6/EN'ÂM-49: Vellezîne kezzebû bi âyâtinâ yemessuhumul azâbu bimâ kânû
yefsukûn(yefsukûne).
Ve âyetlerimizi yalanlayan kimselere,
fasık olmalarından dolayı azap dokunacaktır.

6/EN'ÂM-50: Kul lâ ekûlu lekum indî hazâinullâhi ve lâ a’lemul gaybe ve
lâ ekûlu lekum innî melek(melekun), in ettebiu illâ mâ yûhâ ileyy(ileyye), kul
hel yestevîl a’mâ vel basîr(basîru),e fe lâ
tetefekkerûn(tetefekkerûne).
De ki: “Ben size Allah'ın
hazineleri yanımdadır demiyorum. Ve gaybı bilmiyorum. Size, muhakkak ki ben bir
meleğim demiyorum. Ancak bana vahyedilene tâbî olurum.” “Basiretle gören ve
görmeyen bir olur mu, hâlâ tefekkür etmiyor musunuz?” de.

6/EN'ÂM-51: Ve enzir bihillezîne yehâfûne en yuhşerû ilâ rabbihimleyse
lehum min dûnihî veliyyun ve lâ şefîun leallehum
yettekûn(yettekûne).
Ve Rab'lerine haşrolunmaktan korkan
kimseleri, onunla uyar. Onların, O'ndan (Allah'tan) başka bir dostu ve şefaat
edeni yoktur. Böylece onlar takva sahibi olurlar.

6/EN'ÂM-52: Ve lâ tatrudillezîne yed’ûne rabbehum bil gadâti vel aşiyyi
yurîdûne vecheh(vechehu), mâ aleyke min hısâbihim min şey’in ve mâ min hısâbike
aleyhim min şey’in fe tatrudehum fe tekûne minez zâlimîn(zâlimîne).
Ve sabah akşam, Rab'lerinin Zat'ını dileyerek dua edenleri
kovma.Onların hesabından senin üzerine, senin hesabından onların üzerine bir şey
yoktur. Artık onları kovarsan, o zaman sen zalimlerden olursun.

6/EN'ÂM-53: Ve kezâlike fetennâ ba’dahum bi ba’din li yekûlû e hâulâi
mennallâhu aleyhim min beyninâ, e leysallâhu bi a’leme biş
şâkirîn(şâkirîne).
Ve “Aramızdan, Allah'ın
ni'metlendirdikleri bunlar mı?” derler diye, onları birbirleri ile işte böyle
imtihan ettik. Allah, şakirleri (şükredenleri) en iyi bilir, öyle değil
mi?

6/EN'ÂM-54: Ve izâ câekellezîne yu’minûne bi âyâtinâ fe kul selâmun
aleykum ketebe rabbukum alâ nefsihir rahmete ennehu men amile minkum sûen bi
cehâletin summe tâbe min ba’dihî ve asleha fe ennehu gafûrun
rahîm(rahîmun).
Âyetlerimize inanan kimseler sana geldiği
zaman, onlara şöyle de: “Selâm üzerinize olsun. Rabbiniz, kendi üzerine
“rahmeti” yazdı. Öyle ki;sizden, kim cahillikle bir kötülük yapar, sonra onu
yaptıktan sonra tövbe eder (mürşidin önünde) ve ıslâh olursa (nefs tezkiyesi
yaparsa), o taktirde muhakkak ki O (Allah), Gafur'dur (mağfiret edendir),
Rahîm(rahmet nurunu gönderen)'dir.”

6/EN'ÂM-55: Ve kezâlike nufassılul âyâti ve li testebîne sebîlul
mucrimîn(mucrimîne).
Ve işte böylece âyetleri ayrı ayrı
açıklıyoruz, mücrimlerin (suçluların) yolu belli olsun diye.

6/EN'ÂM-56: Kul innî nuhîtu en a’budellezîne ted’ûne min
dûnillâh(dûnillâhi), kul lâ ettebiu ehvâekum kad dalaltu izen ve mâ ene minel
muhtedîn(muhtedîne).
De ki: “Muhakkak ki ben, dua ettiğiniz
Allah'tan başka şeylere kul olmaktan men edildim.” De ki: “Sizin heveslerinize
(nefsinizin afetlerinin dileklerine) uymam, eğer uyarsam (öyle olursa),
dalâlette olmuş olurum ve hidayete erenlerden olmam.”

6/EN'ÂM-57: Kul innî alâ beyyinetin min rabbî, ve kezzebtum bih(bihî),
mâ indî mâ testa’cilûne bih(bihî), inil hukmu illâ lillâh(lillâhi), yakussul
hakka ve huve hayrul fâsılîn(fâsılîne).
De ki: “Muhakkak ki
ben, Rabbimden bir beyyine (delil) üzerindeyim, ve siz onu yalanladınız. Acele
ettiğiniz şey benim yanımda değil. Hüküm ancak Allah'ındır. O, hakkı anlatır. Ve
O (hakkı bâtıldan), fasıl fasıl ayıranların en hayırlısıdır.”

6/EN'ÂM-58: Kul lev enne indî mâ testa’cilûne bihî le kudıyel emru beynî
ve beynekum, vallâhu a’lemu biz zâlimîn(zâlimîne).
De ki:
“Eğer acele ettiğiniz o şey gerçekten, benim yanımda olsaydı, benimle sizin
aranızda iş elbette yerine getirilmiş olurdu. Ve Allah, zalimleri en iyi
bilir.”

6/EN'ÂM-59: Ve indehu mefâtihul gaybi lâ ya’lemuhâ illâ huve, ve ya’lemu
mâ fîl berri vel bahr(bahri), ve mâ teskutu min varakatin illâ ya’lemuhâ ve lâ
habbetin fî zulumâtil ardı ve lâ ratbin ve lâ yâbisin illâ fî kitâbin
mubîn(mubînin).
Ve gaybın anahtarları, onun yanındadır. Onu
O'ndan başkası bilmez.Ve denizde ve karada ne varsa bilir. O bilmeksizin, bir
yaprak dahi düşmez. Yerin karanlıkları içinde hiçbir yaş ve kuru bir dane yoktur
ki, “Kitab-ı Mübîn”de bulunmasın.

6/EN'ÂM-60: Ve huvellezî yeteveffâkum bil leyli ve ya’lemu mâ cerahtum
bin nehâri summe yeb’asukum fîhi li yukdâ ecelun musemmâ(musemmen), summe ileyhi
merci’ukum summe yunebbiukum bimâ kuntum
ta’melûn(ta’melûne).
Ve geceleyin sizi vefat ettiren (uykuya
sokan), gündüzleri ne kazandığınızı bilen, sonra “ecel-i müsemmanın”
(belirlenmiş zamanın, ömrün) tamamlanması için gündüzün içinde sizi tekrar
dirilten O'dur. Sizin dönüşünüz sonra O'nadır. Sonra, yapmış olduklarınızı size
haber verecek.

6/EN'ÂM-61: Ve huvel kâhiru fevka ibâdihî ve yursilu aleykum
hafazah(hafazaten), hattâ izâ câe ehadekumul mevtu teveffethu rusulunâ ve hum lâ
yuferritûn(yuferritûne).
Ve O, kullarının üstünde kahhardır
(kuvvet ve güç sahibidir).Ve üzerinize muhafaza edici (koruyucu) gönderir.
Sizden birinize ölüm gelince, onu resûllerimiz vefat ettirir. Onlar (bunu
yaparken) kusur etmezler.

6/EN'ÂM-62: Summe ruddû ilâllâhi mevlâhumul hakk(hakkı), e lâ lehul
hukmu ve huve esraul hâsibîn(hâsibîne).
Sonra Allah'a
döndürülürler. Onların mevlâsı Hakk'tır. Hüküm onun değil mi? Ve O, hesap
görenlerin en hızlısıdır.

6/EN'ÂM-63: Kul men yuneccîkum min zulumâtil berri vel bahri ted’ûnehu
tedarruan ve hufyeh(hufyeten), le in encânâ min hâzihî le nekûnenne mineş
şâkirîn(şâkirîne).
“Sizi karanın ve denizin karanlıklarından
kim kurtarır?” de. Gizlice ona yalvararak: “Eğer bizi bundan kurtarırsan biz
mutlaka şükredenlerden oluruz.” diye dua edersiniz.

6/EN'ÂM-64: Kulillâhu yuneccîkum minhâ ve min kulli kerbin summe entum
tuşrikûn(tuşrikûne).
De ki: “Ondan ve bütün sıkıntılardan
sizi Allah kurtarır. Sonra siz (O'na) ortak koşuyorsunuz.”

6/EN'ÂM-65: Kul huvel kâdiru alâ en yeb’ase aleykum azâben min fevkıkum
ev min tahti erculikum ev yelbisekum şiyean ve yuzîka ba’dakum be’se
ba’d(ba’dın), unzur keyfe nusarrıful âyâti leallehum yefkahûn(yefkahûne).
De ki: “O, sizin üstünüzden veya ayaklarınızın altından
üzerinize bir azap göndermeye veya sizi bölük bölük birbirinize katıp (düşman
edip), sizin bir kısmınızın şiddetini, bir kısmınıza tattırmaya kaadirdir.” Bak,
âyetlerimizi nasıl açıklıyoruz. Böylece onlar fıkıh ederler.

6/EN'ÂM-66: Ve kezzebe bihî kavmuke ve huvel hakk(hakku),kul lestu
aleykum bi vekîl(vekîlin).
Ve o hak olduğu halde, senin
kavmin onu yalanladı. "Ben sizin üzerinize vekil değilim.” de.

6/EN'ÂM-67: Likulli nebein mustekar(mustekarrun), ve sevfe
ta’lemûn(ta’lemûne).
Her haber için kararlaştırılmış bir
zaman vardır. Ve yakında bileceksiniz.

6/EN'ÂM-68: Ve izâ reeytellezîne yahûdûne fî âyâtinâ fe a’rıd anhum
hattâ yahûdû fî hadîsin gayrih(gayrihî), ve immâ yunsiyennekeş şeytânu fe lâ
tak’ud ba’dez zikrâ meal kavmiz
zâlimîn(zâlimîne).
Âyetlerimiz hakkında (alaylı) konuşmaya
dalanları gördüğün zaman, ondan başka bir söze geçinceye kadar artık onlardan
yüz çevir. Ama şeytan sana unutturursa, hatırladıktan sonra artık o zalimler
topluluğuyla beraber oturma.

6/EN'ÂM-69: Ve mâ alellezîne yettekûne min hısâbihim min şey’in ve lâkin
zikrâ leallehum yettekûn(yettekûne).
Ve takva sahibi olan
kimselere, onların hesabından bir şey (sorumluluk) yoktur. Lâkin hatırlatmalıdır
(zikretmeleri gerektiği söylenmelidir). Böylece onlar, takva sahibi
olurlar.

6/EN'ÂM-70: Ve zerillezînettehazû dînehum leiben ve lehven ve
garrethumul hayâtud dunyâ ve zekkir bihî en tubsele nefsun bimâ kesebet, leyse
lehâ min dûnillâhi veliyyun ve lâ şefî’(şefîun), ve in ta’dil kulle adlin lâ
yu’haz minhâ, ulâikellezîne ubsilû bimâ kesebû, lehum şarâbun min hamîmin ve
azâbun elîmun bimâ kânû yekfurûn(yekfurûne).
Kendilerinin
dînini bir oyun ve bir eğlence edinenleri bırak. Ve onları dünya hayatı aldattı.
Ve de kazandıklarından (kazandıkları nâkıs derecelerden) dolayı nefsin helâk
olacağını, onunla hatırlat. Onun için Allah'tan başka bir dost ve bir şefaatçi
yoktur. O, bütün fidyeleri verse de ondan alınmaz (kabul edilmez). İşte onlar
kazandıklarından dolayı helâk olmuş kimselerdir. İnkâr etmiş oldukları şeylerden
dolayı, onlar için kaynar sudan bir içecek ve elîm bir azap vardır.

6/EN'ÂM-71: Kul e ned’û min dûnillâhi mâ lâ yenfeunâ ve lâ yadurrunâ ve
nureddu alâ a’kâbinâ ba’de iz hedânâllâhu kellezîstehvethuş şeyâtînu fîl ardı
hayrâne lehû ashâbun yed’ûnehû ilel hude’tinâ, kul inne hudallâhi huvel hudâ, ve
umirnâ li nuslime li rabbil âlemîn(âlemîne).
De ki: “Bize
fayda ve zarar vermeyen Allah'tan başka şeylere mi dua edelim? Bizi Allah'ın
hidayete erdirmesinden sonra, yeryüzünde şeytanların kandırıp, şaşkın bıraktığı,
arkadaşlarının da “bize hidayete gel” diye çağırdığı kimse gibi topuklarımızın
üzerinde geriye mi döndürülelim?” De ki: “Muhakkak ki, Allah'a ulaşmak, o,
hidayettir ve biz âlemlerin Rabbine teslim olmakla emrolunduk.”

6/EN'ÂM-72: Ve en ekîmûs salâte vettekûh(vettekûhu), ve huvellezî ileyhi
tuhşerûn(tuhşerûne).
Ve namazı ikame etmek (ile de
emrolunduk). Ve ona karşı takva sahibi olun. Ve Zat'ına haşrolunacağınız,
O'dur.

6/EN'ÂM-73: Ve huvellezî halakas semâvâti vel arda bil hakk(hakkı), ve
yevme yekûlu kun fe yekûn(yekûnu), kavluhul hakk(hakku), ve lehul mulku yevme
yunfehu fîs sûr(sûri), âlimul gaybi veş şehâdeh(şehâdeti), ve huvel hakîmul
habîr(habîru).
Ve semaları ve arzı (yeryüzünü) hak ile
yaratan O'dur. Ve “Ol!” dediği gün (herşey) olur. O'nun sözü haktır, mülk
O'nundur. O gün sur'a üfürülür (sur'a üfürüldüğü gün hükümranlık O'nundur).
Bilineni (görüneni) ve bilinmeyeni (gaybı) bilen O'dur. Ve O, hüküm sahibidir,
haberdar olandır.

6/EN'ÂM-74: Ve iz kâle ibrâhîmu li ebîhi âzere, e tettehizu esnâmen
âliheh(âliheten), innî erâke ve kavmeke fî dalâlin mubîn(mubînin).
Ve İbrâhîm, babası Azer'e şöyle demişti: “Sen putları
ilâhlar mı ediniyorsun? Muhakkak ki ben, seni ve kavmini apaçık dalâlette
görüyorum.”

6/EN'ÂM-75: Ve kezâlike nurî ibrâhîme melekûtes semâvâti vel ardı ve li
yekûne minel mûkınîn(mûkınîne).
Ve böylece Biz, İbrâhîm'e
onun mûkınîn (yakîn hasıl edenlerden) olması için yerin ve göklerin (semaların)
melekûtunu gösteriyoruz (gösteriyorduk).

6/EN'ÂM-76: Fe lemmâ cenne aleyhil leylu reâ kevkebâ(kevkeben), kâle
hâzâ rabbî, fe lemmâ efele kâle lâ uhıbbul
âfilîn(âfilîne).
Gece onun üzerini örtünce, (gece olunca)
bir yıldız gördü. “Bu benim Rabbim” dedi. Fakat kaybolunca, “Kaybolup gidenleri
sevmem.” dedi.

6/EN'ÂM-77: Fe lemmâ reel kamere bâzigan kâle hâzâ rabbî, fe lemmâ efele
kâle le in lem yehdinî rabbî le ekûnenne minel kavmid dâllîn(dâllîne).
Ay'ı doğarken görünce: “Benim Rabbim bu.” dedi. Fakat
kaybolunca: “Eğer Rabbim beni hidayete erdirmezse, mutlaka dalâletteki kavimden
olurum.” dedi.

6/EN'ÂM-78: Fe lemmâ reeş şemse bâzigaten kâle hâzâ rabbî,hâzâ
ekber(ekberu), fe lemmâ efelet kâle yâ kavmî innî berîun mimmâ
tuşrikûn(tuşrikûne).
Güneşi doğarken görünce: “Bu benim
Rabbim, bu daha büyük.” dedi. Fakat kaybolup gidince: “Ey kavmim ben sizin ortak
koştuğunuz şeylerden uzağım.” dedi.

6/EN'ÂM-79: İnnî veccehtu vechiye lillezî fatares semâvâti vel arda
hanîfen ve mâ ene minel muşrikîn(muşrikîne).
Muhakkak ki
ben, hanif olarak yüzümü, yeri ve semaları yaratan Allah'ın Zat'ına döndürdüm.Ve
ben, müşriklerden değilim.

6/EN'ÂM-80: Ve hâccehu kavmuh(kavmuhu), kâle e tuhâccûnnî fîllâhi ve kad
hedân(hedâni), ve lâ ehâfu mâ tuşrıkûne bihî illâ en yeşâe rabbî şey’â(şeyen),
vesia rabbî kulle şey’in ilmâ(ilmen), e fe lâ
tetezekkerûn(tetezekkerûne).
Ve kavmi onunla tartıştı.
“(Rabbim) beni hidayete erdirmişken, Allah hakkında benimle tartışıyor musunuz?
Ona ortak koştuklarınızdan, Rabbimin bir şeyi dilemesi hariç ben korkmam. Rabbim
ilmiyle herşeyi kuşatmıştır. Hâlâ tezekkür etmez misiniz?” dedi.

6/EN'ÂM-81: Ve keyfe ehâfu mâ eşrektum ve lâ tehâfûne ennekum eşrektum
billâhi mâ lem yunezzıl bihî aleykum sultânâ(sultânen), fe eyyul ferîkayni
ehakku bil emn(emni), in kuntum ta’melûn(ta’melûne).
Ve size
hakkında bir delil (sultan) indirilmeyen şeylerle ona şirk koşmaktan, siz
korkmadığınız halde, ben sizin ortak koştuğunuz şeylerden (putlardan) nasıl
korkarım. Şâyet biliyorsanız, artık iki gruptan hangisi emniyette olmayı daha
çok hakediyor?

6/EN'ÂM-82: Ellezîne âmenû ve lem yelbisû îmanehumbi zulmin ulâike
lehumul emnu ve hum muhtedûn(muhtedûne).
Âmenû olan
kimseler ve îmânlarını zulümle karıştırmayanlar, işte onlar (korkudan)
emindirler. Ve onlar hidayete erenlerdir.

6/EN'ÂM-83: Ve tilke huccetunâ âteynâhâ ibrâhîme alâ kavmih(kavmihî),
nerfeu derecâtin men neşâ’(neşâu), inne rabbeke hakîmun alîm(alîmun).
Ve işte bunlar, İbrâhîm'e, kavmine karşı verdiğimiz
delillerimizdir. Dilediğimiz kimselerin derecelerini artırırız. Muhakkak ki;
senin Rabbin hakîm (hükmün ve hikmetin sahibi)dir, alîmdir (en iyi
bilendir).

6/EN'ÂM-84: Ve vehebnâ lehû ishâka ve ya’kûb(ya’kûbe), kullen hedeynâ ve
nûhâ(nûhan) hedeynâ min kablu ve min zurriyyetihî dâvude ve suleymâne ve eyyûbe
ve yûsufe ve mûsâ ve hârûn(hârûne) ve kezâlike neczîl
muhsinîn(muhsinîne).
Ve ona İshak (A.S) ve Yâkub (A.S)'ı
bağışladık. Hepsini hidayete erdirdik. Ve daha önce Nuh (A.S)'ı hidayete
erdirdik ve onun zürriyetinden Davud (A.S), Süleyman (A.S) , Eyyub (A.S), Yusuf
(A.S), Musa(A.S) ve Harun (A.S)'ı da hidayete erdirdik. Ve işte böylece,
muhsinleri mükâfatlandırırız.

6/EN'ÂM-85: Ve zekeriyyâ ve yahyâ ve îsâ ve ilyâs(ilyâse), kullun mines
sâlihîn(sâlihîne).
Ve Zekeriya (A.S), Yahya (A.S), İsa (A.S)
ve İlyas (A.S); hepsi salihlerdendir.

6/EN'ÂM-86: Ve ismâîle velyesea ve yûnuse ve lûtâ(lûtan), ve kullen
faddalnâ alel âlemîn(âlemîne).
Ve İsmail (A.S) ve İlyesea
(A.S) ve Yunus (A.S) ve Lut (A.S), hepsini âlemlere üstün kıldık.

6/EN'ÂM-87: Ve min âbâihim ve zurriyyâtihim ve ihvânihim, vectebeynâhum
ve hedeynâhum ilâ sırâtın mustekîm(mustekîmin).
Ve onların
babalarından, zürriyetlerinden (nesillerinden) ve kardeşlerinden onları seçtik.
Ve onları Sıratı Mustakîm'e (Allah'a ruhu ulaştıran yola) hidayet ettik
(ulaştırdık).

6/EN'ÂM-88: Zâlike hudallâhi yehdî bihî men yeşâu min ıbâdih(ıbâdihî),
ve lev eşrekû le habita anhum mâ kânû
ya’melûn(ya’melûne).
İşte bu Allah'ın hidayetidir.
Kullarından dilediğini onunla hidayete erdirir. Ve eğer şirk koşsalardı, elbette
yapmış oldukları şeyler heba olurdu (boşa giderdi).

6/EN'ÂM-89: Ulâikellezîne âteynâhumul kitâbe vel hukme ven
nubuvveh(nubuvvete), fe in yekfur bihâ hâulâi fe kad vekkelnâ bihâ kavmen leysû
bihâ bi kâfirîn(kâfirîne).
İşte onlar, kendilerine kitap,
hikmet ve peygamberlik verdiğimiz kimselerdir. Onlar eğer, onu inkâr ederlerse
artık, onu inkâr etmeyecek bir kavmi ona vekil ederdik.

6/EN'ÂM-90: Ulâikellezîne hedallâhu, fe bi hudâyuhumuktedih, kul lâ
es’elukum aleyhi ecrâ(ecren), in huve illâ zikrâ lil âlemîn(âlemîne).
İşte onlar, Allah'ın hidayete erdirdiği kimselerdir.
Öyleyse onların hidayetine tâbî ol! “Ben, ona karşılık sizden bir ücret
istemiyorum. O ancak âlemler için bir zikirdir.” de.

6/EN'ÂM-91: Ve mâ kaderûllâhe hakka kadrihî iz kâlû mâ enzelallâhualâ
beşerin min şey(şey’in), kul men enzelel kitâbellezî câe bihî mûsâ nûren ve
huden lin nâsi tec’alûnehu karâtîse tubdûnehâ ve tuhfûne kesîrâ(kesîran), ve
ullimtum mâ lem ta’lemû entum ve lâ âbâukum, kulillâhu summe zerhum fî havdıhim
yel’abûn(yel’abûne).
“Ve Allah, beşere bir şey indirmedi.”
dedikleri zaman O'nun kadrini hakkıyla takdir edemediler. “İnsanlar için hidayet
edici ve bir nur olan Hz. Musa'nın getirdiği kitabı kim indirdi?” de. Onu
kâğıtlara (yazıp) açıklıyorsunuz, çoğunu gizliyorsunuz. Babalarınızın ve sizin
bilmediğiniz şeyler size öğretildi. “Allah” de, sonra onları daldıkları şeylerde
bırak oynasınlar.

6/EN'ÂM-92: Ve hâzâ kitâbun enzelnâhu mubârekun musaddıkullezî beyne
yedeyhi ve li tunzire ummel kurâ ve men havlehâ, vellezîne yu’minûne bil âhireti
yu’minûne bihî ve hum alâ salâtihim yuhâfizûn(yuhâfizûne).
Bu (Kur'ân-ı Kerim), elleri arasındakini tasdik eden ve
ahirete ve ona inanan, şehirlerin anası (olan Mekke'de) ve onun etrafında olan
kimseleri uyarman için indirdiğimiz mübarek bir Kitap'tır. Onlar, namazlarını
muhafaza ederler (devam ederler).

6/EN'ÂM-93: Ve men azlemu mimmenifterâ alâllâhi keziben ev kâle ûhıye
ileyye ve lem yûha ileyhi şey’un ve men kâle seunzilu misle mâ
enzelallâh(enzelallâhu), ve lev terâ iziz zâlimûne fî gamerâtil mevti vel
melâiketu bâsitû eydîhim, ahricû enfusekum, el yevme tuczevne azâbel hûni bimâ
kuntum tekûlûne alâllâhi gayrel hakkı ve kuntum an âyâtihi
testekbirûn(testekbirûne).
Allah'a yalanla iftira eden veya
kendisine hiçbir şey vahyolunmamışken “Bana da vahyolundu.” diyenden ve “Ben de
Allah'ın indirdiği şeylerin benzerini indireceğim.”diyenden daha zalim kim
vardır? Zalimleri, ölümün şiddet halinde iken ve ölüm melekleri ellerini uzatıp:
“Nefslerinizi çıkarın. Bugün, Allah'a karşı hak olmayan şeyler söylediğiniz ve
O'nun âyetlerine karşı kibirlendiğiniz için alçaltıcı bir azapla
cezalandırılacaksınız.” dedikleri zaman görsen.

6/EN'ÂM-94: Ve lekad ci’timûnâ furâdâ kemâ halaknâkum evvele merretin ve
terektum mâ havvelnâkum verâe zuhûrikum, ve mâ nerâ meakum şufeâekumullezîne
zeamtum ennehum fîkum şurekâ’(şurekâû), lekad tekattaa beynekum ve dalle ankum
mâ kuntum tez’umûn(tez’umûne).
Ve andolsun ki; sizi ilk
defa yarattığımız gibi Bize tek tek (tek başına) geldiniz ve size ne verdiysek
(neyin sahibi yaptıysak, ne lütfettiysek) arkanızda bıraktınız (terkettiniz).
Sizinle ortak olduğunu zannettiğiniz şefaatçilerinizi sizinle beraber
görmüyoruz. Andolsun, sizinle aranızdaki bağları koparılmış, haklarında zanda
bulunmuş olduğunuz şeyler, sizden uzaklaşıp gitmiştir.

6/EN'ÂM-95: İnnallâhe fâlikul habbi ven nevâ, yuhrıcul hayye minel
meyyiti ve muhricul meyyiti minel hayy(hayyi), zâlikumullâhu fe ennâ
tu’fekun(tu’fekune).
Muhakkak ki Allah, (taneyi) tohumu ve
çekirdeği yarıp çıkarandır. Ölüden canlıyı çıkarır ve canlıdan ölüyü çıkarandır.
İşte bu, Allah'tır. Öyleyse nasıl döndürülüyorsunuz?

6/EN'ÂM-96: Fâlikul ısbâh(ısbâhı), ve cealel leyle sekenen veş şemse vel
kamere husbânâ(husbânen), zâlike takdîrul azîzil alîm(alîmi).
Sabahı (fecr vaktini) yarıp çıkarandır. Ve geceyi dinlenme
(sukûn) vakti ve güneşi ve ayı (hareketlerini çok ince hesaplarla dizayn ederek)
zamanı hesaplama ünitesi (hesap vasıtası) kıldı. İşte bu, azîz ve alîm olanın
(Allah'ın) takdiridir.

6/EN'ÂM-97: Ve huvellezî ceale lekumun nucûme li tehtedû bihâ fî
zulumâtil berri vel bahr(bahri), kad fassalnal âyâti li kavmin
ya’lemûn(ya’lemûne).
Ve kara ve denizin karanlıklarında
(nefsin afetlerinin karanlığında) onunla yolunuzu bulmanız (hidayete ermeniz)
için yıldızları (nebîler, resûller, mürşidler) kılan O'dur. Bilen bir kavim
için, âyetleri detayları ile açıkladık.

6/EN'ÂM-98: Ve huvellezî enşeekum min nefsin vâhıdetin fe mustekarrun ve
mustevda’(mustevdaun), kad fassalnal âyâti li kavmin yefkahûn(yefkahûne).
Sizi bir tek nefsten (Âdem (A.S)'dan) yaratan ve böylece
(sizin için) kararlı bir kalma yeri (fizik vücudumuz için yeryüzü: dünya), bir
de emanet kalma yeri (nefsimiz için cennet ve cehenneme gitmeden önce geçici
olarak beklenilen yer; berzah âlemi) dizayn eden O'dur. Fıkıh eden bir toplum
için, âyetleri ayrı ayrı detayları ile açıkladık.

6/EN'ÂM-99: Ve huvellezî enzele mines semâi mâ’(mâen), fe ahrecnâ bihî
nebate kulli şey’in fe ahrecnâ minhu hadıran nuhricu minhu habben
muterâkibâ(muterâkiben), ve minen nahli min tal’ıhâ kınvânun dâniyetun ve
cennâtin min a’nâbin vez zeytûne ver rummâne muştebihen ve gayre
muteşâbih(muteşâbihin), unzurû ilâ semerihî izâ esmere ve yen’ıh(yen’ıhî), inne
fî zâlikum le âyâtin li kavmin yu’minûn(yu’minûne).
Ve
semadan suyu indiren O'dur. Böylece herşeyin nebatını (bitkisini) onunla (su
ile) çıkarttık. Ve de ondan yeşillikler çıkarttık. Ondan da üst üste taneler
(başaklar) ve hurma ağacının tomurcuklarından, sarkan hurma salkımları ve
birbirine benzeyen ve benzemeyen üzüm bağları, zeytin ve nardan oluşan bahçeler
çıkartırız. Onun meyvesine (ürününe), meyve verdiği zaman ve olgunlaştığı zaman
bak. Mü'min olan kavim için, bunlarda elbette âyetler (deliller) vardır.

6/EN'ÂM-100: Ve cealû lillâhi şurekâel cinne ve halakahum ve harakû lehu
benîne ve benâtin bi gayri ilm(ilmin), subhânehu ve teâlâ ammâ
yasifûn(yasifûne).
Cinleri Allah'a ortak kıldılar. Onları
da O (Allah) yarattı. İlimleri olmaksızın, “O'nun oğulları ve kızları var”
yalanını uydurdular. O Sübhan'dır (herşeyden münezzehtir), vasıflandırdıkları
şeylerden yücedir.



ferdi7o
ferdi7o
Admin Webmaster

Брой мнения : 139
Join date : 07.07.2011
Age : 33

Върнете се в началото Go down

EN'ÂM SURESI Empty Re: EN'ÂM SURESI

Писане by ferdi7o Вто Авг 02, 2011 1:09 am

6/EN'ÂM-101: Bedîus semâvâti vel ard(ardı), ennâ yekûnu lehu veledun ve
lem tekun lehu sâhıbeh(sâhıbetun), ve halaka kulle şey’(şeyin), ve huve bikulli
şey’in alîm(alîmun).
Gökleri ve yeryüzünü örneksiz olarak
yaratandır. O'nun nasıl oğlu olur ki, eşi olmamıştır. Ve herşeyi, O yarattı. Ve
O, herşeyi bilendir.

6/EN'ÂM-102: Zâlikumullâhu rabbukum, lâ ilâhe illâ huve, hâliku kulli
şey’in fa’budûh(fa’budûhu),ve huve alâ kulli şey’in
vekîl(vekîlun).
Rabbiniz, işte bu Allah'tır. O'ndan başka
ilâh yoktur. Herşeyi yaratandır. Artık O'na kul olun! Ve O, herşeye
vekildir.

6/EN'ÂM-103: Lâ tudrikuhul ebsâru ve huve yudrikul ebsâr(ebsâru) ve huvel
lâtîful habîr(habîru).
Görme hassaları onu idrak edemez. Ve
O, görme hassalarını idrak eder. Ve O, lâtiftir, herşeyden haberdardır.

6/EN'ÂM-104: Kad câekum basâiru min rabbikum fe men ebsara fe li
nefsih(nefsihi) ve men amiye fe aleyhâ, ve mâ ene aleykum bi
hafîz(hafîzin).
Rabbinizden size basiretler (kalp
gözlerinize görme yeteneği) gelmiştir. Artık kim bu basiretle (kalp gözüyle)
görürse onun lehinedir (kendi nefsi içindir). Kimin de kalp gözü kör kalırsa, o
taktirde onun aleyhinedir. Ve ben, sizin üzerinize muhafız değilim.

6/EN'ÂM-105: Ve kezâlike nusarriful âyâti ve li yekûlû dereste ve li
nubeyyinehu li kavmin ya’lemûn(ya’lemûne).
Ve işte böyle
âyetleri ayrı ayrı açıklıyoruz. Ve “Sen ders (bu ilmi) almışsın.” desinler diye
ve onu, bilen bir kavme beyan etmemiz için.

6/EN'ÂM-106: İttebi’ mâ uhıye ileyke min rabbik(rabbike), lâ ilâhe illâ
huve, ve a’rıd anil muşrikîn(muşrikîne).
Rabbinden sana
vahyolunana tâbî ol. O'ndan başka ilâh yoktur. Ve müşriklerden yüz
çevir.

6/EN'ÂM-107: Ve lev şâallâhu mâ eşrekû, ve mâ cealnâke aleyhim
hafîzâ(hafîzan), ve mâ ente aleyhim bi vekîl(vekîlin).
Şâyet
Allah dileseydi, şirk koşmazlardı. Seni onların üzerine muhafız yapmadık. Sen,
onlara vekil de değilsin.

6/EN'ÂM-108: Ve lâ tesubbûllezîne yed’ûne min dûnillâhi fe yesubbûllâhe
adven bi gayri ilm(ilmin), kezâlike zeyyennâ li kulli ummetin amelehum summe ilâ
rabbihim merciuhum fe yunebbiuhum bimâ kânû
ya’melûn(ya’melûne).
Allah'tan başkasına dua edenlere
sövmeyin, aksi halde ilimleri olmadan, haddi aşarak Allah'a söverler. İşte böyle
bütün ümmetlere amellerini süsledik. Sonra dönüşleri Rab'lerinedir. O zaman,
yapmış oldukları şeyleri, onlara haber verecek.

6/EN'ÂM-109: Ve aksemû billâhi cehde eymânihim le in câethum âyetun le
yu’minunne bih(bihâ), kul innemel ayâtu indallâhi ve mâ yuş’irukum ennehâ izâ
câet lâ yu’minûn(yu’minûne).
Ve eğer onlara bir âyet
(mucize) gelirse, ona mutlaka inanacaklarına dair, Allah'a en kuvvetli yeminleri
ile yemin ettiler. “Muhakkak ki; âyetler (mucizeler) ancak Allah'ın katındadır
(İndi İlâhi'dedir)” de. Ve (âyet) geldiği zaman onların inanmayacaklarının siz
farkında değilsiniz.

6/EN'ÂM-110: Ve nukallibu ef’idetehum ve ebsârehum kemâ lem yu’minû bihî
evvele merretin ve nezeruhum fî tugyânihim
ya’mehûn(ya’mehûne).
Ve onların fuad hassalarını (nefsin
kalbinin idrak hassalarını) ve basiretlerini (nefsin kalp gözünün görme
hassalarını) evvelce O'na inanmadıkları (mü'min olmadıkları) ilk zamanki
hallerine çeviririz. Onları, azgınlıkları içinde şaşkın bırakırız.

6/EN'ÂM-111: Ve lev ennenâ nezzelnâ ileyhimul melâikete ve
kellemehumulmevtâ ve haşernâ aleyhim kulle şey’in kubulen mâ kânû li yu’minû
illâ en yeşâallâhu ve lâkinne ekserehum
yechelûn(yechelûne).
Ve eğer Biz, gerçekten onlara melekler
indirseydik, ölüler de onlarla konuşsaydı, herşeyi onların karşısında
toplasaydık, Allah'ın dilemesi hariç inanacak değillerdi. Ve lâkin onların çoğu
cahillik ediyorlar.

6/EN'ÂM-112: Ve kezâlike cealnâ li kulli nebiyyin aduvven şeyâtînel insi
vel cinni, yûhî ba’duhum ilâ ba’dın zuhrufel kavli gurûrâ(gurûran), ve lev şâe
rabbuke mâ fealûhu fe zerhum ve mâ yefterûn(yefterûne).
Ve
böylece peygamberlerin hepsine, insan ve cin şeytanları düşman kıldık. Onlar,
birbirlerine aldatarak güzel (süslü) sözler vahyederler (fısıldarlar). Ve eğer
Rabbin dileseydi, onu yapamazlardı. Artık onları ve iftira ettikleri şeyleri
terket (bırak).

6/EN'ÂM-113: Ve li tesgâ ileyhi ef’idetullezîne lâ yu’minûne bil âhıreti
ve li yerdavhu ve li yakterifû mâ hum
mukterifûn(mukterifûne).
Ve ahirete inanmayanların gönülleri
ona (onlara; insan ve cin şeytanlara) meyletsin ve ondan razı olsunlar. Ve
onlar, kazandıkları şeyleri kazanmaya devam etsinler.

6/EN'ÂM-114: E fe gayrallâhi ebtegî hakemen ve huvellezî enzele ileykumul
kitâbe mufassala(mufassalan), vellezîne âteynâhumul kitâbe ya’lemûne ennehu
munezzelun min rabbike bil hakkı fe lâ tekûnenne minel
mumterîn(mumterîne).
Artık Allah'tan başka bir hakem mi
arayayım? Size Kitab'ı açıklanmış(tafsilatlı) olarak indiren O'dur. Kendilerine
kitap verdiğimiz kimseler, O'nun, senin Rabbinden hak ile indirildiğini
biliyorlar. O halde sakın sen, şüphe edenlerden olma!

6/EN'ÂM-115: Ve temmet kelimetu rabbike sıdkan ve adla(adlen), lâ
mubeddile li kelimâtih(kelimâtihî), ve huves semîul
alîm(alîmu).
Ve Rabbinin sözü sadakatle ve adaletle
tamamlandı. O'nun kelimelerini değiştirecek kimse yoktur. O, en iyi işiten ve en
iyi bilendir.

6/EN'ÂM-116: Ve in tutı’ eksere men fîl ardı yudıllûke an
sebîlillâh(sebîlillâhi), in yettebiûne illez zanne ve in hum illâ
yahrusûn(yahrusûne).
Ve yeryüzünde bulunanların çoğuna itaat
edersen, seni Allah'ın yolundan saptırırlar. Onlar, ancak zanna tâbî olurlar. Ve
onlar, ancak yalan uydururlar.

6/EN'ÂM-117: İnne rabbeke huve a’lemu men yadıllu an sebîlih(sebîlihi),
ve huve a’lemu bil muhtedîn(muhtedîne).
Muhakkak ki senin
Rabbin, Kendi yolundan sapanı en iyi bilendir. Ve O, hidayete erenleri de en iyi
bilendir.

6/EN'ÂM-118: Fe kulû mimmâ zukiresmullâhi aleyhi in kuntum bi âyâtihî
mu’minîn(mu’minîne).
Eğer siz, O'nun (Allah'ın) âyetlerine
inananlarsanız; o zaman üzerine Allah'ın ismi anılan şeylerden yeyiniz.

6/EN'ÂM-119: Ve mâ lekum ellâ te’kulû mimmâ zukiresmullâhi aleyhi ve kad
fassale lekum mâ harreme aleykum illâ madturirtum ileyh(ileyhi), ve inne kesîren
le yudıllûne bi ehvâihim bi gayri ilm(ilmin), inne rabbeke huve a’lemu bil
mu’tedîn(mu’tedîne).
Size ne oluyor ki; üzerine Allah'ın
ismi anılan şeylerden yemiyorsunuz? Darda kalıp, ona mecbur olduğunuz şeyler
hariç; size haram kıldığı şeyleri size ayrı ayrı açıklamıştı. Muhakkak ki;
onların çoğu, bir ilimleri olmaksızın, kendi hevesleri ile (başkalarını)
dalâlette bırakıyorlar. Muhakkak ki; senin Rabbin, o haddi aşanları en iyi
bilendir.

6/EN'ÂM-120: Ve zerû zâhirel ismi ve bâtıneh(bâtınehu), innellezîne
yeksibûnel isme seyuczevne bimâ kânû
yakterifûn(yakterifûne).
Ve günahın açıkta olanını da, gizli
olanını da terkedin. Muhakkak ki; günah işleyenler (kazananlar),
kazandıklarından dolayı yakında cezalandırılacaklar.

6/EN'ÂM-121: Ve lâ te’kulû mimmâ lem yuzkerismullâhî aleyhi ve innehu le
fısk(fıskun), ve inneş şeyâtîne le yûhûne ilâ evliyâihim li yucâdilûkum ve in
eta’tumûhum innekum le muşrikûn(muşrikûne).
Ve üzerine
Allah'ın ismi anılmayan şeylerden yemeyin. Ve muhakkak ki; o fısktır. Ve
şeytanlar, mutlaka sizinle mücâdele etmeleri için dostlarına vahyederler. Ve
şâyet onlara itaat ederseniz (uyarsanız), mutlaka siz müşrikler
olursunuz.

6/EN'ÂM-122: E ve men kâne meyten fe ahyeynâhu ve cealnâ lehu nûren yemşî
bihî fîn nâsi ke men meseluhu fîz zulumâti leyse bi hâricin minhâ, kezâlike
zuyyine lil kâfirîne mâ kânû ya’melûn(ya’melûne).
Ölü
(Allah'a ulaşmayı dilememiş) iken (ona on iki ihsan vererek) dirilttiğimiz ve
insanlar arasında onunla yürüyeceği nur verdiğimiz kimse, karanlıklar içinde
olup, ondan çıkamayacak kimse gibi midir? Böylece kâfirlere, yapmış oldukları
şeyler süslü gösterildi.

6/EN'ÂM-123: Ve kezâlike cealnâ fî kulli karyetin ekâbire mucrimîhâ li
yemkurû fîhâ, ve mâ yemkurûne illâ bi enfusihim ve mâ yeş’urûn(yeş’urûne).
Ve işte böylece, her kasabada (şehirde) onun mücrimlerini
(günah işleyenlerini), orada sahtekârlık (hile) yapmaları için liderler yaptık.
Kendilerinden başkasını aldatmazlar ve farkında değiller.

6/EN'ÂM-124: Ve izâ câethum âyetun kâlû len nu’mine hattâ nu’tâ misle mâ
ûtiye rusulullâh(rusulullâhi), allâhu a’lemu haysu yec’alu
risâleteh(risâletehu), seyusîbullezîne ecremû sagârun indallâhi ve azâbun
şedîdun bimâ kânû yemkurûn(yemkurûne).
Onlara bir âyet
geldiği zaman: “Allah'ın resûllerine verilen şeyin aynısı bize de verilmedikçe
(verilinceye kadar) asla inanmayız.” dediler. Risaletini kime vereceğini Allah,
en iyi bilendir. Cürüm işleyen (günah işleyen) kimselere, yapmış oldukları
hile(ler) sebebiyle yakında Allah'ın huzurunda bir zillet (küçüklük, aşağılık)
ve şiddetli azap isabet edecektir (gelecektir).

6/EN'ÂM-125: Fe men yuridillâhu en yehdiyehu yeşrah sadrehu lil
islâm(islâmi), ve men yurid en yudıllehu yec’al sadrehu dayyikan haracen, ke
ennemâ yassa’adu fîs semâi, kezâlike yec’alûllâhur ricse alâllezîne lâ
yu’minûn(yu’minûne).
Öyleyse Allah kimi Kendisine
ulaştırmayı dilerse onun göğsünü yarar ve (Allah'a) teslime (İslâm'a) açar. Kimi
dalâlette bırakmayı dilerse, onun göğsünü semada yükseliyormuş gibi daralmış,
sıkıntılı yapar. Böylece Allah, mü'min olmayanların üzerine azap verir.

6/EN'ÂM-126: Ve hâzâ sırâtu rabbike mustekîm(mustekîmen), kad fassalnâl
âyâti li kavmin yezzekkerûn(yezzekkerûne).
Ve bu, senin
Rabbine istikametlenmiş (yönlendirilmiş) yoldur. (Allah'a götüren yoldur).
Tezekkür eden bir kavim için âyetleri ayrı ayrı açıkladık.

6/EN'ÂM-127: Lehum dârus selâmi inde rabbihim ve huve veliyyuhum bimâ
kânû ya’melûn(ya’melûne).
Rab'lerinin katında onlar için
selâm yurdu (teslim yurdu) vardır. Yapmış olduklarından dolayı, O (Allah),
onların dostudur.

6/EN'ÂM-128: Ve yevme yahşuruhum cemîa(cemîan), yâ ma’şerel cinni
kadisteksertum minel ins(insi) ve kâle evliyauhum minel insi rabbenestemtea
ba’dunâ biba’dın ve belagnâ ecelenellezî eccelte lenâ, kâlen nâru mesvâkum
hâlidîne fîhâ illâ mâ şâallâhu, inne rabbeke hakîmun alîm(alîmun).
Ve onların hepsini biraraya topladığı gün (Allahû Tealâ
şöyle buyuracaktır): “Ey cin topluluğu! İnsanlarla sayınızı artırdınız
(tagutların arasına insanları da kattınız).” Onlara dost olan insanlardan bir
kısmı şöyle dedi: “Rabbimiz, biz birbirimizden faydalandık ve Senin bize takdir
ettiğin zamanın bitiş noktasına (sonuna) eriştik.” (Allahû Tealâ): “Allah'ın
dilediği şey (cehennemin yok olma zamanı gelmesi hali) hariç; sizin
barınacağınız yer ateştir, orada ebedî kalacak olanlarsınız.” buyurdu. Muhakkak
ki senin Rabbin, hüküm sahibi ve en iyi bilendir.

6/EN'ÂM-129: Ve kezâlike nuvellî ba’daz zâlimîne ba’dan bimâ kânû
yeksibûn(yeksibûne).
Ve işte böylece kazanmış olduklarından
(günahlarından) dolayı zalimlerin bir kısmını, bir kısmına çeviririz (musallat
ederiz).

6/EN'ÂM-130: Yâ ma’şerel cinni vel insi e lem ye’tikum rusulun minkum
yakussûne aleykum âyâtî ve yunzirûnekum likâe yevmikum hâzâ, kâlû şehidnâ alâ
enfusinâ ve garrethumul hayâtud dunyâ ve şehidû alâ enfusihim ennehum kânû
kâfirîn(kâfirîne).
Ey insan ve cin topluluğu! Size
âyetlerimi anlatan ve bugününüze ulaşacağınız konusunda sizi uyaran içinizden
resûller (elçiler) gelmedi mi? “Kendi nefslerimize şahit olduk.” dediler. Dünya
hayatı onları aldattı. Ve kendilerinin kâfir olduğuna, kendileri şahit
oldular.

6/EN'ÂM-131: Zâlike en lem yekun rabbuke muhlikel kurâ bi zulmin ve
ehluhâ gâfilûn(gâfilûne).
İşte bu, senin Rabbinin, ülke
halkı gaflet içindeyken (uyarılmadan), ülkeleri zulümle helâk edici
olmamasındandır.

6/EN'ÂM-132: Ve li kullin derecâtun mimmâ amilû, ve mâ rabbukebi gâfilin
ammâ ya’melûn(ya’melûne).
Ve herkes için yaptıklarından
dolayı dereceler vardır. Ve senin Rabbin, onların yaptıkları şeylerden gâfil
değildir.

6/EN'ÂM-133: Ve rabbukel ganiyyu zur rahmeh(rahmeti), in yeşe’ yuzhibkum
ve yestahlif min ba’dikum mâ yeşâu kemâ enşeekum min zurriyyeti kavmin
âharîn(âharîne).
Ve senin Rabbin ganidir (zengindir, hiçbir
şeye ihtiyacı yoktur) rahmet sahibidir. Dilerse sizi giderir (yok eder), sizi
başka bir kavmin zürriyetinden (neslinden) yarattığı gibi, sizden sonra da
yerinize dilediğini getirir (halef yapar).

6/EN'ÂM-134: İnne mâ tûadûne le âtin ve mâ entum bi mu’cizîn(mu’cizîne).
Muhakkak ki; size vaadedilen (vaadolunduğunuz) şey mutlaka
gelecektir. Ve siz, aciz bırakacak değilsiniz (önleyemezsiniz).

6/EN'ÂM-135: Kul yâ kavmi’melû alâ mâ kânetikum innî âmil(âmilun), fe
sevfe ta’lemûne men tekûnu lehu âkıbetud dâr(dâri), innehu lâ yuflihuz
zâlimûn(zâlimûne).
De ki: “Ey kavmim, yapacağınız şeyi
yapın! Muhakkak ki; ben de yapıyorum. Artık bu yurdun sonunun kimin olacağını
yakında bileceksiniz. Çünkü zalimler felâha eremezler.”

6/EN'ÂM-136: Ve cealû lillâhi mimmâ zeree minel harsi vel en’âmi
nasîbenfe kâlû hâzâ lillâhi bi za’mihim ve hâzâ li şurekâinâ, fe mâ kâne li
şurekâihim fe lâ yasılu ilâllahi ve mâ kâne lillâhi fe huve yasilu ilâ
şurekâihim, sâe mâ yahkumûn(yahkumûne).
O'nun (Allah'ın)
yaratıp, çoğalttığı ekinlerden ve hayvanlardan Allah için pay ayırdılar. Ve
böylece kendi zanlarınca: “Bu Allah için ve bu da ortaklarımız için.” dediler.
Fakat ortakları için olan; Allah'a ulaşmaz ama Allah için olan; o, onların
ortaklarına ulaşır. Hükmettikleri şey ne kötü.

6/EN'ÂM-137: Ve kezâlike zeyyene li kesîrin minel muşrikîne katle
evlâdihim şurekâuhum li yurdûhum ve li yelbisû aleyhim dînehum, ve lev şâellâhu
mâ fealûhu fe zerhum ve mâ yefterûn(yefterûne).
Ve böylece
onların ortakları, müşriklerin çoğuna, onları helâk etmek için ve onlara
kendilerinin dînini karıştırmaları için, evlâtlarını öldürmeyi güzel gösterdiler
(süslediler). Allah dileseydi onu yapamazlardı. Artık onları ve uydurdukları
şeyleri terket.

6/EN'ÂM-138: Ve kâlû hâzihi en’âmun ve harsun hicrun lâ yat’amuhâ illâ
men neşâu bi za’mihim ve en’âmun hurrimet zuhûruhâ ve en’âmun lâ
yezkurûnesmallâhi aleyhaftirâen aleyh(aleyhi) se yeczîhim bimâ kânû
yefterûn(yefterûne).
Onlar, kendi zanları ile: “Bizim
dilediğimiz kimseler hariç bu hayvanlar ve ekinler haramdır, onları yemeyin!”
dediler. (Bir kısım) hayvanların sırtı(na binmek) haram kılındı. Ve bir kısım
hayvanların da (onlara iftira ederek), üzerlerine Allah'ın ismini anmıyorlar
(onları besmele ile kesmiyorlar). (Allah) iftira etmiş olduklarından dolayı
onları yakında cezalandıracak.

6/EN'ÂM-139: Ve kâlû mâ fî butûni hazihil en’âmi hâlisatun li zukûrinâ ve
muharremun alâ ezvâcinâ, ve in yekun meyteten fe hum fîhi şurekâu, se yeczîhim
vasfehum, innehu hakîmun alîm(alîmun).
Ve şöyle dediler:
“Bu hayvanların karnında olanlar, yalnız erkeklerimize aittir. Eşlerimize
(hanımlarımıza) haramdır. Şâyet ölü olursa, o taktirde (erkek ve kadınlar onu
yemekte), onlar ortaktırlar.” (Allah bu) vasıflandırmalarından dolayı onları
yakında cezalandıracak. Muhakkak ki O; hüküm sahibidir, en iyi bilendir.

6/EN'ÂM-140: Ve kad hasirellezîne katelû evlâdehum sefehan bi gayri ilmin
ve harremû mâ rezekahumullâhuftirâen alâllâh(alâllâhi), kad dallû ve mâ kânû
muhtedîn(muhtedîne).
Ve bir ilmi olmaksızın akılsızca
(aptalca) evlâdını öldürenler hüsrana uğramışlardır. Ve Allah'a iftira ederek,
Allah'ın onları rızıklandırdığı şey(ler)i haram kılan kimseler, dalâlette
kalmışlardır ve hidayete ermiş değillerdir.

6/EN'ÂM-141: Ve huvellezî enşee cennâtin ma’rûşâtin ve gayre ma’rûşâtin
ven nahle vez zer’a muhtelifen ukuluhu vez zeytûne ver rummâne muteşâbihen ve
gayre muteşâbih(muteşâbihin), kulû min semerihî izâ esmere ve âtû hakkahu yevme
hasâdihî ve lâ tusrifû, innehu lâ yuhibbul
musrifîn(musrifîne).
Ve asmalı ve asmasız bahçeleri,
hurmaları, yenilen çeşitli ekinleri,birbirine benzeyen ve benzemeyen zeytinleri
ve narları yaratan O'dur.Ürün verdiği zaman, onun ürününden yeyin. Onun hasad
edildiği gün, onun hakkını verin. İsraf (ziyan) etmeyin. Muhakkak ki; O,
müsrifleri (israf edenleri) sevmez.

6/EN'ÂM-142: Ve minel en’âmi hamûleten ve ferşâ(ferşan), kulû mimmâ
rezekakumullâhu ve lâ tettebiû hutuvâtiş şeytân(şeytâni),innehu lekum aduvvun
mubîn(mubînun).
Hayvanlardan yük taşıyanlar ve kesim hayvanı
olanlar var. Allah'ın sizi rızıklandırdığı şeylerden (kesim hayvanlarından)
yeyin. Şeytanın adımlarına tâbî olmayın. Muhakkak ki; o, size apaçık
düşmandır.

6/EN'ÂM-143: Semâniyete ezvâc(ezvâcin), minad da’nisneyni ve minel
ma’zisneyn(ma’zisneyni), kul âz zekereyni harreme emil unseyeyni emmeştemelet
aleyhi erhâmul unseyeyn(unseyeyni), nebbiûnî bi ilmin in kuntum
sâdıkîn(sâdıkîne).
Eşli (biri dişi, biri erkek) olarak sekiz
adet (yük ve kesim hayvanı yarattı âyet-142); koyundan iki, keçiden iki. De ki:
“İki erkek mi veya iki dişi mi? Ya da iki dişinin rahimlerinin ihata ettiğini mi
haram kıldı? Eğer siz sadıklarsanız, bana bir ilimle haber veriniz.”

6/EN'ÂM-144: Ve minel ibilisneyni ve minel bakarisneyn(bakarisneyni), kul
âz zekereyni harreme emil unseyeyni emmeştemelet aleyhi erhâmul
unseyeyn(unseyeyni), em kuntum şuhedâe iz vassâkumullâhu bi hâzâ, fe men azlemu
mimmenifterâ alâllâhi keziben li yudillen nâse bi gayri ilm(ilmin), innallâhe lâ
yehdîl kavmez zâlimîn(zâlimîne).
Ve deveden iki, sığırdan
iki. De ki: “İki erkek mi veya iki dişi mi? (Ya da) iki dişinin rahimlerinin
ihata ettiğini mi haram kıldı? Veya Allah'ın bununla size vasiyet ettiğine (farz
kıldığına) şahit mi oldunuz?” Bir ilimleri olmaksızın insanları saptırmak için
Allah'a karşı yalan söyleyen (iftira eden)den daha zalim kimdir? Muhakkak ki
Allah, zalim kavmi hidayete erdirmez.

6/EN'ÂM-145: Kul lâ ecidu fî mâ ûhiye ileyye muharremen alâ tâimin
yat’amuhu illâ en yekûne meyteten ev demen mesfûhan ev lâhme hinzîrin fe innehu
ricsun ev fıskan uhille li gayrillâhi bih(bihî), fe menidturra gayre bâgın ve lâ
âdin fe inne rabbeke gafûrun rahîm(rahîmun).
De ki: “Bana
vahyolunan şey(ler)de, yenilen yiyecek üzerinde, ölü olan veya akıtılmış kan
veya domuz eti ki; o, muhakkak murdardır, veya fısk ile Allah'tan başkası için
boğazlanandan başka, haram kılınmış bir şey bulamıyorum.” Artık kim darda
kalırsa, haddi aşması (meyletmesi) ve hakka tecavüz etmesi hariç; o taktirde,
senin Rabbin muhakkak ki; Gafur'dur (mağfiret edendir) ve Rahîm (rahmet nuru
gönderen) dir.

6/EN'ÂM-146: Ve alellezîne hâdû harremnâ kulle zî zufur(zufurin), ve
minel bakari vel ganemi harremnâ aleyhim şuhûmehumâ illâ mâ hamelet zuhûruhumâ
evil havâyâ ev mahteleta bi azm(azmin), zâlike cezeynâhum bi bagyihim ve innâ le
sâdikûn(sâdikûne).
Ve yahudi olanlara; tırnaklı hayvanların
hepsi ve inekten ve koyundan ikisinin de sırtında taşıdığı veya bağırsaklarında
olan veya kemiğe karışmış olanları hariç, iç yağını haram kıldık.İşte böyle
onları azgınlıkları sebebiyle cezalandırdık. Muhakkak ki biz, gerçekten
sadıklarız.

6/EN'ÂM-147: Fe in kezzebûke fe kul rabbukum zû rahmetin
vâsi’ah(vâsi’atin), ve lâ yureddu be’suhu anil kavmil
mucrimîn(mucrimîne).
Artık seni yalanlarlarsa, o zaman de
ki: “Sizin Rabbiniz geniş bir rahmetin sahibidir ve O'nun azabı, mücrimler
(suçlular) kavminden geri çevrilemez.”

6/EN'ÂM-148: Seyekûlullezîne eşrekû lev şâallâhu mâ eşreknâ ve lâ âbâunâ
ve lâ harremnâ min şey’(şey’in), kezâlike kezzebellezîne min kablihim hattâ zâkû
be’senâ, kul hel indekum min ilmin fe tuhricûhu lenâ, in tettebiûne illez zanne
ve in entumillâ tahrusûn(tahrusûne).
Şirk koşanlar şöyle
söyleyecekler: “Şâyet Allah dileseydi, biz ve babalarımız şirk koşmazdık ve
hiçbir şeyi haram etmezdik.” Onlardan öncekiler de azabımızı tadıncaya kadar
işte böyle yalanladılar. De ki: “Sizin yanınızda ilimden bir şey var mı? Öyleyse
(varsa) onu bize çıkarın. Siz ancak zanna tâbî oluyorsunuz. Ve siz sadece yalan
söylüyorsunuz.”

6/EN'ÂM-149: Kul fe lillâhil huccetul bâligah(bâligatu), fe lev şâe le
hedâkum ecmaîn(ecmaîne).
De ki: “Artık en kuvvetli delil,
Allah'ındır. Öyleyse eğer O (Allah) dileseydi, elbette sizin hepinizi hidayete
erdirirdi.”

6/EN'ÂM-150: Kul helumme şuhedâekumullezîne yeşhedûne ennallâhe harreme
hâzâ, fe in şehidû fe lâ teşhed meahum, ve lâ tettebi’ ehvâellezîne kezzebû bi
âyâtinâ vellezîne lâ yu’minûne bil âhireti ve hum bi rabbihim
ya’dilûn(ya’dilûne).
“Allah'ın bunu haram kıldığına şahitlik
eden şahitlerinizi getirin.” de. Artık şâyet onlar şahitlik ederlerse, onlarla
beraber sen şahitlik etme. Ahirete inanmayan ve âyetlerimizi yalanlayan
kimselerin heveslerine tâbî olma. Ve onlar, Rab'lerine eş tutuyorlar (ortak
koşuyorlar).

6/EN'ÂM-151: Kul teâlev etlu mâ harreme rabbukum aleykum ellâ tuşrikû
bihî şey’â(şey’en), ve bil vâlideyni ihsânâ(ihsânen), ve lâ taktulû evlâdekum
min imlak(imlakin), nahnu nerzukukum ve iyyâhum, ve lâ takrebûl fevâhışe mâ
zahere minhâ ve mâ batan(batane), ve lâ taktulûn nefselletî harremallâhu illâ
bil hakk(hakkı), zâlikum vassâkum bihî leallekum
ta’kılûn(ta’kılûne).
De ki: “Gelin, Rabbinizin size neleri
haram kıldığını okuyayım; O'na bir şeyi ortak koşmayın. Anne, babaya ihsanla
davranın. Yokluk (fakirlik) sebebiyle çocuklarınızı öldürmeyin. Onları da, sizi
de yalnız Biz rızıklandırırız. Kötülüğün açığına da, gizlisine de yaklaşmayın.
Haklı olmanız hariç kimseyi öldürmeyin ki; onu Allah haram kıldı. İşte bunları
size vasiyet (emir) etti. Böylece siz, akıl edersiniz.”

6/EN'ÂM-152: Ve lâ takrebû mâlel yetîmi illâ billetî hiye ahsenu hattâ
yebluga eşuddeh(eşuddehu), ve evfûl keyle vel mîzâne bil kıst(kıstı), lâ
nukellifu nefsen illâ vus’ahâ ve izâ kultum fa’dilû ve lev kâne zâ kurbâ, ve bi
ahdillâhi evfû, zâlikum vassâkum bihî leallekum
tezekkerûn(tezekkerûne).
Yetimin malına, o en kuvvetli
çağına gelinceye kadar, en güzel şekliyle olmadıkça yaklaşmayın. Ölçü ve tartıyı
adaletle yerine getirin. Kimseyi gücünün dışında (bir şey ile) sorumlu tutmayız.
Söylediğiniz zaman, yakınınız olsa bile, artık adaletle söyleyin. Allah'ın
ahdini yerine getirin (ifa edin). Böylece tezekkür edersiniz diye, (Allah) işte
böyle, size onunla vasiyet (emir) etti.

6/EN'ÂM-153: Ve enne hâzâ sırâtî mustekîmen fettebiûh(fettebiûhu), ve lâ
tettebiûs subule fe teferreka bikum an sebîlih(sebîlihi), zâlikum vassâkum bihî
leallekum tettekûn(tettekûne).
Ve muhakkak ki; bu, Benim
mustakîm olan yolumdur. Öyleyse ona tâbî olun. Ve (başka) yollara tâbî olmayın
ki; o taktirde sizi, onun yolundan ayırır. İşte böyle size onunla vasiyet
etti(emretti). Umulur ki böylece siz takva sahibi olursunuz.

6/EN'ÂM-154: Summe âteynâ mûsel kitâbe tamâmen alellezî ahsene ve
tafsîlen li kulli şey’in ve huden ve rahmeten leallehum bi likâi rabbihim
yu’minûn(yu’minûne).
Sonra Musa (A.S)'a, ahsen olanlara
tamamlayıcı olarak, herşeyi açıklayan ve rahmet olan ve hidayete erdiren kitabı
(Tevrat'ı) verdik. Böylece onlar, Rab'lerine mülâki olacaklarına inanırlar (îmân
ederler).

6/EN'ÂM-155: Ve hâzâ kitâbun enzelnâhu mubârekun fettebiûhu vettekû
leallekum turhamûn(turhamûne).
Ve indirdiğimiz bu kitap
mübarektir. Öyleyse O'na tâbî olun. Ve takva sahibi olun. Böylece siz rahmet
olunursunuz (rahmete ulaşırsınız).

6/EN'ÂM-156: En tekûlû innemâ unzilel kitâbu alâ tâifeteyni min kablinâ
ve in kunnâ an dirâsetihim le gâfilîn(gâfilîne).
“Kitap,
yalnızca bizden önceki iki topluluğa indirildi. Ve biz onların okuduklarından
gerçekten gâfildik.” dersiniz diye (dememeniz için).

6/EN'ÂM-157: Ev tekûlû lev ennâ unzile aleynel kitâbu le kunnâ ehdâ
minhum, fe kad câekum beyyinetun min rabbikum ve huden ve rahmeh(rahmetun), fe
men azlemu mimmen kezzebe bi âyâtillâhi ve sadefe anhâ, se neczîllezîne
yasdifûne an âyâtinâ sûel azâbi bimâ kânû yasdifûn(yasdifûne).
Veya “Eğer bize de bir kitap indirilseydi, elbette onlardan
daha çok hidayete ererdik.” dersiniz. İşte size Rabbinizden hidayet (hidayete
erdiren), beyyine (delil) ve rahmet gelmiştir. Öyleyse kim, Allah'ın âyetlerini
yalanlayandan ve O'ndan yüz çeviren kimseden daha zalimdir? Âyetlerimizden yüz
çevirenleri, yüz çevirmiş olmalarından dolayı ağır (kötü) bir azapla
cezalandıracağız.

6/EN'ÂM-158: Hel yanzurûne illâ en te’tiyehumul melâiketu ev ye’tiye
rabbuke ev ye’tiye ba’du âyâti rabbik(rabbike), yevme ye’tî ba’du âyâti rabbike
lâ yenfeu nefsen îmânuhâ lem tekun âmenet min kablu ev kesebet fî îmânihâ
hayrâ(hayran), kul intezırû innâ
muntezırûn(muntezırûne).
Onlar (illâ), onlara meleklerin
gelmesini mi veya senin Rabbinin gelmesini mi veya senin Rabbinden bazı
âyetlerin gelmesini mi bekliyorlar? Rabbinden bazı âyetlerin (mucizelerin)
geldiği gün, daha önce îmân etmemişse (âmenû olmamışsa) veya îmânıyla bir hayır
kazanmamışsa onun îmânı kendisine bir fayda vermez. De ki: “Bekleyin! Muhakkak
ki; biz de bekleyenleriz.”

6/EN'ÂM-159: İnnellezîne ferrekû dînehum ve kânû şiyean leste minhum fî
şey’(şey’in), innemâ emruhum ilâllâhi summe yunebbiuhum bimâ kânû
yef’alûn(yef’alûne).
Muhakkak ki; onlar, onların dînini
tefrik ettiler (parça parça ayırdılar) ve grup grup oldular. Senin onlarla bir
ilgin yok. Onların işi sadece Allah'a aittir. Sonra yapmış oldukları şeyleri,
onlara haber verecek.

6/EN'ÂM-160: Men câe bil haseneti fe lehu aşru emsâlihâ, ve men câe bis
seyyieti fe lâ yuczâ illâ mislehâ ve hum lâ
yuzlemûn(yuzlemûne).
Kim (Allah'ın huzuruna) bir hasene ile
gelirse, artık onun on misli, onundur.Ve kim bir seyyie ile gelirse, o zaman
onun mislinden başkası ile cezalandırılmaz. Ve onlar zulmolunmazlar.

6/EN'ÂM-161: Kul innenî hedânî rabbî ilâ sırâtın mustekîm(mustekîmin)
dînen kıyamen millete ibrâhîme hanîfâ(hanîfen), ve mâ kâne minel
muşrikîn(muşrikîne).
“Muhakkak ki; Rabbim, beni hanif olarak
Sıratı Mustakîm'e, kıyâmete kadar ayakta kalacak olan Hz. İbrâhîm'in milletinin
dînine hidayet etti.” de. Ve o, müşriklerden olmadı.

6/EN'ÂM-162: Kul inne salâtî ve nusukî ve mahyâye ve memâtî lillâhi
rabbil âlemîn(âlemîne).
“Muhakkak ki; benim namazım,
kurbanım, ibadetlerim hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi Allah içindir.”
de.

6/EN'ÂM-163: Lâ şerîke leh(lehu), ve bi zâlike umirtu ve ene evvelul
muslimîn(muslimîne).
O'nun ortağı yoktur. Ve ben bununla
emrolundum. Ve ben, müslümanların (teslim olanların) ilkiyim.

6/EN'ÂM-164: Kul e gayrallâhi ebgî rabben ve huve rabbu kulli
şey’(şey’in), ve lâ teksibu kullu nefsin illâ aleyh(aleyhâ), ve lâ teziru
vâziretun vizre uhrâ, summe ilâ rabbikum merciukum fe yunebbiukum bimâ kuntum
fîhi tahtelifûn(tahtelifûne).
“O herşeyin Rabbi iken,
Allah'tan başka Rab mı isteyeyim?” de. Bütün nefsler, kendisine ait olandan
başkasını kazanmaz. Ve bir günahkâr, başkasının günahını (yükünü) taşımaz. Sonra
dönüşünüz Rabbinizedir. O zaman, hakkında ihtilâfa düştüğünüz şeyleri size haber
verecek.

6/EN'ÂM-165: Ve huvellezî cealekum halâifelardı ve refea ba’dakum fevka
ba’dın derecâtin li yebluvekum fî mâ âtâkum, inne rabbeke serîul ikâbi ve innehu
le gafûrun rahîm(rahîmun).
Ve sizi yeryüzünün halifeleri
yapan, size verdiği şeylerle sizi imtihan etmek için, bir kısmınızın
derecelerini diğer bir kısmınızın üstüne yükselten O'dur. Muhakkak ki; senin
Rabbin, cezası çabuk olandır. Ve muhakkak ki; O, mutlaka Gafur'dur (mağfiret
edendir), Rahîm (rahmet nuru gönderen)'dir.
ferdi7o
ferdi7o
Admin Webmaster

Брой мнения : 139
Join date : 07.07.2011
Age : 33

Върнете се в началото Go down

Върнете се в началото

- Similar topics

 
Права за този форум:
Не Можете да отговаряте на темите