HIDAYET
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Търсене
 
 

Display results as :
 


Rechercher Advanced Search

Keywords

Latest topics
» İster İdim Allah’ı
HZ. MEHDİ (A.S)’ın BİRİNCİ BÜYÜK GÖREVİ EmptyЧет Окт 27, 2011 2:35 pm by sunay

» Bir ben vardır bende benden içerü
HZ. MEHDİ (A.S)’ın BİRİNCİ BÜYÜK GÖREVİ EmptyЧет Окт 27, 2011 2:25 pm by sunay

» Allah gıflerı
HZ. MEHDİ (A.S)’ın BİRİNCİ BÜYÜK GÖREVİ EmptyПон Авг 29, 2011 12:51 pm by ferdi7o

» BAYRAM NAMAZI
HZ. MEHDİ (A.S)’ın BİRİNCİ BÜYÜK GÖREVİ EmptyПон Авг 29, 2011 12:18 pm by ferdi7o

» TERAVİH NAMAZI KILINIŞI
HZ. MEHDİ (A.S)’ın BİRİNCİ BÜYÜK GÖREVİ EmptyПон Авг 29, 2011 12:15 pm by ferdi7o

» CENAZE NAMAZI KILINIŞI
HZ. MEHDİ (A.S)’ın BİRİNCİ BÜYÜK GÖREVİ EmptyПон Авг 29, 2011 12:14 pm by ferdi7o

» CUMA NAMAZININ KILINIŞI
HZ. MEHDİ (A.S)’ın BİRİNCİ BÜYÜK GÖREVİ EmptyПон Авг 29, 2011 12:12 pm by ferdi7o

» İlim ilim Bilmektir
HZ. MEHDİ (A.S)’ın BİRİNCİ BÜYÜK GÖREVİ EmptyВто Авг 23, 2011 1:59 pm by ferdi7o

» TÜRK-İŞ’TE BİR AKŞAM
HZ. MEHDİ (A.S)’ın BİRİNCİ BÜYÜK GÖREVİ EmptyПет Авг 19, 2011 12:39 am by ferdi7o

Latest topics
» İster İdim Allah’ı
HZ. MEHDİ (A.S)’ın BİRİNCİ BÜYÜK GÖREVİ EmptyЧет Окт 27, 2011 2:35 pm by sunay

» Bir ben vardır bende benden içerü
HZ. MEHDİ (A.S)’ın BİRİNCİ BÜYÜK GÖREVİ EmptyЧет Окт 27, 2011 2:25 pm by sunay

» Allah gıflerı
HZ. MEHDİ (A.S)’ın BİRİNCİ BÜYÜK GÖREVİ EmptyПон Авг 29, 2011 12:51 pm by ferdi7o

» BAYRAM NAMAZI
HZ. MEHDİ (A.S)’ın BİRİNCİ BÜYÜK GÖREVİ EmptyПон Авг 29, 2011 12:18 pm by ferdi7o

» TERAVİH NAMAZI KILINIŞI
HZ. MEHDİ (A.S)’ın BİRİNCİ BÜYÜK GÖREVİ EmptyПон Авг 29, 2011 12:15 pm by ferdi7o

» CENAZE NAMAZI KILINIŞI
HZ. MEHDİ (A.S)’ın BİRİNCİ BÜYÜK GÖREVİ EmptyПон Авг 29, 2011 12:14 pm by ferdi7o

» CUMA NAMAZININ KILINIŞI
HZ. MEHDİ (A.S)’ın BİRİNCİ BÜYÜK GÖREVİ EmptyПон Авг 29, 2011 12:12 pm by ferdi7o

» İlim ilim Bilmektir
HZ. MEHDİ (A.S)’ın BİRİNCİ BÜYÜK GÖREVİ EmptyВто Авг 23, 2011 1:59 pm by ferdi7o

» TÜRK-İŞ’TE BİR AKŞAM
HZ. MEHDİ (A.S)’ın BİRİNCİ BÜYÜK GÖREVİ EmptyПет Авг 19, 2011 12:39 am by ferdi7o

Май 2024
ПонВтоСряЧетПетСъбНед
  12345
6789101112
13141516171819
20212223242526
2728293031  

Календар Календар

free forum

Dostuz bizi bulun
www.dostuz.bulboard.com

HZ. MEHDİ (A.S)’ın BİRİNCİ BÜYÜK GÖREVİ

Go down

HZ. MEHDİ (A.S)’ın BİRİNCİ BÜYÜK GÖREVİ Empty HZ. MEHDİ (A.S)’ın BİRİNCİ BÜYÜK GÖREVİ

Писане by ferdi7o Нед Авг 07, 2011 12:59 pm

HZ. MEHDİ (A.S)’ın BİRİNCİ BÜYÜK GÖREVİ



Eûzubillâhimineşşeytânirracîm Bismillâhirrahmânirrahîm

Sevgili kardeşlerim! Bir cuma gününün akşamında, Allah’ın bir zikir
sohbetinde Efendimizin himmetiyle yine gönül gönüleyiz. Efendimizin
himmetiyle kalplerimiz, Allah’ın zikriyle “Allah, Allah” diye
kardeşlerimizle birlikte atıyorken, yine Efendimizin himmetiyle
kalplerimiz sevgiyle dolu. Bu sevgiyi ve bu mutluluğu, yine Efendimizin
himmetiyle bütün insanlığa birlikte dağıtacağız, sevgili kardeşlerim.
Sevgili Efendimiz, hakkı ve hakikati bütün cihâna gece gündüz
haykırıyor.

Sevgili Efendimiz Rabbimizden aldığı gibi, bizlerde sevgili
Efendimizden öğrenmeye gayret ettiğimiz gibi el ele, gönül gönüle bütün
insanlığa haykırıyoruz ve haykıracağız, sevgili kardeşlerim.

Hak ve hakikat güneş gibi her tarafı aydınlatıyor. Allah (C.C.) nurunu Mehdi (A.S) ile tamamlayacaktır, inşaallah.

İnşaallah bu akşamki sohbetimizin konusu, “Hazreti Mehdi (A.S)’ın üç
büyük görevinden birinci vazifesi” ve sevgili kardeşlerim! Sevgili
Efendimiz Mehdi (A.S)’ı Rabbimiz Ku’ân-ı Kerîm âyetleriyle müjdeliyor.
Nebîler Sultanı Muhammed (A.S), Hadîs-i Şerif’lerinde müjdeliyor. Bir
önceki geçmiş olan 13. Asırda devrin imamı olan Said-i Nursî Hazretleri
müjdeliyor. İnşaallah sevgili kardeşlerim, birçok sohbetlerimizde Said-i
Nursî Hazretlerinin bir asır önce müjdelediği Mehdi (A.S)’ın üç büyük
vazifesi olacağını ifade etmiştik. Said-i Nursî Hazretleri şöyle
buyuruyor:

Çok defa mektuplarımda işaret ettiğim gibi, MEHDİ ÂL-İ RESÛL’ÜN TEMSİL ETTİĞİ Kudsi
Cemaatinin Şahs-i Manevîsinin üç vazifesi var. Eğer çabuk kıyâmet
kopmazsa ve beşer (insanlar) bütün bütün yoldan çıkmazsa, o vazifeleri
onun cemiyeti ve seyyidler (Peygamberimizin soyundan gelenler) cemaati
yapacağını rahmet-i İlâhiyyeden (Allah’ın rahmetinden) bekliyoruz. VE ONUN ÜÇ BÜYÜK VAZİFESİ OLACAK. (Emirdağ Lahikası, sf. 231)
Kardeşlerim! Mehdi (A.S)’ın Peygamber Efendimiz (S.A.V) tarafından 14
asır önce birçok hadîslerde müjdelenmiş olması ve O’nun üç büyük
vazifesinin olması, O’nu önceki müceddid, müçtehid, devrin imamlarından
ayıran en büyük özelliğidir. Şöyle buyuruyor Said-i Nursî Hazretleri:

Gerçi her asırda hidayet edici, bir nevi Mehdi ve müceddid geliyor ve gelmiş. Fakat herbiri, üç vazifelerden birisini bir cihette yapması itibarıyla, AHİR ZAMANIN BÜYÜK MEHDİ unvanını almamışlar. (Emirdağ Lâhîkası / Hüve Nuktesi 232)
Öyleyse her zamanda açıklamaya gayret ettiğimiz gibi sevgili
kardeşlerim, Said-i Nursî Hazretlerinin bir asır önce müjdelediği gibi
Mehdi (A.S)’ın birinci vazifesi îman ve Kurân hakikatlerini neşretmek,
ikinci vazifesi İslâm âlemi içinde dîni bid’atladan temizleyerek
unutulmuş İslâm dînini yeniden canlandırmak ve tevhidi sağlamak. Ve
üçüncü vazifesi de bütün dünyada dinleri birleştirmektir. İbrâhîm
(A.S)’ın hanif dîni. Arapça adıyla İslâm, teslim olmak. Allahû Tealâ
bütün insanlığı, dünya kurulduğundan beri sadece sadece teslime davet
etmiş. Allah (C.C) nebîleriyle, nebîlerin olmadığı devirlerde kavim
resûlleriyle ve kavim resûllerinin içlerinden tasarrufuna aldığı devrin
imamıyla ve mürşidlerle teslime çağırmış, teslime davet etmiş.

Kardeşlerim! Mehdi (A.S)’ın üç büyük vazifesi ile ilgili bu sohbeti
üç ayrı bölümde incelikleriyle değinmek istiyorum ve inşaallah bu
sohbetimde Mehdi (A.S)’ın sadece birinci vazifesi üzerinde detaylarıyla
durmak istiyorum. Efendimizin himmetiyle inşaallah.

Öyleyse sevgili kardeşlerim! Said-i Nursî Hazretlerinin müjdelediği
Mehdi (A.S)’ın o üç büyük görevinden birinci ve en büyük ve en mühim
vazifesi nedir? Said-i Nursî Hazretleri buyurur ki:

“Ümmetin beklediği, AHİR ZAMANDA GELECEK ZATIN üç vazifesinden en mühimi ve en büyüğü ve en kıymetdarı olan iman-ı tahkikiyi neşr (delillere dayalı îmânı yaymak) ve ELH-İ ÎMÂNI DALÂLETTEN KURTARMAK” (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, sf. 11).
Demek ki sevgili kardeşlerim, Said-i Nursî Hazretlerinin ifade buyurduğu gibi, Mehdi (A.S)’ın en mühim ve en kıymettar olan birinci ve en büyük vazifesi ehl-i îmânı dalâletten kurtarmak ve âyet-i kerimelerle delillere dayalı îmân hakikatlerini bütün dünyaya neşretmektir.



Gerçekten de Saidi Nursî Hazretlerinin Kastamonu Lahikasında:…HAKİKİ BEKLENİLEN VE BİR ASIR SONRA GELECEK O ZAT…diye
ifade buyurduğu, kendisinden bir asır sonra yani şu an içinde
bulunduğumuz asırda vazifeli Hz. Mehdi (A.S), îmân ile ilgili bütün
hakikatleri açıklayarak, insanları gizli şirkten ve dalâletten kurtarmak
ve insanları Allah’a ulaştırarak hidayete erdirmek, nefslerini tezkiye
ve tasfiye etmek üzere vazifelidir.

Kardeşlerim! Bediüzzaman Hazretleri’nin buradaki “ehl-i îmânı dalâletten kurtarmak” tarzındaki
sözüne dikkat çektiğimizde, bu ifade açık olarak İslâm âleminin
içindeki inanç sahibi birçok kişilerin, gerçek îmânın sahibi
olmadıklarını, hidayet üzere olmadıklarını ve dalâlette olduklarını
işaret gösteriyor. Hem îman ehli olduklarını, fakat hem de dalâlette
olduklarını, ifade ediyor, Saidi Nursi Hazretleri.

Bilindiği gibi
dalalette olan kişiler, hidayet üzere olmayan kişilerdir. Kişi, ya
dalalettedir; ya da Allah’a ulaşmayı dileyerek hidayet üzeredir.


Konu Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in hadîsinde; Ümmetimin
açık şirkte olmasından korkmuyorum, fakat karıncanın ayak sesinden bile
daha sessiz ve sinsi olan gizli şirkinden korkuyorum”
dediği
gizli şirk meselesine gelince, âlem-i İslâm’ın içinde îman ve Kur’ân
hakikatlerinin unutulduğu ve insanların fitnede olduğu bu dönemde,
Allah’ın varlığına ve tek bir İlâh olduğuna ve Kitab’a îmân ettikleri ve
İslâm’ın beş şartını yerine getirdikleri halde, fakat
Allah’a ulaşmayı dilemedikleri için gerçek îmânın sahibi olmayan,
hidayette olmayan kişilerin üzerine işte Allahû Tealâ, Mehdi (A.S)’ı
gönderiyor.
İşte sevgili kardeşlerim, bu devir, isanlığın çoğunluğunun gizli şirkin içinde ve fitnede olduğu ahir zamandır.

Yüce Rabbimiz, bildiğiniz gibi Duhan Suresinin 10, 11,12, 13 ve 14.
âyetlerinde Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in kalp gözüne ahir zamandaki
geleceği ve bu devirde gelecek Mehdi Resûlü göstererek şöyle buyuruyor:



44/DUHÂN-10: Fertekib yevme te’tîs semâu bi duhânin mubîn(mubînin).

Artık göğün, apaçık duman (fitne) getireceği günü gözle.

44/DUHÂN-11: Yagşân nâs(nâse), hâzâ azâbun elîm(elîmun).

(O fitne ki) insanları (insanların büyük kısmını) sarmıştır. İşte bu, elîm bir azaptır.

44/DUHÂN-12: Rabbenekşif annel azâbe innâ mû’minûn (mû’minûne).

(Onlar) Rabbimiz, azabı bizden kaldır. Muhakkak ki biz, mü’minleriz.(derler)

44/DUHÂN-13: Ennâ lehumuz zikrâ ve kad câehum resûlun mubîn(mubînun).

Onlara (herşeyi) açıklayan bir resûl gelmişti. (Buna rağmen resûlün söylediklerinden) ibret almadılar.

44/DUHÂN-14: Summe tevellev anhu ve kâlû muallemun mecnûn(mecnûnun).

Ve (O’NA) (şeytan tarafından vahyedilerek) “öğretilmiş” ve “deli” dediler ve sonra O’NDAN yüz çevirdiler.


Görüldüğü gibi sevgili kardeşlerim! Peygamber olmayan, nebî olmayan
ve Peygamber Efendimiz (S.A.V)’den 14 asır sonra gelecek olan Mehdi
(A.S), ahir zamanda Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in vekili ve Allah’ın
halifesi, bir elçisi olan, bir peygamber, bir nebî olmayan Allah’ın
elçisi Mehdi Resûl,
biz mü’minleriz diyen ve gizli şirkin, fitnenin içinde olan insanlığın
üzerine geliyor ve Mehdi Resûl insanlara Allah’ın ilmiyle herşeyi
açıklıyor. Buna rağmen O’ndan ibret almıyorlar. Yetmez ve O’ndan yüz
çeviriyorlar.


Öyleyse sevgili kardeşlerim! Hz. Mehdi (A.S)’ın en büyük vazifesi,
öncelikle İslâm âlemi içindeki insanlığı, gizli şirk ve dalâletten
kurtararak Allaha ulaşmayı dileyerek gerçek îmânı bulmalarını sağlamak
ve İslamın 7 safha ve 4 teslimden oluşan îmân hakikatlerini bütün
dünyaya yaymaktır.

Fakat sevgili kardeşlerim, Bediüzzaman Hazretlerinin devrine yani bir
asır öncesine baktığımızda; o devir, Allah’ın varlığını ve Kur’ânı açık
olarak inkâr eden insanlarla mücadele gerektiren zor bir devreydi.
Efendi Hazretleri küçüklükte yaşadığı o devreleri hüzünle, yaşlı
gözleriyle anlatır.

Ayrıca Bediüzzaman Hazretleri, Emirdağ Lahikasında Hz. Mehdi’den önce
gelen bir taifenin maddecilik fikri ile mücadeleyi bir yönüyle
göreceğinisöylüyor. Gerçekten de Bediüzzaman
Hazretleri ve talebeleri, onun zamanında Allah’ı inkâr üzere kurulmuş
felsefe ve maddecilik fikri yönünde büyük bir mücâdele vermiş ve bu
zamana insanları hazırlamıştı.

Yani Said-i Nursî Hazretlerinin ve talebelerinin bu büyük çalışmaları
sonucunda felsefe ve maddecilik fikri susturulmaya başlamış, birçoğunu
durdurmayı başarmışlardır.

O devir yani 13. asır, maddecilik fikri ile mücâdeleyi
gerektiriyordu. Çünkü bu felsefe ve maddecilik fikri, bütün dünyayı bir
çığ gibi sarmıştı ve Bediüzzaman Hazretleri 13. asırda o devrin ihtiyaçlarına göre Allah’ın
varlığını, Kurânın hak olduğunu ve itikadı delilleriyle ispat etmek
üzere vazifeliydi. Bediüzzaman Hazretleri’nin bir asır önce bu
inançsızlara karşı büyük bir set çekmesi, Hz. Mehdi (A.S)’a büyük alanda
yardım sağlamıştır.

Bediüzzaman Hazretlerinin, bir asır önce hem bu inançsızlara karşı
büyük bir set çekmesi ve hem de Risalelerinde kendisinden bir asır sonra
gelecek Mehdi (A.S)’ı ve talebelerini müjdelemesiyle Mehdi (A.S)’a
zemin hazırladığını söyler. Fakat bilindiği gibi o zamanda Bediüzzaman
Hazretlerini Hazreti Mehdi zannetmeleri sebebiyle Said-i Nursî
Hazretleri birçok risalelerinde çok açık olarak kendisinin Hazreti
Mehdi olmadığını ve O Büyük Kumandanın önceden gelen ve O’na önceden
zemin hazırlayan bir askeri olduğunu söylemiştir. Şöyle buyururyor:

Senin şu âciz ve fakir ve hiç ender hiç (hiç içinde hiç) olan kardeşin, bin derece haddimin fevkinde olarak, KENDİMİ O GELECEK ADAM (yani Hz. Mehdi) OLDUĞUMU İDDİA EDEMEM, hiçbir cihette liyakatim yoktur (hiç bir yönde lâyık değilim). FAKAT O İLERİDE GELECEK ACİP ŞAHSIN BİR HİZMETKÂRI ve
ona yer hazır edecek bir dümdârı (önceden gelen bir takipçisi) ve O
BÜYÜK KUMANDANIN pîşdâr bir neferi (önceden gelen bir askeri) olduğumu
zannediyorum.
(Barla Lâhikası | Yirmi Sekizinci Mektubun Sekizinci Meselesinin Üçüncü Nüktesi | 162)
Ve Said-i Nursî Hz. gene Kastamonu Lahikası 76’da: ” TA AHİR ZAMANDA, hayatın geniş dairesinde ASIL SAHİPLERİ, MEHDİ VE ŞAKİRTLERİ (talebeleri), CENAB-I HAKK’IN İZNİYLE GELİR , o daireyi genişlettirir ve o tohumlar sümbüllenir. Bizler de kabrimizde seyredip Allah’a şükrederiz.” diyerek, bu üç büyük vazifeyi ahir zamanın asıl sahipleri Mehdi (A.S) ve talebelerinin yerine getireceğini ifade ediyor.

Said-i Nursî Hazretleri, kendi zamanında hem hakikî îmânın sahibi
hidayette olan kişilerin ve kendisine tâbî olan talebelerinin hidayete
ermeleri ve Allah yolunda üst seviyelere terakki etmeleri için çabalamış
ve daha çok maddecilik fikri yani Allah’ı inkâr üzerine kurulmuş
materyalist, darvinist ve ateist felsefelerle büyük bir alanda mücâdele
vermişti ve bu konuda Mehdi (A.S)’a zemin hazırlayarak inançsızlığa
karşı büyük bir set çekmişti.

Fakat Said-i Nursî Hazretleri, asıl olarak “tam susturacak tarzda îmânı kurtarmayı” kendisinden sonra gelecek ve üç büyük vazifenin sahibi Hz. Mehdi ve talebelerinin yerine getireceğini belirtmiştir.

Bediüzzaman Hazretlerinin Mehdi (A.S) için Emirdağ Lahikasında: “tam susturacak bir tarzda imanı kurtarmaktadır” ve Sikke-i Tasdik-i Gaybi’de: “ehl-i imanı delâletten kurtarmak”
ifadesinden anlaşıldığı gibi, dalâlette olan insanların, hakikî îmânın
sahibi olmaları için, îmân hakikatlerinin bütün dünyaya kapsamlı bir
şekilde ancak ve ancak Hz. Mehdi’nin ve şakirdlerinin büyük hizmetleri
sonucunda yayılacağına, sadece Kur’ân hakikatleri, Allah’ın hidayeti
yaşanacağına ve ancak Hz. Mehdi (A.S)’ın ve talebelerinin yerine
getireceği hizmetler neticesinde bu vazifenin gerçekleşeceğine işaret
etmektedir.



Yani Said-i Nursî Hazretleri gene Sikke-i Tasdik-i Gaybi 171, Kastamonu Lâhikası, 145’de: “Hem bu üç vezâifi birden bir şahısda, yahut cemaatte bu zamanda
bulunması ve mükemmel olması ve birbirini cerhetmemesi pek uzak, âdeta
kâbil görülmüyor. Ahir zamanda, Al-i Beyt-i Nebevi’nin (a.s.m.) cemaat-i
nuraniyesini temsil eden HAZRETİ MEHDİ’de ve cemaatindeki şahs-ı mânevide ancak içtima edebilir (bu görevi bir araya getirebilir)

diye buyurduğu gibi, Hz. Mehdi (A.S) devrin imamı olarak, talebelerinin
de hizmet ve yardımlarıyla birlikte Bediüzzaman Hazretleri’nin kendi
zamanında şartların ve zamanın uygun olmaması sebebiyle yerine
getirilmesi imkânsız dediği bu üç büyük vazifesinin bütünlüğü içinde,
Allah’ın kendisine öğrettiği âyertlerle delillere dayalı îmân
hakikatlerini bütün dünyaya yayacak ve duymayan kalmayacakve bu vazifenin bütününü Mehdi (A.S) ve talebeleri tamamlayacaktır.

Sevgili kardeşlerim! Dalâletten kurtarmak deyince, ilk aklımıza gelen hidayettir.



Öyleyse kendisi en üst seviye hidayette olup, insanları
hidayete erdirmekle vazifeli bir devrin imamı olan Mehdi (A.S)’ın en
büyük görevi kendisine verilen “Mehdi” lâkabından da anlaşıldığı gibi; insanları hidayete erdirerek dalâletten kurtarmaktır.


Öyleyse sevgili kardeşlerim! gerçek îmânın sahibi kişiler kimlerdir?
Hidayet üzere olan kişilerdir. Ve hidayet üzere olmak neyi gerektiriyor?
Allah’a ulaşmayı dilemeyi gerektiriyor. Neden?

Çünkü, Bakara-120’de: kul inne hudâllâhi huvel hudâ, De ki:Muhakkak ki Allah’a ulaşmak (var ya) işte o, hidayettir.”
diye buyurulduğu gibi, hidayet Allah’a ulaşmak olduğu için, Allah’a
ulaşıp hidayete erebilmek için, öncelikle Allah’a yönelerek Allah’a
ulaşmayı dilememizi gerektiriyor.

Önce Allah’a ulaşmayı dilemek cihetiyle gerçek âmenû olarak kendimizi
dalâletten kurtarmalı ve böylece hidayet üzere olmalıyız ki; hidayete
erebilelim, yani Allah ruhumuzu Kendisine ulaştırsın. Mehdi (A.S), bütün
bu hakikatleri Kur’ân âyetleriyle gece gündüz demeden insanlığa
haykırıyor, sevgili kardeşlerim. Bildiğiniz gibi Rad Suresinin 27. 28.
ve 29. âyet-i kerimelerinde öncelikle bu âyetlerin kelime kelime
mânâsına baktığımızda:

kul : de

inne allâhe : muhakkak Allah

yudillu : dalâlette bırakır

men yeşâu : dilediği kimseyi

kul innallâhe yudillu men yeşâu: “Muhakkak ki Allah, dilediği kimseyi dalâlette bırakır



ve yehdî : ve hidayete erdirir (ulaştırır)

ileyhi : ona

men enâbe : dönen, yönelen kimse

ve yehdî ileyhi men enâb(enâbe): ve O’na yönelen kimseyi Kendine ulaştırır (hidayete erdirir).”



ellezîne : o kimseler, onlar

âmenû : Allah’a ulaşmayı dileyen, âmenû olan

Ellezîne âmenû: Onlar, âmenûdurlar (yani Allah’a yönelen ve Allah’ın Kendisine ulaştıracak olduğu kimseler, âmenûdurlar.)



ve tatmainnu : ve mutmain olur, tatmin olur

kulûbu-hum : onların kalpleri

bi zikri allâhi : Allah’ın zikri ile

ve tatmainnu kulûbuhum bi zikrillâhi: ve kalpleri, Allah’ı zikretmekle mutmain olmuştur.



e lâ : öyle değil mi

bi zikrillâhi (zikri allâhi) : Allah’ın zikri ile

tatmainnu el kulûbu : kalpler tatmin (mutmain) olur

e lâ bi zikrillâhi tatmainnul kulûb(kulûbu): Kalpler ancak; Allah’ı zikretmekle mutmain olur, öyle değil mi?



ellezîne âmenû : âmenû olan kimseler

ve amilû es sâlihâti : ve salih amel işleyenler

tûbâ : çok güzel, en güzel, ne hoş, gözü aydın, ne mutlu

lehum : onlar için, onlara

ve husnu : ve en güzeli

meâbin : dönüş, dönme yeri, sığınak

Ellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti tûbâ lehum ve husnu meâb(meâbin). Âmenû
olanlar (ölmeden önce Allah’a ulaşmayı dileyenler) ve salih amel (nefsi
ıslâh edici amel) yapanlar ne mutlu onlara ve meabın (sığınağın) (en)
güzeli onların.


13/RA’D-27,28: Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbih(rabbihi), kul innallâhe yudillu men yeşâu ve yehdî ileyhi men enâb(enâbe). Ellezîne âmenû ve tatmainnu kulûbuhum bi zikrillâh(zikrillâhi) e lâ bi zikrillâhi tatmainnul kulûb(kulûbu).

Ve kâfirler: “Ona, Rabbinden bir âyet (mucize) indirilse olmaz mı?” derler. De ki: “Muhakkak ki Allah, dilediği kimseyi dalâlette bırakır ve O’na yönelen kimseyi Kendine ulaştırır (hidayete erdirir).” Onlar, âmenûdurlar ve kalpleri, Allah’ı zikretmekle mutmain olmuştur. Kalpler ancak; Allah’ı zikretmekle mutmain olur, öyle değil mi?



13 / RAD – 29:Ellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti tûbâ lehum ve husnu meâb(meâbin).

Âmenû olanlar (ölmeden önce Allah’a ulaşmayı dileyenler) ve salih
amel (nefsi ıslâh edici amel) yapanlar ne mutlu onlara ve meabın
(sığınağın) (en) güzeli onların.
Bu üç âyeti birleştirdiğimizde çok açık olarak görüldüğü gibi sevgili
kardeşlerim, kişi Allah’a yöneliyor, yani Allah’a ulaşmayı diliyor ve
böylece dalâletten kurtularak gerçek âmenû oluyor ve Allah’a yönelerek
âmenu olan ve Allah’ı zikrederek amulisÂlihat yani nefs tezkiyesi yapan
bu kişiyi Allahû Tealâ mutlaka Kendisine ulaştırarak hidayete
erdireceğini söylüyor ve onlar için en güzel dönüş yeri, Hüsnül meab
yani en güzel sığınak olan Allah’ın Zat’ı vardır yani Allah’ın Zat’ına
ulaşmak vardır, buyuruyor.

Nedir en güzel sığınak ve dönüş yeri, ruhun Allah’a ulaşıp, Allah’a sığınarak fenafillah olmasıdır, sevgili kardeşlerim.

Demek ki sevgili kardeşlerim, davet aynı davettir Allah’a ulaşmaktır.
Kehf Suresinin 110. âyetine baktığımızda Peygamber Efendimiz
(S.A.V)’in:Kul innemâ ene beşerun mislukum yûhâ ileyye ennemâ ilâhukum ilâhun vâhid(vâhidun) De ki: “Ben sizin gibi sadece bir beşerim. Bana sizin ilâhınızın tek bir ilâh olduğu vahyolunuyor.” diye buyurduğu gibi, hem Allah’ın tekliğine davet ettiğini görüyoruz ve hem de âyetin devamında da:



fe men : artık kim

kâne yercû : dilerse

likâe : ulaşmayı, mülâki olmayı

rabbi-hî : Rabbine

fe men kâne yercû likâe rabbihî:O taktirde (yani madem ki bize Allah’ın tek bir İlâh olduğu vahyolunuyor, o taktirde) kim Rabbine mülâki olmayı (ölmeden evvel Allah’a ulaşmayı) dilerse,



fe li ya’mel : o zaman amel etsin, yapsın

amelen sâlihan : salih amel (nefs tezkiyesi)

fel ya’mel amelen sâlihan:o zaman salih amel (nefs tezkiyesi) yapsın



ve lâ yuşrik : ve şirk koşmasın

bi ıbâdeti : ibadetine

rabbi-hî : onun (kendi) Rabbi

ehaden : (başka) birisi (başka birşeyi)

ve lâ yuşrik bi ibadeti rabbihî ehadâ(ehaden): ve Rabbinin ibadetine başka birini (bir şeyi) ortak koşmasın.”


Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in bu Kehf Suresinin 110. âyetinde,salih ameller yani nefsi tezkiye edecek ameller işleyerek Allah’a mülâki olmaya yani Allah’a ulaşmaya davet ettiğini görüyoruz.

Demek ki sevgili kardeşlerim, bu üç âyetteki yani Rad Suresinin 27,
28 ve 29. âyetlerindeki Allah’a ulaşmayı dileyerek gerçek âmenû olan ve
Allah’ı zikrederek amulissâlihat yapan bu kişiler, Allahû Tealâ’nın
Müzemmil Suresinin 8. âyetindeki: Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen). Ve Rabbinin İsmi’ni zikret ve herşeyden kesilerek O’na ulaş.” emrini yerine getirenlerdir. Sevgili kardeşlerim! Kelime kelime manalarına baktığımızda:

ve uzkur : ve zikret

isme : isim

rabbi-ke : Rabbinin

Vezkurisme rabbike: Ve Rabbinin İsmi’ni zikret



ve tebettel : ve gönülden bağlan, ona yönel, ona ulaş

ileyhi : ona

tebtîlen : tam bir yönelişle, herşeyden kesilerek

ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen): ve herşeyden kesilerek O’na, Rabbine ulaş.


Said-i Nursî Hazretleri de aynı şekilde ruhun seyri sülûk ile Allah’a
ulaşmasının ve kalbin Allah’a yaklaşmasının anahtarı ve vesilesinin
Allah’ı zikretmek ve tefekkür olduğunu söyler:

Bu seyr-i sülûk-i kalbînin ve hareket-i ruhaniyenin (ruhun hareketinin seyrinin, yolculuğunun, Allah’a yükselmesinin) miftahları (anahtarları) ve vesileleri, zikr-i İlâhî (Allah’ı zikretmek) ve tefekkürdür. Mektubat | Yirmi Dokuzuncu Mektup | 429
İşte sevgili kardeşlerim! Gerçek mü’minler için Enfal Suresinin 2. âyet-i kerimesinde:İnnemel mu’minûnellezîne izâ zukirallâhu vecilet kulûbuhum ve izâ tuliyet aleyhim âyâtuhu zâdethum îmânen ve alâ rabbihim yetevekkelûn(yetevekkelûne) Gerçek mü’minler onlardır ki;
Allah zikredildiği zaman kalpleri titrer (cezbelenir). Ve onlara
Allah’ın âyetleri okunduğu zaman onların îmânlarını arttırır ve
Rab’lerine tevekkül ederler.”
diye buyrulduğu gibi, Rad 27, 28
ve 29’a göre Allah’a yönelerek gerçek âmenû olan ve Allah’ı zikreden bu
kişiler gerçek îmân sahibi, Allah’a ulaşacaklarına dâir Allah’a kesin
olarak tevekkül eden gerçek mü’minlerdir.

Çünkü Allah’a ulaşmayı dileyerek âmenû olan bu kişiler, Bakara Suresinin 46. Âyet-i kerimesinde: Ellezîne yezunnûne ennehum mulâkû rabbihim ve ennehum ileyhi râciûn(râciûne).O
(huşû sahipleri) ki; onlar, Rab’lerine (dünya hayatında) muhakkak
mülâki olacaklarına ve (sonunda ölümle) O’na döneceklerine yakîn
derecesinde inanırlar.”
diye buyurulduğu gibi onlar, huşû
sahipleridir ve ölmeden önce ruhlarının Allah’a ulaşacağına ve ölümden
sonra da geri döneceğine kesin îmân ederek Allah’a tevekkül ederler.

İşte gene bu hidayet üzere olan gerçek âmenûlar, Hud Suresinin 29. ayetinde:ve mâ ene bi târidillezîne âmenû, innehum mulâkû rabbihim, Ve ben âmenû olanları tardedecek (uzaklaştıracak, kovacak) değilim. Muhakkak ki onlar, Rab’lerine mülâki olacaklar.” diye buyurulduğu gibi mutlaka Allah’ın Kendisine ulaştıracak olduğu kişilerdir.

ve bu âmenûlar, Ankebut Suresinin beşinci âyetinde buyurulduğu gibi:



men:kim

kâne yercû: dilemişse

likâe allâhi: Allah’a mülâki olmayı, Allah’a ulaşmayı

men kâne yercû likâallâhi: Kim Allah’a mülaki olmayı dilerse (hayattayken Allah’a ulaşmayı dilerse)

fe inne ecelallâhi leât(leâtin):o taktirde muhakkak ki Allah’ın tayin ettiği zaman mutlaka gelecektir” (yani ruhu mutlaka hayattayken Allah’a ulaşacaktır, mülaki olacaktır).diye
buyurulduğu gibi, Allah’a ulaşmayı diledikleri için Allah onların
ruhlarını ölmeden önce mutlaka Kendisine ulaştıracak, hidayete
erdirecektir.
Çünkü îmân deyince, ilk olarak akla gelen kişinin kalbidir. ÎmÂnın ve
İslâm’ın şartlarına inanmakla birlikte öncelikle kalbî talep, Allah’a
yönelmek, Allah’a dost olmayı, O’na yakın olmayı, O’na ulaşmayı dilemek
gereklidir ki; bu âyetlere göre Allahû Teala kişiyi hidayet üzere kılsın
ve kendisine ulaştırıp hidayete erdirsin. Sevgili kardeşlerim! Bir
önceki sohbetlerde Abdulkadir Geylâni Hazretlerinden hep bahsetmiştik.
Abdulkadir Geylâni Hazretleri de bütün bu âyetlere işaret ederek şöyle
buyuruyor:

AZÎZ VE CELÎL ALLAH’A ULAŞMANIN TEMELİ ÎMÂNDIR,tüm hayırların esası da îmândır. (el-Fethu’r Rabbâni” Huzur sohbetleri s.491, huzur yayınevi tercüme Sıdkı Gülle )
Mehdi (A.S), Allah’tan getirdiği bütün bu Kur’ân hakikatlerini âyeti
kerimelerle ispat ederek hidayete davet ediyor ve insanlığın eline
cennet saadetini ve kurtuluş reçetesini sunuyor. Her zamanda
söylediğimiz gibi, Mehdi (A.S)’ın temel vazifesi, en büyük ve en mühim
vazifesi hidayettir.

ve Secde Suresinin 24. âyetindeki: Ve cealnâ minhum eimmeten yehdûne bi emrinâ lemmâ saberû ve kânû bi âyâtinâ yûkınûn(yûkınûne).ONLARDAN(insanlardan)İMAMLAR
(mürşidler) KILDIK, EMRİMİZLE İNSANLARI HİDAYETE ERDİRSİNLER (Allah’a
insanların ruhlarını ulaştırsınlar) DİYE, sabırlarından dolayı ve
âyetlerimize (Allah’ın âyetlerine) yakîn hasıl ettikleri için.”
diye buyurulduğu gibi Mehdi (A.S), devrin imamı olarak hidayete erdirmekle, Allah’a ulaştırmakla vazifeli, devrin bir imamıdır.

Kardeşlerim! Mehdi (A.S) Şura Suresinin 13. âyetindeki:“Allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır (yani ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).”âyetini,
bütün insanlığa duyururarak, insanlığı Allah’a ulaşmayı dileyerek
hidayete ermeye davet ediyor. bildiğiniz gibi dalâletten kurtulmak,
ancak hidayet üzere olmakla mümkündür ve kişi Allah’a ulaşmayı dilediği
anda hak mü’mindir, kendisini gizli şirkten ve dalâletten kurtarmıştır
ve hidayet üzeredir.

Ve sevgili kardeşlerim, Secde 24’deki eimmeten yehdûne bi emrinâ”emrimizle hidayete erdiren imamlar” ifadesindeki yehdûne kelimesine baktığımızda

Ve gene Rad Suresinin 27. ve Şura Suresinin-13. âyet-i kerimelerindeki:ve yehdî ileyhi men enâbe, “yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu)” “O’na yönelen kişiyi kendisine ulaştırır, Kendisine hidayet eder”, ifadesindeki “yehdî” kelimesi ve Secde-24’dekiyehdûne kelimesive Mehdi (A.S)’ın lâkabı olan “mehdî” kelimesi hepsi aynı kökten gelmektedir.

Her zamanda söylediğimiz gibi sevgili kardeşlerim, hidayete erdiren, Allah’a ulaştıran’ mânâsındaki ‘mehdi’ lÂkabıyla müjdelenen Mehdi (A.S), Allahû Tealânın bu âyetteki “yehdî ileyhi men yunîb yani Allah’ın: “O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır, kendisine hidayet eder”, davetine çağırmaktadır.

Sevgili kardeşlerim! Ve gerçekten îmân ederek kalben Allah’a ulaşmayı dileyen herkes, mutlaka kurtuluşa ulaşanlardır.

İşte sevgili kardeşlerim! Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in hadîsindeki: “ümmetimin açık şirkte olmasından korkmuyorum, fakat karıncanın ayak sesinden bile daha sessiz olan gizli şirkinden korkuyorum” dediği o gizli gizli şirk meselesine baktığımızda Rum Suresinin 31. ve 32. âyet-i kerimelerinde: Munîbîne ileyhi vettekûhu; O’na (Allah’a) yönelin (O’na ulaşmayı dileyin) ve takva sahibi olun.” Minellezîne ferrakû dînehum ve kânû şiyeâ(şiyean), kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûn(ferihûne). (O
müşriklerden olmayın ki) onlar, dînlerinde fırkalara ayrıldılar ve grup
grup oldular. Bütün gruplar, kendilerinde olanla ferahlanırlar.”
diye
buyrulduğu gibi Rabbimiz burada çok açık olarak Allah’a yönelmeyen,
Allah’a ulaşmayı dilemeyen kişilerin gizli şirkin içinde olduklarını
söylüyor.

Demek ki kişinin kendisini gizli şirkten ve dalâletten kurtarabilmesi
ve kurtuluşa ulaşabilmesi için, Allah’a ulaşmayı dileyerek takva sahibi
ve Allah’ın dostu olması gereklidir.

Ve sevgili kardeşlerim, Allah’a yönelerek Allah’a ulaşmayı dileyen bu
âmenûlar, Yunus Suresinin 62. ve 63. âyet-i kerimelerinde: “E lâ inne evlîyâ allâhi lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne). Ellezîne âmenû ve kânû yettekûn(yettekûne). Muhakkak
ki Allah’ın evliyasına (dostlarına), korku yoktur. Onlar, mahzun da
olmazlar, öyle değil mi? Onlar, âmenûdurlar (ölmeden evvel Allah’a
ulaşmayı dileyenlerdir) ve takva sahibi olmuşlardır.”

diye buyurulduğu gibi Allah’a ulaşmayı diledikleri anda hem Allah’ın
evliyası ve hem de takva sahipleridir ve hem de Enfal suresinin 29.
âyet-i kerimesine göre Allah’a yönelerek takva sahibi oldukları cihetle
günahları örtülenler, kendilerine hak ve batılı ayırd etme özelliği
verilenler, kurtulaşa cennet saadetine ulaşanlardır:

8/ENFAL-29: Yâ eyyuhellezîne âmenû in
tettekullâhe yec’al lekum furkânen ve yukeffir ankum seyyiâtikum ve
yagfir lekum, vallâhu zul fadlil azîm (azîmi).


Ey âmenû olanlar, Allah’a karşı takva sahibi olursanız sizi furkan (hak ve bâtılı ayırma özelliği) sahibi kılar! Ve sizden (sizin) günahlarınızı örter ve size mağfiret eder (günahlarınızı sevaba çevirir). Ve Allah, büyük fazl sahibidir.
Hac Suresinin 54. âyetine baktığımız zaman: ve innallâhe le hâdillezîne âmenû ilâ sırâtın mustakîm(mustakîmin).;Muhakkak ki Allah, âmenû olanları (Allah’a ulaşmayı dileyenleri) mutlaka Sıratı Mustakîm’e hidayet edendir.” diye
buyurulduğu gibi, âmenû olan bu kişiler, mutlaka Allah’ın Allah’a
ulaştıran Sıratı Mustakîm’e hidayet edecek olduğu kişilerdir.

Öyleyse âmenû olan bu kişiler, Müzemmil Suresinin 19. âyet-i kerimesinde: fe men şâettehaze ilâ rabbihî sebîlâ(sebîlen).Artıkkim dilerse, Rabbine (ölmeden önce ruhunu) ulaştıran bir yol ittihaz eder (yol edinir).”diye
buyurulduğu gibi, mutlaka Allah’a ulaşmayı dileyerek kendilerine sadece
Allah’a ulaştıran yolu yol edinirler, Allah’a yönelirler.

İşte âmenû olan bu kişiler, Lokman Suresinin 15. âyetinde:vettebi’ sebîle men enâbe ileyy(ileyye), Bana yönelenlerin (ruhunu Allah”a ulaştırmayı dileyenlerin) yoluna tâbî ol.”diye
emir buyurulduğu gibi mutlaka Allah’ın dostu olmayı isteyen ve Allah
dotları gibi Allah’a ermeyi, ruhunu Allah’a ulaştırmayı dileyen ve
Allah’a yönelenlerin yoluna tâbî olandır ve Maide Suresinin 35. âyet-i
kerimesinde: Yâ eyyuhellezîne âmenûttekûllâhe vebtegû ileyhil vesîlete Ey
âmenû olanlar (Allah’a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler)! Allah’a
karşı takva sahibi olun ve O’na (Allah’a) ulaştıracak vesileyi isteyin”
,
diye
emir buyrulduğu gibi âmenû olan bu kişiler, öncelikle Allah’a
ulaşacağına kesin îmân ederek gerçek âmenû olmuş ve bu îmân ile takvası
bir kademe daha artarak mutlaka kendisini Allah’a ulaştıracak mürşidini
Allah’tan isteyendir.

Maide-35’de ifade buyurulan Allah’a ulaştırmaya vesileyi, aracı olan
bir rehberi, mürşidi istemenin, mürşidi aramanın zorunlu olduğunu
bildiren bir sözünde Abdulkadir Geylânî Hazretleri şöyle buyurmaktadır:



Altmışikinci Sohbet Tevhidin hakikati (IV)

Sohbet yeri:Medrese, Sohbet tarihi: 6 Recep, 546/1151, Cuma sabahı:



Hikmet yurdundasınız Abdülkadir-radiyallahü anh-buyurdu:



Ey Allah’ın kulları! Sizler hikmet yurdunda bulunuyorsunuz,bu bakımdan bir aracıya (vesileye) ihtiyacınız bir zorunluluktur. Mabudunuzdan gönül hastalıklarınızı muayene edecek bir doktor, sizleri tedavi edecek bir tabip, SİZLERE YOL GÖSTERECEK VE ELİNİZDEN TUTACAK BİR KILAVUZ,
sizi Allah’a yaklaştıracak, Allah için terbiye edecek, Allah’a yakınlık
perdesine yaklaştıracak, O’nun kapısındaki kapıcılara götürecek BİR REHBER İSTEYİN.
(El-Fethu’r Rabbâni” Huzur sohbetleri s.485, huzur yayınevi tercüme Sıdkı Gülle )
Abdulkadir Geylâni Hazretleri, burada Maide Suresinin 35. 3ayetinde
buyurulan Allah’a ulaşmaya vesileyi, aracı olan bir rehberi, mürşidi
istemenin ve mürşidi aramanın zorunlu olduğunu da bildiriyor, öyle değil
mi sevgili kardeşlerim.

En’am Suresinin 87. ve 88. âyetlerinde Sıratı Mustakîm için:“ve hedeynâhum ilâ sırâtın mustekîm(mustekîmin). Zâlike hudallâhi yehdî bihî men yeşâu min ıbâdih; Ve
onları Sıratı Mustakîm’e (Allah’a ruhu ulaştıran yola) hidayet ettik
(ulaştırdık). İşte bu Allah’ın hidayetidir. Kullarından dilediğini
onunla hidayete erdirir.”
diye
buyurulduğu gibi Allahû Tealâ, âmenû olan bu kişilerin ruhlarını,
mürşide tâbiiyetten sonra bu Sıratı Mustakîm üzerinden mutlaka Kendisine
ulaştıracak, hidayete erdirecektir.

Çünkü En’am Suresinin 126. âyetinde: “Ve hâzâ sırâtu rabbike mustekîm (mustekîmen),Ve bu, senin Rabbine istikametlenmiş (yönlendirilmiş) yoldur. (Allah’a götüren yoldur).diye buyurulduğu gibi Sırat-ı Mustakîm Allah’a ulaştıran yolun adıdır.

Ve âyetin devamındaki En’am Suresinin 127. âyet-i kerimesinde: “Lehum dârus selâmi inde rabbihim ve huve veliyyuhum bimâ kânû ya’melûn(ya’melûne). Rab’lerinin katında onlar için selâm yurdu (teslim yurdu) vardır. Yapmış olduklarından dolayı, O (Allah), onların dostudur.”, diye
buyurulduğu gibi, kimin ruhu seyri sülûk ile bu Sıratı Mustakîm adlı
yoldan Allah’a ulaşır, Allah’a teslim olursa, onlar Allah’ın ermiş
velîleridir.

Aynı şekilde Bediüzzaman Hazretleri’nin Onyedinci Sözde şöyle söylüyor: Ruhumu Rahmân’a teslim eyledim, gayrı istemem. İsterim, fakat bir yâr-ı bâkî (ebedi dost, sonsuz sevgili) isterim. “

Said-i Nursî Hazretleri gene ruhun Allah’a ulaşması konusunda şöyle buyuruyor:

İşte Mi’rac, o hayt-ı münâsebetin gılâfı ve
sûretidir ki, zât-ı Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm, o yolu açmış;
velâyetiyle gitmiş, risâletiyle dönmüş ve kapıyı da açık bırakmış.
Arkasındaki EVLİYÂ-İ ÜMMETİ, RUH VE KALP İLE o cadde-i nurânîde (Sırat-ı Mustakîm adlı nurlu yolda), Mi’rac-ı Nebevînin gölgesinde SEYR-İ SÜLÛK EDİP istidadlarına göre makamât-ı âliyeye çıkıyorlar.
Sözler |Otuz Birinci Söz |532
Öyleyse sevgili kardeşlerim! İşte Said-i Nursî Hazretlerinin
söylediği îmanı tahkiki, âyetlerle delillere dayalı îman meselesine
gelince; bildiğiniz gibi Kur’âna göre hak mümin olmanın, âmenû olmanın
da 7 safhası vardır. buraya kadar açıklamaya çalıştığımız âyeti
kerimeler, sadece ilk üç safhayı içeriyor. Zamanımız yeterli olmadığı
için, bu sohbetimizde âyeti kerimelerle sadece üç safhayı açıklamaya
gayret ettik.


1.Safhadaki âmenular: Allah’a yönelerek Allah’a ulaşmayı dileyenler.
2.Safhadaki âmenular: Mürşidine tâbî olanlar.
3.Âmenular: Ruhları Allah’a ulaşıp, hidayete erenler. ruhu Allah’a teslim olanlar.
4.Âmenûlar: Fizik vücudu Allah’a teslim olanlar
5.Âmenûlar: Nefsi Allah’a teslim olanlar
6.Âmenûlar: İrşad olanlar
7.Âmenûlar: Salâh makamında iradesi teslim olan
salih kimseler. Onlar kimlerdir? Said-i Nursî Hazretlerinin söylediği
makamatı aliyeye, îmânın kemal derecesine çıkmış kâmil kimselerdir.

İşte sevgili kardeşlerim! Herbir safhanın aşılması, îmânın daha üst seviyeye çıkmasıdır. Said-i Nursî Hazretlerinin: “Ümmetin beklediği, AHİR ZAMANDA GELECEK ZATIN üç vazifesinden en mühimi ve en büyüğü ve en kıymetdarı (kıymetlisi) olan iman-ı tahkikiyi neşr (âyetlerle delillere dayalı îmânı yaymak) ve ELH-İ ÎMÂNI DALÂLETTEN KURTARMAK”diye
buyurduğu gibi, Mehdi (A.S) bütün bu Kur’ânın kişiyi kurtuluşa ve
îmânın kemal derecesine, salihler makamına, bir insanın hidayetin en üst
seviyesine kadar çıkabildiği îmân hakikatlerini, İslâm’ın 7 safha ve 4
teslimini bütün insanlığa haykırıyor.

Sevgili kardeşlerim! Sevgili Efendimiz Mehdi (A.S), Rabbimizden
öğreniyor. Yüce Rabbimizden sevgili Efendimizin kalbine, sevgili
Efendimizin kalbinden de bizim kalplerimize o nur deryası, gece gündüz
akıyor, sevgili kardeşlerim.

El ele, gönül gönüle, bütün insanlığın da bizler gibi mutlu
olabilmesi için, hep birlikte çırpınıyoruz, haykırıyoruz ve birlikte hem
çırpınacağız, hem haykıracağız, sevgili kardeşlerim. Biz, sevgi için
varız. Ve ahir zamanın, hidayet asrının güneşi, Mehdi (A.S)’dan sevgiyi
öğreniyoruz.

Sevgili Efendimizin kalbinden bizim kalbimize, bizim kalplerimizden
de bütün insanlığa sevgi akacak. Biz el ele gönül gönüle olduğumuz gibi,
bütün insanlık ile de el ele, gönül gönüleyiz, sevgili kardeşlerim.

İnşaallah sevgili Efendimizin himmetiyle sohbetimi burada
tamamlarken, bütün insanlığın da kardeşlerimiz gibi hem dünyasının, hem
ahiretlerinin mutlu olmalarını ve henüz Allah’a ulaşmayı dilememiş
olanların da Allah’a ulaşmayı dilemelerini, Yüce Rabbimden dileyerek
Efendimizin himmetiyle sohbetimi tamamlıyorum, inşaallah sevgili
kardeşlerim. Hepinizi çok ama çok seviyorum. (El Fatiha ma es Salâvât)



Bulgaristan YENI-CAG Dernegi
ferdi7o
ferdi7o
Admin Webmaster

Брой мнения : 139
Join date : 07.07.2011
Age : 33

Върнете се в началото Go down

Върнете се в началото

- Similar topics

 
Права за този форум:
Не Можете да отговаряте на темите