DEVRİN İMAMLARI ALLAH’A ÇAĞIRIRLAR
HIDAYET :: Nova-Era :: Ayetlerle Dersler
Страница 1 от 1
DEVRİN İMAMLARI ALLAH’A ÇAĞIRIRLAR
DEVRİN İMAMLARI ALLAH’A ÇAĞIRIRLAR
Eûzubillâhimineşşeytânirracîm Bismillâhirrahmânirrahîm
Eûzubillâhimineşşeytânirracîm Bismillâhirrahmânirrahîm
Sevgili kardeşlerim! Allahû Tealâ’nın izniyle ve Efendimizin de
himmetiyle, bir cuma gününün akşamında, Allah’ın bir zikir sohbetinde
yine gönül gönüleyiz. Yüce Rabbimize sonsuz hamd ve şükrederiz ki,
Efendimizin himmetiyle Yüce Rabbimiz bizlere, birlikte sohbet etmeyi
nasib etti. Sevgili kardeşlerim! İnşaallah Efendimizin himmetiyle bu
sohbetimizin konusu “Devrin İmamları Allah’a Çağırırlar”
İnşaallah sevgili kardeşlerim! Bu sohbetime, iki Cihan Güneşi,
Nebîler Sultanı Peygamberimiz (S.A.V)’in bir Hadîs-i Şerif’iyle başlamak
istiyorum. Hazreti Muhammed (S.A.V) Efendimiz bir Hadîs-i Şerif’inde
şöyle buyuruyor:
4291… Allah (c.c) bu ümmete her yüz yılın başında dînini yenileyecek birisini (bir müceddid) gönderecektir” (Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/412. Melahim hadîs no: 4291)Sevgili kardeşlerim! MÜCEDDİD, bilindiği gibi (Lûgat mânâsıyla): Dîni
yenileyen, yenileyici, her devirde dînî hakikatleri devrin
ihtiyaçlarına göre açıklamak üzere Allah tarafından vazifelendirilen,
Peygamberimiz, Muhammed (S.A.V)’in varisi olan devrin imamıdır.
Buradaki dîni yenilemekten maksat; yeni bir dîn ihdas etmek değil,
veya dîne, dînde olmayan yeni şeyler ilave etmek ve yeni bir şeriat
getirmek de değildir. Sevgili kardeşlerim! Unutulan hakikatleri ve
Peygamberimiz (S.A.V)’in şeriatını, Kur’ân ve sünnet ile yeniden
diriltmek, dîne sonradan sokulan bid’atleri ortadan kaldırmaktır.
Allahû Tealâ’ya sonsuz hamd ve şükrederiz ki; Yüce Rabbimiz
Mehdi (A.S)’ı bu devirde bütün ilimlerin fevkinde olan, Kurân ilmiyle
mücehhez kılarak, ahir zamanda unutulan bütün Kurân hakikatlerini
yeniden hayata getiriyor.
İnşaallah bir önceki Mehdi (A.S) nereye davet ediyor sohbetinde, Mehdi (A.S)’ın Allah’tan getirdiği unutulmuş olan “hidayet, Sıratı Mustakîm” kavramlarını ve “Allah’a yönelmeyi” âyet âyet açıklamaya çalışmıştık.
Her zamanda söylediğimiz gibi, Mehdi (A.S)’ın temel vazifesi hidayettir. Şura Suresinin-13. âyet-i kerimesindeki: allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu). Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır (yani ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).”diye ifade buyurulan bu âyetteki: “yehdî ileyhi” yani Allah’ın: O’na, kendisine ulaştırır, hidayete erdirir” kelimesine dikkat ettiğimizde, bu âyetteki “yehdî” kelimesi ile “mehdî” kelimesinin aynı kökten geldiği görülür.
İşte sevgili kardeşlerim! Hidayete erdiren, Allah’a ulaştıran mânâsındaki “mehdi” ismiyle müjdelenen Mehdi (A.S), bu âyetteki: “yehdî ileyhi men yunîb” yani Allahû Tealânın: “O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır, kendisine hidayet eder, davetine çağırmaktadır.
Mehdi (A.S) bütün insanlığa: “KİM ALLAH’A YÖNELİR, ALLAH’A ULAŞMAYI DİLERSE, ALLAH ONLARI MUTLAKA KENDİSİNE ULAŞTIRACAK, HİDAYETE ERDİRECEKTİR” diye,
gece gündüz insanlığa hidayeti müjdeliyor, insanlığı hidayete
çağırıyor. Ve bütün hakikatleri sadece âyet-i kerimelerle ispat ederek,
Allah’tan getirdiği hakikatlerle insanlığa sunuyor. İnsanlığı uyarıyor
ve müjdeliyor. Ankebût Suresinin 5inci âyetinde buyurulur ki:
29/ANKEBÛT-5: Men kâne yercû likâallâhi fe inne ecelallâhi leât(leâtin), ve huves semîul alîm(alîmu).Yüce Rabbimiz böyle buyuruyor sevgili kardeşlerim. Yani bu âyete ve
Kim Allah’a mülâki olmayı (hayattayken Allah’a ulaşmayı) dilerse, o
taktirde muhakkak ki Allah’ın tayin ettiği zaman mutlaka gelecektir
(ruhu mutlaka hayattayken Allah’a ulaşacaktır). Ve O; en iyi işiten, en
iyi bilendir.
men : kim
kâne : oldu
yercû : diler
likâe allâhi: Allah’a mülâki olmak, Allah’a ulaşmak
Men kâne yercû likâallâhi: Kim Allah’a ulaşmayı (hayattayken Allah’a ulaşmayı) dilerse
fe : o zaman, o taktirde
inne : muhakkak ki
ecelallâhi (ecele allahi) : Allah’ın tayin ettiği zaman, gün
le : mutlaka
âtin : gelecek
fe inne ecelallâhi leât(leâtin): o taktirde muhakkak ki Allah’ın tayin ettiği zaman mutlaka gelecektir
Şura suresinin 13. âyetine göre kim Allah’a ulaşmayı dilerse, Allah o
kişilerin ruhunu mutlaka Kendisine ulaştırarak hidayete erdirecektir.
İnşaallah bir önceki sohbetimizde de bütün peygamberlerin, başta
Hazreti Muhammed (S.A.V) Efendimizin, Hazreti Nuh (A.S)’ın, Hazreti Musa
(A.S)’ın, Hazreti İsa (A.S) ve Hazreti İbrahim (A.S)’ın ve bütün
peygamberlerin, Allah’ın tek bir İlâh olduğuna inanmakla birlikte
Allah’a ulaşmaya, hidayete davet ettiklerini âyeti kerimelerle
açıklamıştık. Ve peygamberlerin olmadığı devirlerde vekâleten vazifeli
devrin imamları ve resûllerin ve bu devirde Mehdi (A.S)’ın da aynı şeye
davet ettiğini de açıklamıştık.
İmâm-ı Rabbânî Hazretleri de aynı şekilde peygamber olan asalaten
nebî imamlar ile, peygamber olmayan vekâleten velî imamları şöyle
açıklıyor ve insanların, “Kurb-ü nübüvvet ve kurb-ü velâyet” olmak üzere iki yoldan Allah’a ulaştıklarını ifade buyuruyor. İmâm-ı Rabbânî Hazretleri 534. Mektubunda buyurur ki:
YÜCE MUKADDES CENÂB-I HAKK’A ULAŞTIRAN YOL İKİDİR:
BİRİNCİ YOL: KURB-Ü NÜBÜVVETE taalluk eden (âit olan) yoldur…Bu yol aslın da aslına ulaştırır. ASALATEN bu yoldan ulaşanlar, enbiyadır (peygamberlerdir)…
İKİNCİ YOL: KURB-Ü VELÂYETTİR. Aktab (yani kutuplar ve devrin imamları), evtad, nüceba (üstün seviyeye ulaşmış, nesli temiz olan kimseler) ve Allahû Tealâ’nın umum (bütün) velî kulları bu yoldan vasıl olurlar (yani kurb-ü velâyet yolundan Allah’a ulaşırlar). (Mektubât-ı Rabbânî 534. Mektup Cilt 2. sayfa 761) Çile Yay. Abdülkadir Akçiçek)
Görüldüğü gibi sevgili kardeşlerim. Temel hedef Allah’a ulaşmaktır.
Fakat insanlık ya Peygamberlerin olduğu devirlerde kurbü nübüvet yoluyla
asaleten vazifeli devrin imamları, nebî imamlar olan peygamberlere tâbî
olarak hidayete erer, Allah’a ulaşırlar. Ya da peygamberlerin olmadığı devirlerde de, kurb-ü velâyet yoluyla yani peygamberlerin
vekilleri olan devrin imamları yani velî imamlara, ve resûllere ve
hidayetçilere tâbî olarak hidayete erer, Allah’a ulaşırlar.
Peygamber Efendimiz (S.A.V), Ahzab Suresinin 40. âyetine göre nebîlerin, nebî imamların sonuncusudur:
33/AHZAB-40: Mâ kâne muhammedun ebâ ehadin min ricâlikum, Muhammed (A.S), sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası olmamıştır (değildir). ve lâkin resûlallâhi ve hâtemen nebiyyin(nebiyyine), Fakat Allah’ın Resûl’ü ve Nebîlerin (Peygamberlerin) Hatemi’dir (Sonuncusu). ve kânallâhu bi kulli şey’in alîmâ (alîmen). Allah, herşeyi en iyi bilendir.Burada Yüce Rabbimiz, nebîlerin sonuncusudur, buyuruyor.
Peygamberimiz (S.A.V)’den sonra vazifeli kılınan devrin imamları ise
velî imamlardır ve vekâleten görevlidirler. Ve her devirde bir kutb-u
a’zam yani insanları Allah’a ulaştırmak için devrin en büyük bir mürşidi
olan zamanın imamı vazifelidir. Ve ayrıca insanları Allah’a ulaştırmaya
vesile olan hidayetçiler, kâmil mürşidler de her devirde mutlaka
vazifeli kılınır. Hazreti Muhammed (S.A.V) bir hadîsinde şöyle
buyuruyor:
“Ben son peygamberim, benden sonra bir peygamberSevgili kardeşlerim! Bütün devrin imamları da aynı şekilde Allah’a
gelmeyecektir. benden sonra imamlar, halifeler gelecektir. Kim onlara
tâbî olursa, bana tâbî olmuş gibidir” (Hadîs-i Şerif)
davet etmiştir. İmam-ı Rabbani Hazretlerinin biraz önce açıkladığımız
sözü, açık olarak insanların bütün devirlerde Allah’a ulaşmaya
çağırıldığını ve Allah’a ulaşmayı dileyerek hidayetçilere tâbî
olanların, mutlaka Allah’a ulaştıklarını gösteriyor. İşte sevgili
kardeşlerim, yol aynı, şeriat aynı ve bu Sıratı Mustakîm adlı yol,
sadece Allah’a ulaştırır. Efendi Hazretleri bütün bu hakikatleri birçok
âyetlerle birlikte açıklayarak, insanlığı Allah’a çağırıyor. Aynı
şekilde zamanının kutbu olan Abdulkadir Geylânî Hazretleri de:
-Allah’ın yoluna sülûk (yolculuk) eden, mutlaka Allah’a vasıl olur (yani Allah’a mülâki olur, ulaşır). buyuruyor.Hz. Abdulkadir Geylani’nin Menkıbeleri CEVHERDEN GERDANLIKLAR
Ve gene devrin imamı olan Cafer b. Sâdık Hazretleri de:
“Kim nefs ile Allah için mücahede ederse Allah’a vasıl olur.” buyurmaktadır.TEZKİRET’ÜL EVLİYAYani burada kim, Allah’ın Zat’ını dileyerek (mürşidine tâbî olur)
nefsini tezkiye eder, salih amel işlerse Allah’a ulaşır demek istiyor,
Cafer b. Sâdık Hazretleri.
Sevgili kardeşlerim! Mehdi (A.S) da aynı şekilde Fâtır Suresinin 18. âyetine göre: “ve men tezekkâ fe innemâ yetezekkâ li nefsih(nefsihî), Ve kim tezkiye olursa (nefsini tezkiye ederse),o taktirde bunu sadece kendi nefsi için yapar. ve ilâllâhil masîr(masîru). Ve dönüş Allah’adır (yani nefs tezkiyesi ile ruh Allah’a döner, ulaşır).” diye insanlığa duyurarak nefs tezkiyesine paralel Allah’a vasıl olmaya, Allah’a ulaşmaya davet ediyor.
Abdulkadir Geylânî Hazretleri gene başka bir sözünde: “aziz ve Celil olan Allah’a ulaşmanın temeli îmandır, tüm hayırların esası da îmandır” buyuruyor. (el-Fethu’r Rabbâni” Huzur Sohbetleri s.491, huzur yayınevi tercüme Sıdkı Gülle)
Yani burada kişi hayatta iken Allah’a ulaşacağına kesin inanmalı,
îmân etmelidir ki, Allah onu Kendisine ulaştırsın, demek istiyor.
İşte gerçekten de Mehdi (A.S)’ın da âyeti kerimelerle açıkladığı
gibi; âmenû olan, gerçek îmânın sahibi kişi, Bakara Suresinin 46. ve
Hud Suresinin 29. âyet-i kerimelerine göre ölmeden önce ruhunun seyri
sülûk adlı yolculukla Allah’a ulaşacağına ve ölümden sonra Allah’a geri
döneceğine kesin şekilde îmân ederek Allah’a ulaşmayı dileyendir.
Bakara-46’da buyurulur ki:
ellezîne yezunnûne :o kimseler, onlar, bilirler, yakîn derecesinde inanırlarYani kelimeleri toparladığımızda: Ellezîne yezunnûne ennehum mulâkû rabbihim ve ennehum ileyhi râciûn(râciûne). O (bir önceki âyete göre o huşû sahipleri) ki;
ennehum mulâkû rabbihim:Rab’lerine muhakkak mülâki olacaklarına, ulaşacaklarına
ve enne-hum ileyhi râciûne :ve (sonunda ölümle de) O’na döneceklerine
onlar, Rab’lerine (dünya hayatında) muhakkak mülâki olacaklarına ve
(sonunda ölümle) O’na döneceklerine yakîn derecesinde inanırlar, îman
ederler.”
ve gene Hud-29’daki ve mâ ene bi târidillezîne âmenû, Ve ben âmenû olanları (Allah’a ulaşmayı dileyenleri) tardedecek (uzaklaştıracak, kovacak) değilim.innehum mulâkû rabbihim Muhakkak ki onlar, Rab’lerine mülâki olacaklar (ulaşacaklar).”
diye buyurulduğu gibi, gerçekten bir önceki Mehdi (A.S) nereye davet
ediyor sohbetimizde ve bu sohbetimizde de bütün âyeti kerimelerle
açıklamaya çalıştığımız gibi, gerçekten de Kur’ân-ı Kerîm, Allah’a
yönelerek gerçek âmenû olan kişilerin mutlaka Allah’a ulaşarak hidayete
ereceklerini açık olarak gösteriyor. İşte Abdulkadir Geylânî
Hazretlerinin: “Aziz ve Celil olan Allah’a ulaşmanın temeli îmandır” sözü de aynı şekilde bu âyeti kerimelere işaret ediyor.
Mademki devrin imamları her devirde Allah’a ulaşmayı kendi
ifadeleriyle açıklamışlar, aynı şekilde “Hüccetü’l İslâm” olarak tanınan
İmâm-ı Gazâlî Hazretleri, İhyâu Ulûmi’d-din’de, kurtuluşun ancak Allah’a ulaşmakta olduğunu
söyler. Çünkü gerçekten de hakikati biliyorsa ve hakikat yolundaysa
Allah’ın bir dostu, ancak hayatta iken Allah’a ulaşmayı dilediği cihetle
kurtuluşa ulaşacağını bilir ve bütün kalbinden Allah’ın muhabbetini
dileyerek Allah’ı zikreder. İmâm-ı Gazâlî Hazretleri buyurur ki:
“Bilmiş ol ki, basiret nûru ve kalp gözü ile bakanlar, KURTULUŞUN ANCAK ALLAH’A ULAŞMAKTA OLDUĞUNU veGörüldüğü gibi onlar da devrin imamlarıydılar ve hakikate, Allah’a ulaşmaya davet ettiler.Bütün
Allah’a ulaşmak için de, Allah’ı bilmek, sevmek ve bu marifet ve
muhabbet ile (yani ölmeden önce bu marifet ve muhabbetin sahibi olarak)
ölmekten başka çare olmadığını anlamışlardır.
MUHABBET VE ÜNSİYETİN, SEVGİLİYİ DEVAMLI ŞEKİLDE ZİKRETMEKLE KÖKLEŞECEĞİNİ,
marifetin ise; O’nun Zat’ını, sıfat ve ef’alini devamlı surette
düşünmekle mümkün olabileceğini bilmişlerdir. Hakikatte Allah’tan ve kâinatta O’nun ef’alinden başka bir şeyin olmadığını, devamlı sûrette Allah’ı zikir ve fikrin, dünya şehvetlerine vedâ edip bunlardan yalnız muhtaç olduğu kısımlarını almakla mümkün olabileceğini öğrenmişler.” (İhyâu
‘Ulûmi’d –Dîn (Cild:1) Rub’u’l-İbâdât onuncu kitap, Kitâbu
tertbi’l-evrad ve tafsil-i ihyai’l-leyl sayfa 965 bedir yayınevi,
tercüme Ahmed Serdaroğlu)
hidayetçiler bir nezirdir ve müjdeleyicidir, insanları Allah’ın Zat’ına
davet ederler. Allah’a ulaşmayı dileyenleri cennetle müjdeleyici ve
Allah’a ulaşmayı dilemeyenleri de cehennemle uyaranlardır:
35 / FATIR -24:İnnâ erselnâke bil hakkı beşîren ve nezîrâ(nezîren), ve in min ummetin illâ halâ fîhâ nezîr(nezîrun).Sevgili kardeşlerim! Aynı şekilde bu devirde hidayet güneşi olan
Muhakkak ki Biz seni, hak ile müjdeleyici ve nezir (uyarıcı) olarak gönderdik. İçinden bir nezir gelip geçmiş olmayan hiçbir ümmet yoktur.
Mehdi (A.S), bütün insanlığa İmamı Gazali Hz.lerinin biraz önceki
sözlerine işaret eden Yunus Suresinin 7 ve 8. âyeti kerimelerine göre
gece gündüz: “Allah’a ulaşmayı dileyin, yoksa kurtuluşa ulaşmazsınız” diye, bu âyeti kerimeyi haykırıyor. Şöyle buyuruluyor bu âyeti kerimede:
10/YÛNUS-7: İnnellezîne lâ yercûne likâenâ ve radû bil hayâtid dunyâ vatme’ennû bihâ vellezîne hum an âyâtinâ gâfilûn(gâfilûne).Sevgili kardeşlerim! Daha önceki sohbetlerde de bahsettiğim bir
Muhakkak ki onlar, Bize ulaşmayı (hayatta iken ruhlarını Allah’a
ulaştırmayı) dilemezler. Dünya hayatından razı olmuşlardır ve onunla
doyuma ulaşmışlardır ve onlar âyetlerimizden gâfil olanlardır.
10/YÛNUS-8:Ulâike me’vâhumun nâru bimâ kânû yeksibûn(yeksibûne).
İşte onların kazandıkları (dereceler) gereğince varacakları yer ateştir (cehennemdir).
inne : muhakkak ki
ellezîne lâ yercûne : dilemeyen kimseler
likâe-nâ : bize ulaşmayı
İnnellezîne lâ yercûne likâenâ: Muhakkak ki onlar, Bize ulaşmayı (hayatta iken ruhlarını Allah’a ulaştırmayı) dilemezler.
ve radû : ve razı oldular
bi el hayâti ed dunyâ : dünya hayatında
vatme’ennû (ve ıtme’ennû) : ve tatmin oldular, doyuma ulaştılar
bi-hâ : onunla
ve radû bil hayâtid dunyâ vatme’ennû bihâ: Dünya hayatından razı olmuşlardır ve onunla doyuma ulaşmışlardır
ve ellezîne : ve o kimseler
hum : onlar
an âyâti-nâ : âyetlerimizden
gâfilûne : gâfil (habersiz) olanlardır
vellezîne hum an âyâtinâ gâfilûn(gâfilûne): ve onlar âyetlerimizden gâfil olanlardır.
ulâike : işte onlar
me’vâ-hum : onların varacakları yer
en nâru : ateştir
bimâ : dolayısıyla, gereğince
kânû yeksibûne : kazanmış oldukları
Ulâike me’vâhumun nâru bimâ kânû yeksibûn(yeksibûne):İşte onların kazandıkları (dereceler) gereğince varacakları yer ateştir (cehennemdir).
konuyu kardeşlerime burada tekrar sunmak istiyorum, inşaallah,
Efendimizin himmetiyle. Bir defasında el-Fethu’r Rabbâni’nin altmış
ikinci sohbetinde buyurulduğu gibi Abdulkadir Geylânî Hazretleri bir
Cuma sabahı Medresede vaaz vermeye başlayacağı bir sırada el-İmam
İzzeddîn Medresesinin bir üstazı yani bir müdessiri, ders okutan
öğretmeni, Abdulkadir Geylânî Hazretleri’nin meclisine gelir. Bu zat,
daha önce Abdulkadir Geylânî Hazretleri ile bir araya gelmemiş ve bu
meclisde hiç bulunmamıştı. Bu zat içeri girince Abdulkadir Geylânî
Hazretleri şöyle söylüyor:
“Hepiniz birbirinize hizmet ediyorsunuz; peki,Kardeşlerim! Abdulkadir Geylanî Hazretleri burada, bu kişiye bir
Allah’a kim hizmet edecek? Ey ölü! Ey Toprak! Yakında üzerinde gezilen
bir toprağa dönüşeceksin! Topraktan geldin yine toprağa döndürüleceksin,
beşikten mezara taşınacaksın.! Ama sen bunun farkında değilsin. Bunun
sebebi senin sağır olmandır!…Benzin solukluğuna bakılmaz, başkalarına
öğütte bulunmanın ilk şartı senin inanmış olmandır. KULUN KENDİSİ HAKK’A (Hakk Tealâ’ya) ULAŞMADIKÇA, HALKI HAKK’A ÇAĞIRMASI UYGUN DEĞİLDİR …
…Allah’ım! Herkesi ıslâh eyle. Allah’ım! Bizi salih kişiler
eyle. Bize salâh ver, ihtiyaçlarımızı sana arzettir, YÖNELİŞİMİZİ SANA
ÇEVİR.”
Hazret daha sonra el-İmam İzzeddîn Medresesinin üstazına (öğretmenine) işarette bulunarak:“KALK, ELİNİ ELİME KOY,
bu harap diyardan, malından, evladından ayrılıp KOŞARAK RABBİMİZE
GİDELİM. ALLAH’A YÖNEL, AMELE YÖNEL, yakında Hakk’a götürüleceksin, o
seni amellerinden sorgulayacak. O seni, kendisini bilmen için
yaratmıştır, dünya ve ahiret için yaratmamıştır…” (el-Fethu’r Rabbâni” Huzur sohbetleri s.594,595,596 huzur yayınevi tercüme Sıdkı Gülle )
medresenin öğretmeni olduğu halde, Allah’a ulaşmayı dilemediğini,
kendisi Allah’a ulaşmayan kişinin başkalarını Allah’a çağırmasının uygun
olmadığını söyleyerek, Zümer Suresinin 54. âyet-i kerimesine göre, ölüm
gelmeden önce Allah’a yönelerek Allah’a ulaşmaya davet ediyor:
Mehdi (A.S)’ın bütün insanlığa haykırdığı gibi Zümer-54’de Allahû Tealâ:Ve enîbû ilâ rabbikum Ve Rabbinize (Allah’a) yönelin (yani ruhunuzu Allah’a ulaştırmayı dileyin) ve eslimû lehu min kabli en ye’tiyekumul azâbu Ve size azap gelmeden önce O’na (Allah’a) teslim olun (yani ruhunuzu, vechinizi, nefsinizi, iradenizi Allah’a teslim edin.)summe lâ tunsarûn(tunsarûne). (Yoksa) sonra yardım olunmazsınız.” Buyuruyor.
İşte sevgili kardeşlerim! Görüldüğü gibi onlar da devrin
imamlarıydılar ve aynı şekilde Allah’a ulaşmaya davet ediyorlardı. Çünkü
Allahû Tealâ hiçbir devreyi başıboş bırakmaz ve Secde Suresinin 24.
âyet-i kerimesine göre, her devirde mutlaka Kendi emriyle insanları
hidayete erdirmesi ve dînin emirlerini ve Kur’ân-ı Kerîm hakikatlerini
açıklaması için, bütün yaşanan zamanlar içinde, o devrin ihtiyaçlarına
göre dîni ayakta tutacak bir kişiyi yani devrin imamını vazifeli kılar.
Allahû Tealâ bu Secde Suresinin 24. âyetinde:
Ve cealnâ minhum eimmeten yehdûne bi emrinâ Ve onlardan, emrimizle hidayete erdiren imamlar kıldık lemmâ saberû ve kânû bi âyâtinâ yûkınûn(yûkınûne). ve sabır sahibi oldukları ve âyetlerimize (Hakk’ul yakîn seviyesinde) yakîn hasıl etmiş oldukları için.” buyuruyor, Yüce Rabbimiz.
Sevgili kardeşlerim! Secde Suresinin 24. âyet-i kerimesindeki bu
devrin imamları, ayrıca bir önceki asırlarda yaşamış birçok alimler
tarafından kutb-u a’zam ve kutb-ul aktab olarak da tanımlanır.
Aktaplar, kimlerdir? aktablar kemal derecesinde olan zamanın önde gelen büyük velîleri, mürşidleridir. Ve kutb-u a’zam, kutb-ul aktab
ise; bütün bu aktap ve kâmil mürşidlerin içinden seçilmiş ve o devirde
bütün velî mürşidlerin en üstünde olan zamanın imamı ve Peygamber
Efendimiz (S.A.V)’in varisidir.
Aktab kelimesi lûgatta kutuplar, hak tarikatların reisleri, Şahları, olarak, tanımlanır ve:
KUTB kelimesi de:Bir çok müslümanların kendisine bağlandıkları azim ve büyük evliyaullahtan ZAMANIN EN BÜYÜK MÜRŞİDİ.” Olarak tanımlanır. (Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Büyük Lûgat, yayım dağıtım sebat
KUTB-UL AKTAB
kelimesi de şöyle buyuruluyor: Kutupların başı. Hilafeti mâneviye-i
Muhammediye (A.S.M). Velâyet-i mâneviye makamlarının en yükseği(velâyet makamlarının en üstün derecesine ulaşmış, Allah’ın tasarrufu altında), nübüvvet-i Muhammediye’ye (A.S.M.) veraset makamı (Peygamberimiz’in varisliği makamında) olup,
bu makama ancak Cenâb-ı Hakkın atiyyesi olarak nâil olunur (bu makama
ancak Allah’ın seçmesi ve lûtfu ile ulaşılır). Bu makamda bulunan zât,
Hakikat-ı Muhammediyenin (A.S.M.) mazharı ve Esma-i İlâhiyenin
câmi’idir. HER ASIRDA BİR TANE BULUNAN BU ZATLARIN sonuncusu mezkur sıfatların en ekmeline mazhardır. Bu makam hakkında Gavs ve Kutbiyet-i Kübra tabirleri de kullanılır. (Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Büyük Lugat, yayım dağıtım sebat)
KUTB-UZ ZAMANkelimesi de lûgatta:Zamanın en ileri gelen ve en büyük arif ve mürşidi.” olarak buyurulur.
Görüldüğü gibi sevgili kardeşlerim! Devrin imamları bir önceki
devirlerde yaşamış alimler tafrafından bu gibi ifadelerle de
açıklanmıştır.
Bediüzzaman Said-i Nursî Hazretleri de, bir önceki devirde devrinin
bir imamı, zamanın kutbuydu ve ahir zaman alâmetleri ve Mehdi konusu
hakkında risalelerin birçok yerinde açıklamaları vardır
Ve Mehdi (A.S)’ın kendisinden bir asır sonra, 14. asırda geleceğini
birçok risalelerinde müjdelemiştir. Peygamber Efendimiz (S.A.V) de
birçok Hadîs-i Şeriflerinde Hz. Mehdi’yi Allah’ın tayin ettiği Zamanın
İmamı, Allah’ın Halifesi olarak müjdelemiştir. Öyleyse sevgili
kardeşlerim, Said-i Nursî Hazretleri öncelikle her devirde mutlaka
hidayetçilerin ve devrin imamlarının vazifeli kılındığını nasıl
açıklamıştır?
“Mehdi” lûgat mânâsıyla kendisi hidayete ermiş ve eğer devrin imamı
ise insanları hidayete erdiren yani hem kendisi hidayete ermiş, hem de
hidayete erdirendir ve mürşidler ise hidayete erdirmeye vesile olandır.
HER DEVİRDE MUTLAKA BİR KUTB-U A’ZAM YANİ BİR DEVRİN İMAMI BULUNUR.
Fakat her devirde mutlaka bir çok kâmil mürşidler de mevcuttur. Onlar,
ister devrin imamı olsun veya bir kâmil mürşid olsun hepsi de Allah’ın
hidayetçileridir. Ve bu hidayetçilere Mehdiler de denir. Allahû Tealâ
Rad Suresi’nin 7. âyet-i kerimesinde: “li kulli kavmin hâd” yani bütün kavimlerde bir hidayetçinin bulunduğunu bildiriyor:
13/RAD-7:innemâ ente munzirun ve li kulli kavmin hâd(hâdîn).Bedüzzaman Hazretleri Allahû Tealâ’nın her devirde mutlaka bir
Sen, sadece bir uyarıcısın ve BÜTÜN KAVİMLER İÇİN HİDAYETÇİ VARDIR (zamanın her parçasında ve bütün kavimlerde).
hidayet edici ve mehdi hükmünde yani hidayete erdiren ve vesile olan
kişileri vazifeli kıldığını söylüyor. Fakat hiç birinin ahir zamanda
gelecek büyük Mehdi’nin ünvanını almadıklarını söyleyerek ahir zamandaki
gelecek olan Hz. Mehdi (A.S)’ı: “BÜYÜK MEHDİ, Hazreti Mehdi”ifadesiyle önceki müceddidlerden ayırarak müjdeliyor. Buyurur ki:
Gerçi her asırda hidayet edici, bir nevi Mehdi ve müceddid geliyor ve gelmiş. Fakat herbiri, üç vazifelerden birisini bir cihette yapması itibarıyla, AHİR ZAMANIN BÜYÜK MEHDİ unvanını almamışlar. (Emirdağ Lâhîkası / Hüve Nuktesi 232)Mektubat’ta açıklandığı gibi Said-i Nursî Hazretleri Allahû Tealâ’nın
her devirde mutlaka insanları ıslâh edecek büyük bir zatı yani devrin
imamını ve mürşidleri vazifeli kılarak milleti ıslâh ettiğini ifade eden
sözleriyle Mektubat’ta buyurur ki:
Cenâb-ı Hakk: kemâl-i rahmetinden (mükemmel ve kusursuz rahmetinden), şerîat-ı İslâmiyetin ebediyetine bir eser-i himayet (İslâm şeriatının sonsuza kadar koruması) olarak, HER BİR FESAD-I ÜMMET ZAMANINDA BİR MUSLİH (ıslâh ve terbiye eden) veya bir MÜCEDDİD (dîni yenileyen yeni hâle getiren) veya HALİFE-İ ZİŞAN (şan ve şeref sahibi halife) veya bir KUTB-U AZAM (kendisine tâbî olunan, zamanın en büyük önderi, zamanın imamı;) veya bir BİR MÜRŞİD-İ EKMEL (kâmil mürşid) veyahut bir nevi Mehdi hükmünde (yani kendisi hidayete ermiş ve insanları hidayete erdiren ve vesile olan) MÜBAREK ZATLARI GÖNDERMİŞ; fesadı izale edip (onların aracılığı ile fesadı, karışıklığı gidermiş), milleti ıslâh etmiş; dîn-i Ahmedîyi (a.s.m.) muhafaza etmiş. (Mektubat /Yirmi Dokuzuncu Mektup/ 425)
Sevgili kardeşlerim! Said-i Nursî Hazretleri burada öncelikle her
devirde mutlaka hidayetçilerin ve devrin imamının vazifeli kılındığını
ispat ediyor ki; daha sonra bu sözüyle kendisinden bir asır sonra
gelecek olan Mehdi (A.S)’ın gelişini açıklamak için.
Bediüzzaman Hazretleri, Kastamonu Lâhikası 61’de: “hakiki beklenen ve bir asır sonra gelecek olan zat”şeklinde
ifade ettiği kendisinden bir asır sonra yani ondördüncü asırda vazifeli
kılınacak olan Hz. Mehdi (A.S)’ın gelişinin, biraz önceki Mektubatın
yirmi Dokuzuncu Mektubunun devamında Allah’ın bir vaadi olduğunu ve
mutlaka gerçekleşeceğini ve O’nun (Mehdi (A.S)’ın) Allah’ın gücü
dahilinde İslâm âleminin zulümatını dağıtacağını ve madem ki Allah’ın
âdeti böyle cereyan ettiğine göre yani Allahû Tealâ hiç bir devreyi bir
hidayetçi olmadan bırakmadığına göre,elbette ahir zamanda da Hz. Mehdi (A.S)’ı göndereceğinin kesin olduğunu şöyle bildirmektedir:
Madem âdeti öyle cereyan ediyor (yani Allah her devirde milletin ıslâh olması ve dînin ayakta tutulması için bir nevi Mehdi hükmünde kişileri vazifeli kılıyor), AHİR ZAMANIN EN BÜYÜK FESADI ZAMANINDA, elbette en büyük bir müçtehid (âyet ve hadîslerden hüküm çıkaran büyük İslâm âlimi ve önderi), hem en büyük bir müceddid (Allah’ın vazifeli kıldığı dîni açıklayan, yenileyen devrin imamı), hem hakim (hikmet sahibi olduğu için Allah’ ın emri ile haklı ve haksızı ayırıp adalet üzere hükmeden), hem MEHDİ (kendisi hidayete ermiş ve insanları hidayete erdiren), hem mürşid, HEM KUTB-U AZAM (mü’minlerin kendisine tâbî olduğu, zamanın en büyük mürşidi, zamanın imamı, en büyük kutb-u) olarak BİR ZAT-I NURANÎYİ (nuranî bir şahsı) gönderecek ve O ZAT da, ehl-i beyt-i Nebeviden (Peygamberimiz (S.A.V)’in soyundan) olacaktır… (Mektubat / Yirmi Dokuzuncu Mektup/ 425)Kardeşlerim! Allahû Tealâ her devirde mutlaka insanların hidayete
ermesi için bir nevi mehdi hükmünde Zat’ları vazifeli kılar diyen Said-i
Nursî Hazretleri, burada da Allahû Tealâ’nın elbette ahir zamanda
önceki gelmiş mehdilerin, hidayetçilerin en üstünde olan en büyük bir
müçtehid, en büyük bir müceddid, hem hakim, hem MEHDİ, hem mürşid, hem
de Kutb-u Azam yani devrin en büyük mürşidi, devrin imamı olan ve sayılan bütün bu özelliklerin sadece bir zat’ta yani Mehdi (A.S)’da bulunduğunu
ve Allah’ın Peygamberimiz(S.A.V)’in neslinden olan Mehdi (A.S)’ı
mutlaka göndereceğini ve vazifeli kılacağını söylüyor ve biraz önceki
Mektubat’ın yirmi Dokuzuncu Mektubunun 425’in devamındaki sözlerin
sonunda şöyle buyuruyor, Said-i Nursî Hazretleri:
..,ve bahar içinde bir saatte yaz mevsiminin nümunesini ve yazda bir saatte kış fırtınasını icad eden Kadir-i Zülcelâl HZ. MEHDİ İLE DE, âlem-i İslâm’ın zulümatini (İslâm âleminin üzerindeki karanlıkları) dağıtabilir. VE VAAD ETMİŞTİR, VAADİNİ ELBETTE YAPACAKTIR. Kudret-i İlâhiye noktasında bakılsa, gayet kolaydır. (Mektubat, /Yirmi Dokuzuncu Mektup /425)Ve Bediüzzaman Hazretleri geneMektubat | Yirmi Dokuzuncu Mektup | 426’da: “HZ. MEHDİ BAŞINA GEÇİP, TARİK-İ HAK (yani Hak yoluna, Allah’a ulaştıran hak yola) ve HAKİKATE sevk edecek…” diyerek,
ve gene Hazreti Mehdi (A.S) için On Beşinci Mektup 60’da : ..EHL-İ
VELÂYET (velî kulların) ve EHL-İ KEMÂLİN (kâmil mürşidlerin, kemâle
ermiş kimselerin) BAŞINA GEÇECEK, Âl-i Beytten Muhammed Mehdi (Hazreti
Muhammed (S.A.V)’in Âl-i beytinden Mehdi) isminde bir zât-ı nuranî, o
Süfyanın şahs-ı mânevîsi olan cereyan-ı münafıkaneyi öldürüp
dağıtacaktır.” diyerek, hazreti Mehdi (A.S)’ın bütün dünyadaki
zülumatı dağıtacağını ve bütün Kamil mürşidlerin, kamil kimselerin
fevkinde olduğunu ve hepsinin başına geçerek bütün insanlığı Allah’a
ulaştıran hak yola ve hakikate sevkedeceğini açık olarak bildiriyor,
sevgili kardeşlerim.
Sevgili kardeşlerim! Biz kardeşler olarak Allahû Tealâ’ya sonsuz hamd
ve şükrederiz ki; Mehdi Resûl başımızda. Hakk’tan geliyor, Mehdi
(A.S)’ın kalbine, Mehdi (A.S)’ın kalbinden de, biz kardeşlerin
kalplerine dökülüyor. Sevgimizin pınarı, Mehdi (A.S). Avuç avuç içiyoruz
o sevgi pınarından. Ve bütün insanlığın da içmesi için kardeşlerim, hep
birlikte çırpınıyoruz ve yine Efendimizin himmetiyle birlikte
çırpınacağız.
Bütün insanlığın da kardeşlerimiz gibi, Allah’a ulaşmayı
dilemelerini, hem dünyalarının, hem ahiretlerinin mutlu olmasını Yüce
Rabbimden dileyerek, Efendimizin himmetiyle inşaallah sohbetimi burada
tamamlamak istiyorum. Allah hepinizden razı olsun. Sizleri çok ama çok
seviyorum. (El Fatiha ma es Salâvât)
Bulgaristan YENI-CAG Dernegi
ferdi7o- Admin Webmaster
- Брой мнения : 139
Join date : 07.07.2011
Age : 33
Similar topics
» DEVRİN İMAMINA TABİİYET VE BİAT ALMAK
» Allah gıflerı
» “ONA BEYAT EDİNİZ. ÇÜNKÜ O ALLAH’IN HALİFESİ MEHDİ’DİR” Hadis-i Şerifi
» İster İdim Allah’ı
» MÜRŞİTLER ALLAH’A ULAŞMAYA VESİLEDİRLER
» Allah gıflerı
» “ONA BEYAT EDİNİZ. ÇÜNKÜ O ALLAH’IN HALİFESİ MEHDİ’DİR” Hadis-i Şerifi
» İster İdim Allah’ı
» MÜRŞİTLER ALLAH’A ULAŞMAYA VESİLEDİRLER
HIDAYET :: Nova-Era :: Ayetlerle Dersler
Страница 1 от 1
Права за този форум:
Не Можете да отговаряте на темите
|
|
Чет Окт 27, 2011 2:35 pm by sunay
» Bir ben vardır bende benden içerü
Чет Окт 27, 2011 2:25 pm by sunay
» Allah gıflerı
Пон Авг 29, 2011 12:51 pm by ferdi7o
» BAYRAM NAMAZI
Пон Авг 29, 2011 12:18 pm by ferdi7o
» TERAVİH NAMAZI KILINIŞI
Пон Авг 29, 2011 12:15 pm by ferdi7o
» CENAZE NAMAZI KILINIŞI
Пон Авг 29, 2011 12:14 pm by ferdi7o
» CUMA NAMAZININ KILINIŞI
Пон Авг 29, 2011 12:12 pm by ferdi7o
» İlim ilim Bilmektir
Вто Авг 23, 2011 1:59 pm by ferdi7o
» TÜRK-İŞ’TE BİR AKŞAM
Пет Авг 19, 2011 12:39 am by ferdi7o