HIDAYET
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Търсене
 
 

Display results as :
 


Rechercher Advanced Search

Keywords

Latest topics
» İster İdim Allah’ı
MEHDİ RESÛLE ÎMÂN EmptyЧет Окт 27, 2011 2:35 pm by sunay

» Bir ben vardır bende benden içerü
MEHDİ RESÛLE ÎMÂN EmptyЧет Окт 27, 2011 2:25 pm by sunay

» Allah gıflerı
MEHDİ RESÛLE ÎMÂN EmptyПон Авг 29, 2011 12:51 pm by ferdi7o

» BAYRAM NAMAZI
MEHDİ RESÛLE ÎMÂN EmptyПон Авг 29, 2011 12:18 pm by ferdi7o

» TERAVİH NAMAZI KILINIŞI
MEHDİ RESÛLE ÎMÂN EmptyПон Авг 29, 2011 12:15 pm by ferdi7o

» CENAZE NAMAZI KILINIŞI
MEHDİ RESÛLE ÎMÂN EmptyПон Авг 29, 2011 12:14 pm by ferdi7o

» CUMA NAMAZININ KILINIŞI
MEHDİ RESÛLE ÎMÂN EmptyПон Авг 29, 2011 12:12 pm by ferdi7o

» İlim ilim Bilmektir
MEHDİ RESÛLE ÎMÂN EmptyВто Авг 23, 2011 1:59 pm by ferdi7o

» TÜRK-İŞ’TE BİR AKŞAM
MEHDİ RESÛLE ÎMÂN EmptyПет Авг 19, 2011 12:39 am by ferdi7o

Latest topics
» İster İdim Allah’ı
MEHDİ RESÛLE ÎMÂN EmptyЧет Окт 27, 2011 2:35 pm by sunay

» Bir ben vardır bende benden içerü
MEHDİ RESÛLE ÎMÂN EmptyЧет Окт 27, 2011 2:25 pm by sunay

» Allah gıflerı
MEHDİ RESÛLE ÎMÂN EmptyПон Авг 29, 2011 12:51 pm by ferdi7o

» BAYRAM NAMAZI
MEHDİ RESÛLE ÎMÂN EmptyПон Авг 29, 2011 12:18 pm by ferdi7o

» TERAVİH NAMAZI KILINIŞI
MEHDİ RESÛLE ÎMÂN EmptyПон Авг 29, 2011 12:15 pm by ferdi7o

» CENAZE NAMAZI KILINIŞI
MEHDİ RESÛLE ÎMÂN EmptyПон Авг 29, 2011 12:14 pm by ferdi7o

» CUMA NAMAZININ KILINIŞI
MEHDİ RESÛLE ÎMÂN EmptyПон Авг 29, 2011 12:12 pm by ferdi7o

» İlim ilim Bilmektir
MEHDİ RESÛLE ÎMÂN EmptyВто Авг 23, 2011 1:59 pm by ferdi7o

» TÜRK-İŞ’TE BİR AKŞAM
MEHDİ RESÛLE ÎMÂN EmptyПет Авг 19, 2011 12:39 am by ferdi7o

Май 2024
ПонВтоСряЧетПетСъбНед
  12345
6789101112
13141516171819
20212223242526
2728293031  

Календар Календар

free forum

Dostuz bizi bulun
www.dostuz.bulboard.com

MEHDİ RESÛLE ÎMÂN

Go down

MEHDİ RESÛLE ÎMÂN Empty MEHDİ RESÛLE ÎMÂN

Писане by ferdi7o Чет Авг 04, 2011 10:05 am

MEHDİ RESÛLE ÎMÂN


Eûzubillâhimineşşeytânirracîm Bismillâhir rahmânir rahîm.


Sevgili Kardeşlerim, Allahû Tealâ’ya
sonsuz hamd ve şükrolsun ki; Allah’ın bir zikir sohbetinde gene gönül
gönüleyiz inşaallah. Yüce Rabbimize ne kadar hamd ve şükretsek azdır
Sevgili Kardeşlerim, Efendimizin himmetiyle.

Yüce Rabbimiz bizleri, hidayet asrının
güneşinin, Mehdi (A.)’ın bir talebesi olmakla şereflendirdi. Bizler
kardeşler olarak Allah’a ulaşmayı diledik ve Yüce Rabbimiz bize Mehdi
(A.S)’ı buldurdu. Ruhumuz, Efendimizin himmetiyle Sırat-ı Mustakîm
üzerinde Allah’a doğru bir yolculuğa başladı. Çünkü Rabbimiz, Kurân-ı
Kerim’de, birçok âyetlerde buyurduğu gibi; “Bana ulaşmayı dileyin! Şu dünya hayatında ölmeden önce ruhunuzun Bana ulaşmasını dileyin ve ulaştıracak olan Benim” buyuruyor,
Yüce Rabbimiz Sevgili Kardeşlerim.Hadîs-i Şeriflere baktığımız zaman,
Muhammed (S.A.V) Hadîs-i Şeriflerinde şöyle buyuruyor:


Men ehabbe likaallahi ehabbevallahi likai

Kim Allah’a ulaşmayı, dilerse
(kim Allah’a ulaşmayı sever, Allah’a ulaşmayı gönülden severek isterse),
Allah da (o kimseyi Kendine) ulaştırmayı sever;




Men kerihe likaallahi kerihallahi likai.

kim Allah’a ulaşmayı dilememişse (kerih görürse), Allah da o kimseyi Kendisine ulaştırmayı dilemez (kerih görür). Hadîs-i Şerif

Bir önceki sohbetlerimizde de
Efendimizin himmetiyle birçok Hadîs-i Şerifleri kardeşlerimize hep
anlatmıştık, gene de inşaallah birlikte anlatacağız, Sevgili
Kardeşlerim. İnşaallah bu sohbetimizin konusu, Mehdi Resûl’e îman. Mehdi Resûl’e îmân ne demektir?

Sevgili Kardeşlerim, inşaallah
Efendimizin himmetiyle birlik ve beraberlik içersinde bu konuyu dile
getirmeye gayret edeceğiz. Bildiğiniz gibi Hz. Muhammed (S.A.V) son
nebîdir yani son peygamberdir. Nebî ne demektir? Nebî (peygamber),
Kurân-ı Kerîm’de nebî olarak geçer, fakat Farscada peygamber olarak
geçer. Peygamber demek, Allahû Tealâ’dan haber getiren, demektir ve
nübüvetle vazifelidir ve ayrıca risaletle de vazifelidir. Yani her nebî,
hem peygamberdir ve hem de Allah’ın resûlüdür. Allah’ın nebîsi ve
resûlüdür. Bildiğiniz gibi Sevgili Kardeşlerim, Kurân-ı Kerîm’de geçen
her nebî aynı zamanda resûldür, fakat birçok âyetlere göre Kurân-ı
Kerimde geçen her resûl nebî değildir.

Nebîlerin olmadığı devrilerde Allahû
Tealâ, nebî olmayan resûllerini göndermiş ve resûlleriyle insanları
uyarmıştır ve her kavimde de o kavmin resûlü bulunur. Resûller ve
mürşidler, her kavimde ve dünyanın her yerinde bulunur. Resûllerin
içersinde, her devirde seçilmiş sadece bir devrin imamı, yani Allah’ın
(tasarruf) rızasına ulaşmış, Allahû Tealâ’nın kendisine gaybı bildirdiği
bir resûl vardır. Bütün (devirlerde ve)kavimlerde resûl olduğu gibi,
Allahû Tealâ o resûllerin içersinden sadece bir tanesini (devrin imamı
olarak) seçer ve onu tasarruf rızasına ulaştırır ve Allahû Tealâ
dilediği kadar kendisine gaybı bildirir, Sevgili Kardeşlerim.

Devrin imamı, hidayete erdirendir.
Kendisi hidayete erdiği gibi ve Hakk kapısından geldiği gibi, hidayete
erdirendir. Fakat mürşidler sadece hidayete vesiledir. Birçok insanlar
şöyle söylüyorlar; “Biz Muhammed (S.A.V)’e bağlıyız ve bizim başka bir
mürşide bağlılığımıza ne gerek ki” diyorlar. Sevgili Kardeşlerim, onlar
böyle söylüyorlar, fakat biz o kardeşlerimize âyet-i kerimelerle bunu
ispat ediyoruz. Hadîs-i Şerif’lerle ispat ediyoruz. Peygambeimiz
Muhammed (S.A.V): “Ben son nebîyim. Benden sonra bir nebî
gelmeyecek. Benden sonra halifeler, imamlar gelecek. Kim onlara tâbî
olursa, bana tâbî olmuş gibidir”
buyuruyor, Sevgili Peygamberimiz Muhammed (S.A.V).

Kardeşlerim, burada Peygamberimiz
(S.A.V), kendisinden sonra gelecek olan devrin imamlarına tâbiiyetin
farz olduğunu beyan buyuruyor. O zaman hiç kimse diyebilir mi ki; “evet
ben Peygamberimize bağlıyım, bu bana yeter” diye? Bu günün insanı mutlak
ve mutlak, Kurân-ı Kerim’i Hakk’tan alan, Kurân-ı Kerîm’in mânâsı ve
açıklamasını Hakk’tan alan Mehdi (A.S)’ın sohbetlerini incelemeli,
düşünmeli ve tekrar Mehdi (A.S) ile bu konuları görüşmelidir, Sevgili
Kardeşlerim.

Allahû Tealâ, Ebiya Suresinin 7. âyetinde: fes’elû ehlez zikri in kuntum lâ ta’lemûn(ta’lemûne).Eğer
bilmiyorsanız, zikir ehline (daimî zikrin sahiplerine) sorun.“
buyuruyor. Bu gün (bu devirde) Mehdi (A.S), Kurân-ı Kerîm’in ruhunu ve
inceliklerini ve Kurân-ı Kerîm’in bu devirdeki açıklamasını, sadece ve
sadece Yüce Rabbimizden öğreniyor ve bize de öğretiyor. Ve Sevgili
Efendimiz, bütün insanlığa da otuz senenin üzerinde (Kurân
hakikatlerini) açıklıyor.

Demek ki, bir nebî olmayan ve sadece Allah’ın bir elçisi olan Mehdi (A.S), 14. asır önce Muhammed (A.S.V)’ın müjdelediği gibi; Kıyâmetin
kopması için zamanda sadece bir günden başka vakit kalmamış da olsa
Allah benim Ehl-i Beyt’imden bir zatı gönderecek yeryüzü zulümle dolduğu
gibi, o yeryüzünü adaletle dolduracak.
(Sünen-i Ebu Davud, 5/92)dediği
Mehdi (A.S), şu anda dünya yüzünde Sevgili Kardeşlerim. Hamdeder
şükrederiz ki; Mehdi (A.S) dünya yüzünde ve bütün insanlığa gerçek
İslâm’ı ve Peygamberimiz (S.A.V)’in ve sahâbesinin yaşadığı İslâmiyeti,
hem yaşayarak ve hem de yaşatarak günden güne hakikatleri dünya yüzüne
güller gibi seriyor.

Müjdeler olsun ki; Allah’a
ulaşmayı dileyerek Mehdi (A.S)’ın yeryüzüne sevgiyle dağıttığı o gülleri
alıp koklayabilene müjdeler olsun, Sevgili Kardeşlerim.


İnşaallah, Efendimizin himmetiyle
sohbetin konusuna geçmek istiyorum. Bundan 1400 sene önce Peygamber
Efendimiz (S.A.V) tarafından müjdelenmiş olan Mehdi (A.S)’a îmân etmek.
Sevgili Kardeşlerim, öyleyse Mehdi (A.S)’a îmân etmek önemli midir?Peygamber Efendimiz (S.A.V), birçok kaynaklarda: “her kim vaadedilen Mehdi’yi inkâr eder, yalan sayarsa kâfir olur” buyurmuştur. (, “El-Burhan fi Alamati Mehdiyyi Ahir zaman”, c. 2, s. 865-876)

Mehdi (A.S), nasıl ki Peygamberimiz
(S.A.V)’in birçok hadîslerinde müjdelenmektedir, aynı şekilde Kur’ân-ı
Kerimde de müjdelemiştir.

Bilindiği gibi Peygamber Efendimiz
(S.A.V) Ahzap-40’a göre nebîlerin yani peygamberlerin sonuncusudur ve
O’ndan sonra bir nebî, bir peygamber gelmeyecektir. Allahû Tealâ bu
âyette Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in nebîlerin sonuncusu olduğunu
söylüyor, fakat resullerin sonuncusudur, demiyor.


33/AHZAB-40: Mâ kâne muhammedun ebâ ehadin min ricâlikum, Muhammed (A.S), sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası olmamıştır (değildir). ve lâkin resûlallâhi ve hâtemen nebiyyin(nebiyyine), Fakat Allah’ın Resûl’ü ve Nebîlerin (Peygamberlerin) Hatemi’dir (Sonuncusu). ve kânallâhu bi kulli şey’in alîmâ (alîmen). Allah, herşeyi en iyi bilendir.

Zamanımızda ne yazık ki nebî ve resûl
kavramları birbirine karıştırılmış. Nebî, peygamber mânâsında; resûl ise
irsal edilen gönderilen, uyarıcı, elçi mânâsındadır. Peygamber
Efendimiz (S.A.V) hem nebî ve hem de resûldü. Hem nübüvetle ve hem de
risaletle vazifeliydi. Bütün peygamberler aynı zamanda hem nebîdir ve
hem de resûldür. Fakat Kur’ânda geçen her resûl peygamber anlamına
gelmez ve her resûl bir nebî değildir. Bu birçok âyetlerle sabittir ve
bütün devirlerde her kavmin kendi içinde kendi lisanlarıyla insanlara
hakikatleri anlatan Allah’ın resûlleri vazifelidirler.

Allahû Tealâ Nahl-36’ya göre: Ve le kad beasnâ fî kulli ummetin resûlen eni’budûllâhe vectenibût tâgût(tâgûte), Ve
andolsun ki Biz, bütün ümmetlerin (milletlerin, kavimlerin) içinde
resûl beas ettik (hayata getirdik, vazifeli kıldık). (Allah’a ulaşmayı
dileyerek) Allah’a kul olsunlar ve taguttan (insan ve cin şeytanlardan)
içtinap etsinler (sakınıp kurtulsunlar) diye.,
buyuruyor.

Ve gene İbrâhîm-4’e göre Ve mâ erselnâ min resûlin illâ bi lisâni kavmihî li yubeyyine lehum, Hiçbir
resûlümüz yoktur ki; Biz, onu kendi kavminin lisanıyla göndermiş
olmayalım. Onlara (kendi lisanlarıyla) beyan etsin (açıklasın) diye.
, buyuruyor.

Sevgili Kardeşlerim, onlar asla
peygamber değillerdir, Allah’ın vazifeli kıldığı irşad makamının sahibi
hidayetçi resûllerdir. Allahû Tealâ’nın vazifeli kıldığı hidayetçiler,
aynı zamanda Allah’ın elçileri, resûlleridir. Peygamberlere “nebî resûl”
ve peygamber olmayan resûllere de, “velî resûl” denir.

İmâm-ı Rabbânî, İmâm-ı Gazâlî,
Abdulkadir Geylânî, Said-i Nursî ve onlar gibi bir çok devrin imamları
da Allah’ın elçileridir ve Allahû Tealâ onları kendi devrelerinde bütün
hidayetçilerin içinden devrin imamı olarak seçmiştir. Fakat bu resûl
konusu, her devirde farklı ifadelerle dile getirilmiştir. Yani onlar da
Peygamber Efendimiz (S.A.V)‘den sonra her devirde mutlaka resûllerin
bulunduğunu, başka ifadelerle açıklamışlar.

Mesela: “varislik makamındaki devrin imamları, halifeler, kutb-u azam, kutb-ul aktab, eimme-i verese,
eimme-i müctehid, müceddid, müçtehid, aktaplar, hidayetçiler,
uyarıcılar, mehdiler, asfiya, muhakîkin, velâyet, ehl-i velâyet, velî
mürşidler, mürşid-i ekmel, kâmil mürşidler, şeyh-ül ekber…”
ve bunun gibi bir çok farklı ifadelerle açıklamışlardır.

Aslında Sevgili Kardeşlerim, buradaki
saydığım isimler, o zamanda bu ifadelerle açıklanmıştır. onlarda aslında
nebî olmayan, Allah’ın risaletle görevli kıldığı elçileriydi. çünkü
Allahû Tealâ hiçbir devri resûlsüz, mürşidsiz ve devrin imamı olmadan
bırakmamıştır. Aslında Kur’ân-ı Kerime göre bu ifadeler, Allah’ın
vazifeli kıldığı velî resûller yani mürşid resûller ile bu resûller
içinden seçilen devrin imamlarına işarettir yani onlar Rabbimizin
Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in vekilleri, vekâleten vazifeli kıldığı
mürşidler, elçiler, hidayetçiler, nezirlerdir.

Evet, önceki devrin imamları, bu anlatım
şekliyle ifade etmişlerdir. Fakat öyle ya da böyle, sonuçta hepsi
Allah’ın vazifeli kıldığı resûller, elçilerdir ve Allahû Tealâ hiçbir
devreyi resûlsüz bırakmamıştır. Allahû Tealâ her devirde bu hidayetçi
resûllerin içinden bir kişiyi tasarrufu altına alıp, Secde 24’e göre
hidayete erdirmek üzere devrin imamı olarak seçmiş, onlara
hakikatlerini bildirmiştir.

Şu da var ki sevgili kardeşlerim, Allahû
Tealâ her ne kadar devrin imamlarını seçse ve onlara Allah’ın
hakikatlerini, âyetlerin sırlarını bildirse de, dilediği kadarını
bildirir. Fakat Hz. Mehdi’ye Kur’ân ilminin bütününü bildirmiştir ve
ancak onunla bütün Kur’ân hakikatleri açık bir şekilde anlaşılmaktadır.

Sevgili Kardeşlerim, ahir zamandayız ve
nasıl ki bütün devrilerde ve kavimlerde Allah’ın resûlleri vazifelidir,
aynı şekilde bu devirde de bütün kavimlerde resûller vazifeli
kılınmıştır ve Allahû Tealâ bu devirde, bütün resûllerin içinden devrin
imamı olarak Mehdi Resûl’ü vazifeli kılmıştır. Peygamber Efendimiz
(S.A.V) hak ve adâletin sahibi olan Allahû Tealâ’nın Mehdi (A.S)’ı
kıyâmetin kopmasından önce ahir zamanda mutlaka vazifeli kılacağını
birçok hadîslerinde müjdelemiştir. Ve ayrıca Mehdi (A.S) Kur’an-ın bazı
âyetlerinde de müjdelenmiştir.

Allahû Tealâ Al-i İmran Suresinin-81.
âyet-i kerimesinde nebîlerine kendilerinden sonra bir resûlün geleceğini
ifade buyuruyor. Bu Resûl kimdir? Ahir zamanda gelecek olan Mehdi
Resûl.

Birçok âlimler bu âyetteki gelecek olan
Resûl’ün, Peygamber Efendimiz (S.A.V) olduğunu iddia ediyorlar. Fakat
Ahzap Suresinin 7. âyetinde Yüce Rabbimiz, o zaman nebîlerinden misak
aldığında o nebîlerin içinde Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in de
bulunduğunu açıklıyor ve “O zaman (Ve minke) senden de misak almıştık” diyor.

Allahû Tealâ içlerinde Peygamber
Efendimiz (S.A.V)’in de dahil olduğu peygamberlerinden, Peygamber
Efendimiz (S.A.V)’den sonra gelecek olan bir Resûl’e yardım edeceklerine
dair onların misaklerini alıyor. Yani Al-i İmran Suresinin 81. âyetinde
geçen peygamberlerden sonra gelecek o Resûl, Hz. Muhammed (S.A.V)
olamaz, çünkü bu âyet-i kerimeye Ahzap Suresinin 7. âyetine göre misak
alınırken, o peygamberlerin arasında Peygamberimiz (S.A.V)’de vardı.


3/AL-İ İMRAN-81: Ve iz ehazallâhu mîsâkan nebîyyîne lemâ âteytukum min kitâbin ve hikmetin summe câekum resûlun musaddikun
limâ meakum le tu’minunne bihî ve le tensurunneh(tensurunnehu), kâle e
akrartum ve ehaztum alâ zâlikum ısrî, kâlû akrarnâ, kâle feşhedû ve ene
meakum mineş şâhidîn (şâhidîne).


Hani o zaman ki; Allah, peygamberlerin (nebîlerin) MİSAK’ini (yeminini) almıştı: “Andolsun ki; size Kitap ve hikmet verdim, sizlerden sonra sizinle beraber bulunanı (Allah’ın sizlere verdiği kitapları) tasdik eden Resûl gelince,
O’na mutlaka îmân edecek ve O’na mutlaka yardım edeceksiniz. Bunu ikrar
ettiniz mi ve bu ağır ahdimi üzerinize aldınız mı?” “İkrar ettik.”
dediler. “Öyle ise şahit olun. Ben de sizinle beraber şahitlerdenim.”
Buyurdu.

33/AHZAB-7: Ve iz ehaznâ minen nebîyyîne mîsâkahum ve minke ve min nûhın ve ibrâhîme ve mûsâ ve îsebni meryeme ve ehaznâ minhum mîsâkan galîzâ(galîzan).

O zaman ki; Biz, nebîlerden onların misaklerini almıştık. Ve senden ve Hz. Nuh’tan ve Hz. İbrâhîm’den ve Hz. Musa’dan ve Meryemoğlu Hz. İsa’dan ve onlardan ağır bir misak aldık.

Allahû Tealâ Al-i İmran Suresinin 81.
âyet-i kerimesinde “ulûl’azîm nebîlerine; Hz. Nuh, Hz. İbrâhîm, Hz.
Musa, Hz. İsa ve Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz’e, “Size kitap
ve hikmet verdim. Sizden sonra bir resûlümüz gelecek. Siz ona îmân
edecek ve yardım edeceksiniz.” diyor.

Al-i İmran Suresinin 81. âyetindeki
ulûl’azîm peygamberlerinin o Resûle îmân etmeleri konusu, Allahû
Tealâ’nın onlardan misak aldığı sırada onların, kalp gözlerine
kendilerinden sonra gelecek olan bu Resûl’ü yani Mehdi Resûl’ü
gösterdiği ve onların ona îmân ettikleri ve ona yardım edeceklerine dair
misak verdikleri anlaşılmaktıdır.

Bu âyetteki ulûl’azîm peygamberlerinin
bu Resûle yardım etmeleri konusu neyi ifade eder? Yani Hz. Mehdi
(A.S)’ın vazifeli kılındığı bu zamanda Peygamber Efendimiz (S.A.V), Hz.
İsa ve diğer peygamberler ile ilişki içersinde olduğunu ifade ediyor ve
gerçekten de öyledir, sevgili kardeşlerim.

İşte bütün nebî resûllerden sonra
gelecek bu peygamber olmayan velî resûl, yeni bir şeriat getiren değil,
Allah’ın bu nebî resûllere verdiği kitaplardaki hanif dîninin tek bir
şeriat olduğunu tasdik eden, bütün peygamberlerin şeriatının tek bir
şeriat olduğunu ve bunun ise sadece İslâm yani Allah’a teslim olmak
olduğunu Kur’ân-ı Kerim ile açıklayan Mehdi Resûl’dür. İşte bu âyetteki
Resûl’ün bütün peygamberlerin kitaplarını tasdiklemesi budur.

Mehdi (A.S), 14 asır evvel Peygamber
Efendimiz (S.A.V) ve sahâbe tarafından yaşanan İslâm dînini yeniden
hayata getirecek, bütün bidatları ortadan kaldıracak ve bütün dünyada
dostluğu kuracaktır. Önümüzdeki günler bu hakikatleri, güneş gibi ortaya
çıkaracaktır, Sevgili Kardeşlerim ve çıkmıştı. Mehdi (A.S) bir
güneştir. Çünkü O Peygamberimiz (S.A.V) ’in:“Başlangıçta ben, ortasında Mehdi, sonunda İsa’nın içlerinde bulunacağı bir ümmet asla helak olmayacaktır.” dediği Mehdi Resûldür.

Onun elindeki bütün deliller, Kur’ân-ı
Kerim âyetleridir. İşte ne yazık ki nebî ve resûl kavramlarını birbirine
karıştıran insanlar, Mehdi Resûl’ün kendisinin bir peygamber olduğunu
söylediğini hiç incelemeen, bir zan üzere iddiia etmektedirler.

Bazıları diyorlar ki; “o
kendisinin bir peygamber olduğunu iddia ediyor, sakın O’nu dinlemeyin ve
hatta kimseye dinletmeyin, yoksa yoldan saparsınız.”


İşte görüldüğü gibi sevgili kardeşlerim, insanlar farkında olmadan şeytan aleyyi‘l- lâne
ile işbirliği halinde olup, işin aslının ne olduğunu iyice incelemeden,
dinlemeden kendi kendilerine zanla kararlar veriyorlar ve insanların
hidayetine mani oluyorlar.

Oysaki Mehdi Resûl, Sevgili Efendimiz,
kendisinin bir peygamber olmadığını, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’den
sonra bir peygamberin gelmeyeceğini ve kendisinin sadece Allah’ın
vazifeli kıldığı bir resûlü, elçisi olduğunu binlerce defa açıklamasına
rağmen; fakat nebî ve resûl kavramlarını bilmeyen insanlar,
konuyu ellerindeki yetersiz ilim ile değerlendirerek Efendi
Hazretlerinin kendisinin bir peygamber olduğunu söylediğini iddiia
ediyorlar.
Fakat onların hakkında kesin bir bilgileri olmadan
söyledikleri bu iftiralar, sadece şeytanın kendilerine verdiği vesvese
ve zandan ibarettir.

Evet sevgili kardeşlerim, bu sohbetimizin konusu inşaallah Mehdi Resûle îmân. Bazı insanlar diyorlar ki; acaba siz neye dayanarak mürşidinizin Mehdi (A.S) olduğunu iddia ediyorsunuz?

Bütün hakikatler apaçık ortada değil mi?
Her şeyin başında tek dayanağımız, Allahû Tealâ değil midir? Yüce
Rabbimiz bir âyette şöyle buyruyor:


6 / EN’AM – 114: E fe gayrallâhi ebtegî hakemen Artık Allah’tan başka bir hakem mi arayayım?

Sevgili kardeşlerim, bu gün insanlık,
Allahû Tealâ’ya hacet namazıyla kalpten dileyerek sordukları zaman,
Allahû Tealâ mutlak ve mutlak dilediklerine mürşidini, dilediklerine de
devrin imamı Mehdi (A.S)’ı gösterir. çünkü Mehdi (A.S), sadece ve
sadece Allah’a davet ediyor. Her zaman da söyüyoruz ve gene söyleriz, çünkü tek dayanağımız Allahû Tealâ’dır.

Efendi Hazretleri Peygamber Efendimiz
(S.A.V)’in vekili, vekâleten vazifeli olan bu devrin imamı ve Peygamber
Efendimiz (S.A.V)’in hadîslerinde; Ahlâkı benim ahlâkım olan bir
evladım çıkacak, Muhammed ümmetinin en hayırlısı ve sizin zorlukları
gideren velîniz olan kimseye katılın… O Mehdi’dir,
diye müjdelediği,Allah’ın tasarrufu altında olan, Allah’ın salih bir kuludur.

Biz kardeşler olarak, sevgili
Efendimizin Mehdi (A.S) olduğunu sadece Allah’a ve Resûlallah (S.A.V)
Efendimiz’e ve Mehdi (A.S)’ın Allah’tan getirdiği hakikatlere dayanarak
söylüyoruz ve Efendi Hazretlerinin Mehdi (A.S) olduğuna dair
sayılamayacak kadar deliller vardır.

Bütün devrilerde Allah’ın resûlleri
yalanlanmıştır ve aynı şekilde tabii ki O’nu da inkâr edecekler, O’na
inanmayacaklar ve bir bardak suda fırtınalar koparacaklar. “Eyvah! dîn
elden gidiyor” diyecekler. Sevgili Kardeşlerim, aslında Mehdi (A.S),
gitmiş olan, kaybolmuş olan farzları gerçek İslâm’ı, Rabbimizden aldığı
gibi insanlara sunuyor. ama onlar diyecekler ki; eyvah dîn elden
gidiyor, diyecekler. Sevgili Kardeşlerim, bildiğiniz gibi dîn zaten
elden gitmiş. Sadece ve sadece vasıta emirler kalmış. Ama hedefe götüren
farzlar ortadan yok olmuş.

Bu devirde Mehdi (A.S) inkâr ediliyor.
Neden? Çünkü şeytan ve taifesi O’nun en büyük düşmanıdır. Şeytanın en
büyük düşmanı başta Peygamber Efendimiz Muhammed (S.A.V)’dir ve O’ndan
sonra gelen Peygamberimiz (S.A.V)’i vekâleten devrin imamlarıdır.
Bilindiği gibi müşrikler, kafirler ve münâfıklar sürekli fitneler
çıkararak sürekli Peygamber Efendimiz Muhammed (S.A.V)’in ve sahâbesinin
de üzerine yüklenmişlerdi. Kimdi onları yöneten? Şeytan onların
(insanların) iç sesini kullanarak ve düşünce sistemine girerek onları
istediği gibi yönetiyordu. Neden?

Çünkü Peygamber Efendimiz (S.A.V) ve
sahâbesi, bütün dünyaya hidayeti ve Kur’ân hakikatlerini yayıyordu.
Belki onlar birçok işkence ve zülûm altında inim inim inlediler, son
nefeslerine kadar direndiler, fakat İslâm bir çığ gibi bütün dünyaya
yayıldı ve hiçbir kimse onlara mani olamadı ve o zamanda asrı saadet
yaşandı. Çünkü başlarında Kâinatın Efendisi, Muhammed (S.A.V) vardı.

Fakat şimdi ne oldu? Aradan 1400 sene
geçti ve Peygamber Efendimiz (S.A.V) ve sahâbesinin yaşadığı İslâm artık
unutuldu, Kurân-ı Kerîm sadece tevcidle okunan, hatim indirilen, fakat
yaşanılmayan bir Kurân haline getirildi. Ebu Said ve Enes radıyallahu
anhümâ Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in bir hadîsini şöyle anlatıyor:


Resulullah (aleyhissalâtu
vesselâm) buyurdular ki:”Ümmetimde ihtilâf ve ayrılıklar meydana
gelecek. (Onlardan) bir grup lafıyla güzel, ameliyle kötü olacak. Bunlar
Kur’ân’ı okuyacaklar, ancak köprücük kemiklerinden aşağı geçmeyecek.
Bunlar, dînden tıpkı okun avı delip geçmesi gibi çıkarlar. Onlar, ok,
kirişine dönmedikçe bir daha dîne geri gelmezler…Onlar insanları
Kitabullah’a çağırırlar, fakat Kitap’tan zerre kadar nasipleri yoktur.”
[Ebu
Dâvud, Sünnet 31, (4765).] [Buhâri, Fezailu'l-Kur'ân 36, Menâkıb 25,
Edep 95, İstitabe 6, 7; Müslim, Zekât 143-148, (1064); Muvatta,
Kur'ân10, (1, 204, 205); Nesâî, Zekât 79, (5, 87). Tahrîm 26, (7, 119).]
İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 13/494.
Hadîs No:4. (4816)


İşte aradan bindörtyüz sene geçti ve
insanlığın karanlıkta olduğu bu ahir zamanda Mehdi (A.S) vazife başına
geçiyor ve Allahû Tealâ O’nu Kur’ân ilminin bütün incelikleriyle
mücehhez vazifeli kılıyor.

Neden? O’nun aracılığı ile bütün hakikatler bütün dünyaya yayılsın, kıyâmetten önce ikinci bir asrı saadet dönemi yaşansın diye.

Hâl böyle olunca tabii ki şeytan da
insanları vesvese ve vehimlerinin tesiri altına alıp, insanların O’ndan
yüz çevirmesi için çalışıyor. Nasıl ki Peygamber Efendimiz (S.A.V)
şeytan ve taifesinin en büyük düşmanıydı, aynı şekilde Mehdi (A.S) da
onun en büyük düşmanıdır ve insanları sürekli vesvese ve vehimleriyle
aldatarak, insanların O’ndan yüz çevirmesi ve O’na inanmaması için
çalışmaktadır.

Sevgili Kardeşlerim, bütün devirlerde
Allah’ın hakikatlerini anlatan ve hidayete erdiren devrin imamları ve
hidayete vesile olan hidayetçiler, resûller var olmuştur ve her devirde
onlara mutlaka iftiralar atılmış, yalanlanmış, inkâr edilmişlerdir.
Çünkü şeytan ve taifesi, onların en büyük düşmanı olduğu için, her
devirde kendisine tâbî olan dostlarını mutlaka Allah’ın hidayetçilerinin
üzerine salmış ve sürekli insanların onlardan uzaklaşması için
çalışmıştır.

Daha önceki fitne ve zan sohbetinde
anlatmaya gayret ettiğimiz gibi, şeytanın en büyük düşmanı, başta
peygamberler ve daha sonra devrin imamları ve resûller, hidayetçiler ve
salih kişiler ve onlara tâbî olan Allah dostlarıdır ve bu devirde de
şeytanın en büyük dümanı, Mehdi (A.S)’dır.

Öyleyse bir düşünün? Allahû Tealâ Mehdi
(A.S)’ı asırlar önce müjdelemiş, asırlardır her devirde beklenmiştir.
Neden? Çünkü ancak Mehdi (A.S)’dır, bütün dünyada dînleri birleştirecek
olan. Çünkü ancak Mehdi (A.S)’dır, bütün İslâm âlemi içindeki birliği
kuracak olan. Çünkü ancak Mehdi (A.S)’dır Allah’ın hidayetini ve
hakikatlerini bütün dünyaya yansıtacak olan. Çünkü O bu devrin hakikat
aynasıdır ve bütün devirlerde de Mehdi (A.S), heyecanla beklenmiştir,
Sevgili Kardeşlerim.

Çünkü Mehdi (A.S), büyük bir kişiliğe
sahip olan, mübarek ve büyük görevlerin sahibi olan ve bütün dünyaya
hakikatleri yayacak olan, Allah’ın seçmiş olduğu Mehdi Resûl’dür.

Hâl böyle olunca tabii ki
şeytanın en büyük düşmanı Mehdi (A.S) olacaktır? Ne yapıyor? Gizliden
gizliye, kurnaz bir şekilde insanların nefslerinin afetlerini
kullanarak, vesvese ve vehimleriyle tesir edip O’na inanmanalarını
sağlamaya çalışıyor.




Eğer insanlar O’na inanmazlarsa ne olacak? Çok şeyler olacak. Hâl böyle olunca insanlar hidayete eremeyecek, kurtuluşa ulaşamayacak.
Açıkçası hâl böyle olunca insanlar akın akın cehenneme gidecek ve
Allah’ın hakikatlerinin bütün dünyaya yayılmasına mani olacak. O işini
gizliden gizliye kurnaz bir şekilde yürütüyor, vesvese ve vehimleriyle
insanların nefslerine tesir ederek, insanların Mehdi (A.S)’a, îmân
etmesine mani olmaya çalışıyor ve insanları O’na karşı kullanıyor. Fakat
insanlar bunun farkında bile değiller. İnsanlar aslında kiminle ve ne ile mücâdele ettiklerinin farkında değiller.

Ne diyor insanlar? “sakın O’nu
dinlemeyin ve hatta kimseye dinletmeyin, yoksa yoldan saparsınız.” Hayır
sevgili kardeşlerim, öyle değil! İnsanların çoğu zaten dalâlette ve
kendilerinin Allah yolunda olduklarını zannediyorlar. İşte
insanlar asıl onu dinlemez, Allah’tan getirdiği hakikatlere uymazlarsa,
ellerindeki yetersiz ilimle dalâlette kalacaklardır.

Ahirzamandayız ve şeytan insanlara Peygamber Efendimiz (S.A.V) ve
sahâbesinin 1400 sene önce yaşadıkları o Kur’ân hakikatlerini, hidayeti
unutturmuş ve geriye sadece İslâm’ın beş şartı kalmış.

İnsanlar hidayeti ve Kur’ân
hakikatlerini bilmiyorlar ve işte böyle bir zamanda Allah (C.C) Mehdi
(A.S)’ı vazifeli kılıyor, onlara kurtuluşa ulaşmaları için hakikatleri
anlatıyor. Fakat insanlar ne yapıyor? Duhan Suresinde buyurulduğu gibi
O’ndan yüz çeviriyorlar. Şöyle buyuruyor Yüce Rabbimiz:


44/DUHÂN-13: Ennâ lehumuz zikrâ ve kad câehum resûlun mubîn(mubînun).

Onlara (herşeyi) açıklayan bir resûl gelmişti. (Buna rağmen resûlün söylediklerinden) ibret almadılar.

44/DUHÂN-14: Summe tevellev anhu ve kâlû muallemun mecnûn(mecnûnun).

Ve (O’NA) (şeytan tarafından vahyedilerek) “öğretilmiş” ve “deli” dediler ve sonra O’NDAN yüz çevirdiler.

Peygamber Efendimiz(S.A.V) hadîsinde: “her kim vaadedilen Mehdi’yi inkâr eder, yalan sayarsa kâfir olur”
diyordu. İşte Allahû Tealâ Al-i İmran Suresindeki Peygamber Efendimiz
(S.A.V)’den 1400 sene sonra gelecek o Resûl’ü açıklıyor ve şu anda
vazife başında olan bu Resûl için âyetin devamında yani Al-i İmran-82’de
Mehdi (A.S)’dan yüz çevirenler için diyor ki:

3/ÂLİ İMRÂN-82: Fe men tevellâ ba’de zâlike fe ulâike humul fâsikûn(fâsikûne).
Artık bundan sonra (Allah 81. âyetteki Resûl’den bahsettikten sonra),
kim yüz çevirirse (nebîlerden sonra gelecek olan bu Resûl’ü inkâr
ederse); işte onlar, onlar FASIK’lardır.

İşte Sevgili Kardeşlerim? Aslında insanlara “sakın O’nu dinlemeyin” diye söyletenin kim olduğu açıkça belli değil mi?
Şeytan bu insanların nefslerinin afetlerine tesir ederek ve onların iç
sesini kullanarak bunu söyletiyor, insanlar şeytanın büyük bir oyununa
geliyorlar, lâkin farkında değiller. Neden insanlara böyle söyletiyor?
Böylece insanlar Mehdi (A.S)’a inanmasın, O’nu dinlemesin ve hakikatler
örtülsün.



Daha önce Efendimizin himmetiyle
inşaallah fitne ve zan sohbetini hazırlamaya çalışmıştık. Lütfen o
sohbeti tekrar dinleyin, sevgili kardeşlerim.

İnsanlar her devirde Allah’ın resûlleri,
hidayetçileri, Allah dostlarıyla mücadele eder, sürekli onları halkın
gözünden düşürmeye çalışırlar. Aslında şeytana büyük bir hizmette
bulunurlar, fakat farkına varmazlar.

Allah’ın vazifeli kıldığı ister devrin
imamları olsun veya devrin imamı olmayan hidayetçiler olsun, Allah’ın
izniyle sadece Allah’a ve hidayete davet ederler. Fakat şeytan ve
taifesi ise her devirde kendisine tâbî olan dostlarını onların üzerine
salarak, sürekli yalan yere iftiralar atılması ve insanların onlardan
uzaklaşması, yüz çevirmesi için olanca güçleriyle çalışmaktadır. Neden?

Çünkü böylece insanlar Allah’ın
hidayetçilerini dinlemesin ve Allah’a ulaşmayı dilemesin ve böylece
kurtuluşa ulaşamasın. İşte şeytanın gayesi budur, Sevgili Kardeşlerim.

Bütün dünyayı karanlığın kapladığı ahir
zamandayız. Bütün alâmetler ahir zamanda olduğumuzun ve kıyâmetin
yaklaştığının açık bir göstergesidir. Peygamber Efendimiz (S.A.V) işte
böyle bir zamanda, bütün dünyayı karanlık fitnelerin kapladığı ve
insanların gizli şirkte oldukları bir zamanda, Mehdi (A.S)’ın bütün
insanlığı bu şirkten, dalâletten kurtararak hidayete erdireceğini ve
bütün dünyada sulh ve sükûnu sağlayacağını müjdeliyor:




Allah bizimle insanları nasıl
şirk adavetinden (düşmanlığından kurtararak, onların kalplerine ülfet ve
muhabbet yerleştirmiş ve dîn kardeşi yapmışsa, Mehdi ile fitne
adavetinden kurtaracak ve kardeş yapacaktır.
(Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 20)

O (Mehdi (as) arza sahip olur ve
kendisinden önce baskı ve zulümle dolu olan arzı, doğruluk ve adaletle
doldurur. Sizden veya sonra gelenlerden birisi ona yetişirse, kar
üzerine sürünerek dahi olsa, gelsin ONA KATILSIN! MUHAKKAK Kİ ONLAR HİDAYET SANCAKLARIDIR.
(“Râmûz el-Ehàdîs, Hadîsler Deryası” Kıyâmet Alametleri, 1982) 135/3.)

Allahû Tealâ 14 asır önce yaşanan bütün
hakikatleri, âyetlerin hakiki mânâlarını Hz. Mehdi’nin aracılığı ile
bütün dünyaya yansıtmaktadır ve yansıtacaktır. Çünkü Mehdi (A.S) bu
devrin hakikat aynasıdır. Tabii ki bütün devirlerde olduğu gibi O’nu
inkâr ediyorlar. Fakat kim ne derse desin Allahû Tealâ bütün hakikatleri
Mehdi (A.S)’ın kalbinden bütün dünyaya yansıtıyor ve inşaallah bütün bu
hakikatler bütün dünyaya yayılacaktır ve Yüce Rabbimiz Mehdi (A.S) ile
nurunu tamamlayacaktır.

Allahû Tealâ’ya hamdeder
şükrederiz ki, Yüce Rabbimiz Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in inayeti ve
Efendi Hazretlerinin himmetiyle Mehdi (A.S)’ın hakkında Hakikat Aynası
isimli bir esri hazırlamayı bize nasip kıldığı için Rabbimize sonsuz
hamd ve şükrederiz ve inşaallah okuyucular bu eserde devrin imamları ve
Mehdi (A.S) hakkında merak ettikleri birçok sorulara cevaplar
bulacaklardır.


Sevgili Kardeşlerim, daha önceki devrin
imamları da Kur’ân-ı Kerim’i açıklamışlardır, fakat Allahû Tealâ, âyet
âyet, bütün âyet-i kerimelerin, Kur’ân-ı Kerim’in bütününün
açıklanmasını ve Kur’ân’ın ruhunu, inceliklerini, Peygamberimiz Muhammed
(S.A.V) ve sahâbesinin 1400 sene önce yaşadığı o hidayeti, nasılki
Peygamberimiz sahâbesine anlatmış ve yaşamışsa Sevgili Kardeşlerim, bu
gün Mehdi (A.S) da, Muhammed (S.A.V) ve sahâbesinin yaşamış olduğu
İslâm’ın 7 safha ve 4 teslimini, 28 basamaklık bir İslâm merdiveni
içinde, asırlardır beklenen Hz. Mehdi (A.S) Yüce Rabbimizden öğrendiği
gibi gayet açık, anlaşılır bir şekilde bu gün (bu ahir zamanda), Allahû
Tealâ’dan aldığı gibi bütün insanlığa açıklıyor.

İnsanlar Efendi Hazretlerinin
Allahû Tealâ’dan getirdiği hakikatlere bakıp, Sevgili Efendimizi
gerçekten kulak vererek dinleseler, Allah’ın O’na verdiği bu ilmi,
Allah’a ulaşmayı dileyerek hayatlarına tatbik etseler, aslında bu
hakikatlerin kendilerine neler kazandırabileceğini mutlaka
göreceklerdir, Sevgili Kardeşlerim.


14 asırdan bu yana hiçbir müceddid ve müçtehidin Allah’ın Hz. Mehdi’ye öğrettiği bu ilme ve bu vazifeye sahip olmaması ve Peygamberimiz (S.A.V)’in kalbine âyet âyet indirdiği, ahir zamanda unutulan o Kur’ân ilmini Mehdi (A.S)’da toplaması, O’nun Hz. Mehdi olduğunun çok açık bir işaretidir, Sevgili Kardeşlerim.

Allah’ın Hz. Mehdi (A.S)’a bildirdiği bu
İslâm’ın 7 safha ve 4 teslimden oluşan Kur’ân ilmi, dîne sonradan
sokulan bütün bid’atları, hurafeleri temizleyecek ve ahir zamanda sadece
Kur’ân hakikatleri yaşanacak, bütün dînler birleştirilecek ve ancak
Bediüzzaman Hazretleri’nin de itiraf ettiği gibi kendisinin bile henüz
(kendi zamanında yerine getirilmesinin imkânsız) dediği bu üç büyük
vazife, ancak Mehdi (A.S) tarafından tamamlanacaktır. Ve Said-I Nursî
Hazretlerinin gene buyurduğu gibi, Hz. Mehdi (A.S)’ın ilmi, bütün
tarikat ehillerinin ve bütün velîlerin üstünde olacaktır.

Çünkü hiçbir devirde hidayet, bu kadar açık ve anlaşılır şekilde anlatılmamıştır.
Bediüzzaman Hazretleri, Hz. Mehdi’nin kendisinden bir asır sonra
geleceğini ve O’nun ilminin, bütün velîlerin ve önceki geçmiş müceddid
ve müçtehidlerin ilminin üstünde olduğunu ve hatta kendisinin ilminin
bile ona yetişmediğini ve onun bir hizmetkârı olduğunu da belirtmiştir.

Ve hatta Bediüzzaman Hazretlerini kendi
zamanında, İmam-ı Rabbânî Hazretleri’nin söylediği o ahir zamanda
gelecek ve bütün ilmi kendisinde toplayacak olan Hz. Mehdi olduğunu zannetmişlerdir.
Fakat Bediüzzaman Hazretleri, kendisinin ahir zamanda tarikat ve keşf
ehlinin üstünde bir ilme sahip olan, nurların bütün dünyaya yayılmasına
sebebiyet verecek olan kelam ilmini anlatan o kişi yani Hz. Mehdi
olmadığını “kendimi o gelecek adam olduğumu iddia edemem, fakat ileride gelecek o acip şahsın bir hizmetkârıyım” diyerek bu konuya açıklık getirmiştir. Der ki:


İmam-ı Rabbânî gibi bazı kudsî
muhakkikler demişler ki: Âhirzamanda ilm-i kelâmı, yani ehl-i hak
mezhebi olan mesâil-i imaniye-i kelâmiyeyi, BİRİSİ ÖYLE BİR SURETTE
BEYAN EDECEK Kİ, umum ehl-i keşif ve tarikatın fevkinde (bütün tarikat
ve keşf ehlinin üstünde), o nurların neşrine (o nurların yayılmasına)
sebebiyet verecektir.




Senin şu âciz ve fakir ve hiç ender hiç (hiç içinde hiç) olan kardeşin, bin derece haddimin fevkinde olarak, KENDİMİ O GELECEK ADAM (yani Hz. Mehdi) OLDUĞUMU İDDİA EDEMEM,
hiçbir cihette liyakatim yoktur (hiç bir yönde layık değilim). FAKAT O
İLERİDE GELECEK ACİP ŞAHSIN BİR HİZMETKARI ve ona yer hazır edecek bir
dümdârı (önceden gelen bir takipçisi) ve O BÜYÜK KUMANDANIN pîşdâr bir
neferi (önceden gelen bir askeri) olduğumu zannediyorum. (
Barla Lâhikası | Yirmi Sekizinci Mektubun Sekizinci Meselesinin Üçüncü Nüktesi | 162)

Sevgili Kardeşlerim, Efendi
Hazretlerinin Mehdi (A.S) olduğuna dair o kadar çok deliller var ki, her
şeyin başında tek dayanağımız Allahû Tealâ ve Peygamber Efendimiz
(S.A.V)’in Kur’ân hakikatleri ve Muhammed (S.A.V)’in buyurduğu Hadîs-i
Şerifleridir, Sevgili Kardeşlerim.

Efendi
Hazretleri, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in ehl-i beytindendir ve O’nun
vekilidir ve kendisi şu an Peygamber Efendimiz (S.A.V) ile çok yakın bir
ilişki içindedir.
Bunun böyle olduğuna, tahkikî îman sahibi kardeşlerimiz kalp gözüyle şahiddir. Allahû Tealâ birçok hakikatleri kendilerine açık ve ayân bir şekilde göstermiştir.



Ayrıca
Allah’ın irşad makamıyla vazifeli kıldığı salih mürşidlerden Efendi
Hazretlerini Allah’tan sorup, hakikati öğrenip O’na gözyaşlarıyla tâbî
olanlar da vardır.
Allahû Tealâ onlara bu hakikati yani Efendi hazretlerinin Mehdi (A.S) olduğunu bildirmiştir.

Öyleyse sevgili kardeşlerim,
insanlar gerçekten hakikati bilmek istiyorlarsa, öncelikle mutlaka
Allah’a ulaşmayı dilesinler ve Mehdi (A.S)’ı hacet namazıyla Allah’tan
sorsunlar. Bütün insanlığa
tavsiyemiz, Mehdi (A.S)’ı Allah’tan sormaktaki amaçları sadece
araştırmak değil, O’nun aracılığı ile hidayete ermek olsun
. O’ndan Allah’ın hakikatlerini öğrenip, hayata tatbik etmek olsun.


Ve
Allah’ın bu konuda mutlaka yardım edeceğine dair Allah’a o kadar kesin
bir inançla tevekkül etsinler ki, Allahû Tealâ mutlaka yol
gösterecektir.
Sevgili Kardeşlerim bakınız, Abdulkadir Geylânî Hazretleri bu konuda el-Fethu’r Rabbâni adlı eserinde şöyle buyuruyor:


“…gözlerin uykuya daldığı sırada
güzelce abdest al, sonra namaz için divana dur. Namazın kapısını
abdestinle, Rabbinin kapısını da namazınla aç ve NAMAZIN ARDINDAN İSTEĞİNİ ARZEYLEYEREK ŞÖYLE YALVAR:




Rabbim! Kiminle arkadaşlık edeyim? KILAVUZ KİM? SENDEN HABER VEREN KİM? HALİFE KİM? VEKİL KİM?

O, âl-i cenaptır, senin zannını boşa çıkarmaz, hiç kuşkusuz o kalbine ilhamda bulunur, sırrına vahiyle yapar, SANA YOL GÖSTERİR, kapıları açar, yolunu aydınlatır. ÖYLE YA CİDDİ ŞEKİLDE ARAYAN, İSTEYEN AMACINA ULAŞIR.”(el-Fethu’r Rabbâni” Huzur sohbetleri s.530,531, huzur yayınevi tercüme Sıdkı Gülle )

Allahû Tealâ’nın hacet namazında
gösterdiği rüya, Rahmânî rüyadır ve Allahû Tealâ gerçekten isteyene,
gerçekten isteyene mutlaka hakikati gösterecektir. Peygamber Efendimiz
(S.A.V) buyurur ki:


13-…….Bize
Sabit el-Bunânî tahdîs etti ki, Enes ibn Mâlik (R.A) şöyle demiştir:
Peygamber (S): “Her kim ru’yâsında beni görürse, muhakkak o, beni
görmüştür. Çünkü şeytân benim kılığımla hayâle giremez. Mü’minin ru’yâsı, nübüvvetin kırkaltı cüz’ünden bir cüz’dür” buyurdu.
(Sahih-i Buhari KİTABUT-TA’BIR H. no:13)

Sevgili Kardeşlerim, inşaallah
kardeşlerime, bir kardeşimizin hacet namazında gördüğü rüyayı sunmak
istiyorum. Bu rüyayı gören kardeşimiz, ayrıca üveysîlik yolunda olup
Efendi Hazretlerine hacet namazıyla tâbî olmuş bir kardeşimizdir. Efendi
Hazretlerini Rabbimizden sorma niyetiyle hacet namazı kılmıştı.
Rüyasını aynen şöyle anlattı:




“Evimde oturuyordum ve bir anda
kapı çalındı. Ve açtığımda Kâinatın Güneşi, Peygamber Efendimiz (S.A.V)
içeriye teşrif ettiler. O kadar güzeldi ki, yüzüne bakamıyordum. Kapı
açıktı ve Hazreti Muhammed (S.A.V) Efendimiz kendisini tanıttıktan
sonra dışarıya seslendi ve “GEL YA EVLAT” diye birisini çağırdı. O anda
Efendi Hazretleri içeriye girdi. Ve Peygamber Efendimiz (S.A.V) Efendi
Hazretlerine hitab ederek şöyle buyurdu:




-O benim evlâdımdır, o Mehdi Resûl’dür. Ve ben o anda heyecandan titriyordum ve ağlamaya başladım ve ağlayarak da uyandım.”



Ve Sevgili Kardeşlerim, bu kardeşimiz
bize bu hacet namazını anlatırken gene ağlıyordu. Bu rüya o büyük
deryadan sadece bir damladır. Allahû Tealâ nice kardeşlerimize EfendiHazretleri’ni
hem hacet namazında ve hem de O’nu birçok tahkikî îmân sahibi
kardeşlerimize ve ayrıca irşad makamının sahibi salihlere çoğu defalar,
Peygamber Efendimiz (S.A.V) ile birlikte kalp gözlerine göstermiş ve
O’nun Mehdi (A.S) olduğu birçok kardeşlerimize kesinlikle teyid
edilmiştir.


Sevgili Kardeşlerim, sohbetimi inşaallah
burada tamamlamak istiyorum. Kardeşlerim, hepinizin ve bütün
insanlığın, hem dünya saadetine ve hem ahiret saadetine ulaşmasını ve
henüz Allah’a ulaşmayı dilemeyenlerin de kardeşlerim gibi, hem dünya ve
hem ahiret saadetine ulaşmalarını ve Allah’a ulaşmayı dilemelerini, Yüce
Rabbimden dileyerek, Efendimizin himmetiyle inşaallah sohbetimi burada
tamamlamak istiyorum. Allah hepinizden razı olsun. Sizleri çok ama çok
seviyorum.


Sadıkun K. Mevlud

ferdi7o
ferdi7o
Admin Webmaster

Брой мнения : 139
Join date : 07.07.2011
Age : 33

Върнете се в началото Go down

Върнете се в началото

- Similar topics

 
Права за този форум:
Не Можете да отговаряте на темите