MU'MİN SURESI
Страница 1 от 1
MU'MİN SURESI
MU'MİN
Bismillâhirrahmânirrahîm
(en iyi bilen) Allah'tandır (Allah tarafındandır).
ki) günahları mağfiret eden, tövbeleri kabul eden, cezası şiddetli olan, ihsan,
fazl ve kerem sahibi olandır. O'ndan başka İlâh yoktur. Dönüş, O'nadır.
Allah'ın âyetleri hakkında mücâdele etmez. Artık onların şehirlerde dönüp
dolaşmaları seni aldatmasın.
(başka) fırkalar, (resûllerini) yalanladılar. Ve bütün ümmetler, onları
yakalamak için resûllerine hücum ettiler. Hakkı, bâtılla yok etmek için mücâdele
ettiler. Sonunda Ben, onları yakaladım. O zaman Benim ikabım (cezam) nasıl
oldu?
"onların mutlaka (muhakkak) ateş ehli olduğu" sözü, kâfirlerin üzerine hak
oldu.
etrafındaki kişi (devrin imamı), Rab'lerini hamd ile tesbih ederler ve O'na îmân
ederler. Ve âmenû olanlar için (Allah'tan) mağfiret dilerler: "Rabbimiz, Sen
herşeyi rahmetle (rahmetinle) ve ilimle (ilminle) kuşattın. Böylece (mürşidin
önünde) tövbe edenleri ve senin yoluna (Sıratı Mustakîm'e) tâbî olanları
mağfiret et (günahlarını sevaba çevir). Onları cehennem azabından koru!”
cennetlerine, onları ve onların babalarından, zevcelerinden ve zürriyetlerinden
salâha ulaşanları dahil et. Muhakkak ki Sen, Sen Azîz'sin, Hakîm'sin (hüküm ve
hikmet sahibisin).
seyyiatlerden (günahlardan) korursan o zaman onlara rahmet etmiş olursun. Ve
işte o, fevzül azîmdir (en büyük kurtuluştur).
ki Allah'ın gadabı, sizin nefslerinize (birbirinize) olan gadabınızdan daha
büyüktür. Îmâna davet edildiğiniz zaman siz inkâr ediyordunuz."
kere öldürdün, iki kere dirilttin, böylece günahlarımızı itiraf ettik. Artık
(buradan) çıkmaya bir yol var mı?"
etmeniz sebebiyledir. Ve O'na (Allah'a) şirk koşulunca inanıyordunuz. Artık
hüküm, Yüce ve Büyük olan Allah'a aittir.
(Allah)tır ki, âyetlerini size gösterir ve sizin için gökten rızık indirir. Bunu
münib olandan (Allah'a yönelenden) başkası tezekkür etmez (edemez).
davet edin. Kâfirler kerih görse de.
kullarından (Kendisine ulaştırmayı) dilediği kişinin (Allah'a ulaşmayı dilediği
için Allah'ın da Kendisine ulaştırmayı dilediği kişinin) üzerine (başının
üzerine) Allah'a ulaşma gününün geldiğini (o kişinin ruhuna) ihtar etmek için,
emrinden (Allah'ın emrini tebliğ edecek) bir ruh (devrin imamının ruhunu)
ulaştırır.
onlardan (hiç)bir şey Allah'a gizli kalmaz. O gün mülk kimindir? Tek ve Kahhar
olan Allah'ındır.
nefsler (herkes), kazandıkları sebebiyle cezalandırılır veya mükâfatlandırılır
(karşılığı verilir). Bugün zulüm yoktur. Muhakkak ki Allah, hesabı çabuk
görendir.
zaman kalpler, korku ile hançerelere gelir (can boğaza gelir). Zalimler için
yakın bir dost ve şefaati kabul edilir bir şefaatçi yoktur.
şeyleri bilir.
taptıkları, bir şey hakkında hüküm veremezler. Muhakkak ki Allah; O, en iyi
işiten ve en iyi görendir.
akıbeti nasıl oldu, baksınlar. Onlar yeryüzünde kuvvet ve eserler bakımından,
kendilerinden daha üstündüler. Fakat Allah, onları günahları sebebiyle aldı
(öldürdü). Ve onlar için (onları), Allah'a karşı koruyacak hiç kimse
olmadı.
olduğu halde, inkâr etmeleri sebebiyledir. Böylece Allah onları yakaladı.
Muhakkak ki O, kuvvetlidir ve ikabı (cezası) şiddetlidir.
apaçık bir sultanla (delil, mucize ve kitap ile) gönderdik.
(gönderdik). Fakat onlar: "Yalanlayan bir büyücüdür." dediler.
olanların oğullarını, kendileriyle beraber katledin (öldürün). Ve kadınlarını
canlı bırakın!" dediler. Kâfirlerin tuzağı (hilesi) dalâletten başka birşey
değildir.
öldüreyim ve o, Rabbine dua etsin. Gerçekten ben, (onun) sizin dîninizi
değiştirmesinden veya yeryüzünde fesat çıkmasından korkuyorum."
Musa dedi ki: "Muhakkak ki ben, hesap gününe inanmayan, kibirlenenlerin
hepsinden, senin de Rabbin olan Rabbime sığınırım."
mü'min bir adam şöyle dedi: "Bir adamı, 'Rabbim Allah'tır.' demesinden dolayı mı
öldüreceksiniz? Ve o, Rabbinizden size beyyineler (belgeler, deliller) ile
geldi. Eğer yalancı ise yalanı kendi aleyhinedir. Ve eğer sadık (doğru söyleyen)
ise vaadettiklerinin bir kısmı size isabet edecektir. Muhakkak ki Allah, çok
yalan söyleyen, haddı aşan kişiyi hidayete erdirmez."
kavmim! Bugün mülk sizindir, yeryüzünde kuvvetlisiniz. Ama Allah'ın şiddetli
azabı bize geldiğinde, size kim yardım edecek?" Firavun (da) şöyle dedi: "Size
gösterdiğim şey sadece benim görüşümdür. Ve ben, sizi irşad yolundan başkasına
hidayet etmem (ulaştırmam)."
muhakkak ki ben, ahzab günü (fırkalara ayrılmışların günü) gibi bir günün, size
(gelmesinden) korkuyorum!"
Adin ve Semud kavimlerinin ve onlardan sonraki kavimlerin durumu gibi. Ve Allah,
kulları için zulüm dilemez.
(kıyâmet gününden) korkuyorum!
dostlarından) bir koruyucu yoktur. Allah kimi dalâlette bırakırsa, artık onun
için bir hidayetçi yoktur.
beyyineler (deliller) ile geldi. Fakat size getirdiği şeyden şüphe içinde
olmanız zail olmadı. Hatta (o) helâk olduğu zaman: "Ondan sonra Allah asla başka
resûl beas etmez (göndermez)." dediniz. Allah haddi aşan şüphecileri işte böyle
dalâlette bırakır.
sultan (bir delil) gelmediği halde, Allah'ın âyetleri hakkında mücâdele ederler.
Gadap, Allah'ın ve âmenû olanların (Allah'a ulaşmayı dileyenlerin) indinde büyük
oldu. Allah bütün zorba mütekebbirlerin kalbinin üzerini işte böyle tabeder
(açılmamak üzere mühürler).
yüksek bir kule inşa et. Umulur ki böylece sebeplere (hedeflere)
ulaşırım."
Musa'nın İlâhı'na muttali olurum. Muhakkak ki ben, onun yalancı olduğunu
zannediyorum." Ve işte böylece firavuna kötü ameli süslendi. Ve böylece yoldan
saptırıldı. Ve firavunun hilesi hüsrandan başka birşey olmadı.
Bana tâbî olun ki sizi irşad yoluna ulaştırayım."
hayatı, sadece (geçici) bir metadır (faydalanmadır). Ve muhakkak ki ahiret karar
kılınacak (devamlı kalınacak) yerdir.
derecat düşürücü ameller) işlerse mislinden daha fazla cezalandırılmaz.
Kadınlardan veya erkeklerden kim amilüssalihat (nefsi ıslâh edici ameller, nefs
tezkiyesi) yaparsa işte onlar, (îmânı artan) mü'minlerdir. Onlar, cennete
konulacak ve hesapsız rızıklandırılacaktır.
sizi kurtuluşa çağırıyorum ve siz, beni ateşe çağırıyorsunuz.
Allah'ı inkâra ve hakkında ilmim olmayan bir şeyi, O'na ortak koşmaya
çağırıyorsunuz. Ve ben, sizi Azîz ve Gaffar Olan'a (Allah'a)
çağırıyorum.
hükmü yoktur. Onun (o putun), dünyada ve ahirette bir daveti (yetkisi) de
yoktur. Muhakkak ki bizim dönüşümüz Allah'adır. Ve muhakkak ki müsrifler (haddi
aşanlar), onlar, ateş ehlidir.
(anlayacaksınız). Ve ben, işimi Allah'a havale ederim (bırakırım). Muhakkak ki
Allah, kullarını görendir.
kötülüklerinden onu korudu. Ve firavun ailesini, azabın kötüsü kuşattı.
(kıyâmetin) vuku bulacağı gün: "Firavun ailesini azabın en şiddetlisine sokun!"
(denir).
tartışırlarken, zayıf olanlar kibirlenenlere: "Gerçekten biz size tâbî olduk.
Şimdi siz, ateşten nasibimizi bizden giderebilir misiniz?" derler.
hepimiz, onun (ateşin) içindeyiz. Allah mutlaka kulları arasında hüküm
vermiştir."
olanlar, cehennem bekçilerine şöyle dediler: "Rabbinize dua edin. Azaptan bir
günü bize hafifletsin."
"Resûlleriniz, size beyyineler ile gelmediler mi?" "Evet." dediler. (Bekçiler):
"Öyleyse siz dua edin (siz yalvarın) dediler." Kâfirlerin duası, sadece
dalâlettir (dalâletin içindedir).
resûllerimize ve âmenû olanlara (Allah'a ulaşmayı dileyenlere) ve dünya
hayatında şahitlerin kaim olacağı (bulunacağı) gün mutlaka yardım
edeceğiz.
vermeyeceği gün, lânet ve kötü yurt onlar içindir.
Benî İsrail'i, kitaba varis kıldık.
olarak.
sabret. Muhakkak ki Allah'ın vaadi haktır. Ve günahların için mağfiret dile.
Akşam ve sabah Rabbini hamd ile tesbih et.
olmaksızın, Allah'ın âyetleri hakkında mücâdele edenlerin sinelerinde sadece
(Allah'a) ulaşamayacakları bir kibir vardır. Artık Allah'a sığın, muhakkak ki O,
en iyi işiten ve en iyi görendir.
yerin yaratılışı, insanın yaratılışından muhakkak ki daha büyüktür. Ve lâkin
insanların çoğu bilmezler.
olmaz. Ve de âmenû olup salih amel (nefs tezkiyesi) işleyenlerle kötülük
yapanlar da (bir olmaz). Ne kadar az tezekkür ediyorsunuz.
olmayan o saat (kıyâmet) mutlaka gelecektir. Ve lâkin insanların çoğu
inanmazlar.
edeyim. Bana kul olmaktan kibirlenenler, muhakkak ki hakir ve zelil olarak
cehenneme girecekler."
bulmanız için gündüzü de gösterici (aydınlık) kıldı. Muhakkak ki Allah, insanlar
üzerinde mutlaka fazl sahibidir. Ve lâkin insanların çoğu şükretmezler.
Rabbinizdir. Herşeyi Yaratan'dır. O'ndan başka İlâh yoktur. Öyleyse nasıl
döndürülüyorsunuz?
inkâr edenler, işte böyle döndürülürler.
kıldı. Ve semayı bina etti. Ve sizi tasvir etti (suret verdi). Sonra
suretlerinizi ahsen kıldı (güzelleştirdi). Ve sizi temiz şeylerden
rızıklandırdı. İşte bu Allah, sizin Rabbinizdir. Âlemlerin Rabbi; Allah,
Mübarek'tir (yücedir).
Hayy'dır (hayatta olan). O'ndan başka İlâh yoktur. Öyleyse dîni O'na halis
kılarak (Allah'a) dua edin. Hamd, âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur.
taptıklarınıza kul olmaktan men edildim, bana Rabbimden beyyineler (deliller)
geldiği için. Ve âlemlerin Rabbine teslim olmakla (ruhumu, vechimi, nefsimi ve
irademi Allah'a teslim etmekle) emrolundum."
yarattı. Sonra bir nutfeden, sonra bir alakadan (rahim duvarına asılı bir
damladan). Sonra sizi bir çocuk olarak çıkarır ki sizin en kuvvetli çağınıza
ulaşmanız, daha sonra da yaşlanmanız için. Ve sizden bir kısmı, ihtiyarlamadan
önce vefat ettirilir (öldürülür). Ve (bir kısmınızın da) belirlenmiş bir süreye
ulaşmanız için. Ve umulur ki siz böylece akıl edersiniz.
öldüren de O'dur. O, bir işe hükmettiği (karar verdiği) zaman ona sadece "Ol!"
der. Ve o, hemen olur.
mücâdele edenleri görmedin mi? Onlar nasıl döndürülüyorlar.
resûllerimizle gönderdiğimiz şeyleri yalanladılar. Fakat yakında bilecekler
(öğrenecekler).
zincirler olduğu halde sürüklenecekler.
tutuşturulacaklar (yakılacaklar).
denir.
bizden saptılar (uzaklaştılar). Hayır, (meğer) biz daha önce (hiç) bir şeye
tapmamışız. Allah, kâfirleri işte böyle dalâlette bırakır."
haksız yere şımarmanız ve azmanız sebebiyledir.
cehennemin kapılarından girin. Artık kibirlenenlerin kalacakları yer ne
kötü.
vaadettiklerimizin (azabın), bir kısmını sana gösteririz veya seni (daha önce)
öldürürüz. Sonunda onlar Bize döndürülecekler.
önce (de) resûller gönderdik. Onlardan bir kısmını sana anlattık ve bir kısmını
sana anlatmadık. Allah'ın izni olmadan bir resûlün âyet getirmesi olamaz. Artık
Allah'ın emri geldiği zaman hak ile hükmedilmiş olur. Ve bâtılı isteyenler,
orada hüsran uğramışlardır.
onun (etinden) yeyin" diye sizin için hayvanlar var etti.
onda (hayvanlarda) sizin için menfaatler (faydalar) vardır. Ve onun üzerinde,
gönüllerinizdeki hacetlere (gideceğiniz yerlere) ulaşmanız için. Onların
(hayvanların) ve gemilerin üzerinde taşınırsınız.
hangi âyetlerini inkâr ediyorsunuz?
yeryüzünde dolaşmadılar mı ki? Onlardan öncekilerin akıbetleri nasıl oldu
baksınlar. Ve onların çoğu, kuvvet ve eserler bakımından yeryüzünde
kendilerinden daha üstündüler. Fakat kazanmış oldukları şeyler, onlara fayda
vermedi.
ilim sebebiyle şımardılar. Ve alay etmiş oldukları şey onları kuşattı.
azabımızı gördükleri zaman: "Allah'a ve O'nun Tek'liğine îmân ettik. Ve O'na
şirk koştuğumuz şeyleri inkâr ettik." dediler.
artık onların îmânı, onlara bir fayda vermedi. Allah'ın, kulları hakkındaki
gelip geçen sünneti (kanunu) budur. Kâfirler orada hüsrana
uğradılar.
Bismillâhirrahmânirrahîm
40/MU'MİN-1: Hâ mîm.
Hâ, Mîm.40/MU'MİN-2: Tenzîlul kitâbi minallâhil azîzil alîm(alîmi).
Bu Kitab'ın indirilişi, Azîz (yüce ve üstün) ve Alîm olan (en iyi bilen) Allah'tandır (Allah tarafındandır).
40/MU'MİN-3: Gâfiriz zenbi ve kâbilit tevbi şedîdil ikâbi zît
tavl(tavli), lâ ilâhe illâ hûve, ileyhil masîr(masîru).
(O tavl(tavli), lâ ilâhe illâ hûve, ileyhil masîr(masîru).
ki) günahları mağfiret eden, tövbeleri kabul eden, cezası şiddetli olan, ihsan,
fazl ve kerem sahibi olandır. O'ndan başka İlâh yoktur. Dönüş, O'nadır.
40/MU'MİN-4: Mâ yucâdilu fî âyâtillâhi illellezîne keferû fe lâ yagrurke
tekallubuhum fîl bilâd(bilâdi).
Kâfirlerden başkası, tekallubuhum fîl bilâd(bilâdi).
Allah'ın âyetleri hakkında mücâdele etmez. Artık onların şehirlerde dönüp
dolaşmaları seni aldatmasın.
40/MU'MİN-5: Kezzebet kablehum kavmu nûhın vel ahzâbu min ba’dıhım ve
hemmet kullu ummetin bi resûlihim li ye’huzûhu ve câdelû bil bâtılı li yudhıdû
bihil hakka fe ehaztuhum, fe keyfe kâne ıkâb(ıkâbi).
Onlardan önce Nuh (A.S)'ın kavmi ve onlardan sonra da hemmet kullu ummetin bi resûlihim li ye’huzûhu ve câdelû bil bâtılı li yudhıdû
bihil hakka fe ehaztuhum, fe keyfe kâne ıkâb(ıkâbi).
(başka) fırkalar, (resûllerini) yalanladılar. Ve bütün ümmetler, onları
yakalamak için resûllerine hücum ettiler. Hakkı, bâtılla yok etmek için mücâdele
ettiler. Sonunda Ben, onları yakaladım. O zaman Benim ikabım (cezam) nasıl
oldu?
40/MU'MİN-6: Ve kezâlike hakkat kelimetu rabbike alellezîne keferû
ennehum ashâbun nâr(nâri).
Ve işte böylece Rabbinin ennehum ashâbun nâr(nâri).
"onların mutlaka (muhakkak) ateş ehli olduğu" sözü, kâfirlerin üzerine hak
oldu.
40/MU'MİN-7: Ellezîne yahmilûnel arşa ve men havlehu yusebbihûne bi hamdi
rabbihim ve yu’minûne bihî ve yestagfirûne lillezîne âmenû, rabbenâ vesi’te
kulle şey’in rahmeten ve ilmen fagfir lillezîne tâbû vettebeû sebîleke vekıhim
azâbel cahîm(cahîmi).
Arşı tutan melekler ve onun rabbihim ve yu’minûne bihî ve yestagfirûne lillezîne âmenû, rabbenâ vesi’te
kulle şey’in rahmeten ve ilmen fagfir lillezîne tâbû vettebeû sebîleke vekıhim
azâbel cahîm(cahîmi).
etrafındaki kişi (devrin imamı), Rab'lerini hamd ile tesbih ederler ve O'na îmân
ederler. Ve âmenû olanlar için (Allah'tan) mağfiret dilerler: "Rabbimiz, Sen
herşeyi rahmetle (rahmetinle) ve ilimle (ilminle) kuşattın. Böylece (mürşidin
önünde) tövbe edenleri ve senin yoluna (Sıratı Mustakîm'e) tâbî olanları
mağfiret et (günahlarını sevaba çevir). Onları cehennem azabından koru!”
40/MU'MİN-8: Rabbenâ ve edhilhum cennâti adninilletî vaadtehum ve men
salaha min âbâihim ve ezvâcihim ve zurriyyâtihim inneke entel azîzul
hakîm(hakîmu).
Rabbimiz, onlara vaadettiğin adn salaha min âbâihim ve ezvâcihim ve zurriyyâtihim inneke entel azîzul
hakîm(hakîmu).
cennetlerine, onları ve onların babalarından, zevcelerinden ve zürriyetlerinden
salâha ulaşanları dahil et. Muhakkak ki Sen, Sen Azîz'sin, Hakîm'sin (hüküm ve
hikmet sahibisin).
40/MU'MİN-9: Vekıhimus seyyiât(seyyiâti), ve men tekıs seyyiâti yevme
izin fe kad rahimteh(rahimtehu) ve zâlike huvel fevzul azîm(azîmu).
Onları kötülüklerden koru. Ve Sen, kimi izin günü izin fe kad rahimteh(rahimtehu) ve zâlike huvel fevzul azîm(azîmu).
seyyiatlerden (günahlardan) korursan o zaman onlara rahmet etmiş olursun. Ve
işte o, fevzül azîmdir (en büyük kurtuluştur).
40/MU'MİN-10: İnnellezîne keferû yunâdevne le maktullâhi ekberu min
maktikum enfusekum iz tud’avne ilel îmâni fe tekfurûn(tekfurûne).
İnkâr edenlere mutlaka nida edilir (seslenilir): "Muhakkak maktikum enfusekum iz tud’avne ilel îmâni fe tekfurûn(tekfurûne).
ki Allah'ın gadabı, sizin nefslerinize (birbirinize) olan gadabınızdan daha
büyüktür. Îmâna davet edildiğiniz zaman siz inkâr ediyordunuz."
40/MU'MİN-11: Kâlû rabbenâ emettenesneteyni ve ahyeytenesneteyni
fa’terefnâ bi zunûbinâ fe hel ilâ hurûcin min
sebîl(sebîlin).
(Kâfirler) dediler ki: "Rabbimiz, bizi iki fa’terefnâ bi zunûbinâ fe hel ilâ hurûcin min
sebîl(sebîlin).
kere öldürdün, iki kere dirilttin, böylece günahlarımızı itiraf ettik. Artık
(buradan) çıkmaya bir yol var mı?"
40/MU'MİN-12: Zâlikum bi ennehû izâ duiyallâhu vahdehu kefertum, ve in
yuşrek bihî tu’minû, fel hukmu lillâhil aliyyil kebîr(kebîri).
Bu, sizin tek olan Allah'a çağrıldığınız zaman inkâr yuşrek bihî tu’minû, fel hukmu lillâhil aliyyil kebîr(kebîri).
etmeniz sebebiyledir. Ve O'na (Allah'a) şirk koşulunca inanıyordunuz. Artık
hüküm, Yüce ve Büyük olan Allah'a aittir.
40/MU'MİN-13: Huvellezî yurîkum âyâtihî ve yunezzilu lekum mines semâi
rızkâ(rızkan), ve mâ yetezekkeru illâ men yunîb(yunîbu).
O rızkâ(rızkan), ve mâ yetezekkeru illâ men yunîb(yunîbu).
(Allah)tır ki, âyetlerini size gösterir ve sizin için gökten rızık indirir. Bunu
münib olandan (Allah'a yönelenden) başkası tezekkür etmez (edemez).
40/MU'MİN-14: Fed’ûllâhe muhlisîne lehud dîne ve lev kerihel
kâfirûn(kâfirûne).
Öyleyse dîni, O'na halis kılarak Allah'a kâfirûn(kâfirûne).
davet edin. Kâfirler kerih görse de.
40/MU'MİN-15: Refîud derecâti zul arş(arşi), yulkır rûha min emrihî alâ
men yeşâu min ıbâdihî li yunzire yevmet telâk(telâkı).
Dereceleri yükselten ve arşın sahibi olan Allah, men yeşâu min ıbâdihî li yunzire yevmet telâk(telâkı).
kullarından (Kendisine ulaştırmayı) dilediği kişinin (Allah'a ulaşmayı dilediği
için Allah'ın da Kendisine ulaştırmayı dilediği kişinin) üzerine (başının
üzerine) Allah'a ulaşma gününün geldiğini (o kişinin ruhuna) ihtar etmek için,
emrinden (Allah'ın emrini tebliğ edecek) bir ruh (devrin imamının ruhunu)
ulaştırır.
40/MU'MİN-16: Yevme hum bârizûn(bârizûne) lâ yahfâ alâllâhi min hum
şey’un, li menil mulkul yevm(yevme), lillâhil vâhidil
kahhâr(kahhâri).
Onların bariz olduğu (ortaya çıktığı) gün şey’un, li menil mulkul yevm(yevme), lillâhil vâhidil
kahhâr(kahhâri).
onlardan (hiç)bir şey Allah'a gizli kalmaz. O gün mülk kimindir? Tek ve Kahhar
olan Allah'ındır.
40/MU'MİN-17: El yevme tuczâ kullu nefsin bimâ kesebet, lâ zulmel
yevm(yevme), innallâhe serîul hisâb(hisâbi).
Bugün bütün yevm(yevme), innallâhe serîul hisâb(hisâbi).
nefsler (herkes), kazandıkları sebebiyle cezalandırılır veya mükâfatlandırılır
(karşılığı verilir). Bugün zulüm yoktur. Muhakkak ki Allah, hesabı çabuk
görendir.
40/MU'MİN-18: Ve enzirhum yevmel âzifeti izil kulûbu ledel hanâciri
kâzımîn(kâzımîne), mâ liz zâlimîne min hamîmin ve lâ şefîin yutâu.
Ve yaklaşan gün (kıyâmet günü) konusunda onları uyar. O kâzımîn(kâzımîne), mâ liz zâlimîne min hamîmin ve lâ şefîin yutâu.
zaman kalpler, korku ile hançerelere gelir (can boğaza gelir). Zalimler için
yakın bir dost ve şefaati kabul edilir bir şefaatçi yoktur.
40/MU'MİN-19: Ya’lemu hâinetel a’yuni ve mâ tuhfîs sudûr(sudûru).
(Allah), gözlerin hainliklerini ve sinelerin gizlediği şeyleri bilir.
40/MU'MİN-20: Vallâhu yakdî bil hakk(hakkı), vellezîne yed’ûne min dûnihî
lâ yakdûne bi şey’in, innallâhe huves semîul
basîr(basîru).
Ve Allah, hak ile hükmeder. O'ndan başka lâ yakdûne bi şey’in, innallâhe huves semîul
basîr(basîru).
taptıkları, bir şey hakkında hüküm veremezler. Muhakkak ki Allah; O, en iyi
işiten ve en iyi görendir.
40/MU'MİN-21: E ve lem yesîrû fîl ardı fe yenzurû keyfe kâne
âkibetullezîne kânû min kablihim, kânû hum eşedde min hum kuvveten ve âsâran fîl
ardı fe ehazehumullâhu bi zunûbihim ve mâ kâne lehum minallâhi min vâk(vâkın).
Onlar, yeryüzünde dolaşmadılar mı ki, onlardan öncekilerin âkibetullezîne kânû min kablihim, kânû hum eşedde min hum kuvveten ve âsâran fîl
ardı fe ehazehumullâhu bi zunûbihim ve mâ kâne lehum minallâhi min vâk(vâkın).
akıbeti nasıl oldu, baksınlar. Onlar yeryüzünde kuvvet ve eserler bakımından,
kendilerinden daha üstündüler. Fakat Allah, onları günahları sebebiyle aldı
(öldürdü). Ve onlar için (onları), Allah'a karşı koruyacak hiç kimse
olmadı.
40/MU'MİN-22: Zâlike bi ennehum kânet te’tîhim rusuluhum bil beyyinâti fe
keferû fe ehazehumullâh(ehazehumullâhu), innehu kaviyyun şedîdul
ikâb(ikâbi).
İşte bu, onlara resûller beyyinelerle gelmiş keferû fe ehazehumullâh(ehazehumullâhu), innehu kaviyyun şedîdul
ikâb(ikâbi).
olduğu halde, inkâr etmeleri sebebiyledir. Böylece Allah onları yakaladı.
Muhakkak ki O, kuvvetlidir ve ikabı (cezası) şiddetlidir.
40/MU'MİN-23: Ve lekad erselnâ mûsâ bi âyâtinâ ve sultânin
mubîn(mubînin).
Ve andolsun ki Musa (A.S)'ı âyetlerimizle ve mubîn(mubînin).
apaçık bir sultanla (delil, mucize ve kitap ile) gönderdik.
40/MU'MİN-24: İlâ fir’avne ve hâmâne ve kârûne fe kâlû sâhirun
kezzâb(kezzâbun).
Firavuna ve Haman'a ve Karun'a kezzâb(kezzâbun).
(gönderdik). Fakat onlar: "Yalanlayan bir büyücüdür." dediler.
40/MU'MİN-25: Fe lemmâ câehum bil hakkı min indinâ kâlûktulû ebnâellezîne
âmenû meahu vestahyû nisâehum, ve mâ keydul kâfirîne illâ fî dalâl(dalâlin).
Böylece onlara katımızdan hak ile geldiği zaman: "Âmenû âmenû meahu vestahyû nisâehum, ve mâ keydul kâfirîne illâ fî dalâl(dalâlin).
olanların oğullarını, kendileriyle beraber katledin (öldürün). Ve kadınlarını
canlı bırakın!" dediler. Kâfirlerin tuzağı (hilesi) dalâletten başka birşey
değildir.
40/MU'MİN-26: Ve kâle fir’avnu zerûnî aktul mûsâ vel yed’u
rabbeh(rabbehu), innî ehâfu en yubeddile dînekum ev en yuzhire fîl ardıl
fesâd(fesâde).
Ve firavun dedi ki: "Bırakın beni, Musa'yı rabbeh(rabbehu), innî ehâfu en yubeddile dînekum ev en yuzhire fîl ardıl
fesâd(fesâde).
öldüreyim ve o, Rabbine dua etsin. Gerçekten ben, (onun) sizin dîninizi
değiştirmesinden veya yeryüzünde fesat çıkmasından korkuyorum."
40/MU'MİN-27: Ve kâle mûsâ innî uztu bi rabbî ve rabbikum min kulli
mutekebbirin lâ yû’minu bi yevmil hisâb(hisâbi).
Ve Hz. mutekebbirin lâ yû’minu bi yevmil hisâb(hisâbi).
Musa dedi ki: "Muhakkak ki ben, hesap gününe inanmayan, kibirlenenlerin
hepsinden, senin de Rabbin olan Rabbime sığınırım."
40/MU'MİN-28: Ve kâle raculun mû’minun min âli fir’avne yektumu îmânehû e
taktulûne raculen en yekûle rabbiyallâhu ve kad câekum bil beyyinâti min
rabbikum, ve in yeku kâziben fe aleyhi kezibuh(kezibuhu), ve in yeku sâdikan
yusibkum ba’dullezî yeidukum, innallâhe lâ yehdî men huve musrifun
kezzâb(kezzâbun).
Ve firavun ailesinden îmânını gizleyen taktulûne raculen en yekûle rabbiyallâhu ve kad câekum bil beyyinâti min
rabbikum, ve in yeku kâziben fe aleyhi kezibuh(kezibuhu), ve in yeku sâdikan
yusibkum ba’dullezî yeidukum, innallâhe lâ yehdî men huve musrifun
kezzâb(kezzâbun).
mü'min bir adam şöyle dedi: "Bir adamı, 'Rabbim Allah'tır.' demesinden dolayı mı
öldüreceksiniz? Ve o, Rabbinizden size beyyineler (belgeler, deliller) ile
geldi. Eğer yalancı ise yalanı kendi aleyhinedir. Ve eğer sadık (doğru söyleyen)
ise vaadettiklerinin bir kısmı size isabet edecektir. Muhakkak ki Allah, çok
yalan söyleyen, haddı aşan kişiyi hidayete erdirmez."
40/MU'MİN-29: Yâ kavmi lekumul mulkul yevme zâhirîne fîl ardı fe men
yensurunâ min be’sillâhi in câenâ, kâle fir’avnu mâ urîkum illâ mâ erâ ve mâ
ehdîkum illâ sebîler reşâd(reşâdi).
(O adam dedi ki): "Ey yensurunâ min be’sillâhi in câenâ, kâle fir’avnu mâ urîkum illâ mâ erâ ve mâ
ehdîkum illâ sebîler reşâd(reşâdi).
kavmim! Bugün mülk sizindir, yeryüzünde kuvvetlisiniz. Ama Allah'ın şiddetli
azabı bize geldiğinde, size kim yardım edecek?" Firavun (da) şöyle dedi: "Size
gösterdiğim şey sadece benim görüşümdür. Ve ben, sizi irşad yolundan başkasına
hidayet etmem (ulaştırmam)."
40/MU'MİN-30: Ve kâlellezî âmene yâ kavmi innî ehâfu aleykum misle yevmil
ahzâb(ahzâbi).
Ve âmenû olan adam şöyle dedi: "Ey kavmim, ahzâb(ahzâbi).
muhakkak ki ben, ahzab günü (fırkalara ayrılmışların günü) gibi bir günün, size
(gelmesinden) korkuyorum!"
40/MU'MİN-31: Misle de’bi kavmi nûhın ve âdin ve semûde vellezîne min
ba’dihim, ve mâllâhu yurîdu zulmen lil ibâd(ibâdi).
Nuh, ba’dihim, ve mâllâhu yurîdu zulmen lil ibâd(ibâdi).
Adin ve Semud kavimlerinin ve onlardan sonraki kavimlerin durumu gibi. Ve Allah,
kulları için zulüm dilemez.
40/MU'MİN-32: Ve yâ kavmi innî ehâfu aleykum yevmet tenâd(tenâdi).
Ve ey kavmim, muhakkak ki ben, sizin için feryat gününden (kıyâmet gününden) korkuyorum!
40/MU'MİN-33: Yevme tuvellûne mudbirîn(mudbirîne), mâ lekum minallâhi min
âsım(âsımin) ve men yudlilillâhu fe mâ lehu min hâd(hâdin).
Arkanızı dönüp kaçacağınız gün sizin için Allah'tan (Allah âsım(âsımin) ve men yudlilillâhu fe mâ lehu min hâd(hâdin).
dostlarından) bir koruyucu yoktur. Allah kimi dalâlette bırakırsa, artık onun
için bir hidayetçi yoktur.
40/MU'MİN-34: Ve lekad câekum yûsufu min kablu bil beyyinâti fe mâ ziltum
fî şekkin mimmâ câekum bih(bihî), hattâ izâ heleke kultum len yeb’asallâhu min
ba’dihî resûlâ(resûlen), kezâlike yudıllullâhu men huve musrifun
murtâb(murtâbun).
Ve andolsun ki daha önce Yusuf (A.S) size fî şekkin mimmâ câekum bih(bihî), hattâ izâ heleke kultum len yeb’asallâhu min
ba’dihî resûlâ(resûlen), kezâlike yudıllullâhu men huve musrifun
murtâb(murtâbun).
beyyineler (deliller) ile geldi. Fakat size getirdiği şeyden şüphe içinde
olmanız zail olmadı. Hatta (o) helâk olduğu zaman: "Ondan sonra Allah asla başka
resûl beas etmez (göndermez)." dediniz. Allah haddi aşan şüphecileri işte böyle
dalâlette bırakır.
40/MU'MİN-35: Ellezîne yucâdilûne fî âyâtillâhi bi gayri sultânin etâhum,
kebure makten indallâhi ve indellezîne âmenû, kezâlike yatbaullâhu alâ kulli
kalbi mutekebbirin cebbâr(cebbârin).
Onlar kendilerine bir kebure makten indallâhi ve indellezîne âmenû, kezâlike yatbaullâhu alâ kulli
kalbi mutekebbirin cebbâr(cebbârin).
sultan (bir delil) gelmediği halde, Allah'ın âyetleri hakkında mücâdele ederler.
Gadap, Allah'ın ve âmenû olanların (Allah'a ulaşmayı dileyenlerin) indinde büyük
oldu. Allah bütün zorba mütekebbirlerin kalbinin üzerini işte böyle tabeder
(açılmamak üzere mühürler).
40/MU'MİN-36: Ve kâle fir’avnu yâ hâmânubni lî sarhan leallî eblugul
esbâb(esbâbe).
Ve firavun şöyle dedi: "Ey Haman! Benim için esbâb(esbâbe).
yüksek bir kule inşa et. Umulur ki böylece sebeplere (hedeflere)
ulaşırım."
40/MU'MİN-37: Esbâbes semâvâti fe attalia ilâ ilâhi mûsâ ve innî le
ezunnuhu kâzibâ(kâziben), ve kezâlike zuyyine li fir’avne sûu amelihî ve sudde
anis sebîl(sebîli), ve mâ keydu fir’avne illâ fî tebâb(tebâbin).
"Göklerin sebeplerine (yollarına) (ulaşırım), böylece ezunnuhu kâzibâ(kâziben), ve kezâlike zuyyine li fir’avne sûu amelihî ve sudde
anis sebîl(sebîli), ve mâ keydu fir’avne illâ fî tebâb(tebâbin).
Musa'nın İlâhı'na muttali olurum. Muhakkak ki ben, onun yalancı olduğunu
zannediyorum." Ve işte böylece firavuna kötü ameli süslendi. Ve böylece yoldan
saptırıldı. Ve firavunun hilesi hüsrandan başka birşey olmadı.
40/MU'MİN-38: Ve kâlellezî âmene yâ kavmittebiûni ehdikum sebîler
reşâd(reşâdi).
Ve âmenû olan adam şöyle dedi: "Ey kavmim! reşâd(reşâdi).
Bana tâbî olun ki sizi irşad yoluna ulaştırayım."
40/MU'MİN-39: Yâ kavmi innemâ hâzihil hayâtud dunyâ metâun ve innel
âhirete hiye dârul karâr(karâri).
Ey kavmim! Bu dünya âhirete hiye dârul karâr(karâri).
hayatı, sadece (geçici) bir metadır (faydalanmadır). Ve muhakkak ki ahiret karar
kılınacak (devamlı kalınacak) yerdir.
40/MU'MİN-40: Men amile seyyieten fe lâ yuczâ illâ mislehâ, ve men amile
sâlihan min zekerin ev unsâ ve huve mu'minun fe ulâike yedhulûnel cennete
yurzekûne fîhâ bi gayri hisâb(hisâbin).
Kim seyyiat (şerr, sâlihan min zekerin ev unsâ ve huve mu'minun fe ulâike yedhulûnel cennete
yurzekûne fîhâ bi gayri hisâb(hisâbin).
derecat düşürücü ameller) işlerse mislinden daha fazla cezalandırılmaz.
Kadınlardan veya erkeklerden kim amilüssalihat (nefsi ıslâh edici ameller, nefs
tezkiyesi) yaparsa işte onlar, (îmânı artan) mü'minlerdir. Onlar, cennete
konulacak ve hesapsız rızıklandırılacaktır.
40/MU'MİN-41: Ve yâ kavmi mâ lî ed’ûkum ilen necâti ve ted’ûnenî ilen
nâr(nâri).
Ve ey kavmim! Benim için nasıl bir hal ki, ben nâr(nâri).
sizi kurtuluşa çağırıyorum ve siz, beni ateşe çağırıyorsunuz.
40/MU'MİN-42: Ted’ûnenî li ekfure billâhi ve uşrike bihî mâ leyse lî bihî
ilmun ve ene ed’ûkum ilel azîzil gaffâr(gaffâri).
Siz beni, ilmun ve ene ed’ûkum ilel azîzil gaffâr(gaffâri).
Allah'ı inkâra ve hakkında ilmim olmayan bir şeyi, O'na ortak koşmaya
çağırıyorsunuz. Ve ben, sizi Azîz ve Gaffar Olan'a (Allah'a)
çağırıyorum.
40/MU'MİN-43: Lâ cereme ennemâ ted’ûnenî ileyhi leyse lehu da’vetun fîd
dunyâ ve lâ fîl âhireti ve enne mereddenâ ilâllâhi ve ennel musrifîne hum
ashâbun nâr(nâri).
Beni kendisine çağırdığınız şeyin bir dunyâ ve lâ fîl âhireti ve enne mereddenâ ilâllâhi ve ennel musrifîne hum
ashâbun nâr(nâri).
hükmü yoktur. Onun (o putun), dünyada ve ahirette bir daveti (yetkisi) de
yoktur. Muhakkak ki bizim dönüşümüz Allah'adır. Ve muhakkak ki müsrifler (haddi
aşanlar), onlar, ateş ehlidir.
40/MU'MİN-44: Fe se tezkurûne mâ ekûlu lekum, ve ufevvidu emrî
ilâllâh(ilâllâhi), innallâhe basîrun bil ibâd(ibâdi).
Bundan sonra size söylediklerimi yakında hatırlayacaksınız ilâllâh(ilâllâhi), innallâhe basîrun bil ibâd(ibâdi).
(anlayacaksınız). Ve ben, işimi Allah'a havale ederim (bırakırım). Muhakkak ki
Allah, kullarını görendir.
40/MU'MİN-45: Fe vekâhullâhu seyyiâti mâ mekerû ve hâka bi âli fir’avne
sûul azâb(azâbi).
Böylece Allah, onların yaptığı hilelerin sûul azâb(azâbi).
kötülüklerinden onu korudu. Ve firavun ailesini, azabın kötüsü kuşattı.
40/MU'MİN-46: En nâru yu’radûne aleyhâ guduvven ve aşiyyâ(aşiyyen) ve
yevme tekûmus sâah(sâatu), edhılû âle firavne eşeddel azâb(azâbi).
O ateş ki sabah akşam ona arz olunurlar. Ve o saatin yevme tekûmus sâah(sâatu), edhılû âle firavne eşeddel azâb(azâbi).
(kıyâmetin) vuku bulacağı gün: "Firavun ailesini azabın en şiddetlisine sokun!"
(denir).
40/MU'MİN-47: Ve iz yetehâccûne fîn nâri fe yekûlud duafâu
lillezînestekberû innâ kunnâ lekum tebean fe hel entum mugnûne annâ nasîben
minen nâr(nâri).
Ve onlar ateşin içinde birbirleriyle lillezînestekberû innâ kunnâ lekum tebean fe hel entum mugnûne annâ nasîben
minen nâr(nâri).
tartışırlarken, zayıf olanlar kibirlenenlere: "Gerçekten biz size tâbî olduk.
Şimdi siz, ateşten nasibimizi bizden giderebilir misiniz?" derler.
40/MU'MİN-48: Kâlellezî nestekberû innâ kullun fîhâ innallâhe kad hakeme
beynel ibâd(ibâdi).
Kibirlenenler dedi ki: "Muhakkak ki biz beynel ibâd(ibâdi).
hepimiz, onun (ateşin) içindeyiz. Allah mutlaka kulları arasında hüküm
vermiştir."
40/MU'MİN-49: Ve kâlellezîne fîn nâri li hazeneti cehennemed’û rabbekum
yuhaffif annâ yevmen minel azâb(azâbi).
Ve ateşin içinde yuhaffif annâ yevmen minel azâb(azâbi).
olanlar, cehennem bekçilerine şöyle dediler: "Rabbinize dua edin. Azaptan bir
günü bize hafifletsin."
40/MU'MİN-50: Kâlû e ve lem teku te’tîkum rusulukum bil
beyyinât(beyyinâti), kâlû belâ, kâlû fed’û, ve mâ duâul kâfirîne illâ fî
dalâl(dalâlin).
(Cehennem bekçileri) dediler ki: beyyinât(beyyinâti), kâlû belâ, kâlû fed’û, ve mâ duâul kâfirîne illâ fî
dalâl(dalâlin).
"Resûlleriniz, size beyyineler ile gelmediler mi?" "Evet." dediler. (Bekçiler):
"Öyleyse siz dua edin (siz yalvarın) dediler." Kâfirlerin duası, sadece
dalâlettir (dalâletin içindedir).
40/MU'MİN-51: İnnâ le nensuru rusulenâ vellezîne âmenû fîl hayâtid dunyâ
ve yevme yekûmul eşhâd(eşhâdu).
Muhakkak ki Biz, ve yevme yekûmul eşhâd(eşhâdu).
resûllerimize ve âmenû olanlara (Allah'a ulaşmayı dileyenlere) ve dünya
hayatında şahitlerin kaim olacağı (bulunacağı) gün mutlaka yardım
edeceğiz.
40/MU'MİN-52: Yevme lâ yenfeuz zâlimîne ma’ziretuhum ve lehumullâ’netu ve
lehum sûud dâr(dâri).
Zalimlere mazeretlerin fayda lehum sûud dâr(dâri).
vermeyeceği gün, lânet ve kötü yurt onlar içindir.
40/MU'MİN-53: Ve lekad âteynâ mûsel hudâ ve evresnâ benî isrâîlel
kitâb(kitâbe).
Ve andolsun ki Musa'ya hidayet verdik. Ve kitâb(kitâbe).
Benî İsrail'i, kitaba varis kıldık.
40/MU'MİN-54: Huden ve zikrâ li ulîl
elbâb(elbâbi).
Ulûl'elbab için hidayet ve zikir elbâb(elbâbi).
olarak.
40/MU'MİN-55: Fasbir inne va’dallâhi hakkun vestagfir li zenbike ve sebbih
bi hamdi rabbike bil aşiyyi vel ibkâr(ibkâri).
Öyleyse bi hamdi rabbike bil aşiyyi vel ibkâr(ibkâri).
sabret. Muhakkak ki Allah'ın vaadi haktır. Ve günahların için mağfiret dile.
Akşam ve sabah Rabbini hamd ile tesbih et.
40/MU'MİN-56: İnnellezîne yucâdilûne fî âyâtillâhi bi gayri sultânin
etâhum in fî sudûrihim illâ kibrun mâ hum bi bâligîh(bâligîhi), festeiz
billâh(billâhi), innehu huves semîul basîr(basîru).
Muhakkak ki, kendilerine gelmiş bir sultan (delil) etâhum in fî sudûrihim illâ kibrun mâ hum bi bâligîh(bâligîhi), festeiz
billâh(billâhi), innehu huves semîul basîr(basîru).
olmaksızın, Allah'ın âyetleri hakkında mücâdele edenlerin sinelerinde sadece
(Allah'a) ulaşamayacakları bir kibir vardır. Artık Allah'a sığın, muhakkak ki O,
en iyi işiten ve en iyi görendir.
40/MU'MİN-57: Le halkus semâvâti vel ardı ekberu min halkın nâsi ve
lâkinne ekseren nâsi lâ ya’lemûn(ya’lemûne).
Göklerin ve lâkinne ekseren nâsi lâ ya’lemûn(ya’lemûne).
yerin yaratılışı, insanın yaratılışından muhakkak ki daha büyüktür. Ve lâkin
insanların çoğu bilmezler.
40/MU'MİN-58: Ve mâ yestevîl a’mâ vel basîru vellezîne âmenû ve amilûs
sâlihâti ve lel musîu, kalîlen mâ
tetezekkerûn(tetezekkerûne).
Ve kör ile basiret sahibi bir sâlihâti ve lel musîu, kalîlen mâ
tetezekkerûn(tetezekkerûne).
olmaz. Ve de âmenû olup salih amel (nefs tezkiyesi) işleyenlerle kötülük
yapanlar da (bir olmaz). Ne kadar az tezekkür ediyorsunuz.
40/MU'MİN-59: İnnes sâate le âtiyetun lâ reybe fîhâ ve lâkinne ekseren
nâsi lâ yû’minûn(yû’minûne).
Muhakkak ki hakkında şüphe nâsi lâ yû’minûn(yû’minûne).
olmayan o saat (kıyâmet) mutlaka gelecektir. Ve lâkin insanların çoğu
inanmazlar.
40/MU'MİN-60: Ve kâle rabbukumud’ûnî estecib lekum, innellezîne
yestekbirûne an ibâdetî se yedhulûne cehenneme dâhırîn(dâhırîne).
Ve Rabbimiz, şöyle buyurdu: "Bana dua ediniz ki size icabet yestekbirûne an ibâdetî se yedhulûne cehenneme dâhırîn(dâhırîne).
edeyim. Bana kul olmaktan kibirlenenler, muhakkak ki hakir ve zelil olarak
cehenneme girecekler."
40/MU'MİN-61: Allâhullezî ceale lekumul leyle li teskunû fîhi ven nehâre
mubsırâ(mubsıren), innallâhe le zû fadlin alen nâsi ve lâkinne ekseren nâsi lâ
yeşkurûn(yeşkurûne).
O Allah ki, size geceyi içinde sükûn mubsırâ(mubsıren), innallâhe le zû fadlin alen nâsi ve lâkinne ekseren nâsi lâ
yeşkurûn(yeşkurûne).
bulmanız için gündüzü de gösterici (aydınlık) kıldı. Muhakkak ki Allah, insanlar
üzerinde mutlaka fazl sahibidir. Ve lâkin insanların çoğu şükretmezler.
40/MU'MİN-62: Zâlikumullâhu rabbukum hâliku kulli şey’in lâ ilâhe illâ
huve fe ennâ tu’fekûn(tû’fekûne).
İşte o Allah ki, sizin huve fe ennâ tu’fekûn(tû’fekûne).
Rabbinizdir. Herşeyi Yaratan'dır. O'ndan başka İlâh yoktur. Öyleyse nasıl
döndürülüyorsunuz?
40/MU'MİN-63: Kezâlike yu’fekullezîne kânû bi âyâtillâhi
yechadûn(yechadûne).
Allah'ın âyetlerini bilerek, inatla yechadûn(yechadûne).
inkâr edenler, işte böyle döndürülürler.
40/MU'MİN-64: Allâhullezî ceale lekumul arda karâren ves semâe binâen ve
savverekum fe ahsene suverekum ve razakakum minet tayyibât(tayyibâti),
zâlikumullâhu rabbukum, fe tebârekallâhu rabbul âlemîn(âlemîne).
O Allah ki, yeryüzünü sizin için karar (yerleşme) yeri savverekum fe ahsene suverekum ve razakakum minet tayyibât(tayyibâti),
zâlikumullâhu rabbukum, fe tebârekallâhu rabbul âlemîn(âlemîne).
kıldı. Ve semayı bina etti. Ve sizi tasvir etti (suret verdi). Sonra
suretlerinizi ahsen kıldı (güzelleştirdi). Ve sizi temiz şeylerden
rızıklandırdı. İşte bu Allah, sizin Rabbinizdir. Âlemlerin Rabbi; Allah,
Mübarek'tir (yücedir).
40/MU'MİN-65: Huvel hayyu lâ ilâhe illâ huve fed’ûhu muhlisîne lehud
dîn(dîne), el hamdu lillâhi rabbil âlemîn(âlemîne).
O, dîn(dîne), el hamdu lillâhi rabbil âlemîn(âlemîne).
Hayy'dır (hayatta olan). O'ndan başka İlâh yoktur. Öyleyse dîni O'na halis
kılarak (Allah'a) dua edin. Hamd, âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur.
40/MU'MİN-66: Kul innî nuhîtu en a’budellezîne ted’ûne min dûnillâhi lemmâ
câeniyel beyyinâtu min rabbî ve umirtu en uslime li rabbil âlemîn(âlemîne).
De ki: "Muhakkak ki ben sizin, Allah'tan başka câeniyel beyyinâtu min rabbî ve umirtu en uslime li rabbil âlemîn(âlemîne).
taptıklarınıza kul olmaktan men edildim, bana Rabbimden beyyineler (deliller)
geldiği için. Ve âlemlerin Rabbine teslim olmakla (ruhumu, vechimi, nefsimi ve
irademi Allah'a teslim etmekle) emrolundum."
40/MU'MİN-67: Huvellezî halakakum min turâbin summe min nutfetin summe min
alakatin summe yuhricukum tıflen summe li teblugû eşuddekum summe li tekûnû
şuyûhâ(şuyûhan), ve minkum men yuteveffâ min kablu ve li teblugû ecelen musemmen
ve leallekum ta’kılûn(ta’kılûne).
O ki, sizi topraktan alakatin summe yuhricukum tıflen summe li teblugû eşuddekum summe li tekûnû
şuyûhâ(şuyûhan), ve minkum men yuteveffâ min kablu ve li teblugû ecelen musemmen
ve leallekum ta’kılûn(ta’kılûne).
yarattı. Sonra bir nutfeden, sonra bir alakadan (rahim duvarına asılı bir
damladan). Sonra sizi bir çocuk olarak çıkarır ki sizin en kuvvetli çağınıza
ulaşmanız, daha sonra da yaşlanmanız için. Ve sizden bir kısmı, ihtiyarlamadan
önce vefat ettirilir (öldürülür). Ve (bir kısmınızın da) belirlenmiş bir süreye
ulaşmanız için. Ve umulur ki siz böylece akıl edersiniz.
40/MU'MİN-68: Huvellezî yuhyî ve yumît(yumîtu), fe izâ kadâ emren fe
innemâ yekûlu lehu kun fe yekûn(yekûnu).
Hayat veren de innemâ yekûlu lehu kun fe yekûn(yekûnu).
öldüren de O'dur. O, bir işe hükmettiği (karar verdiği) zaman ona sadece "Ol!"
der. Ve o, hemen olur.
40/MU'MİN-69: E lem tere ilellezîne yucâdilûne fî âyâtillâh(âyâtillâhi),
ennâ yusrafûn(yusrafûne).
Allah'ın âyetleri hakkında ennâ yusrafûn(yusrafûne).
mücâdele edenleri görmedin mi? Onlar nasıl döndürülüyorlar.
40/MU'MİN-70: Ellezîne kezzebû bil kitâbi ve bimâ erselnâ bihî rusulenâ,
fe sevfe ya’lemûn(ya’lemûne).
Onlar, Kitabı ve fe sevfe ya’lemûn(ya’lemûne).
resûllerimizle gönderdiğimiz şeyleri yalanladılar. Fakat yakında bilecekler
(öğrenecekler).
40/MU'MİN-71: İzil aglâlu fî a’nâkıhim ves selâsil(selâsilu),
yushabûn(yushabûne).
Onlar, boyunlarında halkalar ve yushabûn(yushabûne).
zincirler olduğu halde sürüklenecekler.
40/MU'MİN-72: Fîl hamîmi summe fîn nâri yuscerûn(yuscerûne).
Onlar kaynar suya sokulacaklar, sonra da ateşte tutuşturulacaklar (yakılacaklar).
40/MU'MİN-73: Summe kîle lehum eyne mâ kuntum tuşrikûn(tuşrikûne).
Sonra onlara: "Sizin şirk koşmuş olduğunuz şeyler nerede?" denir.
40/MU'MİN-74: Min dûnillâh(dûnillâhi), kâlû dallû annâ bel lem nekun ned’û
min kablu şey’â(şey’en), kezâlike yudıllullâhul kâfirîn(kâfirîne).
Allah'tan başka. (Cehennemdekiler de) derler ki: "Onlar min kablu şey’â(şey’en), kezâlike yudıllullâhul kâfirîn(kâfirîne).
bizden saptılar (uzaklaştılar). Hayır, (meğer) biz daha önce (hiç) bir şeye
tapmamışız. Allah, kâfirleri işte böyle dalâlette bırakır."
40/MU'MİN-75: Zâlikum bimâ kuntum tefrehûne fîl ardı bi gayril hakkı ve
bimâ kuntum temrehûn(temrehûne).
İşte bu, sizin yeryüzünde bimâ kuntum temrehûn(temrehûne).
haksız yere şımarmanız ve azmanız sebebiyledir.
40/MU'MİN-76: Udhulû ebvâbe cehenneme hâlidîne fîhâ, fe bi’se mesvel
mutekebbirîn(mutekebbirîne).
Ebediyyen orada kalmak üzere mutekebbirîn(mutekebbirîne).
cehennemin kapılarından girin. Artık kibirlenenlerin kalacakları yer ne
kötü.
40/MU'MİN-77: Fasbir inne va’dallâhi hakk(hakkun), fe immâ nuriyenneke
ba’dallezî neıduhum ev neteveffeyenneke fe ileynâ yurceûn(yurceûne).
Öyleyse sabret. Muhakkak ki Allah'ın vaadi haktır. Onlara ba’dallezî neıduhum ev neteveffeyenneke fe ileynâ yurceûn(yurceûne).
vaadettiklerimizin (azabın), bir kısmını sana gösteririz veya seni (daha önce)
öldürürüz. Sonunda onlar Bize döndürülecekler.
40/MU'MİN-78: Ve lekad erselnâ rusulen min kablike minhum men kasasnâ
aleyke ve minhum men lem naksus aleyk(aleyke), ve mâ kâne li resûlin en ye’tiye
bi âyetin illâ bi iznillâh(iznillâhi), fe izâ câe emrullâhi kudıye bil hakkı ve
hasire hunâlikel mubtılûn(mubtılûne).
Ve andolsun ki senden aleyke ve minhum men lem naksus aleyk(aleyke), ve mâ kâne li resûlin en ye’tiye
bi âyetin illâ bi iznillâh(iznillâhi), fe izâ câe emrullâhi kudıye bil hakkı ve
hasire hunâlikel mubtılûn(mubtılûne).
önce (de) resûller gönderdik. Onlardan bir kısmını sana anlattık ve bir kısmını
sana anlatmadık. Allah'ın izni olmadan bir resûlün âyet getirmesi olamaz. Artık
Allah'ın emri geldiği zaman hak ile hükmedilmiş olur. Ve bâtılı isteyenler,
orada hüsran uğramışlardır.
40/MU'MİN-79: Allâhullezî ceale lekumul en’âme li terkebû minhâ ve minhâ
te’kulûn(te’kulûne).
O Allah ki, "onun üzerine binin ve te’kulûn(te’kulûne).
onun (etinden) yeyin" diye sizin için hayvanlar var etti.
40/MU'MİN-80: Ve lekum fîhâ menâfiu ve li teblugû aleyhâ hâceten fî
sudûrikum ve aleyhâ ve alel fulki tuhmelûn(tuhmelûne).
Ve sudûrikum ve aleyhâ ve alel fulki tuhmelûn(tuhmelûne).
onda (hayvanlarda) sizin için menfaatler (faydalar) vardır. Ve onun üzerinde,
gönüllerinizdeki hacetlere (gideceğiniz yerlere) ulaşmanız için. Onların
(hayvanların) ve gemilerin üzerinde taşınırsınız.
40/MU'MİN-81: Ve yurîkum âyâtihî fe eyye âyâtillâhi tunkirûn(tunkirûne).
Ve (Allah) size âyetlerini gösteriyor. Öyleyse Allah'ın hangi âyetlerini inkâr ediyorsunuz?
40/MU'MİN-82: E fe lem yesîrû fîl ardı fe yenzurû keyfe kâne
âkıbetullezîne min kablihim, kânû eksere minhum ve eşedde kuvveten ve âsâren fîl
ardı femâ agnâ anhum mâ kânû yeksibûn(yeksibûne).
Onlar âkıbetullezîne min kablihim, kânû eksere minhum ve eşedde kuvveten ve âsâren fîl
ardı femâ agnâ anhum mâ kânû yeksibûn(yeksibûne).
yeryüzünde dolaşmadılar mı ki? Onlardan öncekilerin akıbetleri nasıl oldu
baksınlar. Ve onların çoğu, kuvvet ve eserler bakımından yeryüzünde
kendilerinden daha üstündüler. Fakat kazanmış oldukları şeyler, onlara fayda
vermedi.
40/MU'MİN-83: Fe lemmâ câethum rusuluhum bil beyyinâti ferihû bimâ indehum
minel ilmi ve hâka bihim mâ kânû bihî yestehziûn(yestehziûne).
Onlara resûlleri beyyinelerle geldiği zaman yanlarındaki minel ilmi ve hâka bihim mâ kânû bihî yestehziûn(yestehziûne).
ilim sebebiyle şımardılar. Ve alay etmiş oldukları şey onları kuşattı.
40/MU'MİN-84: Fe lemmâ reev be’senâ kâlû âmennâ billâhi vahdehu ve kefernâ
bimâ kunnâ bihî muşrikîn(muşrikîne).
Bizim şiddetli bimâ kunnâ bihî muşrikîn(muşrikîne).
azabımızı gördükleri zaman: "Allah'a ve O'nun Tek'liğine îmân ettik. Ve O'na
şirk koştuğumuz şeyleri inkâr ettik." dediler.
40/MU'MİN-85: Fe lem yeku yenfeuhum îmânuhum lemmâ reev be’senâ,
sunnetâllahilletî kad halet fî ibâdih(ibâdihî), ve hasire hunâlikel
kâfirûn(kâfirûne).
Şiddetli azabımızı gördükleri zaman sunnetâllahilletî kad halet fî ibâdih(ibâdihî), ve hasire hunâlikel
kâfirûn(kâfirûne).
artık onların îmânı, onlara bir fayda vermedi. Allah'ın, kulları hakkındaki
gelip geçen sünneti (kanunu) budur. Kâfirler orada hüsrana
uğradılar.
ferdi7o- Admin Webmaster
- Брой мнения : 139
Join date : 07.07.2011
Age : 33
Страница 1 от 1
Права за този форум:
Не Можете да отговаряте на темите
|
|
Чет Окт 27, 2011 2:35 pm by sunay
» Bir ben vardır bende benden içerü
Чет Окт 27, 2011 2:25 pm by sunay
» Allah gıflerı
Пон Авг 29, 2011 12:51 pm by ferdi7o
» BAYRAM NAMAZI
Пон Авг 29, 2011 12:18 pm by ferdi7o
» TERAVİH NAMAZI KILINIŞI
Пон Авг 29, 2011 12:15 pm by ferdi7o
» CENAZE NAMAZI KILINIŞI
Пон Авг 29, 2011 12:14 pm by ferdi7o
» CUMA NAMAZININ KILINIŞI
Пон Авг 29, 2011 12:12 pm by ferdi7o
» İlim ilim Bilmektir
Вто Авг 23, 2011 1:59 pm by ferdi7o
» TÜRK-İŞ’TE BİR AKŞAM
Пет Авг 19, 2011 12:39 am by ferdi7o