SÂD SURESI
Страница 1 от 1
SÂD SURESI
SÂD
Bismillâhirrahmânirrahîm
zikrin sahibi Kur'ân'a andolsun.
içindedirler.
zaman feryat ettiler, fakat kurtuluş vakti geçmişti.
uyarıcı gelmesi acayiplerine gitti (şaşırdılar). Ve kâfirler: "Bu çok yalancı
bir büyücü." dediler.
bu, gerçekten acayip (şaşılacak) bir şey.
"Yürüyün! İlâhlarınıza karşı sabırlı (kararlı) olun. Muhakkak ki sizden istenen
mutlaka budur." (diyerek) ayrıldılar.
gibi (bu konuda) bir şey (bütün ilâhların tek bir ilâh olduğunu) işitmedik. Bu
sadece bir iftiradır.
ona mı indirildi? Hayır, onlar Benim Zikrim'den şüphe içindedirler. Hayır, onlar
azabımı henüz tatmadılar.
olan Rabbinin rahmet hazineleri onların yanında mı?
ikisi arasındakilerin mülkü onlara mı ait? O zaman sebepler (yollar, vasıtalar)
bulup yükselsinler.
gelmiş bir ordudur.
kazıklar sahibi firavun da yalanlamıştı.
halkı; işte onlar da (yalanlayan) fırkalardır.
(cezalandırmam) hak oldu.
fırsatın olmayacağı, tek bir sayhadan (çok şiddetli ses dalgasından) başka bir
şey beklemiyorlar (gözlemiyorlar).
payımızı, bize acele ver." dediler.
kuvvet sahibi kulumuz Dâvud (a.s)'ı zikret (hatırla). Muhakkak ki o, evvab idi
(Allah'a ulaşmıştı).
amade) kıldık. İşrak vakti ve akşam vakti onunla beraber tesbih
ederlerdi.
musahhar kıldık). Onların hepsi, ona evvab idiler (yönelmişlerdi ve
sığınmışlardı).
ona, hikmet ve faslı hitap (hak ile bâtılı ayırıp adaletle hükmetme, hitap etme
yeteneği) verdik.
geldi mi? Mihraba (Dâvud (a.s)'ın ibadet ettiği yere) duvarın üstünden aşarak
gelmişlerdi.
a.s) onlardan dehşete kapıldı (korktu). "Korkma! Birbirine haksızlık etmiş iki
hasımız (davacıyız). Artık aramızda sen, hak ile hükmet. Aşırı gitme (haksızlık
etme)! Bizi orta yola (adaletli çözüme) ulaştır."
dokuz koyunu var ve benim bir koyunum var. Buna rağmen "Ona beni kefil kıl (onu
da bana ver)." dedi. Söyledikleri ile beni yendi.
a.s): "Andolsun ki, koyunlarının (arasına) senin koyununu istemekle sana
zulmetti." dedi. Ve muhakkak ki ortaklardan çoğu, mutlaka birbirlerinin hakkına
tecavüz ediyorlar. Âmenû olanlar (Allah'a ulaşmayı dileyenler) ve amilüssalihat
(nefs tezkiyesi) yapanlar hariç. Onlar ne kadar az! Ve Dâvud (a.s), onu imtihan
ettiğimizi zannetti. Bunun üzerine Rabbinden mağfiret istedi ve rüku ederek
secdeye kapandı. Ve Rabbine yöneldi (sözleriyle ve Rabbini görerek Allah'a
ulaştı ve cevap aldı).
Muhakkak ki onun, katımızda mutlaka yüksek bir makamı ve güzel bir meabı
(sığınağı) vardır.
halifesi kıldık. Bunun için insanlar arasında hak ile hükmet! Ve hevaya (nefse)
tâbî olma! Aksi halde seni, Allah'ın yolundan saptırır. Muhakkak ki Allah'ın
yolundan sapanlar için hesap gününü unutmaları sebebiyle şiddetli azap
vardır.
bâtıl (boşuna) yaratmadık. Bu, inkâr edenlerin zannıdır. Artık ateş sebebiyle
(azap edilecekleri için) inkâr edenlerin vay haline.
olanları (Allah'a ulaşmayı dileyenleri) ve amilüssalihat (nefs tezkiyesi)
yapanları, yeryüzünde fesat çıkaranlarla ya da takva sahiplerini, facirlerle bir
tutar mıyız?
indirdik, âyetleri ile tedbir alsınlar ve ulûl'elbab tezekkür etsin
diye.
armağan ettik. Ne güzel kul. Muhakkak ki o evvabtı (Allah'a ulaşmıştı).
atlar sunulmuştu.
ki ben, (onları) Rabbimi zikrettiğim için hayır (hayra, daimî zikre ulaşanların)
sevgisi ile seviyorum." (Atlar tozu dumana katıp koşarak toz) perdesinin
arkasında kaybolunca.
bacaklarını ve boyunlarını okşamaya başladı.
imtihan ettik. Ve onun kürsüsü (tahtı) üzerine ceset olarak ulaştırdık. Sonra
yöneldi (ayrıldı).
et. Bana, benden sonra kimsenin ulaşamayacağı bir mülk bağışla (hediye et).
Muhakkak ki Sen, Sen Vehhab'sın (çok bağışlayıcısın)." dedi.
kıldık. Onun emri ile dilediği yere hafif hafif eserek giderdi.
ve dalgıçlardır.
bağlı olarak (emre amade kıldık).
verdiklerimizdir). Artık dilediğine hesapsız ver veya verme.
bir makamı ve güzel bir meabı (sığınağı) vardır.
zikret (hatırla). Rabbine şöyle seslenmişti: "Muhakkak ki şeytan, bana dert ve
azap dokundurdu."
yıkanılacak ve içilecek su.
ulûl'elbaba zikir olarak, ona ailesini ve onlarla beraber bir mislini daha
bağışladık.
vur, yeminini bozma. Muhakkak ki Biz, onu sabırlı bulduk. Ne iyi bir kuldu.
Muhakkak ki o, Allah'a ulaşmıştı (ruhunu ölmeden evvel Allah'a ulaştırıp teslim
etmişti).
İbrâhîm (A.S)'ı, İshak (A.S)'ı ve Yâkub (A.S)'ı zikret.
halis (kullar) olarak ihlâs sahibi kıldık.
"hayırlılardan ve seçilmişlerden"dir.
Zülkifli (A.S)'ı da zikret. Hepsi hayırlı olanlardandır.
muhakkak ki muttakiler (takva sahipleri) için sığınakların en güzeli (Allah'ın
Zat'ı) vardır.
vardır.
içecek isterler.
(yalnız eşlerine bakan), aynı yaşta kadınlar vardır.
budur.
rızkımızdır.
azgınlar için elbette şerrli (kötü) bir meab (sığınak) vardır.
döşektir.
artık hamîmi (kaynar su) ve gassak'ı (irini) tatsınlar.
onun şeklinden başka zevc ve zevceler (çifte azaplar da) vardır.
dayanacak olandır. Onlara merhaba yoktur. Muhakkak ki onlar ateşe girecek
olanlardır.
bize siz takdim ettiniz (azaba uğramamıza sebep oldunuz). Artık (o) ne kötü bir
karargâh (cehennem)." dediler.
buraya kimin yüzünden geldiysek) ona, ateşte azabı kat kat arttır."
dediler.
şerrlilerden addettiğimiz adamları (burada cehennemde) görmüyoruz?"
dediler.
bakışlar(ımız) mı onlardan kaydı (ki onları göremedik)?
kesinlikle gerçektir.
Kahhar (kahredici) olan Allah'tan başka bir İlâh yoktur."
Rabbi, Azîz'dir (yüce ve üstün), Gaffar'dır (çok mağfiret eden).
(Kur'ân), Büyük Bir Haber'dir."
O'ndan yüz çevirenlersiniz.
benim bir bilgim yoktu.
olduğum bana vahyolunuyor.
(nemli topraktan, balçıktan) bir insan yaratacağım." demişti.
ruhumdan üflediğim zaman, derhal ona secde ederek yere kapanın!
etti.
kâfirlerden oldu.
(kudretimle) halkettiğim şeye secde etmenden seni men eden (şey) nedir?
Kibirlendin! Yoksa sen yücelerden mi oldun?" dedi.
hayırlıyım. Beni ateşten, onu tînden (nemli topraktan, balçıktan) yarattın."
dedi.
çık! Artık muhakkak ki sen, kovulmuş olanlardansın." dedi.
lânetim senin üzerinedir.
dirilme) gününe kadar beni inzar et (bana mühlet ver)." dedi.
sen, tehir edilenlerdensin." dedi.
malum olan (bilinen) güne kadar.
(andolsun ki) onların hepsini mutlaka azdıracağım." dedi.
hariç.
hakkı söylerim." dedi.
tâbî olanların hepsiyle dolduracağım.
karşılık bir ecir (ücret) istemiyorum. Ve ben mütekelliflerden (mükellefiyet
koyanlardan) değilim."
Zikir'dir.
öğreneceksiniz.
Bismillâhirrahmânirrahîm
38/SÂD-1: Sâd, vel kur’âni zîz zikr(zikri).
Sâd, zikrin sahibi Kur'ân'a andolsun.
38/SÂD-2: Belillezîne keferû fî ızzetin ve
şikâk(şikâkın).
Hayır, kâfirler gurur ve ayrılık şikâk(şikâkın).
içindedirler.
38/SÂD-3: Kem ehleknâ min kablihim min karnin fe nâdev ve lâte hîne
menâs(menâsin).
Onlardan önce nice nesilleri helâk ettik. O menâs(menâsin).
zaman feryat ettiler, fakat kurtuluş vakti geçmişti.
38/SÂD-4: Ve acibû en câehum munzirun minhum ve kâlel kâfirûne hâzâ
sâhırun kezzâb(kezzâbun).
Ve onlara kendilerinden bir sâhırun kezzâb(kezzâbun).
uyarıcı gelmesi acayiplerine gitti (şaşırdılar). Ve kâfirler: "Bu çok yalancı
bir büyücü." dediler.
38/SÂD-5: E cealel âlihete ilâhen vâhıdâ(vâhıden), inne hâzâ le şey’un
ucâb(ucâbun).
İlâhları bir tek ilâh mı kılıyor? Muhakkak ki ucâb(ucâbun).
bu, gerçekten acayip (şaşılacak) bir şey.
38/SÂD-6: Ventalekal meleu minhum enimşû vasbirû alâ âlihetikum inne
hâzâ le şey’un yurâd(yurâdu).
Ve onlardan ileri gelenler: hâzâ le şey’un yurâd(yurâdu).
"Yürüyün! İlâhlarınıza karşı sabırlı (kararlı) olun. Muhakkak ki sizden istenen
mutlaka budur." (diyerek) ayrıldılar.
38/SÂD-7: Mâ semi’nâ bi hâzâ fîl milletil âhıreh(âhıreti), in hâzâ
illâhtilâk(illâhtilâkun).
Biz, diğer dînler içinde bunun illâhtilâk(illâhtilâkun).
gibi (bu konuda) bir şey (bütün ilâhların tek bir ilâh olduğunu) işitmedik. Bu
sadece bir iftiradır.
38/SÂD-8: E unzile aleyhiz zikru min beyninâ, bel hum fî şekkin min
zikrî, bel lemmâ yezûkû azâb(azâbi).
Zikir, bizim aramızda zikrî, bel lemmâ yezûkû azâb(azâbi).
ona mı indirildi? Hayır, onlar Benim Zikrim'den şüphe içindedirler. Hayır, onlar
azabımı henüz tatmadılar.
38/SÂD-9: Em indehum hazâinu rahmeti rabbikel azîzil vehhâb(vehhâbi).
Yoksa Azîz (yüce) ve Vehhab (çok bağışlayıcı ve lütufkâr) olan Rabbinin rahmet hazineleri onların yanında mı?
38/SÂD-10: Em lehum mulkus semâvâti vel ardı ve mâ beynehumâ,
felyertekû fîl esbâb(esbâbi).
Ya da göklerin, yerin ve felyertekû fîl esbâb(esbâbi).
ikisi arasındakilerin mülkü onlara mı ait? O zaman sebepler (yollar, vasıtalar)
bulup yükselsinler.
38/SÂD-11: Cundun mâ hunâlike mehzûmun minel ahzâb(ahzâbi).
(Onlar) burada hezimete uğramış olan fırkalardan meydana gelmiş bir ordudur.
38/SÂD-12: Kezzebet kablehum kavmu nûhın ve âdun ve fir’avnu zul
evtâdi.
Onlardan önce Nuh (A.S)'ın kavmi, Ad kavmi ve evtâdi.
kazıklar sahibi firavun da yalanlamıştı.
38/SÂD-13: Ve semûdu ve kavmu lûtın ve ashâbul eykeh(eyketi), ulâikel
ahzâb(ahzâbu).
Ve Semud kavmi, Lut (A.S)'ın kavmi ve Eyke ahzâb(ahzâbu).
halkı; işte onlar da (yalanlayan) fırkalardır.
38/SÂD-14: İn kullun illâ kezzeber rusule fe hakka ıkâb(ıkâbi).
Onların hepsi resûlleri, sadece yalanladı. Böylece ikabım (cezalandırmam) hak oldu.
38/SÂD-15: Ve mâ yanzuru hâulâi illâ sayhaten vâhıdeten mâ lehâ min
fevâk(fevâkın).
Ve bunlar, kendileri için başka (hiç)bir fevâk(fevâkın).
fırsatın olmayacağı, tek bir sayhadan (çok şiddetli ses dalgasından) başka bir
şey beklemiyorlar (gözlemiyorlar).
38/SÂD-16: Ve kâlû rabbenâ accil lenâ kıttanâ kable yevmil
hisâb(hisâbi).
Ve: "Rabbimiz, hesap gününden önce bizim hisâb(hisâbi).
payımızı, bize acele ver." dediler.
38/SÂD-17: Isbır alâ mâ yekûlûne vezkur abdenâ dâvûde zel eyd(eydi),
innehû evvâb(evvâbun).
Onların söylediklerine sabret, güç innehû evvâb(evvâbun).
kuvvet sahibi kulumuz Dâvud (a.s)'ı zikret (hatırla). Muhakkak ki o, evvab idi
(Allah'a ulaşmıştı).
38/SÂD-18: İnnâ sahharnel cibâle meahu yusebbıhne bil aşiyyi vel
işrâk(işrâkı).
Muhakkak ki Biz, dağları ona musahhar (emrine işrâk(işrâkı).
amade) kıldık. İşrak vakti ve akşam vakti onunla beraber tesbih
ederlerdi.
38/SÂD-19: Vet tayre mahşûreh(mahşûreten), kullun lehû
evvâb(evvâbun).
Ve kuşları da birarada toplanmış olarak (ona evvâb(evvâbun).
musahhar kıldık). Onların hepsi, ona evvab idiler (yönelmişlerdi ve
sığınmışlardı).
38/SÂD-20: Ve şedednâ mulkehu ve âteynâhul hikmete ve faslel
hıtâb(hıtâbi).
Ve onun mülkünü (idaresini) güçlendirdik. Ve hıtâb(hıtâbi).
ona, hikmet ve faslı hitap (hak ile bâtılı ayırıp adaletle hükmetme, hitap etme
yeteneği) verdik.
38/SÂD-21: Ve hel etâke nebeul hasm(hasmi), iz tesevverûl
mihrâb(mihrâbe).
Ve o hasımların (davacıların) haberi sana mihrâb(mihrâbe).
geldi mi? Mihraba (Dâvud (a.s)'ın ibadet ettiği yere) duvarın üstünden aşarak
gelmişlerdi.
38/SÂD-22: İz dehalû alâ dâvûde fe fezia minhum kâlû lâ tehaf, hasmâni
begâ ba’dunâ alâ ba’dın fahkum beynenâ bil hakkı ve lâ tuştıt vehdinâ ilâ sevâis
sırât(sırâtı).
Dâvud (a.s)'ın yanına girdikleri zaman (Dâvud begâ ba’dunâ alâ ba’dın fahkum beynenâ bil hakkı ve lâ tuştıt vehdinâ ilâ sevâis
sırât(sırâtı).
a.s) onlardan dehşete kapıldı (korktu). "Korkma! Birbirine haksızlık etmiş iki
hasımız (davacıyız). Artık aramızda sen, hak ile hükmet. Aşırı gitme (haksızlık
etme)! Bizi orta yola (adaletli çözüme) ulaştır."
38/SÂD-23: İnne hâzâ ahî lehu tis’un ve tis’ûne na’ceten ve liye
na’cetun vâhidetun fe kâle ekfilnîhâ ve azzenî fîl
hıtâb(hıtâbi).
Gerçekten bu benim kardeşim. Onun doksan na’cetun vâhidetun fe kâle ekfilnîhâ ve azzenî fîl
hıtâb(hıtâbi).
dokuz koyunu var ve benim bir koyunum var. Buna rağmen "Ona beni kefil kıl (onu
da bana ver)." dedi. Söyledikleri ile beni yendi.
38/SÂD-24: Kâle lekad zalemeke bi suâli na’cetike ilâ niâcih(niâcihî),
ve inne kesîren minel huletâi le yebgî ba’duhum alâ ba’dın illellezîne âmenû ve
amilûs sâlihâti ve kalîlun mâ hum, ve zanne dâvûdu ennemâ fetennâhu festagfere
rabbehu ve harre râkian ve enâb(enâbe). (SECDE ÂYETİ)
(Dâvud ve inne kesîren minel huletâi le yebgî ba’duhum alâ ba’dın illellezîne âmenû ve
amilûs sâlihâti ve kalîlun mâ hum, ve zanne dâvûdu ennemâ fetennâhu festagfere
rabbehu ve harre râkian ve enâb(enâbe). (SECDE ÂYETİ)
a.s): "Andolsun ki, koyunlarının (arasına) senin koyununu istemekle sana
zulmetti." dedi. Ve muhakkak ki ortaklardan çoğu, mutlaka birbirlerinin hakkına
tecavüz ediyorlar. Âmenû olanlar (Allah'a ulaşmayı dileyenler) ve amilüssalihat
(nefs tezkiyesi) yapanlar hariç. Onlar ne kadar az! Ve Dâvud (a.s), onu imtihan
ettiğimizi zannetti. Bunun üzerine Rabbinden mağfiret istedi ve rüku ederek
secdeye kapandı. Ve Rabbine yöneldi (sözleriyle ve Rabbini görerek Allah'a
ulaştı ve cevap aldı).
38/SÂD-25: Fe gafernâ lehu zâlik(zâlike), ve inne lehu indenâ le zulfâ
ve husne meâb(meâbin).
Böylece bu konuda ona mağfiret ettik. ve husne meâb(meâbin).
Muhakkak ki onun, katımızda mutlaka yüksek bir makamı ve güzel bir meabı
(sığınağı) vardır.
38/SÂD-26: Yâ dâvûdu innâ cealnâke halîfeten fîl ardı fahkum beynen
nâsi bil hakkı ve lâ tettebiil hevâ fe yudılleke an sebîlillâh(sebîlillâhi),
innellezîne yadıllûne an sebîlillâhi lehum azâbun şedîdun bi mâ nesû yevmel
hisâb(hisâbi).
Ey Dâvud! Muhakkak ki Biz, seni yeryüzünün nâsi bil hakkı ve lâ tettebiil hevâ fe yudılleke an sebîlillâh(sebîlillâhi),
innellezîne yadıllûne an sebîlillâhi lehum azâbun şedîdun bi mâ nesû yevmel
hisâb(hisâbi).
halifesi kıldık. Bunun için insanlar arasında hak ile hükmet! Ve hevaya (nefse)
tâbî olma! Aksi halde seni, Allah'ın yolundan saptırır. Muhakkak ki Allah'ın
yolundan sapanlar için hesap gününü unutmaları sebebiyle şiddetli azap
vardır.
38/SÂD-27: Ve mâ halaknes semâe vel arda ve mâ beynehumâ
bâtıla(bâtılen), zâlike zannullezîne keferû, fe veylun lillezîne keferû minen
nâr(nâri).
Ve gökyüzünü, arzı ve ikisi arasındaki şeyleri bâtıla(bâtılen), zâlike zannullezîne keferû, fe veylun lillezîne keferû minen
nâr(nâri).
bâtıl (boşuna) yaratmadık. Bu, inkâr edenlerin zannıdır. Artık ateş sebebiyle
(azap edilecekleri için) inkâr edenlerin vay haline.
38/SÂD-28: Em nec’alullezîne âmenû ve amilûs sâlihâti kel mufsidîne fîl
ardı em nec’alul muttekîne kel fuccâr(fuccâri).
Hiç âmenû ardı em nec’alul muttekîne kel fuccâr(fuccâri).
olanları (Allah'a ulaşmayı dileyenleri) ve amilüssalihat (nefs tezkiyesi)
yapanları, yeryüzünde fesat çıkaranlarla ya da takva sahiplerini, facirlerle bir
tutar mıyız?
38/SÂD-29: Kitâbun enzelnâhu ileyke mubârekun li yeddebberû âyâtihî ve
li yetezekkere ûlul elbâb(elbâbi).
Bu Mübarek Kitabı sana li yetezekkere ûlul elbâb(elbâbi).
indirdik, âyetleri ile tedbir alsınlar ve ulûl'elbab tezekkür etsin
diye.
38/SÂD-30: Ve vehebnâ li dâvûde suleymân(suleymâne), ni’mel abd(abdu),
innehû evvâb(evvâbun).
Ve Dâvud (a.s)'a oğlu Süleyman'ı, innehû evvâb(evvâbun).
armağan ettik. Ne güzel kul. Muhakkak ki o evvabtı (Allah'a ulaşmıştı).
38/SÂD-31: İz urıda aleyhi bil aşiyyis sâfinâtul
ciyâd(ciyâdu).
Ona bir akşam vakti, koşmaya hazır, iyi cins ciyâd(ciyâdu).
atlar sunulmuştu.
38/SÂD-32: Fe kâle innî ahbebtu hubbel hayri an zikri rabbî, hattâ
tevâret bil hıcâb(hıcâbi).
Bunun üzerine dedi ki: "Muhakkak tevâret bil hıcâb(hıcâbi).
ki ben, (onları) Rabbimi zikrettiğim için hayır (hayra, daimî zikre ulaşanların)
sevgisi ile seviyorum." (Atlar tozu dumana katıp koşarak toz) perdesinin
arkasında kaybolunca.
38/SÂD-33: Ruddûhâ aleyy(aleyye), fe tafika meshan bis sûkı vel
a’nâk(a’nâkı).
"Onları bana geri getirin." (dedi). Sonra a’nâk(a’nâkı).
bacaklarını ve boyunlarını okşamaya başladı.
38/SÂD-34: Ve lekad fetennâ suleymâne ve elkaynâ alâ kursiyyihî ceseden
summe enâb(enâbe).
Ve andolsun ki Biz, Süleyman (A.S)'ı summe enâb(enâbe).
imtihan ettik. Ve onun kürsüsü (tahtı) üzerine ceset olarak ulaştırdık. Sonra
yöneldi (ayrıldı).
38/SÂD-35: Kâle rabbigfir lî veheb lî mulken lâ yenbagî li ehadin min
ba’dî, inneke entel vehhâb(vehhâbu).
"Rabbim, beni mağfiret ba’dî, inneke entel vehhâb(vehhâbu).
et. Bana, benden sonra kimsenin ulaşamayacağı bir mülk bağışla (hediye et).
Muhakkak ki Sen, Sen Vehhab'sın (çok bağışlayıcısın)." dedi.
38/SÂD-36: Fe sehharnâ lehur rîha tecrî bi emrihî ruhâen haysu
esâb(esâbe).
Bunun üzerine rüzgârı ona musahhar (emre amade) esâb(esâbe).
kıldık. Onun emri ile dilediği yere hafif hafif eserek giderdi.
38/SÂD-37: Veş şeyâtîne kulle bennâin ve
gavvâsın.
Ve şeytanları da hepsini ki, onlar bina yapanlar gavvâsın.
ve dalgıçlardır.
38/SÂD-38: Ve âharîne mukarrenîne fîl
asfâd(asfâdi).
Ve diğerlerini (de) zincirlerle birbirine asfâd(asfâdi).
bağlı olarak (emre amade kıldık).
38/SÂD-39: Hâzâ atâunâ femnun ev emsik bi gayri
hisâb(hisâbin).
Bunlar bizim atâmızdır (ihsanımızdır, hisâb(hisâbin).
verdiklerimizdir). Artık dilediğine hesapsız ver veya verme.
38/SÂD-40: Ve inne lehu ındenâ le zulfâ ve husne
meâb(meâbin).
Ve muhakkak ki onun, katımızda mutlaka yüksek meâb(meâbin).
bir makamı ve güzel bir meabı (sığınağı) vardır.
38/SÂD-41: Vezkur abdenâ eyyûb(eyyûbe), iz nâdâ rabbehû ennî messeniyeş
şeytânu bi nusbin ve azâb(azâbin).
Ve kulumuz Eyüp (A.S)'ı şeytânu bi nusbin ve azâb(azâbin).
zikret (hatırla). Rabbine şöyle seslenmişti: "Muhakkak ki şeytan, bana dert ve
azap dokundurdu."
38/SÂD-42: Urkud biriclik(biriclike), hâzâ mugteselun bâridun ve
şerâb(şerâbun).
Ayağın ile (yere) vur. (İşte) bu serin, şerâb(şerâbun).
yıkanılacak ve içilecek su.
38/SÂD-43: Ve vehebnâ lehû ehlehu ve mislehum meahum rahmeten minnâ ve
zikrâ li ûlîl elbâb(elbâbi).
Ve Bizden bir rahmet ve zikrâ li ûlîl elbâb(elbâbi).
ulûl'elbaba zikir olarak, ona ailesini ve onlarla beraber bir mislini daha
bağışladık.
38/SÂD-44: Ve huz bi yedike dıgsen fadrıb bihî ve lâ tahnes, innâ
vecednâhu sâbira(sâbiren), ni’mel abd(abdu), innehû
evvâb(evvâbun).
Ve (Ey Eyüp!) eline bir demet sap al onunla vecednâhu sâbira(sâbiren), ni’mel abd(abdu), innehû
evvâb(evvâbun).
vur, yeminini bozma. Muhakkak ki Biz, onu sabırlı bulduk. Ne iyi bir kuldu.
Muhakkak ki o, Allah'a ulaşmıştı (ruhunu ölmeden evvel Allah'a ulaştırıp teslim
etmişti).
38/SÂD-45: Vezkur ıbâdenâ ibrâhîme ve ishâka ve ya’kûbe ûlîl eydî vel
ebsâr(ebsâri).
Ve güç ve basiret sahibi olan kullarımız ebsâr(ebsâri).
İbrâhîm (A.S)'ı, İshak (A.S)'ı ve Yâkub (A.S)'ı zikret.
38/SÂD-46: İnnâ ahlasnâhum bi hâlisatin zikred
dâr(dâri).
Muhakkak ki Biz, onları (ahiret) yurdunu zikreden dâr(dâri).
halis (kullar) olarak ihlâs sahibi kıldık.
38/SÂD-47: Ve innehum ındenâ le minel mustafeynel
ahyâr(ahyâri).
Ve muhakkak ki onlar, katımızda, gerçekten ahyâr(ahyâri).
"hayırlılardan ve seçilmişlerden"dir.
38/SÂD-48: Vezkur ismâîle velyesea ve zel kifl(kifli), ve kullun minel
ahyâr(ahyâri).
Ve İsmail (A.S)'ı ve İlyas (A.S)'ı ve ahyâr(ahyâri).
Zülkifli (A.S)'ı da zikret. Hepsi hayırlı olanlardandır.
38/SÂD-49: Hâzâ zikr(zikrun), ve inne lil muttekîne le husne
meâb(meâbin).
Bu (Kur'ân-ı Kerim), bir Zikir'dir. Ve meâb(meâbin).
muhakkak ki muttakiler (takva sahipleri) için sığınakların en güzeli (Allah'ın
Zat'ı) vardır.
38/SÂD-50: Cennâti adnin mufettehaten le humul
ebvâb(ebvâbu).
Kapıları onlara açılmış olan adn cennetleri ebvâb(ebvâbu).
vardır.
38/SÂD-51: Muttekîne fîhâ yed’ûne fîhâ bi fâkihetin kesîretin ve
şerâb(şerâbin).
Orada yaslanıp oturarak pekçok meyve ve şerâb(şerâbin).
içecek isterler.
38/SÂD-52: Ve ındehum kâsırâtut tarfi
etrâb(etrâbun).
Ve onların yanlarında bakışlarını saklayan etrâb(etrâbun).
(yalnız eşlerine bakan), aynı yaşta kadınlar vardır.
38/SÂD-53: Hâzâ mâ tûadûne li yevmil
hisâb(hisâbi).
Hesap günü konusunda size vaadedilen hisâb(hisâbi).
budur.
38/SÂD-54: İnne hâzâ le rızkunâ mâ lehu min
nefâd(nefâdin).
Muhakkak ki bu, gerçekten bizim tükenmez nefâd(nefâdin).
rızkımızdır.
38/SÂD-55: Hâzâ, ve inne lit tâgıyne le şerre
meâb(meâbin).
(Cennettekilerin durumu) bu. Ve muhakkak ki meâb(meâbin).
azgınlar için elbette şerrli (kötü) bir meab (sığınak) vardır.
38/SÂD-56: Cehennem(cehenneme), yaslevnehâ, fe bi’sel
mihâd(mihâdu).
Cehennem, ona girerler. İşte o ne kötü bir mihâd(mihâdu).
döşektir.
38/SÂD-57: Hâzâ fel yezûkûhu hamiymun ve
gassâk(gassâkun).
(Cehennemdekilerin durumu) bu, böylece gassâk(gassâkun).
artık hamîmi (kaynar su) ve gassak'ı (irini) tatsınlar.
38/SÂD-58: Ve âharu min şeklihî ezvâc(ezvâcun).
Ve onun şeklinden başka zevc ve zevceler (çifte azaplar da) vardır.
38/SÂD-59: Hâzâ fevcun muktehımun meakum, lâ merhaben bihim, innehum
sâlûn nâr(nâri).
Bu grup da sizinle beraber (azaba) sâlûn nâr(nâri).
dayanacak olandır. Onlara merhaba yoktur. Muhakkak ki onlar ateşe girecek
olanlardır.
38/SÂD-60: Kâlû bel entum, lâ merhaben bikum, entum kaddemtumûhu lenâ,
febi’sel karâr(karâru).
"Hayır, asıl size merhaba yok. Onu febi’sel karâr(karâru).
bize siz takdim ettiniz (azaba uğramamıza sebep oldunuz). Artık (o) ne kötü bir
karargâh (cehennem)." dediler.
38/SÂD-61: Kâlû rabbenâ men kaddeme lenâ hâzâ fe zidhu azâben dı’fen
fîn nâr(nâri).
"Rabbimiz, bunu bize kim takdim ettiyse (biz fîn nâr(nâri).
buraya kimin yüzünden geldiysek) ona, ateşte azabı kat kat arttır."
dediler.
38/SÂD-62: Ve kâlû mâ lenâ lâ nerâ ricâlen kunnâ neudduhum minel
eşrâr(eşrâri).
Ve (cehennemdekiler): "Biz niçin, eşrâr(eşrâri).
şerrlilerden addettiğimiz adamları (burada cehennemde) görmüyoruz?"
dediler.
38/SÂD-63: Ettehaznâhum sıhriyyen em zâgat anhumul
ebsâr(ebsâru).
Biz onları eğlence konusu edindik. Yoksa ebsâr(ebsâru).
bakışlar(ımız) mı onlardan kaydı (ki onları göremedik)?
38/SÂD-64: İnne zâlike le hakkun tehâsumu ehlin
nâr(nâri).
Muhakkak ki cehennem halkının bu çekişmesi nâr(nâri).
kesinlikle gerçektir.
38/SÂD-65: Kul innemâ ene munzirun ve mâ min ilâhin ilallahul vâhıdul
kahhâr(kahhâru).
De ki: "Ben sadece uyarıcıyım. Vahid (tek), kahhâr(kahhâru).
Kahhar (kahredici) olan Allah'tan başka bir İlâh yoktur."
38/SÂD-66: Rabbus semâvâti vel ardı ve mâ beynehumel azîzul
gaffâr(gaffâru).
Göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin gaffâr(gaffâru).
Rabbi, Azîz'dir (yüce ve üstün), Gaffar'dır (çok mağfiret eden).
38/SÂD-67: Kul huve nebeun azîmun.
De ki: "O (Kur'ân), Büyük Bir Haber'dir."
38/SÂD-68: Entum anhu mu’ridûn(mu’ridûne).
Siz O'ndan yüz çevirenlersiniz.
38/SÂD-69: Mâ kâne liye min ilmin bil meleil a’lâ iz
yahtesımûn(yahtesimûne).
Meleil Al'â'da onlar tartışırlarken yahtesımûn(yahtesimûne).
benim bir bilgim yoktu.
38/SÂD-70: İn yûhâ ileyye illâ ennemâ ene nezîrun
mubîn(mubînun).
Benim sadece apaçık bir nezir (uyarıcı) mubîn(mubînun).
olduğum bana vahyolunuyor.
38/SÂD-71: İz kâle rabbuke lil melâiketi innî hâlikun beşeren min
tîn(tînin).
Rabbin meleklere: "Muhakkak ki Ben, tînden tîn(tînin).
(nemli topraktan, balçıktan) bir insan yaratacağım." demişti.
38/SÂD-72: Fe izâ sevveytuhu ve nefahtu fîhi min rûhî fe kaû lehu
sâcidîn(sâcidîne).
Böylece onu sevva ettiğim ve onun içine sâcidîn(sâcidîne).
ruhumdan üflediğim zaman, derhal ona secde ederek yere kapanın!
38/SÂD-73: Fe secedel melâiketu kulluhum
ecmaûn(ecmaûne).
Bunun üzerine meleklerin hepsi birden secde ecmaûn(ecmaûne).
etti.
38/SÂD-74: İllâ iblîs(iblîse), istekbere ve kâne minel
kâfirîn(kâfirîne).
İblis hariç ki, o kibirlendi ve kâfirîn(kâfirîne).
kâfirlerden oldu.
38/SÂD-75: Kâle yâ iblîsu mâ meneake en tescude limâ halaktu bi
yedeyy(yedeyye), estekberte em kunte minel
âlîn(âlîne).
(Allahû Tealâ): "Ey iblis! Ellerimle yedeyy(yedeyye), estekberte em kunte minel
âlîn(âlîne).
(kudretimle) halkettiğim şeye secde etmenden seni men eden (şey) nedir?
Kibirlendin! Yoksa sen yücelerden mi oldun?" dedi.
38/SÂD-76: Kâle ene hayrun minh(minhu), halaktenî min nârin ve
halaktehu min tîn(tînin).
(İblis): "Ben, ondan daha halaktehu min tîn(tînin).
hayırlıyım. Beni ateşten, onu tînden (nemli topraktan, balçıktan) yarattın."
dedi.
38/SÂD-77: Kâle fahruc minhâ fe inneke
recîm(recîmun).
(Allahû Tealâ): "Haydi oradan (cennetten) recîm(recîmun).
çık! Artık muhakkak ki sen, kovulmuş olanlardansın." dedi.
38/SÂD-78: Ve inne aleyke la'netî ilâ yevmid
dîn(dîni).
Ve muhakkak ki dîn gününe (kıyâmet gününe) kadar dîn(dîni).
lânetim senin üzerinedir.
38/SÂD-79: Kâle rabbi fe enzırnî ilâ yevmi
yub’asûn(yub’asûne).
(İblis): "Rabbim öyleyse beas (yeniden yub’asûn(yub’asûne).
dirilme) gününe kadar beni inzar et (bana mühlet ver)." dedi.
38/SÂD-80: Kâle fe inneke minel
munzarîn(munzarîne).
(Allahû Tealâ): "Öyleyse muhakkak ki munzarîn(munzarîne).
sen, tehir edilenlerdensin." dedi.
38/SÂD-81: İlâ yevmil vaktil ma’lûm(ma’lûmi).
Vakti malum olan (bilinen) güne kadar.
38/SÂD-82: Kâle fe bi izzetike le ugviyennehum
ecmaîn(ecmaîne).
(İblis): "Bundan sonra Senin izzetine ecmaîn(ecmaîne).
(andolsun ki) onların hepsini mutlaka azdıracağım." dedi.
38/SÂD-83: İllâ ibâdeke minhumul
muhlasîn(muhlasîne).
Onlardan Senin muhlis kulların muhlasîn(muhlasîne).
hariç.
38/SÂD-84: Kâle fel hakku vel hakka
ekûl(ekûlu).
(Allahû Tealâ): "İşte bu Hakk'tır. Ve Ben, ekûl(ekûlu).
hakkı söylerim." dedi.
38/SÂD-85: Le emleenne cehenneme minke ve mimmen tebiake minhum
ecmaîn(ecmaîne).
Cehennemi mutlaka seninle ve onlardan sana ecmaîn(ecmaîne).
tâbî olanların hepsiyle dolduracağım.
38/SÂD-86: Kul mâ es’elukum aleyhi min ecrin ve mâ ene minel
mutekellifîn(mutekellifîne).
De ki: "Sizden ona (tebliğe) mutekellifîn(mutekellifîne).
karşılık bir ecir (ücret) istemiyorum. Ve ben mütekelliflerden (mükellefiyet
koyanlardan) değilim."
38/SÂD-87: İn huve illâ zikrun lil
âlemîn(âlemîne).
O (Kur'ân), ancak âlemlere âlemîn(âlemîne).
Zikir'dir.
38/SÂD-88: Ve le talemunne nebeehu ba’de
hîn(hînin).
Ve onun haberini bir süre sonra mutlaka hîn(hînin).
öğreneceksiniz.
ferdi7o- Admin Webmaster
- Брой мнения : 139
Join date : 07.07.2011
Age : 33
Страница 1 от 1
Права за този форум:
Не Можете да отговаряте на темите
|
|
Чет Окт 27, 2011 2:35 pm by sunay
» Bir ben vardır bende benden içerü
Чет Окт 27, 2011 2:25 pm by sunay
» Allah gıflerı
Пон Авг 29, 2011 12:51 pm by ferdi7o
» BAYRAM NAMAZI
Пон Авг 29, 2011 12:18 pm by ferdi7o
» TERAVİH NAMAZI KILINIŞI
Пон Авг 29, 2011 12:15 pm by ferdi7o
» CENAZE NAMAZI KILINIŞI
Пон Авг 29, 2011 12:14 pm by ferdi7o
» CUMA NAMAZININ KILINIŞI
Пон Авг 29, 2011 12:12 pm by ferdi7o
» İlim ilim Bilmektir
Вто Авг 23, 2011 1:59 pm by ferdi7o
» TÜRK-İŞ’TE BİR AKŞAM
Пет Авг 19, 2011 12:39 am by ferdi7o