HIDAYET
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Търсене
 
 

Display results as :
 


Rechercher Advanced Search

Keywords

Latest topics
» İster İdim Allah’ı
YÛNUS SURESI EmptyЧет Окт 27, 2011 2:35 pm by sunay

» Bir ben vardır bende benden içerü
YÛNUS SURESI EmptyЧет Окт 27, 2011 2:25 pm by sunay

» Allah gıflerı
YÛNUS SURESI EmptyПон Авг 29, 2011 12:51 pm by ferdi7o

» BAYRAM NAMAZI
YÛNUS SURESI EmptyПон Авг 29, 2011 12:18 pm by ferdi7o

» TERAVİH NAMAZI KILINIŞI
YÛNUS SURESI EmptyПон Авг 29, 2011 12:15 pm by ferdi7o

» CENAZE NAMAZI KILINIŞI
YÛNUS SURESI EmptyПон Авг 29, 2011 12:14 pm by ferdi7o

» CUMA NAMAZININ KILINIŞI
YÛNUS SURESI EmptyПон Авг 29, 2011 12:12 pm by ferdi7o

» İlim ilim Bilmektir
YÛNUS SURESI EmptyВто Авг 23, 2011 1:59 pm by ferdi7o

» TÜRK-İŞ’TE BİR AKŞAM
YÛNUS SURESI EmptyПет Авг 19, 2011 12:39 am by ferdi7o

Latest topics
» İster İdim Allah’ı
YÛNUS SURESI EmptyЧет Окт 27, 2011 2:35 pm by sunay

» Bir ben vardır bende benden içerü
YÛNUS SURESI EmptyЧет Окт 27, 2011 2:25 pm by sunay

» Allah gıflerı
YÛNUS SURESI EmptyПон Авг 29, 2011 12:51 pm by ferdi7o

» BAYRAM NAMAZI
YÛNUS SURESI EmptyПон Авг 29, 2011 12:18 pm by ferdi7o

» TERAVİH NAMAZI KILINIŞI
YÛNUS SURESI EmptyПон Авг 29, 2011 12:15 pm by ferdi7o

» CENAZE NAMAZI KILINIŞI
YÛNUS SURESI EmptyПон Авг 29, 2011 12:14 pm by ferdi7o

» CUMA NAMAZININ KILINIŞI
YÛNUS SURESI EmptyПон Авг 29, 2011 12:12 pm by ferdi7o

» İlim ilim Bilmektir
YÛNUS SURESI EmptyВто Авг 23, 2011 1:59 pm by ferdi7o

» TÜRK-İŞ’TE BİR AKŞAM
YÛNUS SURESI EmptyПет Авг 19, 2011 12:39 am by ferdi7o

Май 2024
ПонВтоСряЧетПетСъбНед
  12345
6789101112
13141516171819
20212223242526
2728293031  

Календар Календар

free forum

Dostuz bizi bulun
www.dostuz.bulboard.com

YÛNUS SURESI

Go down

YÛNUS SURESI Empty YÛNUS SURESI

Писане by ferdi7o Вто Авг 02, 2011 1:14 am

YÛNUS



Bismillâhirrahmânirrahîm


10/YÛNUS-1: Elif lâm râ, tilke âyâtul kitâbil hakîm(hakîmi).
Elif, Lâm, Râ. İşte bunlar, Hikmetli Kitab'ın
âyetleridir.

10/YÛNUS-2: E kâne linnâsi aceben en evhaynâ ilâ reculin minhum en
enzirin nâse ve beşşirillezîne âmenû enne lehum kademe sıdkın inde rabbihim,
kâlel kâfirûne inne hâzâ le sâhırun mubîn(mubînun).
Onlardan
bir adama, "insanları uyarması, âmenû olanları (ölmeden önce Allah'a ulaşmayı
dileyenleri) müjdelemesi" için vahyetmemiz insanlara acaip (garip) mi geldi?
Muhakkak ki onlar için, Rab'lerinin yanında (katında) sıddıklar makamı vardır.
Kâfirler şöyle dediler: “Muhakkak ki bu, mutlaka apaçık bir
sihirbazdır.”

10/YÛNUS-3: İnne rabbekumullâhullezî halakas semâvâti vel arda fî
sitteti eyyâmin summestevâ alel arşi yudebbirul emr(emre), mâ min şefîin illâ
min ba'di iznih(iznihî), zâlikumullâhu rabbukum fa'budûh(fa'budûhu), e fe lâ
tezekkerûn(tezekkerûne).
Muhakkak ki sizin Rabbiniz Allah,
semaları ve yeryüzünü 6 günde yaratandır. Sonra arşa istiva etti. İşleri
düzenler ve O'nun izni olmadıktan sonra (olmadıkça) bir şefaatçi yoktur. İşte bu
Allah, sizin Rabbinizdir. Artık O'na kul olun. Hâlâ tezekkür etmez
misiniz?

10/YÛNUS-4: İleyhi merciukum cemîâ(cemîan), va'dallâhi hakkâ(hakkan),
innehu yebdeul halka summe yuîduhu li yecziyellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti
bil kıst(kıstı), vellezîne keferû lehum şerâbun min hamîmin ve azâbun elîmun
bimâ kânû yekfurûn(yekfurûne).
Hepinizin dönüşü O'nadır
(dönüş yeriniz O'dur). Allah'ın vaadi haktır (gerçektir). Muhakkak ki O, ilk
olarak (örneksiz) yaratmaya başlar. Ve sonra âmenû olanlar ve salih (nefs
tezkiye edici) amel yapanlar, adaletle mükâfatını vermek için O'na iade olunur
(döndürülür). Ve kâfir olanlar için inkâr etmiş olduklarından dolayı hamîmden
(kaynar sudan) bir içecek ve elîm azap vardır.

10/YÛNUS-5: Huvellezî cealeş şemse dıyâen vel kamere nûren ve kadderehu
menâzile li ta'lemû adedes sinîne vel hisâb(hisâbe), mâ halakallâhu zâlike illâ
bil hakk(hakkı), yufassılul âyâti li kavmin
ya'lemûn(ya'lemûne).
Güneş'i bir ziya, Ay'ı (kameri) bir nur
kılan, O'dur. Ve senelerin adedini ve hesabını bilmeniz için ona menziller tayin
etti. Allah ne yarattı ise ancak böylece hak ile yarattı. Bilen bir kavim için
âyetleri ayrı ayrı açıklar.

10/YÛNUS-6: İnne fîhtilâfil leyli ven nehâri ve mâ halakallâhu fîs
semâvâti vel ardı le âyâtin li kavmin yettekûn(yettekûne).
Muhakkak ki gece ile gündüzün, peşpeşe (karşılıklı)
gelmesinde ve Allah'ın semalarda ve yerde yarattığı şeylerde, takva sahibi bir
kavim için âyetler (deliller) vardır.

10/YÛNUS-7: İnnellezîne lâ yercûne likâenâ ve radû bil hayâtid dunyâ
vatme'ennû bihâ vellezîne hum an âyâtinâ
gâfilûn(gâfilûne).
Muhakkak ki onlar, Bize ulaşmayı (hayatta
iken ruhlarını Allah'a ulaştırmayı) dilemezler. Dünya hayatından razı
olmuşlardır ve onunla doyuma ulaşmışlardır ve onlar âyetlerimizden gâfil
olanlardır.

10/YÛNUS-8: Ulâike me'vâhumun nâru bimâ kânû
yeksibûn(yeksibûne).
İşte onların kazandıkları (dereceler)
gereğince varacakları yer ateştir (cehennemdir).

10/YÛNUS-9: İnnellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti yehdîhim rabbuhum bi
îmânihim, tecrî min tahtihimul enhâru fî cennâtin
naîm(naîmi).
Muhakkak ki âmenû olanlar ve amilüssalihat
(nefs tezkiyesi) yapanlar, îmânlarından dolayı Rab'leri, onları hidayete
erdirir. Onlar, altlarından ırmaklar akan naîm cennetlerindedirler.

10/YÛNUS-10: Da'vâhum fîhâ subhânekellâhumme ve tehiyyetuhum fîhâ
selâm(selâmun), ve âhıru da'vâhum enil hamdulillâhi rabbil âlemîn(âlemîne).
Onların orada duaları: “Allah'ım, Sen Sübhan'sın (Seni her
türlü noksan sıfattan tenzih ederim). Ve onların orada hayatları (tehiyyatları,
dilekleri) “Selâm”dır. Ve dualarının sonu, “Âlemlerin Rabbi Allah'a
hamdetmek”tir.

10/YÛNUS-11: Ve lev yuaccilullâhu lin nâsiş şerresti’câlehum bil hayri le
kudiye ileyhim eceluhum, fe nezerullezîne lâ yercûne likâenâ fî tugyânihim
ya’mehûn(ya’mehûne).
Ve eğer Allah onların hayrı acele
istemeleri gibi insanlara şerr için acele etseydi, elbette onların ecelleri
yerine getirilirdi (kaza edilirdi). Fakat (hayatta iken) Bize ulaşmayı dilemeyen
kimseleri, isyanları içinde şaşkın bırakırız.

10/YÛNUS-12: Ve izâ messel insâned durru deânâ li cenbihî ev kâiden ev
kâimâ(kâimen), fe lemmâ keşefnâ anhu durrehu merre ke’en lem yed’unâ ilâ durrin
messeh(messehu), kezâlike zuyyine lil musrifîne mâ kânû
ya’melûn(ya’melûne).
Ve insana bir darlık (musîbet, sıkıntı)
isabet ettiği (dokunduğu) zaman, yatarken, otururken veya ayaktayken Bize dua
etti (eder). Fakat onun sıkıntısını ondan giderdiğimiz zaman ona isabet eden
darlıkta (sıkıntıda) Bize dua etmemiş gibi döndü (döner). İşte böylece
müsriflere, yapmış oldukları şeyler süslendi.

10/YÛNUS-13: Ve lekad ehleknel kurûne min kablikum lemmâ zalemû ve
câethum rusuluhum bil beyyinâti ve mâ kânû li yu’minû, kezâlike neczil kavmel
mucrimîn(mucrimîne).
Andolsun, sizden önceki devirlerde
yaşayanları zulmettikleri zaman helâk ettik. Ve onlara resûlleri beyyineler
(deliller) ile geldi. Ve onlar inanmadılar. Mücrim kavmi işte böyle
cezalandırırız.

10/YÛNUS-14: Summe cealnâkum halâife fîl ardı min ba’dihim li nanzure
keyfe ta’melûn(ta’melûne).
Sonra nasıl amel ettiğinize
bakmamız için, onların ardından sizi, yeryüzünde halifeler kıldık.

10/YÛNUS-15: Ve izâ tutlâ aleyhim âyâtunâ beyyinâtin kâlellezîne lâ
yercûne likâena'ti bi kur'ânin gayri hâzâ ev beddilh(beddilhu), kul mâ yekûnu lî
en ubeddilehû min tilkâi nefsî, in ettebiu illâ mâ yûhâ ileyy(ileyye), innî
ehâfu in asaytu rabbî azâbe yevmin azîm(azîmin).
Ve onlara
âyetlerimiz, delillerle okunduğu zaman Bize ulaşmayı dilemeyen kimseler şöyle
dedi: “Bize bundan başka bir Kur'ân getir veya O'nu değiştir.” De ki: “O'nu,
kendi nefsimden (bir şey) ilka ederek benim değiştirmem olamaz. Ben ancak bana
vahyolunan şeye tâbî olurum. Şâyet Rabbime asi olursam muhakkak ki ben, büyük
günün azabından korkarım.”

10/YÛNUS-16: Kul lev sâallâhu mâ televtuhû aleykum ve lâ edrâkum bihî, fe
kad lebistu fîkum umuren min kablih(kablihî), e fe lâ
ta'kilûn(ta'kilûne).
De ki: “Şâyet Allah dileseydi, O'nu
size okumazdım ve O'nu size bildirmezdim. Halbuki O'ndan önce içinizde bir ömür
sürdüm. Hâlâ akıl etmiyor musunuz?”

10/YÛNUS-17: Fe men azlemu mimmenifterâ alâllâhi keziben ev kezzebe bi
âyâtih(âyâtihî), innehû lâ yuflihul
mucrimûn(mucrimûne).
Artık Allah'a karşı yalanla iftira
edenden veya O'nun âyetlerini yalanlayandan daha zalim kim (var)dır? Muhakkak ki
O, mücrimleri (suçluları) felâha (kurtuluşa) erdirmez.

10/YÛNUS-18: Ve ya'budûne min dûnillâhi mâ lâ yedurruhum ve lâ yenfeuhum
ve yekûlûne hâulâi şufeâunâ indallâh(indallâhi), kul e tunebbiûnâllâhe bimâ lâ
ya'lemu fîs semâvâti ve lâ fîl ard(ardı), subhânehu ve teâlâ ammâ
yuşrikûn(yuşrikûne).
Ve onlara fayda ve zarar vermeyen
Allah'tan başka şeylere (putlara) kulluk (ibadet) ediyorlar. Ve “Bunlar,
Allah'ın yanında bizim şefaatçilerimiz.” diyorlar. De ki: “Yeryüzünde ve
semalarda bilmediği bir şeyi Allah'a haber mi veriyorsunuz?” O, Sübhan'dır
(münezzehtir), onların ortak koştuğu şeylerden yücedir.

10/YÛNUS-19: Ve mâ kânen nâsu illâ ummeten vâhideten fahtelefû, ve lev lâ
kelimetun sebekat min rabbike le kudiye beynehum fîmâ fîhi
yahtelifûn(yahtelifûne).
Ve insanlar, tek bir ümmetten başka
olmadı (tek bir ümmetti). Sonradan ihtilâfa (ayrılığa) düştüler. Rabbinden bir
söz (kelime) geçmiş (verilmiş) olmasaydı, onların aralarında ihtilâfa düştükleri
şey hakkında mutlaka hüküm verilirdi.

10/YÛNUS-20: Ve yekûlûne lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbih(rabbihi),
fe kul innemel gaybu lillâhi fentezirû, innî meakum minel
muntazirîn(muntazirîne).
Ve: “Rabbinden ona bir âyet
(mucize, delil) indirilse olmaz mıydı?” derler. O zaman de ki: “Gayb, yalnız
Allah'ındır (Allah'a mahsustur). Artık bekleyin. Ben de sizinle beraber
bekleyenlerdenim.”

10/YÛNUS-21: Ve izâ ezaknen nâse rahmeten min ba'di darrâe messethum izâ
lehum mekrun fî âyâtinâ, kulillâhu esrau mekrâ(mekren), inne rusulenâ yektubûne
mâ temkurûn(temkurûne).
Ve onlara bir sıkıntı, bir darlık
isabet etmesinden sonra, insanlara bir rahmet tattırdığımız zaman, onların
âyetlerimiz hakkında tuzakları olduğu zaman (alay ettikleri ve yalanladıkları
zaman) de ki: “Allah, tuzak kurmakta daha hızlıdır.” Muhakkak ki elçilerimiz
kurduğunuz şey(ler)i (ne kuruyorsanız) yazıyorlar.

10/YÛNUS-22: Huvellezî yuseyyirukum fîl berri vel bahr(bahri), hattâ izâ
kuntum fîl fulk(fulki), ve cereyne bihim bi rîhin tayyibetin ve ferihû bihâ
câethâ rîhun âsifun ve câehumul mevcu min kulli mekânin ve zannû ennehum uhîta
bihim deavûllâhe muhlisîne lehud dîn(dîne), le in enceytenâ min hâzihî le
nekûnenne mineş şâkirîn(şâkirîne).
Karada ve denizde sizi
seyrettiren (gezdiren) O'dur. Hatta siz gemi(ler)de idiniz ve güzel, hoş bir
rüzgâr ile onlarla (içindekilerle) (denizde gemiler) seyrediyorlardı
(yüzüyorlardı). Ve onunla ferahladılar (sevinçliydiler). Ona fırtınalı bir
rüzgâr geldi ve onları her taraftan dalgalar sardı. Onlarla ihata edildiklerini
(kuşatılıp çevrildiklerini) zannettiler. Dîni, ona mahsus (has) kılarak ihlâsla
Allah'a dua ettiler: “Eğer bizi bundan kurtarırsan, biz mutlaka şükredenlerden
oluruz.”

10/YÛNUS-23: Fe lemmâ encâhum izâ hum yebgûne fîl ardı bi gayril
hakk(hakkı), yâ eyyuhen nâsu innemâ bagyukum alâ enfusikum metâal hayâtid dunyâ
summe ileynâ merciukum fe nunebbiukum bimâ kuntum
ta'melûn(ta'melûne).
Fakat onları kurtarınca, (o zaman)
onlar yeryüzünde haksız yere azgınlık yaparlar. Ey insanlar! Sizin azgınlığınız
size (kendinize)dir, dünya hayatının metaı (menfaati)dir, sonra dönüşünüz
Bizedir. O zaman yapmış olduklarınızı size haber vereceğiz.

10/YÛNUS-24: İnnemâ meselul hayâtid dunyâ ke mâin enzelnâhu mines semâi
fahteleta bihî nebâtul ardı mimmâ ye'kulun nâsu vel en'âm(en'âmu), hattâ izâ
ehazetil ardu zuhrufehâ vezzeyyenet ve zanne ehluhâ ennehum kâdirûne aleyhâ
etâhâ emrunâ leylen ev nehâren fe cealnâhâ hasîden ke en lem tagne bil
ems(emsi), kezâlike nufassilul âyâti li kavmin
yetefekkerûn(yetefekkerûne).
Dünya hayatının durumu (örneği)
sadece semadan indirdiğimiz, böylece yeryüzünde, insanların ve hayvanların
yediği, arzın bitkileri ile karışan su gibidir. Hatta yeryüzü onun güzelliğini
alıp güzelleştiği zaman onun sahibi, ona, kendilerinin kaadir (muktedir)
olduğunu zannetti. Ona emrimiz gece veya gündüz geldi ve böylece onu hasat ettik
(kökünden kopardık). Sanki dün hiç olmamış (zenginleşmemiş) gibi oldu. İşte
böylece âyetleri tefekkür eden bir kavim için ayrı ayrı açıklıyoruz.

10/YÛNUS-25: Vallâhu yed'û ilâ dâris selâm(selâmi), ve yehdî men yeşâu
ilâ sırâtin mustekîm(mustekîmin).
Ve Allah, teslim (selâm)
yurduna davet eder ve (teslim yurduna, Zat'ına ulaştırmayı) dilediği kimseyi,
Sıratı Mustakîm'e ulaştırır.

10/YÛNUS-26: Lillezîne ahsenûl husnâ ve zîyâdeh(zîyâdetun), ve lâ yerheku
vucûhehum katerun ve lâ zilleh(zilletun), ulâike ashâbul cenneh(cenneti), hum
fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Onlar için Ahsenül hüsna (Allah'ın
Zat'ına ulaşmak) ve ziyadesi (daha fazlası, Allah'ın cemalini görmek) vardır.
Onların yüzlerini bir keder kaplamaz ve bir zillet (küçük düşme, hakirlik)
yoktur. İşte onlar, cennet halkıdır. Onlar, orada devamlı kalanlardır.

10/YÛNUS-27: Vellezîne kesebûs seyyiâti cezâu seyyietin bi mislihâ ve
terhekuhum zilleh(zilletun), mâ lehum minallâhi min âsim(âsimin), ke ennemâ
ugsîyet vucûhuhum kita'an minel leyli muzlimâ(muzlimen), ulâike ashâbun
nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Seyyiat kazanan
kimselerin seyyiatlerinin cezası, onun misli kadardır. Ve onları bir zillet
kaplar. Ve onların Allah'a karşı bir koruyucusu yoktur. Onların yüzleri karanlık
geceden bir parça ile kaplanmış gibidir. İşte onlar, ateş halkıdır. Onlar, orada
devamlı kalanlardır (kalacak olanlardır).

10/YÛNUS-28: Ve yevme nahsuruhum cemîan summe nekûlu lillezîne eşrekû
mekânekum entum ve şurekâukum, fe zeyyelnâ beynehum, ve kâle şurekâuhum mâ
kuntum iyyânâ ta'budûn(ta'budûne).
Ve o gün onların hepsini
toplayacağız. Sonra şirk koşanlara şöyle diyeceğiz: “Siz ve şirk koştuklarınız
yerlerinize.” Böylece onların aralarını açtık. Ve onların ortak koştukları: “Siz
sadece bize ibadet (kulluk) etmiyordunuz.” dedi(ler).

10/YÛNUS-29: Fe kefâ billâhi şehîden beynenâ ve beynekum in kunnâ an
ibâdetikum le gâfilîn(gâfilîne).
Artık şahit olarak bizim ve
sizin (bizimle sizin) aranızda Allah kâfidir. Biz, sizin ibadetinizden gerçekten
gâfildik (habersizdik).

10/YÛNUS-30: Hunâlike teblû kullu nefsin mâ eslefet ve ruddû ilallâhi
mevlâhumul hakkı ve dalle anhum mâ kânû
yefterûn(yefterûne).
Her nefs (bütün nefsler), geçmişte olan
şeylerle orada imtihan edilerek Allah'a döndürüldüler. Onların mevlâsı Hakk'tır.
İftira etmiş oldukları şeyler onlardan uzaklaştı (saptı).

10/YÛNUS-31: Kul men yerzukukum mines semâi vel ardı emmen yemlikus sem'a
vel ebsâre ve men yuhricul hayye minel meyyiti ve yuhricul meyyite minel hayyi
ve men yudebbirul emr(emre), fe se yekûlûnâllâh(yekûlûnâllâhu), fe kul e fe lâ
tettekûn(tettekûne).
De ki: “Semadan ve arzdan sizi kim
rızıklandırıyor? Veya işitmenin (işitme duyusunun) ve görmenin (görme
hassasının) meliki (sahibi) kimdir? Ve canlıyı (diriyi) cansızdan (ölüden)
çıkaran ve cansızı (ölüyü) canlıdan (diriden) çıkaran kimdir? Ve işi (yaratıp,
yöneten) düzenleyip idare eden kimdir?” O zaman: “Allah” diyecekler. Öyleyse:
“Hâlâ takva sahibi olmayacak mısınız?” de.

10/YÛNUS-32: Fe zâlikumullâhu rabbukumul hakk(hakku), fe mâzâ ba'del
hakkı illed dalâl(dalâlu), fe ennâ
tusrafûn(tusrafûne).
Öyleyse işte O, Allah'tır. Sizin
Rabbiniz Hakk'tır. O halde Hakk'tan sonrası dalâletten başka nedir? Artık nasıl
çevriliyorsunuz (Hakk'tan dalâlete döndürülüyorsunuz)?

10/YÛNUS-33: Kezâlike hakkat kelimetu rabbike alellezîne fesekû ennehum
lâ yu’minûn(yu’minûne).
Böylece senin Rabbinin sözü fasık
olan kimseler üzerine hak oldu. Muhakkak ki onlar, inanmazlar.

10/YÛNUS-34: Kul hel min şurekâikum men yebdeul halka summe
yu'îduh(yu'îduhu), kulillâhu yebdeul halka summe yu'îduhu fe ennâ
tu'fekûn(tu'fekûne).
De ki: “Sizin ortaklarınızdan (şirk
koştuklarınızdan) örneksiz ilk defa yaratıp sonra onu geri döndürecek kim var?”
De ki: “Örneksiz, ilk defa yaratıp sonra onu geri döndürecek Allah'tır. Öyleyse
nasıl döndürülüyorsunuz?”

10/YÛNUS-35: Kul hel min şurekâikum men yehdî ilel hakk, kulillâhu yehdî
lil hakk(hakkı), e fe men yehdî ilel hakkı ehakku en yuttebea em men lâ yehiddî
illâ en yuhdâ, fe mâ lekum, keyfe tahkumûn(tahkumûne).
De
ki: “Sizin ortaklarınızdan Hakk'a hidayet edecek (ulaştıracak) kimse var mı?” De
ki: “Allah, Hakk'a hidayet eder (ulaştırır). Öyleyse Hakk'a hidayet eden
(ulaştıran) mı tâbî olunmaya daha lâyıktır (daha çok hak sahibidir) yoksa
hidayete erdirilmedikçe, kendisi hidayete eremeyen kimse mi?” Artık size ne
oluyor, nasıl hüküm veriyorsunuz?

10/YÛNUS-36: Ve mâ yettebiu ekseruhum illâ zannâ(zannen), innez zanne lâ
yugnî minel hakkı şey'â(şey'en), innallâhe alîmun bimâ yef'alûn(yef'alûne).
Ve onların çoğu zandan başka bir şeye tâbî olmaz. Şüphesiz
zan, haktan bir şey kazandırmaz. Muhakkak ki Allah, onların yaptıklarını
bilendir.

10/YÛNUS-37: Ve mâ kâne hâzel kur'ânu en yufterâ min dûnillâhi ve lâkin
tasdîkallezî beyne yedeyhi ve tafsîlel kitâbi lâ reybe fîhi min rabbil
âlemîn(âlemîne).
Ve bu Ku'rân, Allah'tan başkası tarafından
uydurulmuş değildir. Ve lâkin, onların ellerinde olanı tasdik eder ve Kitab'ı
tafsil eder (ayrıntılı olarak açıklar). O'nun hakkında şüphe yoktur, âlemlerin
Rabbindendir.

10/YÛNUS-38: Em yekûlûnefterâh(yekûlûnefterâhu), kul fe'tû bi sûretin
mislihî ved'û menisteta'tum min dûnillâhi in kuntum sâdikîn(sâdikîne).
Yoksa onu uydurdu mu diyorlar? De ki: “Eğer doğru
söyleyenlerseniz, o taktirde Allah'tan başka gücünüzün yettiği kimseleri çağırın
ve onun gibi bir sure getirin!”

10/YÛNUS-39: Bel kezzebû bimâ lem yuhîtû bi ilmihî ve lemmâ ye'tihim
te'vîluh(te'vîluhu), kezâlike kezzebellezîne min kablihim fanzur keyfe kâne
âkibetuz zâlimîn(zâlimîne).
Hayır onlara tevîl gelmedikçe
(gelmediği için) ilmini kavrayamadıkları şeyi yalanladılar. Bunun gibi ondan
öncekiler de yalanladılar. Artık bak, zalimlerin akıbeti (sonu) nasıl
oldu.

10/YÛNUS-40: Ve minhum men yu'minu bihî ve minhum men lâ yu'minu
bih(bihi), ve rabbuke a'lemu bil mufsidîn(mufsidîne).
Ve
onlardan, ona îmân eden kimseler ve onlardan ona îmân etmeyen kimseler var.
Senin Rabbin fesat çıkaranları iyi bilir.

10/YÛNUS-41: Ve in kezzebûke fe kul lî amelî ve lekum amelukum, entum
berîûne mimmâ a'melu ve ene berîun mimmâ
ta'melûn(ta'melûne).
Ve eğer seni yalanlarlarsa o zaman de
ki: “Benim amelim bana ve sizin ameliniz size ait. Siz benim yaptığım şeylerden
uzaksınız, ben de sizin yaptığınız şeylerden uzağım.”

10/YÛNUS-42: Ve minhum men yestemiûne ileyk(ileyke), e fe ente tusmius
summe ve lev kânû lâ ya'kilûn(ya'kilûne).
Onlardan seni
dinleyen kimseler var. Fakat akıl etmiyorlarsa sağırlara sen mi
duyuracaksın?

10/YÛNUS-43: Ve minhum men yanzuru ileyk(ileyke), e fe ente tehdil umye
ve lev kânû lâ yubsırûn(yubsırûne).
Ve onlardan sana
bakanlar var, fakat eğer onlar görmüyorlarsa (basar hassaları çalışmıyorsa)
âmâları sen mi hidayete erdireceksin?

10/YÛNUS-44: İnnallâhe lâ yazlimun nâse şey'en ve lâkinnen nâse enfusehum
yazlimûn(yazlimûne).
Muhakkak ki Allah, insanlara (hiç)bir
şeyle (asla) zulmetmez. Lâkin insanlar, kendi nefslerine zulmederler.

10/YÛNUS-45: Ve yevme yahşuruhum keen lem yelbesû illâ sâaten minen
nehâri yete ârefûne beynehum, kad hasirellezîne kezzebû bi likâillâhi ve mâ kânû
muhtedîn(muhtedîne).
Ve o gün (Allahû Tealâ), gündüzden bir
saatten başka kalmamışlar (bir saat kalmışlar) gibi onları toplayacak
(haşredecek). Birbirlerini tanıyacaklar (aralarında tanışacaklar). Allah'a
mülâki olmayı (Allah'a ölmeden önce ulaşmayı) yalanlayanlar, hüsrandadır
(nefslerini hüsrana düşürdüler). Ve hidayete eren kimseler olmadılar (ruhlarını
ölmeden evvel Allah'a ulaştıramadılar).

10/YÛNUS-46: Ve immâ nurîyenneke ba’dellezî naıduhum ev neteveffeyenneke
fe ileynâ merciuhum summallâhu şehîdun alâ mâ yef’alûn(yef’alûne).
Ama sana, onlara vaadettiğimizin bir kısmını göstersek veya
seni vefat ettirsek de o zaman (sonunda) onların dönüşü, Bizedir. Sonra Allah,
onların yaptığı şeylere de şahittir.

10/YÛNUS-47: Ve likulli ummetin resûl(resûlun), feizâ câe resûluhum
kudıye beynehum bil kıstı ve hum lâ yuzlamûn(yuzlamûne).
Her ümmetin bir resûlü vardır. Onlara, resûlleri geldiği
zaman onların aralarında adaletle hükmolundu. Onlara zulmedilmez.

10/YÛNUS-48: Ve yekûlûne metâ hâzel va'du in kuntum
sadıkîn(sadıkîne).
Ve: “Eğer siz, sözünüzde sadıklarsanız bu
vaad, ne zaman?” derler.

10/YÛNUS-49: Kul lâ emliku li nefsî darran ve lâ nef'an illâ mâ
şâallâh(şâallâhu), li kulli ummetin ecel(ecelun), izâ câe eceluhum fe lâ
yeste'hırûne sâaten ve lâ yestakdimûn(yestakdimûne).
De ki:
“Allah'ın dilediği şey hariç, ben nefsime (kendime) bir fayda veya bir zarar
vermeye malik değilim. Her ümmetin bir eceli vardır. Onların eceli geldiği zaman
artık bir saat tehir edilmez ve öne alınmaz.”

10/YÛNUS-50: Kul ereeytum in etâkum azâbuhu beyâten ev nehâren mâzâ
yesta'cilu minhul mucrimûn(mucrimûne).
De ki: “O'nun azabı
şâyet gece veya gündüz size gelse (ne olur) düşündünüz mü (gördünüz mü)?
Mücrimlerin (suçluların) O'ndan acele istediği nedir?”

10/YÛNUS-51: E summe izâ mâ vakaa âmentum bih(bihi), âl'âne ve kad kuntum
bihî testa'cilûn(testa'cilûne).
O, vuku bulduktan sonra mı
şimdi mi O'na îmân edeceksiniz? Ve siz, onu acele istemiştiniz.

10/YÛNUS-52: Summe kîle lillezîne zalemû zûkû azâbel huld(huldi), hel
tuczevne illâ bimâ kuntum teksibûn(teksibûne).
Sonra
zulmedenlere: “Ebedî (devamlı) azabı tadın!” denildi. Kazandıklarınızdan başkası
ile mi cezalandırılacaksınız?

10/YÛNUS-53: Ve yestenbiûneke ehakkun hû(hûve), kul î ve rabbî innehu le
hakkun ve mâ entum bi mu’cizîn(mu’cizîne).
Ve senden haber
soracaklar: “O hak mıdır (gerçek midir)?” De ki: “Evet, Rabbime andolsun.”
Muhakkak ki o, kesin olarak haktır (gerçektir) ve sizler aciz bırakanlar
değilsiniz.

10/YÛNUS-54: Ve lev enne li kulli nefsin zalemet mâ fîl ardı leftedet
bih(bihi), ve eserrun nedâmete lemmâ reevul azâb(azâbe), ve kudıye beynehum bil
kıstı ve hum lâ yuzlemûn(yuzlemûne).
Muhakkak ki; zulmeden
her nefs, yeryüzünde ne varsa onun olsa, azabı gördüğü zaman pişmanlığını gizler
ve mutlaka onu (onların hepsini) feda ederdi (verirdi). Ve onların arasında
adaletle hükmedilmiştir. Ve onlara zulmedilmez.

10/YÛNUS-55: E lâ inne lillâhi mâ fîs semâvâti vel ard(ardı), e lâ inne
va'dallâhi hakkun ve lâkinne ekserehum lâ ya'lemûn(ya'lemûne).
Göklerde ve yeryüzünde olanlar, muhakkak Allah'ın değil mi?
Allah'ın vaadi mutlaka hak değil mi? Ve lâkin onların çoğu bilmezler.

10/YÛNUS-56: Hûve yuhyî ve yumîtu ve ileyhi
turceûn(turceûne).
O, diriltir ve öldürür. Ve O'na
döndürüleceksiniz.

10/YÛNUS-57: Yâ eyyuhen nâsu kad câetkum mev'ızatun min rabbikum ve
şifâun limâ fîs sudûri ve huden ve rahmetun lil mu'minîn(mu'minîne).
Ey insanlar! Size, Rabbinizden öğüt (vaaz) ve göğsünüzde
olana (nefsinizin kalbindeki hastalıklara) şifa ve mü'minlere hidayet ve rahmet
gelmiştir.

10/YÛNUS-58: Kul bi fadlillâhi ve bi rahmetihî fe bi zâlike felyefrehû,
hûve hayrun mimmâ yecmeûn(yecmeûne).
De ki: “Allah'ın fazlı
ve O'nun rahmeti ile artık ferahlasınlar (sevinsinler). O, onların topladıkları
şeylerden (dünya mallarından) daha hayırlıdır.”

10/YÛNUS-59: Kul e reeytum mâ enzelâllâhu lekum min rızkın fe cealtum
minhu harâmen ve halâlâ(halâlen), kul allâhu ezine lekum em alallâhi
tefterûn(tefterûne).
De ki: “Allah'ın sizin için rızık
olarak indirdiği şeyleri gördünüz mü? Sonra da onlardan (bir kısmını) haram ve
(bir kısmını) helâl kıldınız.” De ki: “Allah size izin mi verdi, yoksa Allah'a
iftira mı ediyorsunuz?”

10/YÛNUS-60: Ve mâ zannullezîne yefterûne alâllahil kezibe yevmel
kıyâmeh(kıyâmeti), innallâhe le zû fadlın alen nâsi ve lâkinne ekserehum lâ
yeşkurûn(yeşkurûne).
Kıyâmet günü, Allah'a yalanla iftira
edenlerin zannı nedir? Muhakkak ki Allah, insanlara karşı elbette fazlın
sahibidir. Ve lâkin onların çoğu şükretmezler.

10/YÛNUS-61: Ve mâ tekûnu fî şe'nin ve mâ tetlû minhu min kur'ânin ve lâ
ta'melûne min amelin illâ kunnâ aleykum şuhûden iz tufîdûne, fîh(fîhi) ve mâ
ya'zubu an rabbike min miskâli zerretin fîl ardı ve lâ fîs semâi ve lâ asgare
min zâlike ve lâ ekbere illâ fî kitâbin mubîn(mubînin).
Ve
bir iş ile meşgul olmanız, Kur'ân'dan bir şey okumanız ve yaptığınız bir amel
yoktur ki, ona daldığınız zaman sizin üzerinize şahitler olmayalım. Yeryüzünde
ve semada zerre ağırlığınca bir şey Rabbinden gizli kalmaz. Ve ondan daha büyüğü
ve daha küçüğü yoktur ki, Kitab-ı Mübîn'de olmasın.

10/YÛNUS-62: E lâ inne evlîyâ allâhi lâ havfun aleyhim ve lâ hum
yahzenûn(yahzenûne).
Muhakkak ki Allah'ın evliyasına
(dostlarına), korku yoktur. Onlar, mahzun olmazlar, öyle değil mi?

10/YÛNUS-63: Ellezîne âmenû ve kânû yettekûn(yettekûne).
Onlar, âmenûdurlar (ölmeden evvel Allah'a ulaşmayı
dileyenlerdir) ve takva sahibi olmuşlardır.

10/YÛNUS-64: Lehumul buşrâ fîl hayâtid dunyâ ve fîl âhıreh(âhıreti), lâ
tebdîle li kelimâtillâh(kelimâtillâhi), zâlike huvel fevzul
azîm(azîmu).
Onlara, dünya hayatında ve ahirette müjdeler
(mutluluklar) vardır. Allah'ın sözü değişmez. İşte O, fevz-ül azîmdir.

10/YÛNUS-65: Ve lâ yahzunke kavluhum, innel izzete lillâhi cemîâ(cemîan),
huves semîul alîm(alîmu).
Onların sözleri seni üzmesin.
Muhakkak ki bütün izzet, Allah'ındır. O; işiten, bilendir.

10/YÛNUS-66: E lâ inne lillâhi men fîs semâvâti ve men fîl ard(ardı), ve
mâ yettebiullezîne yed'ûne min dûnillâhi şûrekâ(şûrekâe), in yettebiûne illez
zanne ve in hum illâ yahrusûn(yahrusûne).
Semalarda ve
yeryüzünde olan kimseler muhakkak Allah'ındır, öyle değil mi? Allah'tan başka
ortaklara dua edenler (ibadet edenler) neye tâbî oluyorlar? Ancak zanna tâbî
olurlar ve onlar sadece tahmin ederler (yalan uydururlar).

10/YÛNUS-67: Huvellezî ceale lekumul leyle li teskunû fîhi ven nehâre
mubsırâ(mubsıren), inne fî zâlike leâyâtin li kavmin
yesmeûn(yesmeûne).
Sizin için, içinde dinlenin diye gece
kılan (vücuda getiren) ve basireti (görmeyi) sağlayan, gündüzü (aydınlık) kılan
O'dur. Muhakkak ki bunda, işiten bir kavim için elbette âyetler vardır.

10/YÛNUS-68: Kâlûttehazallâhu veleden subhâneh(subhânehu), huvel
ganiy(ganiyyu), lehu mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard(ardı), in indekum min
sultânin bi hâzâ, e tekûlûne alâllâhi mâ lâ ta’lemûn(ta’lemûne).
“Allah çocuk edindi” dediler. O, ondan münezzehtir. O,
Ganî'dir. Semalarda ve yeryüzünde olan şeyler O'nundur. Yanınızda buna dair bir
delil olsa (yoktur). Allah'a bilmediğiniz bir şey mi söylüyorsunuz?

10/YÛNUS-69: Kul innellezîne yefterûne alâllâhil kezibe lâ
yuflihûn(yuflihûne).
De ki: “Muhakkak ki Allah'a yalanla
iftira eden kimseler felâha (kurtuluşa) eremezler.”

10/YÛNUS-70: Metâun fîd dunyâ summe ileynâ merciuhum summe nuzîkuhumul
azâbeş şedîde bimâ kânû yekfurûn(yekfurûne).
Dünyada bir
meta (geçinme) vardır. Sonra onların dönüşleri Bizedir. Sonra da inkâr etmiş
olmalarından (kâfir olmalarından) dolayı onlara şiddetli azap
tattıracağız.

10/YÛNUS-71: Vetlu aleyhim nebe'e nûh(nûhın), iz kâle li kavmihî yâ kavmi
in kâne kebure aleykum makâmî ve tezkîrî bi âyâtillâhi fe alâllâhi tevekkeltu fe
ecmiû emrekum ve şurekâekum summe lâ yekun emrukum aleykum gummeten summakdû
ileyye ve lâ tunzirûn(tunzirûne).
Ve onlara Hz. Nuh'un
haberini oku. Kavmine şöyle demişti: “Ey kavmim! Benim (aranızda) durmam
(bulunmam), Allah'ın âyetlerini zikretmem (hatırlatmam), size ağır geliyorsa,
artık ben Allah'a tevekkül ettim (güveniyorum). Bundan sonra siz ve
ortaklarınız, (yapacağınız) işinize karar verin. Sonra işleriniz size keder
olmasın. Sonra da bana uygulayın (yerine getirin) ve beklemeyin.”

10/YÛNUS-72: Fe in tevelleytum fe mâ se’eltukum min ecr(ecrin), in ecriye
illâ alâllâhi ve umirtu en ekûne minel muslimîn(muslimîne).
Artık şâyet dönerseniz, sizden bir ücret de istemiyorum.
Benim ücretim (varsa) yalnız Allah'a aittir. Ve ben teslim olanlardan olmakla
emrolundum.

10/YÛNUS-73: Fe kezzebûhu fe necceynâhu ve men meahu fîl fulki ve
cealnâhum halâife ve agraknellezîne kezzebû bi âyâtinâ, fanzur keyfe kâne
âkıbetul munzerîn(munzerîne).
Fakat onu yalanladılar. Sonra
Biz, onu ve gemide onunla beraber olanları kurtardık. Ve onları, halifeler
kıldık ve âyetlerimizi yalanlayan kimseleri, (suda) boğduk. Artık bak,
uyarılanların sonu nasıl oldu.

10/YÛNUS-74: Summe beasnâ min ba’dihî rusulen ilâ kavmihim fe câûhum bil
beyyinâti fe mâ kânû li yu’minû bimâ kezzebû bihî min kabl(kablu), kezâlike
natbeu alâ kulûbil mugtedîn(mugtedîne).
Sonra onun
arkasından onların kavimlerine resûller gönderdik. Onlara beyyineler (açık
deliller) getirdiler. Daha önce (hidayete erip sonradan) onu yalanladıklarından
dolayı böylece (fıska düştükleri için) mü'min olmadılar. Haddi aşanların
kalplerini işte böyle mühürleriz (tabederiz).

10/YÛNUS-75: Summe beasnâ min ba’dihim mûsâ ve hârûne ilâ fir’avne ve
melâihî bi âyâtinâ festekberû ve kânû kavmen mucrimîn(mucrimîne).
Sonra onların arkasından Musa ve Harun'u âyetlerimizle
firavun ve onun ileri gelenlerine gönderdik. Fakat onlar kibirlendiler. Ve
mücrim (suçlu) kavim oldular.

10/YÛNUS-76: Fe lemmâ câehumul hakku min indinâ kâlû inne hâzâ le sıhrun
mubîn(mubînun).
Böylece onlara katımızdan hak geldiği
zaman: “Muhakkak ki bu, apaçık bir sihirdir.” dediler.

10/YÛNUS-77: Kâle mûsâ e tekûlûne lil hakkı lemmâ câekum, e sıhrun hâzâ,
ve lâ yuflihus sâhırûn(sâhırûne).
Musa (A.S) şöyle dedi:
“Size hak geldiği zaman onun hakkında mı konuşuyorsunuz, bu bir sihir midir? Ve
(oysa) sihirbazlar (sihir yapanlar) felâha ermez.”

10/YÛNUS-78: Kâlû e ci’tenâ li telfitenâ ammâ vecednâ aleyhi âbâenâ ve
tekûne lekumel kibriyâu fîl ard(ardı), ve mâ nahnu lekumâ bi
mu’minîn(mu’minîne).
Dediler ki: “Babalarımızı üzerinde
bulduğumuz şeyden bizi çevirmek için ve yeryüzünde büyüklük (üstünlük, saltanat)
sizin olsun diye mi bize geldiniz? Ve biz siz ikinize îmân edecek (inanacak)
değiliz.”

10/YÛNUS-79: Ve kâle fir’avnu’tûnî bi kulli sâhırin alîm(alîmin).
Ve firavun: “Bütün bilgin (usta) sihirbazları bana
getirin!” dedi.

10/YÛNUS-80: Fe lemmâ câes seharetu kâle lehum mûsâ elkû mâ entum
mulkûn(mulkûne).
Böylece sihirbazlar geldiği zaman Musa
(A.S) onlara: “Siz atacağınız şeyleri atın.” dedi.

10/YÛNUS-81: Fe lemmâ elkav kâle mûsâ mâ ci’tum bihis sihr(sihru),
innallâhe se yubtiluh(yubtiluhu), innallâhe lâ yuslihu amelel
mufsidîn(mufsidîne).
Onlar attıkları zaman Musa (A.S) şöyle
dedi: “Sizin getirdiğiniz şey sihirdir. Muhakkak ki Allah, onu bâtıl (geçersiz)
kılacaktır.” Allah, muhakkak ki fesat çıkaranların amelini ıslâh etmez.

10/YÛNUS-82: Ve yuhikkullâhul hakka bi kelimâtihî ve lev kerihel
mucrimûn(mucrimûne).
Ve mücrimler (suçlular) kerih görse de
(istemese de) Allah hakkı gerçekleştirecektir.

10/YÛNUS-83: Fe mâ âmene li mûsâ illâ zurriyyetun min kavmihî alâ havfin
min fir’avne ve melâihim en yeftinehum, ve inne fir’avne leâlin fîl ard(ardı) ve
innehu le minel musrifîn(musrifîne).
Bundan sonra,
firavunun ve onun ileri gelenlerinin onları fitnelemesi (belâya uğratması)
korkusuyla, Musa (A.S)'a, (kendi) kavminden, zürriyetinden (gençlerinden)
başkası îmân etmedi. Ve muhakkak ki firavun, yeryüzünde üstündü (zorbaydı). Ve
gerçekten o müsriflerdendi (haddi aşan azgınlardandı).

10/YÛNUS-84: Ve kâle mûsâ yâ kavmi in kuntum âmentum billâhi fe aleyhi
tevekkelû in kuntum muslimîn(muslimîne).
Ve Musa (A.S)
şöyle dedi: “Ey kavmim! Eğer siz, Allah'a âmenû olup (ölmeden önce Allah'a
ulaşmayı dileyenler ve Allah'a), teslim olanlarsanız, artık O'na (Allah'a)
tevekkül edin.”

10/YÛNUS-85: Fe kâlû alallâhi tevekkelnâ, rabbenâ lâ tec’alnâ fitneten
lil kavmiz zâlimîn(zâlimîne).
Bunun üzerine: “Biz Allah'a
tevekkül ettik. Rabbimiz, bizi zalim kavme fitne (konusu) kılma.”
dediler.

10/YÛNUS-86: Ve neccinâ bi rahmetike minel kavmil kâfirîn(kâfirîne).
Ve bizi, Senin rahmetinle kâfirler kavminden
kurtar.

10/YÛNUS-87: Ve evhaynâ ilâ mûsâ ve ahîhi en tebevveâ li kavmikumâ bi
mısra buyûten vec’alû buyûtekum kıbleten ve akîmus sâlah(sâlate), ve beşşiril
mu’minîn(mu’minîne).
Musa (A.S) ve kardeşine vahyettik:
“İkinizin kavmi için Mısır'a evler yapın ve evlerinizi kıble kılın ve namazı
ikame edin. Ve mü'minleri müjdele!”

10/YÛNUS-88: Ve kâle mûsâ rabbenâ inneke âteyte fir’avne ve melâhu
zîneten ve emvâlen fîl hayâtid dunyâ rabbenâ li yudıllû an sebîlik(sebîlike),
rabbenatmis alâ emvâlihim veşdud alâ kulûbihim fe lâ yu’minû hattâ yerevul
azâbel elîm(elîme).
Ve Musa (A.S) şöyle dedi: “Rabbimiz,
muhakkak ki Sen, firavun ve onun ileri gelenlerine dünya hayatında ziynet (süs
eşyası) ve mallar verdin. Rabbimiz, (o mallar) onları Senin yolundan saptırsın!
Rabbimiz, onların mallarını mahvet, onların kalplerini sıkıştır. Artık elîm
azabı görünceye kadar onlar, mü'min olmazlar.”

10/YÛNUS-89: Kâle kad ucîbet da’vetukumâ festekîmâ ve lâ tettebi ânni
sebîlellezîne lâ ya’lemûn(ya’lemûne).
(Allahû Tealâ) şöyle
buyurdu: “İkinizin duasına icabet edilmiştir (kabul edilmiştir). Artık ikiniz de
(kendinizi dîne) ikame edin (Allah'a çağırmaya devam edin). Bilmeyen kimselerin
Benden (uzaklaşan) yoluna tâbî olmayın.” dedi.

10/YÛNUS-90: Ve câveznâ bi benî isrâîlel bahre fe etbeahum fir’avnu ve
cunûduhu bagyen ve advâ(adven), hattâ izâ edrekehul gareku kâle âmentu ennehu lâ
ilâhe illellezî âmenet bihî benû isrâîle ve ene minel muslimîn(muslimîne).
Biz, İsrailoğullarını denizden geçirdik. Böylece firavun ve
onun ordusu, azgınlıkla (zulümle), düşmanlıkla onları takip etti. (Sular), onu
boğacak düzeye erişince, (firavun) o zaman: “İsrailoğullarının kendisine (O'na)
inandığı ilâhtan başka (ilâh) olmadığına ben de îmân ettim. Ve ben (de),
müslümanlardanım (teslim olanlardanım, İslâm'a girenlerdenim).” dedi.

10/YÛNUS-91: Âl’âne ve kad asayte kablu ve kunte minel
mufsidîn(mufsidîne).
Şimdi (mi) (teslim oldun, öyle mi?) Ve
sen, daha önce asi olmuştun. Ve sen, fesat çıkaranlardan idin.

10/YÛNUS-92: Fel yevme nuneccîke bi bedenike li tekûne limen halfeke
âyeh(âyeten), ve inne kesîren minen nâsi an âyâtinâ le gâfilûn(gâfilûne).
Böylece senden sonraki nesillere, bir delil (ibret) olman
için, bugün seni bedeninle kurtaracağız. Ve insanların çoğu, elbette
âyetlerimizden gâfillerdir.

10/YÛNUS-93: Ve lekad bevve’nâ benî isrâîle mubevvee sıdkın ve razaknâhum
minet tayyibât(tayyibâti), femahtelefû hattâ câehumul ilm(ilmu), inne rabbeke
yakdî beynehum yevmel kıyâmeti fî mâ kânû fîhi
yahtelifûn(yahtelifûne).
Ve andolsun ki; İsrailoğullarını
güzel bir yere yerleştirdik. Ve onları tayyib (temiz, helâl) rızıktan
rızıklandırdık. Bundan sonra onlara ilim gelinceye kadar ihtilâfa düşmediler.
Muhakkak ki senin Rabbin, kıyâmet günü, hakkında ihtilâfa (anlaşmazlığa) düşmüş
oldukları şeyde, onların aralarında hüküm verir.

10/YÛNUS-94: Fe in kunte fî şekkin mimmâ enzelnâ ileyke fes’elillezîne
yakreûnel kitâbe min kablik(kablike), lekad câekel hakku min rabbike fe lâ
tekûnenne minel mumterîn(mumterîne).
Bundan sonra eğer sana
indirdiğimiz şey hakkında şüphe içinde olursan, o zaman senden önce kitabı
okuyan kimselere sor. Andolsun ki; sana Rabbinden hak geldi. Öyleyse sakın şüphe
edenlerden olma.

10/YÛNUS-95: Ve lâ tekûnenne minellezîne kezzebû bi âyâtillâhi fe tekûne
minel hâsirîn(hâsirîne).
Ve sakın Allah'ın âyetlerini
yalanlayan kimselerden olma. O taktirde hüsrana uğrayanlardan olursun.

10/YÛNUS-96: İnnellezîne hakkat aleyhim kelimetu rabbike lâ
yu’minûn(yu’minûne).
Muhakkak ki onlar, Rabbinin sözünü
üzerlerine hakettiler. Onlar, mü'min olmazlar.

10/YÛNUS-97: Ve lev câethum kullu âyetin hattâ yerevûl azâbel
elîm(elîme).
Ve eğer onlara bütün âyetler gelse bile, elîm
azabı görene kadar (onlar mü'min olmazlar - âyet 96).

10/YÛNUS-98: Fe lev lâ kânet karyetun âmenet fe nefeahâ îmânuhâ, illâ
kavme yûnus(yûnuse), lemmâ âmenû keşefnâ anhum azâbel hızyi fîl hayâtid dunyâ ve
metta’nâhum ilâ hîn(hînin).
Bundan sonra keşke bir ülke
âmenû olsaydı da böylece onun (ülke halkının) îmânı, ona (ülke halkına) fayda
verseydi, olmaz mıydı? Ancak Yunus'un kavmi âmenû olunca, onlardan dünya
hayatında aşağılayıcı azabı kaldırdık ve onları belli bir zamana kadar
metalandırdık (geçimlerini sağladık).

10/YÛNUS-99: Ve lev şâe rabbuke le âmene men fîl ardı kulluhum
cemîâ(cemîân), e fe ente tukrihun nâse hattâ yekûnu
mu’minîn(mu’minîne).
Ve şâyet senin Rabbin dileseydi,
yeryüzünde olan kimselerin hepsi elbette topluca îmân ederlerdi. Yoksa sen,
insanları mü'min(ler) oluncaya kadar zorlayacak mısın?

10/YÛNUS-100: Ve mâ kâne li nefsin en tu’mine illâ bi iznillâh(iznillâhi),
ve yec’alur ricse alellezîne lâ ya’kılûn(ya’kılûne).
Ve
Allah'ın izni olmaksızın, bir kimsenin (bir nefsin) mü'min olması (mümkün)
olamaz. Ve (Allah), akıl etmeyen kimselerin üzerine ceza (azap) verir.

10/YÛNUS-101: Kulinzurû mâzâ fîs semâvâti vel ard(ardı), ve mâ tugnîl
âyâtu ven nuzuru an kavmin lâ yu’minûn(yu’minûne).
De ki:
“Semalarda ve yeryüzünde ne(ler) var bakın! Âmenû olmayan bir kavme, âyetler
(deliller) ve uyarılar fayda vermez.”

10/YÛNUS-102: Fe hel yentezırûne illâ misle eyyâmillezîne halev min
kablihim, kul fentezırû innî meakum minel muntezirîn(muntezirîne).
Yoksa onlardan önce geçmiş olan günlerin benzerinden
başkasını mı bekliyorlar? “Artık bekleyin, muhakkak ki ben de sizinle beraber
bekleyenlerdenim.” de.

10/YÛNUS-103: Summe nuneccî rusulenâ vellezîne âmenû kezâlik(kezâlike),
hakkan aleynâ nuncil mu’minîn(mu’minîne).
Sonra Biz,
resûllerimizi ve âmenû olan kimseleri böyle kurtarırız. Mü'minleri kurtarmamız
üzerimize haktır.

10/YÛNUS-104: Kul yâ eyyuhen nâsu in kuntum fî şekkin min dînî,fe lâ
a’budullezîne ta’budûne min dûnillâhi, ve lâkin a’budullâhellezî yeteveffâkum,
ve umirtu en ekûne minel mu’minîn(mu’minîne).
De ki: “Ey
insanlar! Eğer benim dînimden (dînim hakkında) şüphe içinde oldunuzsa (olsanız
da) ben, sizin Allah'tan başka taptıklarınıza tapmam. Ve lâkin sizi vefat
ettirecek olan Allah'a kulluk ederim. Ve ben, mü'minlerden olmakla
emrolundum.”

10/YÛNUS-105: Ve en ekim vecheke lid dîni hanîfâ, ve lâ tekûnenne minel
muşrikîn(muşrikîne).
Ve yüzünü hanif olarak dîne yönelt. Ve
sakın müşriklerden olma!

10/YÛNUS-106: Ve lâ ted’u min dûnillâhi mâ lâ yenfeuke ve lâ
yadurruk(yadurruke), fe in fealte fe inneke izen minez zâlimîn(zâlimîne).
Allah'tan başka sana fayda ve zarar vermeyen şeylere dua
etme. Bundan sonra eğer öyle yaparsan, o zaman sen mutlaka zalimlerden
olursun.

10/YÛNUS-107: Ve in yemseskallâhu bidurrin fe lâ kâşife lehu illâ
hû(hûve), ve in yuridke bi hayrin fe lâ râdde li fadlih(fadlihi), yusîbu bihî
men yeşâu min ibâdih(ibâdihi), ve huvel gafûrur
râhîm(râhîmu).
Ve eğer Allah, sana bir zarar (bir darlık)
dokundurursa, artık onu, O'ndan (Allah'tan) başka giderecek kimse yoktur. Ve
eğer sana (senin için) bir hayır isterse, o taktirde O'nun fazlını geri
çevirecek kimse yoktur. O'nu kullarından dilediği kimseye isabet ettirir. Ve O;
Gafûr'dur (mağfiret eden), Rahîm'dir (rahmet nurunun sahibi).

10/YÛNUS-108: Kul yâ eyyuhen nâsu kad câekumul hakku min rabbikum, fe men
ihtedâ fe innemâ yehtedî li nefsih(nefsihi), ve men dalle fe innemâ yadıllu
aleyhâ, ve mâ ene aleykum bi vekîl(vekîlin).
De ki: “Ey
insanlar, Rabbinizden size hak gelmiştir! Kim hidayete erdiyse, muhakkak ki
kendi nefsi için hidayete erer. Ve kim dalâlette olduysa (kaldıysa) ancak kendi
aleyhine (sorumluluğu kendi üzerinde) dalâlette olur. Ve ben, sizin üzerinize
vekil değilim.”

10/YÛNUS-109: Vettebi’ mâ yûhâ ileyke vasbir hattâ
yahkumallâh(yahkumallâhu), ve huve hayrul
hâkimîn(hâkimîne).
Ve sana vahyolunan şeye tâbî ol! Ve
Allah, hükmedinceye (hüküm verene) kadar sabret! Ve O, hüküm verenlerin en
hayırlısıdır.
ferdi7o
ferdi7o
Admin Webmaster

Брой мнения : 139
Join date : 07.07.2011
Age : 33

Върнете се в началото Go down

Върнете се в началото

- Similar topics

 
Права за този форум:
Не Можете да отговаряте на темите